Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 4.6.2007  

EĞİTİM SEMİNERİNDE BELGESELLER<br>ÖYKÜ ÇOCUKLARI <br>CİNAYET TÖRELERİ


EĞİTİM SEMİNERİNDE BELGESELLER
ÖYKÜ ÇOCUKLARI
CİNAYET TÖRELERİ



EĞİTİM SEMİNERİNDE BELGESELLER
ÖYKÜ ÇOCUKLARI
CİNAYET TÖRELERİ


Sanırım sinema günlerinin birindeydi…

Yıllardır unutamadığım bir İsveç filmi vardır.

Bir kadın birkaç zorba tarafından korkunç bir tecavüze uğrar. Bu onda çok kötü sonuçlar bırakır… Ancak zaman içinde kendine bile kolayca itiraf edemediği bir şeyi su yüzüne çıkar. Tecavüzde bir şey daha yaşadığının ayırımına varır… Dolayısıyla yaşamındaki yabancılaşmayı, dokunulmazlığı, mesafeyi, yalnızlığı da gideren bir olay, farklı tarafından bakıldığında ortaya çıkıverir bir anda, arkadaşına anlatırken… Çünkü kocası durmadan çalışan, dışarıda, seyahatte olan bir kadındır. Kendisi de çalışan, sanırım yönetici olan bir hanımdır… Çok zengindirler, entelektüeldirler, her şeyleri vardır görünürde ama yaşamlarında eksik olan bir şeyler vardır… Korkunç bir olayla ortaya çıkan eksik bir şeyler… Dokunmak! Sevgi! Tutku!

Birkaç gündür Sosyal Demokrasi Vakfı – SODEV ile İsveç, Stockholm – Anadolu Sanat ve Kültür Merkezinin ortaklaşa düzenlediği “Eğitim Semineri”ne katlıyorum. Söyleşi, konferans ve filmlerle – belgesellerle zenginleştirilmiş bir etkinlik.

Belgesellerde konu önemlidir hep ama burada izlediğim 2 belgeselin de görsel yönü oldukça başarılı ve ilginçti…

Oyun ve sanat… Ayrılmaz ikili… Sanatın anası oyun… Doğuran oyun, yaratan, yarattıran oyun… O halde çocuklara oyun alanı evde, doğada, her yerde olmalı… Kırmaları, meraklarını gidermeleri ve yeniden yapmaya çalışmaları engellememeli. Bu nedenle anne babaların, çocukların oyuncaklarını kırmalarına “bozuyor, masraf çıkartıyor,” diye bakmamaları gerekiyor. Bu sebeplerle anne babalar, yaratıcılıkla ilgili araştırma yapmalılar. Çocuklarının iyi bir yere gelmelerini istediklerine göre… E. FİSHER’in “Sanatın Gerekliliği” isimli kitabını öneririm. Oyun, sanat ilişkisini çok iyi irdeleyen bir kitaptır. Ve büyüden sanata geçişi anlatan güzel bir kitap…

Astrid LİNDGREN hakkındaki film, tam bir görsel şölen ve yaratıcılık konusunda iyi bir söylemdi.

Filmde yeşil hakimdi… Doğa, çocuklar, oyun ve dans, filmin bitiminde akılda öncelikle kalanlar… Bir de kardeşiyle yapılan röportaj.

Bir unutulmaz sahne de kız çocuğuna atılan dayak… Ve öğrencinin isyanı…

Hırsızlara karşı isyanda, çocuk tarafından yüze atılan pasta kendini gösteriyor komik bir biçimde…

Ağaçlarda sallanmak… Çocukluğuma gidiverdim bir an… Ağaçlar çocuklar için ne kadar çok önemlidir. Demek ki ağaçlara kıymayacağız…

Filmden esinlenerek ve zaman zaman alıntılayarak yazdıklarımdan:

Çocuklar haklarını oyunlarında gerçekleştirirler…

Dünyayı tanımak ( anlamak ) için araştırmak – araştırma yapmak gerekir…

Oynamak güzel olmaktır, güzelliktir.

Oyundan yazarlığa geçiş… Ressamlığa, heykeltıraşlığa geçiş… Bilime… Daha bir o kadar farklı alana, yaratıya geçiş…

Masal kuyusu ( filmden ) kuyuyu masal olarak görmek… Çok hoş… Su kuyusunun ötesine gitmek… Dilek kuyusu da olabilir. Masalın sesi kuyuda yankılanabilir.

Hayal kurulmazsa insanlar yoksullaşır. ( Filmden )

Çocuklar itaat etmemeli… ( filmden )

Günlük yaşamın oyuna dönüştürülmesi…

Gücünü kötüye kullanmadan iktidar sahibi olmak…

Çocuklara şiddet uyguladıkça savaş devam eder.

Arka plandakiler; koşulsuz sevgi…

Okuyucuyu düşünmeye yönlendirmek…

Umut ve hayalgücü zorluklara, değişimlere kapıdır.

Hayal gücünü kaybetmek, küçülmektir. ” ( Filmden )

Doğa oyunlarımıza ve düşlerimize kaynak oldu, onları besledi. ” A. LİNDGREN

Doğa, ruhu olan hoş bir varlıktır. ( Filmden )

Yaşamın sırlarını saklar doğa. Ona hor davranmak, onu yok etmektir. ( Filmden )

Çocuk haklarını savunun yazar Astrid LİNDGREN’e teşekkür ediyoruz.

Oyun yoluyla yaşamı öğrenmek…

İsveç toplumunda da otorite var. Tabii zamanla kırılmış.

Filmi izledikten sonra üzerinde konuşuldu… Yazdıklarımın içinde bunlar da var. Örneğin, koşulsuz sevgi… Çocuğa çıkar ilişkileri çerçevesinde sevginin kazandırılmaması gibi…

***

İzlediğimiz diğer film, töre cinayetleri üzerine bir belgesel. “Karanlıkta Diyaloglar” adını taşıyor.
Yapımcı ve yönetmen: Melek TAYLAN
Görüntü Yönetmenleri: Fouad ELKOURY – Ulla LEMBERG

Film Güneydoğudaki “namus cinayetleri” üzerine gerçekleştirilmiş bir belgesel. Filmde bu tür ilişkiden dolayı tehdit altında olan kadınlar konuşturulmuş. Diğer yandan bu tür ilişkilerde cezanın sadece ölüm olduğunu düşünen aile büyükleri, yaşlı erkekler konuşturulmuş. Bir de bu konuyla mücadele eden, özellikle kadınlarla söyleşi yapılmış. Bunların içinde KAMER ( Diyarbakır Kadın Merkezi ) de ön planda gösterilmiş. Bir de gazeteci Mehmet FARAÇ ile yapılan söyleşi var. Sayın FARAÇ’ın bir sözü çok dikkatimi çekti. “Onların valizlerinin içinde giyecek, yiyecek bir de töreleri vardır. Bu üçünü gittikleri her yere taşırlar.

Sahne geçişlerde - değişimlerinde lunaparktan dönen kadın figürü kullanılmış… Arkadan başka kişi konuşuyor, bir başka olay anlatılıyor. Görsellik gerçekten çok etkileyiciydi. Sanat yönetmenlerini kutluyorum.

Filmi izledikten sonra aklıma takılanlar oldu. Bildiğim kadarıyla Doğuda görev yapanlar daha fazla maaş alıyorlar. Acaba mesai saatleri içinde olağan olarak yapması gereken işler bittiğinde şunları da yapıyorlar mı? Örneğin, psikologlar, avukatlar, hakimler, savcılar namus – töreye dair öldürmelere ilişkin değiştirme, aydınlatma üzerine seminerler, konferanslar veriyorlar mı? Söyleşiler yapıyorlar mı? Aslında öldürmesinin tek kişi değil de 2 kişi olduğunu anlatıyorlar mı? Çünkü aslında öldüren de bir nevi ölüyor. Namusla ilgili sorunlarını öldürerek değil de konuşarak, daha ilerisi mahkemeye vererek - şikayet ederek çözümleme yoluna gitmeleri tavsiye ediliyor mu, yoğunlukla… Yani çözümün tek ölüm olmadığını, farklı çözümlerin de olabileceğini anlatıyorlar mı? Ayrıca bu tür konular, tiyatro yoluyla halka ulaşıyor mu? Film gösteriliyor mu? Sanat yoluyla da eğitim yapılabilir.

Töre cinayetleriyle ilgili cezalar çoğaltılmış. Sadece öldüren değil, karar veren aile meclisine de ceza veriliyor. Ama onlara şu gösterilmeli, öğretilmeli, eğer öldürmek çözüm olsaydı, bu olaylar hala devam ediyor olmazdı. O zaman çözüm sandıkları yolu, yöntemi değiştirmeliler.

Türkiye’nin özellikle Güneydoğusunda olan bu törenin Suriye, İran, Irak’taki oranını merak ettim. Verilen yanıtla buradan farklı olmadığını öğrendim.

Tabii İsveç’ten de bahsedildi. Zamanında bilgili kadınlar yakılıyormuş. İsveç’te kadın özgürleşmesi 60 – 70 yıl almış. Bunu İsveçli misafirlerden öğrendik…

Her toplumda hemen hemen aynı konular, farklı zamanlarda değişime uğruyor…

Bir dersimde 2 yaşından 20 yaşına kadar olan süreçte yapılan resimleri, çalışmaları gösteriyorum. Gösterirken de tüm insanların – çocukların geçirdikleri evreleri özetle anlatıyorum… Karalama devri, hiyerarşi devri, şeffaflık devri gibi… Bu devirleri, dünyadaki tüm çocukların geçirdiğini söylüyorum. Ama bazısı, bazı devirleri daha uzun geçiriyor, daha geç ya da daha erken o devirin içine girebiliyor. İşte bunun gibi… Nefretin, sevincin vs. tüm dünyadaki insanlarda olması gibi… Dünyadaki birçok şey ortak… Değişik olan diller, kültürler ise dünya için olabildiğince zenginlik, yok edilmemesi gereken… Savaşta kıyılmaması gereken…

Filmleri çeken, yapan, çalışan tüm ekibe ve bize ulaştıran herkese yürekten teşekkürler…

Not: Astrid LİNDGREN hakkındaki filmin CD leri katılımcılara dağıtılmış. Ben dersim vs. olduğu zaman gidemedim. Onun dışında sürekli katıldım oturumlara… Ama CD yi edinemedim. Bu yazıyı hazırlarken daha iyi ve ayrıntılı olması için, SODEV e telefon açarak CD yi rica ettim ama yollayamayacaklarını ancak gidip alabileceğimi söylediler. Buna zamanım olmadığı için gidemedim.

Seminerde not alabildiğim kadar paylaşıma açıyorum, katkısı olur diye…

Katılımcılara yol parası verdiler. Ben, bana verilecek yol parasının İstanbul dışından gelen öğrencilere verilmesini istedim. Gençler önemli ve teşvik edilmeli…

30 – 05 – 2007 / İSTANBUL

Tülay ÇELLEK

Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi

Sanat Yazarları ve Eleştirmenleri Derneği
Sanat Yönetmeni ( SAYED )

http://www.tulaycellek.com

tcellek@yildiz.edu.tr









Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 2069 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.