Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 4.6.2007  

TÜRKİYE VE İSVEÇ EĞİTİMİ SEMİNERİ


TÜRKİYE VE İSVEÇ EĞİTİMİ SEMİNERİ


TÜRKİYE VE İSVEÇ EĞİTİMİ SEMİNERİ



Sayın Ayşe ERÇETİN’in sunumu, Türkiye’deki eğitimin tarihçesi şeklinde oldu. Tabii iki günde bir eğitim sistemimiz değiştiği için bu konulardaki sunumlar sürekli elden geçirilmeli. Ama ondan öte eğitim hükümet politikası değil, her siyasi partiye göre değişen değil, devlet politikası olmalı. Ve her şey içten değişime uğratılmalı, uğramalı… Başkalarının yaptırımları ya da önermeleri ile değil. Ülkemizde birçok değerli eğitimcinin olduğuna inanıyorum.

Sayın ERÇETİN, yıllara göre okuma oranlarını verdi. 1955 – 60 yılları arasında bariz bir şekilde okuma oranı düşüyor. O yıllar Köy Enstitülerinin kapandığı yıllara denk geliyor. Çünkü Köy Enstitüleri zamanında okuma - yazma köylere kadar götürülüyordu. Okullar ellerinden alınınca, olanaksızlıklar okumaz yazmazlığı da beraberinde getirdi. Yaparak yaşayarak öğreten, sanatı içinde barındıran ve dünyadaki en önemli örneklerden bir olan Köy Enstitüleri gerçekten okumaya yazmaya, eğitime damgasını vurmuş kurumlardır. Belki kapatılmasaydı bu dönemde bu kadar töre cinayetleri de olmayacaktı… Ve Türkiye gelişmekte olan ülke konumunda kalmayacaktı hala…

Kesintisiz Eğitim Politikası: 1978 de zorunlu eğitimin 8 yıla çıkması kararı alındı. Bunun nedenleri arasında; dünyadaki değişimi takip etmek, çağı yakalamak, okula devamı artırmak vs. var.

Uluslararası Çalışma Örgütü 15 yaşın altındaki çocukların çalıştırılmaması yönünde karar almış… Bu karardan başka, dünyadaki adaleti sağlamak gerekir, diye bir kararı da var mı acaba? Bu çocuklar neden çalışıyorlar? Ancak nedenleri düzelirse çalışmaz, okurlar… Tabii eğitim hizmetlerine ülkeler yeteri kadar para ayırırlarsa…

Öğretmenlerin yetersizliği eleştiri konusu oluyor… Gerçekten Türkiye’de bu konu üzerine gidilmeli… “Türkiye’de eğitim sorunu üzerine öneriler
Prof. Dr. İsmail Kaşıkçı -3. Sadece Doktora yaptı diye uzman olmadığı konularda hiçbir kimse ders vermemeli.”
Sayın KAŞIKÇI’nın da dediği gibi eğitimci olmak için alanıyla ilgili doktora yapmak yeterli değildir. Eğitime dair bilgi, birikim, deneyim ve pedagojik formasyon – biçimlenim gereklidir.
http://www.tulaycellek.com/tulay/eser1.asp?id=979

Eğitimde birçok değişim yapıldı… Kağıttaki değişimler, çağı yakalar vaziyette… Yaşamdaki değişim bu yönetmelere koşut mu? Hayır, değil… Çocuk, genç değişime hazırdır. Önemli olan öğretmenin – akademisyenin bu değişime ne kadar hazır olduğu, kendini ne kadar yenilediği, alanındaki değişiklikleri takip ederken eğitimdeki değişiklikleri ve eğitim yöntemlerini ne kadar takip ettiğidir.

Yabancı dil 4. sınıfta başlatılıyor… Yabancı dillerin gerekliliği hepimizce malum. Tabii sadece İngilizcenin değil, diğer dillerin de… Ancak dilin hangi amaçla öğrenildiği, öğrenciye çok iyi kavratılmalıdır. İçine doğduğu dilde konuşarak, düşünerek, araştırarak yaşaması, yabancı dili de alanında araştırma yapmak için kullanması önemlidir, doğrudur.

2006 – 7 Öğretim yılındaki kız erkek sayısını verildi. Kız öğrenci sayısı, erkek öğrenciden az.

Ülkemizde başlatılan “haydi kızlar okula” kampanyası çok yerinde. Bu doğrultuda Sayın Ferhat ŞENATALAR’ın organizesinde Mardin Midyat’a gitmiş, “yaratıcılık” konusunda seminer vermiştim. Hem onlar açısından hem de benim açımdan yararlı bir deneyim olmuştu.

Bizim ülke deneyler ülkesi… Yapboz da diyebiliriz… 6 yaş grubu çocuklar, ilköğretime başlatıldı. 2 yıl denedikten sonra başarılı olamadıkları görülüp ilköğretim yaşının yine eskiden olduğu gibi 7 yaştan başlatılması kararlaştırıldı. ( Bu bilgiyi seminere katılan Muğla Milas’tan gelen öğretmen arkadaşlardan öğrendik. ) Bununla ilgili bir çözümde var: olgunluk testleri yapılıyor. Çocuklarını okula erken vermek isteyen ailelerin çocuklarına uygulanıyor. Bu bilgiyi de yine katılımcılardan öğrendik.

İlköğretimde bir de “kaynaştırma eğitimi” söz konusu… İleri ve zihinsel engelliler için… Bunun daha ziyade zihinsel engelliler için yapıldığını söylediler katılımcı arkadaşlar… Tüm anaokullarında “kaynaştırma eğitimi” var.

Bu arada BİLSEM den bahsedildi… BİLSEM; Bilim ve Sanat okulları… Bilimde, müzik ve resimde çok başarılı olan, bir nevi üstün zekalı da olan çocuklar BİLSEM denilen ilköğretim okullarında toplandı.

BİLSEM için organize edilen bir sempozyuma gitmiştim birkaç yıl önce. Üst başlığı “yaratıcılık” idi. Ama sempozyumda adeta yaratıcılığın dışında her şey konuşulmuştu. O zaman düşünülüyor, bu çocuklar neden toplanmış? Hindistan örneğinde olduğu gibi beyinleri bloke edilmek ve yönetimde olan siyasi parti görüşüne göre yetiştirilmek için mi? Yanıtı bu bağlamda vermek gerekiyor.

Bir de Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri örneği var, meslek liselerinin dışında… Resim ve Müzik alanında yetenekli öğrenciler sınavla alınıyor. Burada da özellikle idareciler tartışılmalı. Sanat eğitimcisi olamayan ve Türkiye’de sanat eğitiminin yeterli olmadığı bir genel eğitimden geçmiş idareciler bu tür okullara ne kadar yararlı oluyor, tartışılmalı… O okulda 8 yıl çalışan, idarecilik yapan biri olarak bu konunun ciddi şekilde ele alınması gerekir, diyorum. Ve tabii öğretmen kadrosu da önemli…

İsveçli bir Hanım, “kağıt üzerinde rakamlar iyi olabilir ama duyumlarım okuma yazma oranının düşük olduğu doğrultuda.” Dedi.

Katılımcılar, “MEB fakir öğrenciler için ayda 30 YTL eğitim parası veriyor,” dedi.

Köylerde kızlar nüfus cüzdanına geçirilmemişse din adamı – imam, muhtar, öğretmen işbirliği ile tesit ediliyormuş. ( Seminer katılımcısı )

2005 – 6 öğretim yılında lise 3 yıldan 4 yıla çıkartıldı.

Rehberlik servislerinde iyileştirme çalışmaları yapılmaktadır.

YÖK ün görevleri de anlatıldı, Sayın ERÇETİN tarafından.

***

Sayın Ingela PALMER, “İsveç’teki Çocuk Terbiyesinde Genel Amaçlar” konusunda bir sunum gerçekleştirdi.

Sn. PALMER İsveç’te, psikolog olarak İsveç ve Türk çocuklarıyla çalışmış. İsveç eğitim sisteminden bahsetti…

İsveç’te 7 – 16 yaş okul çağı kabul ediliyor.

İsveç’te iki şey zorunluymuş. Biri okula devam diğeri de askerlik görevi. Sadece Türkiye’de askerlik zorunlu değilmiş. İsveç’te de böyle bir zorunluluk varmış. 18 yaşını dolduran erkekler askerlik yapabiliyormuş.

“Belediyelerin görevleri arasında okul müdürlerini atamak, okul gereçlerini sağlamak var. Bu işi belediye başkanıyla görevliler birlikte yapıyorlar. Paraların eğitim adına ödemeleri de belediye tarafından yapılıyor. Ödeme miktarlarına belediye karar veriyor. Bütçeyi devlet sağlıyor, ayrıntıda harcamaları belediye yapıyor. Devlet buna hiç karışmıyor.

Öğrenci başına ödeme yapılıyor. Eğer öğrenci okul değiştirirse, bütçesini de beraberinde yeni okuluna gidiyor.

Devlet tarafından ödenecek para, okuldaki öğrenci sayısına ve o bölgenin nüfusuna bağlı oluyor. “

Sınıf – atölyedeki öğrenci sayısını sordum. “15 ile 25 arasıymış. Eğer sınıf sayısı 25 ise 2 öğretmen de olabiliyormuş aynı sınıfta…

Sınıflarda bilgi derecesi ne kadar verilmeli? Sorusundan hareketle eğitim gerçekleştiriliyor. Bilgi derecesi sınıf büyüdükçe artıyor. Test sistemi var. Testler 5.ve 8. sınıfta veriliyor. Sonuçlara bölgelerin başarısı saptanmış oluyor. Eğer testlerde başarı gösterilmemişse rektörler görevden alınıyor.

Öğrencinin bilgi derecesi bir kitapçıkta yazılı, bizdeki müfredat programı gibi.

Okul hangi temel değerler içinde görülür?

• Demokrasi üzerine kurulu eğitim
• Anlayış üzerine kurulu… İnsanların karşılıklı birbirini anlaması…
- Öğretmenin öğrenciyi anlaması ve bunu insani değerler üzerine oturtması gerekiyor.
• Ülkedeki tüm öğrenciler aynı bilgiye sahip olmalı, köy kent fark etmeden…
• Demokrasi, eşitlik ön planda

Soru sordum.
• İsveç’teki eğitim yöntemlerini açıklar mısınız? Önce benden açıklama istediler. Ben de, “öğretme” mi, “öğrenme” temelli mi, Öğrenci merkezli mi, senaryo temelli mi, diye sorumu çoğalttım.
• Eğitimcilerin – öğretmenlerin – akademisyenlerin eğitimi, yetiştirilmesi nasıl gerçekleştiriliyor.
• İsveç’te Lise düzeyinde, orta öğrenimde bireysel farklılıklara göre okullar var mı? Örneğin, BİLSEM, Güzel Sanatlar Liseleri gibi…

Yanıtlar; “Okulun görevi genel kültürü vermek. Hafta sonları herkes kendi kültürüne yönelik çalışma yapıyor, kurslarla…

Öğretmenlerin rolü değişti.

* Eğitim yöntemi olarak; grup çalışması yapılıyor. Çocuğu teşvik etmek önde geliyor.
Pikniğe gidiliyor.

* Eğitimci olarak; öğretmenin pedagojik formasyon alması gerekiyor. Başka alanlardan mezun olmuş ama öğretmen olmak istiyorsa mutlaka ayrıca eğitim alıyor.”

* Bireysel farklılıklara ilişkin okul;

“3 yıllık liseye herkes gidecek. Lisede matematik vs. eğitim dallarlı var. Eğer spor ve Müzik liselerine gitmek isterse öğrenci özel bir testten geçiriliyor. Başarılı olursa o liselerde okuyabiliyor. “

Merak edip resimi sordum. Resimde sadece notuna bakılıp o bölüme alınıyormuş. Ama müzik çok önemsendiği için özel bir şekilde sınava alınıyormuş. Müziğe geçmek daha yüksek not gerektiriyormuş.

“Öğretmen yeterliliğinde velinin de söz hakkı var. Veli öğretmen işbirliği söz konusu… Anladığım kadarıyla her zaman çok sağlıklı yürümüyor olabiliyor… Ama okulun kapısı her an veliye açık… Veli toplantısı yapılıyor. Öğretmen öğrenci ailesinin evini mutlaka ziyaret eder. Okulun yaptığı gezilerde velilerin katılmaları isteniyor.

Pikniğin dışında özel günler düzenleniyor. Doğum günleri gibi…

Birlikte çocuğu kalkındırmak… Veli öğretmen işbirliği söz konusu…

Hayat boyu öğretim-öğrenim, çok ciddi şekilde İsveç yaşamında…

Son yıllarda devlet okullarına özel okullar da eklendi.”

Soru; bu özel okullara katkı devletten mi, kişilerden mi? “Çocuklar paralarını yine belediyeden alıyor. “

“Çocuğa her yerde dayak atmak yasak ve bunu polise bildirmek zorunluluğu var. Çünkü İsveçli dayak atılıyorsa başını öbür tarafa çevirip gider.” Sanırım zorunluluk bunun için getirilmiş olmalı. Türkiye’de dayak yiyen görünce hemen ayırmaya kalkılır.

“Hala bu yasaya karşın çocuk dayak yiyor. Ancak bu yasa yürürlüğe girdikten sonra azaldı. Çünkü cezası var.”

İsveç’te kulak çekmeye kadar yasak ama İngiltere’de bu gibi ufak tefek şeyler için serbestilik var.

“Şu an İsveç’te Türkiye gibi tartışıyor. Bölgeler arası vs. tartışmalar çok.

Doktor, gazeteci, psikolog olmak yüksek puan gerektiriyor. Öğretmen olmanın puanı az. Son zamanlarda problemler olduğu için öğretmen olmak isteyenlerin sayısı azaldı.”

Sayın Özcan DEMİREL’in “Karşılaştırmalı Eğitim” diye bir kitabını okumuştum. Bu yazıya katkısı olur diye tekrar elime aldım. Ne yazık ki İsveç eğitimini anlatmamış, Norveç ve Finlandiya’yı anlattığı halde. Kitapta başlıklar, “Merkezi odaklı eğitim sistemi” ve “hem merkezi hem yerel odaklı eğitim sistemi” olarak ele alınmış. 2000 yılı basımlı. Türkiye, “merkezi odaklı eğitim sistemi” içinde incelenmiş.

Sayın Gülseren ENGSTRÖM ve Sayın Nazan ÜRKMEZ, “çocukta sağlıklı iletişimin 12 engeli” başlıklı bir konuşma yaptılar.

Bu seminerde güzel olan, sunumları katılımcılarla birlikte yapmak oldu. Her madde ya da başlık tartışmaya açılıyor, Gülseren ENGSTRÖM tarafından. Herkes gibi ben de birçok deneyimimi paylaştım. İyi oldu.

• Çocuğa saygılı olmak…
• Farklılıklara saygı duymak
• Çocuğun kendi işini kendisi yapması
• Çocuğu takdir etmek, ama gerektiğinde… Rasgele değil, vara yoğa değil… Çocuk bunu fark ediyor. Saygısını ona göre belirliyor.
….. devam ediyor.

Özgüveni oluşturan davranışlar;

• Temel ihtiyaçlar
• Sosyal ihtiyaçlar
- Görülmeniz
- Olduğu gibi davranılması
- Çocuğu birey olarak görmek
• Çocuğun duygularına saygı göstermek. Duygularını göstermesine olanak sağlamak…

Elalem ne der? Çevre ne der? Dememek…
…. Devam ediyor

Özgüven, yapabilir olma ve sevilebilir olma gerektiriyor. Bunlar rahatlatıyor.

Koşullu sevgiyi vermemek. Çok önemli.
“İyi ki varsın” diyerek sevgiyi ve güveni göstermek…

Kabul iletileri
Temas iletileri
Kabul görme ihtiyacı
İç sesimizi yükseltmek

Su, hava, yemek kadar çocuğu olduğu gibi kabul etmek önemli. ( G E )

Kabul iletileri, bizi besleyen şeylerdir. ( NÜ )
Kabul iletileri; olumlu, olumsuz, sözlü, sözsüz, koşullu, koşulsuz olabilir.

Sürekli olumsuzluk iyi değildir. Olumlular da yapmacıksız olmalı. Yerli yersiz olmamalı.

Tükenmişlik duyguları…

Çocukla iletişim kurmanın 12 engeli:

• Konuşmalarını sürekli kesmek
• Kızdırmak
• Güvenmemek
… devam ediyor.

Salt kendi deneyimlerimizin doğru olduğu doğrultusunda hareket etmemek

Sayın ÜRKMEZ çok güzel bir örnek verdi. Çocukların yaptığı resimleri beğenmemek ve düzeltmek… Bu benim de en büyük sıkıntım ve eleştiri konumdur. Orada ben de araya girmek gereksinmesi duydum sanat eğitimcisi olarak… Sanat eğitimcilerinin – akademisyenlerin öğrencileri kendi çizgilerini tekrar eder hale getirmek gibi baskın bir tavırları var. Öğrencinin farklı çizgisi varsa, kabul etmek istemiyorlar… Bu örneğimin dışında bir tane daha vardı orada paylaşamadığım. Grafik Atölye dersimi seçen bir öğrencim anlatmış hatta daha sonra bunu yazarak da vermişti. Sınıfça bir gazete çıkartmaya karar vermişler. Karar kendilerine ait olduğu için de yaptıkları işi oldukça önemseyerek gece gündüz çalışmışlar. Sınıf arkadaşlarından birisinin annesi duvar gazetesini görüp beğenmemiş “ben size daha iyisini yaparım,” diye duvarda ne varsa sökmüş. Birkaç gün sonra kendi yaptığını getirip asmış. Öğrencim diyor ki, “gerçekten velinin yaptığı çok güzeldi, bizimkiyle mukayese edilemeyecek kadar harikaydı. Ama bizim yaptığımız, günlerce emek verdiğimiz bizler için önemliydi, değerliydi. Tüm heyecanımızı yitirdik ve devam etmeyi düşünürken bir daha duvar gazetesi hazırlamadık. Şevkimiz kırılmıştı bir kere…” İşin fenası bahsettiği kişi tanıdığım çıkmıştı. Ve hakikaten onu sürekli ikaz ediyordum, “öğrenci resimlerine bu kadar müdahale etme lütfen,” diye…

Bu arada Sayın ÜRKMEZ’in sanatla, yaratıcı drama ile ilgilendiğini öğrendim. Zaten verdiği örnek bunu gösteriyordu.

Katılımcılardan biri ki seminere çok katkısı oldu.
www.yeniram.gov.tr/yeniram sitesini tanıttı. Kendileri hazırlamışlar. Çok iyi olduğu kesin. Tanıtımını yaparken çok az da olsa çocuğun cinsel istismarından bahsetti. Bana analattıkları yıllar önce öğrencilerimi de getirdiğim bir konferansı anımsattı ve tüm gruba önerdim. Sayın Birsen ÖZKAN’ın cinsellik üzerine verdiği bu seminerin düzeyini, niteliğini, kalitesini unutamıyor ve herekse tavsiye ediyorum.

Son gün özellikle psikoloji eğitimi alan öğrenciler buradaki edinimlerini yaşama geçirmek istediklerini söylediler. Nasıl yapacakları gündeme geldi. Kendilerine, sokaktaki ve varoşlardaki çocuklara seminer verdiğimi, ama bunları vakıflar yoluyla gerçekleştirdiğimi, isterlerse onlara da yardımcı olabileceğimi söyledim. İstekli olduklarını gösterdiler. Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı, ÇYDD, 75. yıl Çocuk ve Gençlik Vakıflarıyla çalıştığımı anlattım. Semineri organize edenler bizlere katılan arkadaşların e-postalarını göndereceklerini söylediler o zaman kendilerine ayrıntılı bilgiyi ileteceğim.

Eylül ayında seminerin devamına karar verdik. Sadece hafta sonu olması önerildi ve kabul edildi.
Bu gruba “yaratıcılık” konusunda seminer verebileceğimi söyledim, o da kabul edildi.
“YARATICILIK” KONULU UYGULAMALI SEMİNERİMİN AÇILIMI;
http://www.tulaycellek.com/tulay/eser.asp?id=548


Ve yine yeni seminerlerde “eğitim sitemini sorgulamayı” önerdim, o da not alındı.

Çeşitli mesleklerden yetişkinler ve öğrenciler vardı seminerde. Ama alanı psikoloji olanlar çoktu. Katılan öğretmen arkadaşları ve özellikle öğrencileri kutluyorum. Öğrenciler çok katkı verdiler. Tabii özellikle bana da moral. Böyle değerli öğrencileri görünce insan asla umudunu yitirmiyor.

Semineri düzenleyen ve katılan herkese teşekkür ediyorum. Sayın Gülseren ENGSTRÖM’e çevirilerinden ve bilgilendirmelerinden dolayı özel olarak yürekten teşekkürler diyorum…

Not: Seminer 5 gün sürdü. Ben 3 gün katıldım. Seminerlerde aldığım notları olduğu gibi paylaşıyorum. Ama tabii teyp kullanmadığım için hepsini aktaramıyorum.


30 – 01 – 2007 / İSTANBUL

Tülay ÇELLEK

Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi

Sanat Yazarları ve Eleştirmenleri Derneği
Sanat Yönetmeni ( SAYED )

http://www.tulaycellek.com

tcellek@yildiz.edu.tr


Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 2765 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.