Fotoğrafa bir ülke ne kadar taşınır?
Fotoğraflar Türkiye’yi nasıl anlatır?
MAGNUM’un gözünden Türkiye nasıl gözükür?
Dünyadaki tüm insanların ortak yönleri sevinç, keder, nefret gibi duygular söz konusuyken…
Değişik olan ne?
Saçının, gözünün, teninin ötesinde…
Yaşadığı coğrafi alanın özellikleri…
Ülkesindeki sosyo-ekonomik durumun sonuçları?
Eğitimin sonuçları
Geleneklerinin özellikleri…
Doğasının insanda bıraktığı izler…
Ve bunları görmek, fotoğraf makinesinin vizöründen… Özellikleri, farklılıkları yakalamak…
Tabii fotoğraflara yıllar damgasını vuruyor… Bir de fotoğrafı çekenlerin seçtikleri…
Panele yetişmek için fotoğraf sergisini hızla gezerken birden duraladım. Bir fotoğraf bana çok tanıdık geldi. Çünkü bu fotoğrafı seminerlerimde kullanıyordum hem de olmaması gereken bir yerde. Kitap kapağı tasarımlarının içinde… Yani konu başlığına uygun bir yerde değildi. O fotoğrafa roman, öykü ismi bulduruyorum, izleyenlere… Diğer tasarımlarda başka sorular sorarken… Ama orada tersten baktırıyorum herkese. Başka türlü hayal güçlerini zorlamaya çalışıyorum. Fotoğrafa bakanlar genelde, “ayrılık” üzerine isimler koyuyor. Bazıları sınırlarını zorlayıp daha şiirsel isimler bulabiliyorlar… Bazısı da isimden öte tanımlamaya, fotoğrafı anlatmaya yöneliyor… Ara GÜLER’in bu fotoğrafını daha önce gittiğim bir sergisinde almıştım. Kartpostal şeklinde çoğaltmışlardı. Sergilerine koyduğu isimler de hoşuma gidiyor. Adını iyi kullanıyor doğrusu. “Ara’dan 77 Yıl Geçti” “Ara’da Sırada”
Sürekli gülümseyen sevimli bir yüz Dominique GREEN, Güzel Sanatlarda okumuş, bir süre film endüstrisinde çalışmış ve daha birçok şeyi sığdırmış hayatına…
Konuşmasında, herkesin kendi biçemleri olduğunu vurguladı öncelikle. “MAGNUM, başlangıçta fotoğrafçıların bir araya geldiği bir kurum, üye olmak zor. Aynı zamanda üyeler hissedar.” Diye açıklama yaptı.
Chris STEELE-PERKINS, “üç farklı görüşte MAGNUM fotoğrafçısıyız şu anda… Fotoğrafçıları “yazar” olarak görüyoruz. Bu yazmak, renkle, imgeyle oluyor. Fotoğrafçılar yazar olarak değerlendirilir ve hümanistlerdir.
Bu fotoğrafçılar dünyayı gözlüyorlar ve sorguluyorlar… MAGNUM günümüzün belgesini yapıyor.” Tabii belgeselini yazıyor da diyebiliriz, kendilerinin deyimiyle…
Philip Jones GRIFFITHS, “basın açısından bakıldığında fotoğrafçılık bambaşka şeydir. Şu anda MAGNUM’dakiler sanata inanıyor. Biçim+içerik arasındaki ilişkiye ve dengeye inanıyorlar. Biçim, üslup belli bir yere kadar önemlidir. Ama içerik de önemlidir. Salt dışta görülen üslup önemli değildir. Bir zamanlar MAGNUM insanların dünya görüşlerini değiştiriyorlardı.
Dinozorların en iyi yanı, sürekli ayaktadırlar, sürekli ileri giderler.
‘Fotoğraf makineme film koymadan çekerim.’ Bir fotoğraf makinesini alın dünyanın her yerini görün. Film endüstrisinden daha önemlidir fotoğraf. Sizin baktıklarınız, gözlemledikleriniz önemlidir. Bunu fotoğrafla yaparsınız. Öğrenme spirali olur sizin için fotoğraf.
Fotoğraf dış dünyayı anlamamızda çok önemlidir.”
GRIFFITHS , Vietnam’a gittiğinde de bahsetti. Ve bende müthiş bir sanatçı izlenimi uyandırdı. Tabii alçakgönüllü duruşunu da çok önemsedim doğrusu.
Hepsi de magazinden – paparazzilerden çok rahatsız.
René BURRİ, “İnsanın 20 yaşında yaptıklarıyla şimdiki yaşında yaptıkları arasında fark olmalı,” diyor.
“İnanırlılık çok önemli. Fotoğrafçılık, “özgürlük” de demektir… Üretim karşılıklıdır ve fikir alışverişi önemlidir.”
Philip Jones GRIFFITHS, “René’nin bahsettiklerine geri dönmek isterim.
Herkesin fotoğraf makinesi var ama bir o kadar insanın da kağıt, kalemi var. Önemli olan, fotoğraf neyin gerçeğini çekiyor?
2 yıl önce sahte fotoğraflar istendi…”
Dominique GREEN, “Bu fotoğrafların maniple edilip edilmediğine bakmak istiyorduk.”
GRIFFITHS, “sahtekarlık ve dijital maniplasyondan bahsediyorsanız fotoğraf biter.”
Chris STEELE-PERKINS, “toplumla yakın ilişki kuran veya kurmayan arasında, biri diğerinden üstündür diyemeyiz.”
GRIFFITHS, “Vietnam’dakileri fotoğrafladım. Bunu magazinde yayınlamak mümkün değil…
Bir film yapmak çok farklı bir süreçtir. Burada insanlara yeni bir anlatmak, öğretmek; bizim görevimiz bu…
‘Aileler hakkında öyküler’ yarattım fotoğraflarımda.
Bir ülkeye fotoğraf çekmeye gittiğinizde, fotoğrafı çekilenler en son görüyor fotoğraflarını.”
Chris, “belki bir yere göre inanılırlık önemlidir. Bunu yapmak fotoğrafçının görevidir. Burada turizm amaçlı fotoğraflardan farklı şeyler yapıyoruz.
Fotoğraf açıklamaz, gösterir. Açıklama sonradan geliyor. ”
Philip, “bu fotoğraflara Türkiye yazılmış. Aşk şiirleri olarak da bakmak gerekir. “
Dominique, “gitmediğiniz, görmediğiniz yerlerin fotoğraflarına bakmak ve sonra oralara gidip görmek ilginç oluyor.”
Fotoğrafların müzikle sunumu… İnternet kendi dilini oluşturacak
Dünya gelecekte ekran odaklı olacak. Fotoğraf imgesi ön plana gelecek. Sanat biçimleri, birimleri bir araya geliyor şu günlerde…”
Philip, “attığınız her adım bir kazançtır.
Kendi imgelerinizin, kendi fotoğraflarınızın tüm diğerlerinden farklı olduğunu tanımlayabilir olmalısınız…”
René, “yaptığım şey, konuşma kolajıdır.”
Philip, “soru, başta MAGNUM, elit mi? Hayır, MAGNUM halkın içinde…
Çok değil, tek kültürde yaşasanız bile her şeyi öğrenemeyebilirsiniz.
Olaylara farklı bakmak… Editörler fildişi kulelerde oturur… Geri dönütüne baktığınızda gerçek dışı fotoğraflar çıkıyor. Editörler gerçeği, gazetelerde, yazılarda görürler sadece…
Türkiye’de çektiğim fotoğraflar 24 saat gözlem yapıp çekilmiş fotoğraflardır. Farklı görüntüler bir araya getirilip sergilendi.”
Dominique, “fotoğraflarda insan halleri vardır. Etik haklara gelince, çok özel bir durumun sergilenmesi etiğe girer.
Philip, “Vatikan’da ıraktır, stabil… Onun da işi ağırdır. Fotoğrafçılar açısından bakıldığında verimlilik söz konusudur. Oldukça kötü, zor durumda olan insanların fotoğrafını çektim. Onlar buna itiraz etmedi. Biz hırsız değiliz. Olan biteni kaydediyoruz. Fotoğrafının çekilmesini istemeyen hafifçe arkasını dönüyordu. Dilini bilmediğim insanların fotoğraflarını da çektim. Vücut dili var…
Trafalgar’da kocaman fotoğraf makineleri, durmadan fotoğraf çekiyor. Biz ortalıkta fotoğraf makinesi istemiyoruz. Kimse bu şekilde kaydedilmek istemez.”
Dominique, “aynı şekilde insanların güvenliği açısından da alabilirsiniz. Güvenlik açısından çekilmesini de isteyebilirsiniz. Trafalgar’ da yanınızda olmaması gereken bir var ve görülmek istemezsiniz.”
Chris, “Afrika’da fotoğraf çekmek çok zordur. Orada insanlardan izin almak gerekiyor. Ve fotoğraflarını görmek istiyorlar. “
René, “tv de 3 dakika görünmek, şöhret olmak için kendini küçük düşürenler var.”
Paparazzi den rahatsız olduklarını birkaç kez vurguladılar.
René, “Çin’de fotoğraf çekersen, ‘ünlü mü olacağız?’ diye soruyorlar hemen.
Fotoğraf çekiyorum, dışarı çıkıyorum….
50 yıl önce Türkiye’deydim. Tekrar gelmek heyecanlı oluyor.
Fransız değilim ama Fransa’da ne olup bittiğini göreceğim…”
CHIRAC’dan sonra başlayan yeni bir dönem var. Ama benim CHIRAC’tan hiç unutmayacağım, sürekli takdir edeceğim bir tavrı ömür boyu sürdüreceğim. Herkes bilir ki CHİRAC iki dil bilir ama her yerde, her zaman, içine doğduğu kendi dilini konuşur. Dilerim ki herkes bu güzel örneği yaşamına geçirir…
O. Cem ÇETİN’in en çok beğendiğim sorusu “Fotoğraflarda Türkiye ne kadar var?”
12 Mayıs Cumartesi günü katıldığım panelde aldığım notları paylaşmak çok güzel. Bunların özet olduğunu söyleyemeyeceğim. Bana yakın bulduklarımı not aldığımı söylemek daha doğru olacak sanırım… Katkısı olan herkese teşekkürler.
Ancak, panelden sonra tekrar sergiyi gezme gereksinmesi duydum. İstanbul Modern, panel olduğu zaman süreyi uzatmalıdır, diye öneriyorum.
MAGNUM, 1947 yılında Henri Cartier-Bresson, Robert Capa, George Rodger, David Seymour tarafından kuruldu. Ve kısa zamanda dünyanın en önemli ajanslarından biri oldu.
İstanbul Modern’deki, “MAGNUM Fotoğrafları ile Türkiye” adlı sergide Türkiye, 1940 lardan günümüze kadar 16 fotoğrafçının gözünden görülen - çekilen karelerde gösteriliyor…
Tüm dünyaya yayılmış olan MAGNUM`un kuruluşunun 60`ıncı yılı kutlamasını Türkiye’de bu güzelim foroğraflarla yapıyor…
Sergide, Robert Capa (1913-1954) , Erich Lessing (1923), Costa Manos (1934), Ara Güler (1928), Gilles Peress (1946), Leonard Freed (1929), Abbas (1944), Alex Webb (1952), Nikos Economopoulos (1953) Gueorgui Pinkhassov (1952), Bruno Barbey (1941), Jim Goldberg (1953), Antoine d’Agata (1961), Paolo Pellegrin (1964), Martin Parr (1952) ve Harry Gruyaert’ın (1941) 205 fotoğrafı yer alıyor.
Küratörleri; Engin Uzendes ve Diane Dufour
Robert CAPA’nın “Vurulan Asker” fotoğrafı birçoklarının olduğu gibi benim de unutulmazlarımdandır. Bu sergi de şahit olduklarınızdan biri 1946 da çekilmiş “tekel fabrikasında tütün ayıklayan kadınlar.” Burada iki şey dikkatimi çekti ilk etapta biri, fotoğrafta bulunan 3 kadının da bakışları farklı yerlere bakıyor. Bu, fotoğrafta bir hareket yaratmış. Bir de giysilerdeki açık-koyu zıtlığı ön planda… Tabii buna yüzlerdeki ciddiyeti de eklemek gerekiyor… Ve insanlar… Ve kalabalıklar… Ve başka başka meslekler… Diğer fotoğraflarında…
Dikkat çeken bir başka fotoğraf, ABBAS’ın 2005 de çektiği Mevlana Türbesi”
Bir de Almanya’ya giden Türkler de epey fotoğraf karelerinde yerlerini almışlar. Hakikaten anımsarsak bir zamanlar Almanya’ya gitme furyası vardı. MAGNUM’un bunu kaçırması olanaksız tabii.
Konulardan biri Yenikapı… Ara GÜLER Türkiye’de çok bol olan kahveleri kaçırmamış…
Farklı uluslardan fotoğrafçılar, Türkiye’deki farklılıklar bileşkesini oluşturmuşlar fotoğraflarında… Yanyana gelen fotoğraflar farklı kültürlerin buluştuğu coğrafyamızdan bir kesit sunmuşlar…
Fotoğraflar İstanbul sınırlarında kalmamış. Karadeniz, Marmara ve Anadolu’nun çeşitli yörelerini fotoğraflarda görmek olası. İnsanlar, portreler ve manzaralar eşlik ediyorlar bilgilerinize, anılarınıza, ruhunuza, yüreğinize… Tekrar teşekkürler değerli MAGNUM fotoğrafçılarına…
20-05-2007 / İSTANBUL
Tülay ÇELLEK
Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi
http://www.tulaycellek.com
tcellek@yildiz.edu.tr
|