Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 7.1.2003  

Acı ve umutlar...


Acı ve umutlar...


Acı ve umutlar...

Acı ve umutlar...
Savaş ve güzelliğini yitirmemiş kara gözler...
Savaş niye?
Ekmek kavgası için mi,
çocukları bile birbirine düşüren...




Ama yaşamdaki düzen devam ediyor, savaşın ortasında tıraş olan bir erkeğin fotoğrafıyla. Fakat savaşa bakın, her yer darmadağınık.

İnsanları öldürmek yenilgidir, yendiğini sananlara bile. Silahlar çoğaldıkça insanlar, hayvanlar azalıyor. Doğa zarar görüyor. Coşkun Aral her fotoğrafının yanında yazılan güzel yazılarla bunlara dikkatimizi çekiyor. Bir şeyler yapın güzellikler, iyilikler adına dercesine.

www.anafilya.org Edebiyat, Kültür ve Sanat dergisinin sayın editörü, fotoğraf yarışmasında jüri üyesi olan Sayın Ara Güler’le bir söyleşi yapmamı istemişti. Böyle bir çalışmayı ilk defa yapacaktım. Çok heyecanlandım ama buluşmamızda Ara Güler çok yardımcı oldu ve kitaplarını hediye etti. Gerek kendisiyle söyleşirken gerekse kitaplarına bakar ve okurken onun zekasıyla, yüreğiyle karşılaştım. Organizatör tarafı, bilgisi, çevresine bakışı dikkatimi çekmişti, fotoğraflarının etrafında dolanırken. Coşkun Aral’ın da kütüphanemize hediye ettiği kitaba bakarken ve okurken hocası Ara Güler’den bir şeyler bulmuştum. Kendisiyle söyleşirken dikkatimi çeken, bilgi derinliği, müthiş gözlemci ve ayrıntıda geziyor olmasıydı. “Bilgi aktarıcısıyım” derken bilginin bilgisine sahip olduğunu gördüm. Üstelik alabildiğinde geniş bir boyutta. Hiçbir şeye yüzeysel bakamıyor. Derinlikler ve ayrıntılar onun yaşamı olmuş. Bize sunan, sunulan fotoğrafları insanı içine çekiyor. İçinde gezinirken fotoğrafların, savaşı tüm çıplaklığıyla okuyorsunuz, yazılarını okurken de fotoğrafları görüyorsunuz. Kitabının sonunda Sayın Ara Güler’le ortak sergi açtıklarını okudum. İkisine de yakışan bir ortaklık.

Savaş hep vardı... Önce öldürme oklaydı sonra tüfekle, şimdi de bombanın her çeşidiyle yapılıyor. Hep canlı, hep can alıcı, hep yaşantımızda. Önce doğaya karşı verilen savaş, sonra aileye, değerlere ve devlet adına verilen savaş... Hükmetmek, koltuk ve para adına verilen ya da alınan savaş. Korkudan bahsediyor haklı olarak Coşkun Aral. “Kendine ait olmayanları ele geçirme arzusu ve hırs”. Savaş yazılarının özünü böyle oluşturmuş. Kazancı iyilik, doğruluk adına elde etmek yerine başkalarının açlığı, kanı, gözyaşına kurulu hale gelmiş diye. O, ölülerin üzerine dikilen anıtları gösteriyor bize.
Var olmak sanatla... ( Ara Güler’in fotoğraflarını anımsıyorum.)

Afganistan’da tanık olunanlar ise iki zıtlık; biri varlık diğeri yokluk. Onları birleştiren ise dayanışma değil, savaştı. Bunları aktarırken diğer insanlara, ölümü yaşamak susuzlukta, açlıkta, soğukta. Ama devam etmek Coşkun Aral özelliği olarak çıkıyor karşımıza. İnsan olmanın değerleri iyisi, kötüsüyle yaşanıyor tüm çıplaklığıyla savaşta. Savaş anlatılamıyordu, gösterilebiliyordu. “Sözün Bittiği Yerde” yaşananların gösterilmesi kalıyordu. Hayatta kalabilmek, bir o kadar da önemli olan zaman zaman kaybolan makinesine ve filmlerine kavuşmaktı. Bize ulaşamayacaksa oradaki vahşet, onu yaşamanın ne önemi kalırdı. Nelerden vazgeçmek, neler uğruna. Büyükelçiliğe girse, annesinin dolmalarını hayal etmeye devam etse milisleri kaçıracak ve de oraya gelme nedeni balon olup havaya uçacak. Tercih burada başlıyor işte. Ama şiddetin içinde bile ne umut sönüyor ne de hayal etmek son buluyor. Savaşın ortasındaki sohbetin konusu aile, yuva özlemi. O halde savaş niye? Anne yürekleri, eşlerin saçları, çocukların minnacık elleri özlenirken... Biliniyor ki en az kendileri kadar aileleri de onları hayallerinde yaşatıyor, özlüyor, kendilerini takip ediyor. Televizyondan, belki ayak seslerinden, belki kapının çalan zilinde saklanan umuttan. Ama hep bir bekleyiş, hep bir heyecan, içinde ölüm saklı olan. Hasret, ne savaş tanıyor, ne ölüm. Her yerde her an. Hasretleyen o kadar çok şey oldukça ve bitmeyen.

Duvarları mermilerle delik deşik olmuş motele bakarken sürrealist resmi anımsama... Böyle çağrışımlarla çekilen fotoğraflar, unutulmakta olanları hafızalarda tazelemek amacını taşıyor Coşkun Aral için.



Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 3159 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.