Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 2.12.2007  

AĞIR BASAN


AĞIR BASAN


AĞIR BASAN


Yapılacak iki şey vardı ve ben birisinde karar vermeliydim artık. Ağır basan sanat oldu. Köprü olma isteğim galip geldi…

Geç kalmaktan nefret ettiğim için çok erkenden çıkarım yola. Tabii erkenden olurum, olacağım yerde. Neyse her zaman çantamda okunacak bir şeyler ve mutlaka kağıt bulunurda ya okurum ya da yazarım… Hiçbir şey yapamazsam hayal kurarım, işleri sıraya koyarım, plan yaparım, her zaman yaşam bulmasalar veya ertelenseler bile… Ancak çok şey yapmaya kalkınca birileri kalıyor, erteleniyor ister istemez.

Önce İFSAK’a gidecektim ama çok erken çıkmama karşın inanılmaz bir trafik sıkışıklığı sayesinde geç kaldım. Geç kalmak çok sinirlerimi bozuyor. Fakat söylensem ne yazar?

Pera Müzesine gittim doğruca. İnternetteki adresime 3 kez duyurusu gelmişti oradaki konferansın. Tabii oraya da geç kalmıştım. Çok kalabalık değildi. Konferans uzayınca epey kalkan da oldu. En arkaya oturdum. Bunu çok seviyorum. Kendimi hem özgür hissediyorum hem de çok geniş açıdan baktığım için herkesi, her şeyi görüyor mutlu oluyorum…

“Sanat ve Siyaset” ya da “siyaset ve sanat” mı diyelim?

Sanat öyle ya da böyle bir karşı duruştur. Kendine sunulanı kabullenmek yerine, yaratmak, yeni bir sunumda bulunmaktır. Sanat toplumun normlarıyla çatışmaktır. Ve bir isyandır, bir farklılıktır, kendi güzelliğinizdir, kendi felsefenizin bir şekilde görüntüsüdür, duyurusudur, rengidir, hareketidir. Varolma nedenidir. Kişilik göstergesidir.

Orada, “bazı kavramlar yazsam, herkese göndersem, devam etmelerini istesem,” diye düşündüm. Düşündükçe cazip geldi. Bir gün yapacağım.

“Günümüzde Politik Sanat” başlıklı konferanstan çok az not aldım. Konuşmacı hanım, “özgürlükten, bireyden vb.” bahsetti. Vietnam savaşı, Irak savaşı Politik Sanatın konularından… Anonimlik de…

“Çok sayıda politik akım ve getirdiği çok sayıda ifade biçimi –tarzı…

Minimalizm, kavramsal sanat vs. hepsi kendi işaretlerini kullandı ama yapmak istedikleri aynıydı… Yıkıcı olmak, egemen söylemi sarsmak…

Pahalı değil, düşük değerli malzemeler kullanmak. Böylece burjuvaziden sanatı kurtarmaya çalışmak… Örneğin kullanılmış battaniyelerle sanat yapmak…

Minimalistler basit, hantal yapılar yaratmak istiyor, kişisellik yok…

Kavramsal sanatta yaratım süreci önemli değil. Metin ve dil kullanıyorlar, çalışma talimatlarıyla var oluyorlar. İzleyicilerle paylaşacak bir fikir ortaya koyuyorlar.

68 den sonra ABD de emperyalizme karşı, sosyalizme ilişkin resim çizmek eylem sayılıyordu…

Burjuva sanatına karşı, satılmayan sanatı ürettiğiniz zaman, kolektif çalışıldığı zaman karşı geldiklerini varsayıyorlar.”

Burada bir soru işaretimi paylaşmak isterim. Satılmayan yapıtlar üretildiğinde sergilenmesi için sponsora gereksinme duyuluyor. Gelir getirmediği için bu gerekiyor. Bunlara şahit de oldum. Ama sponsor karşı durulanlardan oluyor. Bu ne çelişki böyle?

“70 li yıllarda sanat farklılaşıyor… Bu yıllarda video sanatı ortaya çıktı. Önce kendilerini filme çekmeyle başladılar. Ve bireysel deneyimlerini öğrenmek ya da toplumsal tavrı nedeniyle çekim yapılıyordu… Vücut sanatı da bu döneme rastlar…

Sanat akımları tv ile ve reklamlarla mücadele ediyorlar. Toplumsal konuları medya üzerinden yapmak etkili oluyor…

Dusseldorf Akademisi Atölye sergisinde 400 öğrenciden sadece 5 öğrenci politik sergileme yaptı. Diğerleri algılama, soyut – somut terimlerin sorgulanması ya da kendileri ile uğraşmış veya video ve internette çoğulcu, disiplinlerarası çalıyorlar. Fakat onları günümüzün sorunları sanki hiç ilgilendirmiyor… İşkence, Batı ve İslam ülkeleri arası sorunları sanat konusu yapmıyor. Ütopya, tavır alma yok. Artık, “birey ol” yeter…

Batı sanatı söylemi, gerçekliğin bastırılması sanki…

Irkçılık
Tanıma ve kimlik sorunları
Kendi tarih ve konumu
Öbürleri
Ülkelerin yapısıyla yaşanan çelişkiler
Küresel vs.
Karşı koyuş

Diaspora sanatçıları; Afrika sanatçıları, Türk kökenli olanlar…

Topluma karşı etik bir düşünce taşıyorlar…

Bu Batı sanatçıları için de geçerli tabii…

Evsizler
İşsizler
Göçmenler…

Bunlar bir kent politikasına sahip olanlardan en çok etkileyenlerdir
Ve güzelleştirilen semtlerden yoksulların sürülmesi…

“Savaşı eve taşımak” sergisi

Seyredenleri olayın içine katan sanatçılar…

Dikkat edilmeyenlere dikkat çekmek…

***

Kiliseye gidenlere gaz maskesi verilir ve Kiliseye gaz verilir…

Nazilerin sınır dışı yapması eylemine atıfta bulunmak uçaklara insanları bindirip gönderilerek yapılıyor…

Çadırlarla kenti dolaşmak… Golf sahasına kurulan çadırları tek bir gece kiraya vermek. Bu alanları kamuya açarak buradan herkesin yararlanmasını sağlamak…

Benetton yoksullardan yararlanıyor reklamlarında…

Her türlü direniş pazarlanıyor…

Tiyatroda “göç” konusu işlendi. Tiyatro sahnesinde plastik torbalara girmiş insanlar göç edenleri sempolize ettiler…

Bir başka tiyatro da gelenlerden toplanan paralar yakıldı, savaş ve rüşvetleri kınamak adına…

Dünyanın geliştirilmesi gerekir…

İçinde yaşadığımız toplum özgürce değiştirilmeli…

Batı sanat sahnesinde alternatif, tüketilmemiş stratejiler, arayışlar var.

Son teknoloji ve çevre kirliliği…

Guatemala girişimi…

Bedeni tanıma
Küreselleşme
Tüketim kültürü…”

Ve devam etti…

Aklıma takılanlar vardır hep. Söylemi ile eylemi bir olamayanlara dair. Savaşa hayır derler, barış sergileri düzenlerler ama ne kendileriyle ne de başkalarıyla barışıktırlar, saldırgandırlar vs… Bunları yaşadım, deneyimlerimde hüzünle yerlerini aldılar… Tabii bunu herkes için söylemiyorum.

İFSAK’a geldiğimde açılışın epey sarktığını gördüm. Sergi alanında belgeler veriliyordu. “Madonnari Tebeşir Etkinliği 2006” sergisi İbrahim Zaman sergi salonunda açıldı. Orada da az kaldım. Yüksel Bey ile 75. Çocuk ve Gençlik Vakfında seminer vermem kararlaştırıldı ve hemen ayrıldım.

Son durağım İ.A. Güzel Sanatlar Lisesinde öğrencim olan, tabii şimdi fakülte bitirmiş Eceşan’ın sergisi oldu. Bana resimleri Claude Monet tadı verdi… Kendisiyle ve annesiyle biraz sohbet edip ayrıldım…

Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm…

11 – 02 – 2007 / İSTANBUL

Tülay ÇELLEK

Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi

http://www.tulaycellek.com

tcellek@yildiz.edu.tr


Bu yazı salt
www.amatorceedebiyat.com
ve
www.tulaycellek.com
Sitelerinde yayınlanır


Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 3537 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.