Grafik Sanatların işlevi, içeriği, yapısı çok farklıdır. Örneğin bir kurumu tanıtmakla yükümlüdür. Afişiyle, amblemiyle, metiniyle… Bunu Resim alanından ciddi şekilde ayırmak gerekir. Çünkü hakikaten Grafik tasarım bir kurumun emrinde olabilir. Önemli olan da burada estetik tarafının doğru dille, özgürce kullanımıdır. Yoksa etkili olmaz.
Karikatür jürisinde böyle bir olayla karşılaştım. Sanatçı olmayan kurum elemanı kurumun adını yazan karikatürlere olurunu verdi. Ama onların sanatsal eylemi yeterli değildi… Slogan olmuşlardı… İşte hep bunları ayırmak gerekir.
Bildiğim ve yaşadığım daha fazla, daha yoğun…
İyi ki şu yazılar, yazarlar, ozanlar, fotoğraflar, karikatürler var… Beni bu odadan çıkarıp dünyaya salıyor… Yoksa herhalde çok daha mutsuz, asık suratlı olacağım.
BAŞUCUMA KAĞIT KALEM KOYDUM… HATTA EVİN BAŞKA KÖŞELERİNE DE; MUTFAĞA, BANYOYA VE TABİİ Kİ SALONA, EVİN GİRİŞİNE… AKLIMA GELDİĞİ AN ELİMİN ALTINDA KAĞIT KALEM HAZIR… HEMEN NOT ALIYORUM.
Aziz Nesin in oğlu Matematik Prof.u Ali NESİN'in bir söyleşisine katılmıştım… Babasının cimriliklerini anlatmıştı.
Bir gün sütlü kahve istemiş, kendine de yap demiş. Kahveye bakmış kahve beton… Babaya söylemiş, “gidip taze alayım,” diye. Ama Babası öyle kızmış ki, “bıçakla kes ve o kahveyi yap,” diyerek. “Buzdolabındaki süte baktım,” diyor “artık resmen kokmuş” ama mecburen onu da kullanmış. "Ben zar zor içerken, babam oh çeke çeke kahveyi bir güzel içti" demişti.
Bir gün de eve çok geç gelmiş. Ama babası henüz yatmamış, “belli ki beni bekliyor diye odasına gittim,” diyor. Bir şeyler yazıyormuş. Başını hiç kaldırmadan, “seni çok merak ettim nerelerdeydin,” demiş. Ali NESİN "nasıl meraksa işinede hiç ara vermedi" demişti.
Bir keresinde de Aziz NESİN’in kendisinden dinlemiştim. Asla gelen zarfları atmazmış. Arkasını çevirir kullanırmış. Pilavın tek tanesini dahi attırmaz, atmazmış. Onun çok söyleşisine gitmiştim.
Anı anıyı çağrıştırıyor.
Kimler geldi, kimler geçti......
Kimler gelecek?
Çiçekle başlayan gün,
toprağın verimiyle yeşillenerek devam etmiş,
mektuplara mektup eklenmiş,
şiirler döşenmiş,
yazılar bezenmiş,
fotoğraflar sergilenmiş
olarak devam etmiş olmalı
tüm zaman....
Ben bir pınar daha yapıp geleyim…
Yürümeyi seviyorum… Hele yolda selam vereceğiniz birine rastlarsanız, yürüyüş şekerleniyor… Birde aksi olmasa... Sevmediğinize rastlamasanız da acılaşmasa… Ama hayat bu tatlının yanına biberi koymasa olmaz.
Tek kanallı radyom bazen bana güzel duygular yaşatıyor. O şarkıları severim… İstekler programı...
Yüreği genç olanların sevgisi tabii ki şiirlerde,
şarkılarda sürüp gidecektir.
Yükü sevda olanlar yaşlanamaz…
bazan
bu günde gidiyor
umutları yarı bırakarak
yeni beklentilere gebe olarak
İNLEYEN NAĞMELER RUHUMU SARDI
ORADA HEP ŞARKILAR VARDI
güzel kuşlar martılar
yeşil tatlı bir bahar(sevda dolu)
inleyen nağmeler vardı...
Hayat kolay olsa...
Bu kadar mücadele vermek zorunda kalmasam…
Daha zevk alacağım şeyler yapsam…
Bol bol üretsem…
Sıkıntılara kafa takmasam…
Şiir duysam…
Şarkı söylesem…
Günler iyi olsa…
Sevinirim…
Herkese de günün iyisini dilerim…
Bir işi hemen yapmalıyım… Yoksa kalıyor. Notumu çantama koydum. Akşama S. ya çaya gideceğim… Aaa buldum S. ile de konuşabilirim. Gerçi o, okuyup yazmak yerine çizmeyi tercih eder… Yeteneklidir.
Yaz tarifesi lojmanın servisi hariç tüm servisler kalktı. Şimdi dolaşarak ve daha geç geliyoruz…
Tarih: …..
23-05-2007 / İSTANBUL
Tülay ÇELLEK
Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi
http://www.tulaycellek.com
tcellek@yildiz.edu.tr
|