Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 29.1.2007  

AKÇAKOYUN YATILI İLKÖĞRETİM BÖLGE OKULUNDA YAŞAM VE YARATICILIĞA BAKIŞ


AKÇAKOYUN YATILI İLKÖĞRETİM BÖLGE OKULUNDA YAŞAM VE YARATICILIĞA BAKIŞ


AKÇAKOYUN YATILI İLKÖĞRETİM BÖLGE OKULUNDA YAŞAM VE YARATICILIĞA BAKIŞ



( ÇANAKKALE - YENİCE )


YİBO – Yatılı Bölge Okullarına fotoğrafı, tiyatroyu, yaratıcılığı götürelim birlikte. Fotoğraf ve tiyatro alanında emek verenlerden yardım bekliyoruz. Paylaşım bekliyoruz… Oradaki pırlanta gibi çocukların buna gereksinmesi var…

Akçakoca Yatılı Bölge Okulunda çok güzel bir uygulama yapıldığını öğrendim. Sabah derslere başlanmadan önce saat 9 00 dan itibaren 20 dakika öykü, masal, şiir kitapları okutuyorlarmış öğrencilere… Ders kitabı hariç her şey okunuyormuş…

Etrafı dağlarla çevrili ıssız bir yerde kocaman bir okul binası çıkıyor birdenbire karşınıza, içinden gelen çocuk sesleri göklere ulaşıyor adeta…

Bahçesinde oturmalı yerleri bulunan bir sürü masa var. Lojmanlar tüm çalışanlara, öğretmenlere yapılmış, hemen okulun arkasında ve çok güzel, geniş, rahat… Bu da oradaki hayatı kolaylaştırıyor. Ve binalar arasında çocuk parkı bulunuyor. Daha ileri de ise sebze diktikleri tarlaları varmış…

Sn. Md. Baş Yardımcısı Fotoğraf ile ilgilendiğimi öğrenmiş, bununla ilgili talebi oldu. “Bir karanlık oda kurup burada fotoğrafı başlatabilir miyiz, acaba?” Diye sordu. Hemen olumlu yanıt verdim. Etrafın manzarası güzel. Çocuklar gezerken fotoğraf çekebilirler. İyi bir eğlence, etkinlik, yaratıcılık, araştırma olur. Kendilerine İFSAK’ın Başkanına bunu ileteceğime dair söz verdim. “Hatta burada bir sergi hazırlanır, daha sonra o sergiyi İstanbul’a taşırız” da dedim. Düşündükçe bu olay bana çok sıcak gelmeye başladı. Mutlaka organize etmeliyim.

Yine meslektaşlarımla konuşurken İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesinde iken yaptığımız tiyatro çalışmalarını anlattım. Öğrencilerimiz “Keşanlı Ali Destanını” tam bir destan gibi oynamışlardı. Ben o zaman değerli dostum Sayın Engin ULUDAĞ’dan yardım istemiştim. Kendileri de çok çalışkan, nitelikli, yetenekli bir öğrencisini bize göndermişti, öğrencilerimizi çalıştırmak için. En yaramaz öğrencilerimiz bile bu yolla oyalanmış, yaramazlıklarına ara vermişlerdi. Gelen hocanın her dediğini uyguluyorlardı. Oyun provalarına başlamadan önce spor hareketleri yapıyorlardı. Arada gidip bakıyordum hepsi yerlerdeler, hareket halindeler ve her denileni yapar olmuşlar. Çok mutlu oluyordum gördüklerimden. Bunu duyan Şahin Beyde de, burada bu gibi şeyler yapmanın gerekli olduğunun kıvılcımlarının yandığını gördüm. İstanbul’a gelince tekrar düşündüğümde bu konu için de Engin Beyi aramaya karar verdim. Fotoğraf gibi belki tiyatroyu da organize edebilirim. Çok da iyi olur kanısındayım.

Fotoğraf etkinliği başladığında okulun duvarlarını öğrencilerin çektiği fotoğraflar süsleyebilir. Gerçi duvarlarda çok sıcak fotoğraf karelerine rastladım. Sayın Ferhat ŞENATALAR öğrencilerin arasında görülüyor…

Buradaki çocukların çoğu yatılı, gündüzlü çok azmış. Onlar da okulun servisiyle gidip geliyorlarmış. Birinci sınıflardaki küçücük çocuklar da yatılı. Bunu görmek beni çok etkiledi.

Semineri büyük bir salonda verdim. İlginç bir yapı. Penceredeki perdeleri araladığımda dışarıyı değil, büyük bir yemekhaneyi gördüm. Bilgisayarları, bilgisayar odaları ve barkovizyonları var.

Seminer aralarında internete girdim ve genç öğretmen arkadaşlarla sohbet ettik. Meslektaşlarım, nasıl üniversiteye geçebileceklerini sordular. Beni araştırmışlar. Ben de Milli Eğitimden geçmiştim. Ayrıca yazılarımı okumuşlar. Kendileri de, “beni takip ettiklerini, yazılarımı okuduklarını” söyleyerek yaratıcılık ile ilgili sorular da yönelttiler.

İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesinde idareci iken, Erenköy Kız Lisesinin yatılı kısmında doktor bulunduğunu öğrenmiştim. Doktor ayrılınca yerine tekrar doktor vermemişler. Hemşire ile idare edilmiş. Biz o binaya geldiğimizde kısa bir süre aynı hemşire ile çalışmıştık. Hemşiremiz emekli olunca yerine yenisini istediğimiz halde vermemişlerdi. Burada da aynısı yaşanıyor. Doktor gitmiş yerine gelen olmamış. Şimdi hemşireleri de gitmiş yerine yenisi verilmemiş. Yatılı okul, dağın başında, çocuklar öksürüyor, hasta olduklarını söylüyorlar ve bir sağlıkçıları bile yok. İlgililerin dikkatine sunmak isterim doğrusu. Çünkü şahit oldum.

Çocuklar çok hoşuma gitti. İçtenler, sunulan ortamda kendilerini çok güzel ifade ediyorlar gördüğüm, yaşadığım kadarıyla. Bir tek anne, babalarının ilgisine muhtaçlar. Ben de yatılı okudum ve yatılı bir okulda idarecilik yaptım. Bunun ne demek olduğunu en iyi bilenlerdenim. O nedenle anne babalara sesleniyorum. Çocuklarınızı durumunuz gereği yatılı okullara verebilirsiniz ama lütfen ilginizi, alakanızı kesmeyiniz… Çocuklarınıza dokunmak için geliniz. Koşullarınızı zorlayarak çocuklarınıza sevginizi gösteriniz lütfen… Buna o kadar ihtiyaçları var ki…

Sayın Müdür çevreyi gezdirdi bilgi vererek. Tabii buralara gelmeden önce ben de araştırma yapmıştım. Bunları paylaşmak isterim.

Akçakoyun beldesinde 2 bin kişi yaşıyormuş. Müdür Bey, “belediyenin olması çok iyi çöplerimizi alıyorlar, bu bile bize o kadar büyük katkı oluyor ki…” Dedi.

Bu yörenin lahanası, fasulyesi, cevizi, çileği, kirazı, ıhlamuru, kestanesi, kızılcığı ve mantarı meşhur. Ve kış olmasına karşın yeşilliği yüreğinizde hissediyordunuz.

Okul için yiyecekler Yenice ve Çanakkale’den geliyormuş. Çanakkale’den balık getiriyorlarmış. Burada toprağın çok verimli olduğunu sıklıkla vurguladı Müdür Bey. Sadece buradaki insanlar ürettiklerini satma sıkıntısı yaşıyorlarmış.

Bölgede kaplıca var. Kaplıcada yapılacak tesisler Türk, Alman ortaklığında gerçekleşecekmiş. Yollarına kadar düşünülecek ve dünya çapında olacakmış. Hava alanı kurulacakmış. Burada büyük bir hastane ve tabii ki uzman doktorlar düşünülüyor. Böyle bir yapılaşmanın her anlamda köklü bir değişim yapacağı tahmin ediliyor; maddi ve kültürel açıdan. Bu projeye “Uyuyan Vadi” adı verilmiş.

Kaplıcanın buhar çıkan sularına şahitlik ettim. Kükürt kokuyor. Elimi suyun altında çok kısa tutabildim. Çünkü çok kaynar, 85°… Suyun içine yumurta koyup pişiriyorlarmış.

Çilek tarlalarından geçtik. Domates, biber tarlaları var. Fidanlar dikiliyor. Bol miktarda kırmızıbiber üretiliyor. Fabrikası da yapılacakmış. Bir de çok böğürtlen var. Gerçekten çok verimli topraklar, her yerinden bir şeyler fışkırıyor. Önemli olan bunları değerlendirmektir. Ülkemiz çok verimli, her anlamda zengin bir ülke, değerini bilmeliyiz.

İleride Kaz dağlarını gördüm, göğe yükselen görkemiyle. Çeşitli çalışmalar, kazılar yapılıyormuş yörede. Nefes darlığı olanlar buralara geliyormuş. Zirvede “dalak suyu” denen çok soğuk su bulunuyor. Karpuzu suya attığınızda patlıyormuş. Buralara dair çeşitli öyküler, söylentiler kulaktan kulağa dolaşıyor. Dalak suyunda 7 ağaç bulunuyor. Her ağaç bir zamanlar yaşayan 7 kardeşten birini temsil ediyor. Bunlar 7 çavuş, savaştan dönüyorlar ve ağaçlara isimlerini yazıyorlar.

Bir de Adnan KAŞIKÇI’ nın babasının mezarının burada olduğu söylendi Sayın Yakup ORUÇ tarafından. Mezarında “Kaşıkçı Dede” yazıyormuş. Çok zengin olduğu vurgulandı.

Ve Hekimoğlu’nun yaptırdığı hastaneden bahsedildi. Hekimoğlu türküsü buralarda doğmuş. “ Hekimoğlu derler bana…” Kayseri’den iki kişi – kardeş geliyor. Biri hamam, Doktor olan diğeri de hastane yaptırıyor.

Bu bolluğun içinde bir de “kudret narı” bulunduğu söylendi. İki çeşitmiş; biri akıllı, diğeri deli. Bildiğimiz nar gibi değil ve ilaç yapımında kullanılıyor. Hastalıklar için defne de var.

Aşağı Çavuş köyünden öğrencileri var YBO nun. Burada balık havuzları bulunuyor. Son yıllarda yediğim en leziz balıktı. Tesislerine tüm çevreden balık yemeye geliyorlarmış.

Yörede kömür yakmak yasak. Hava kirlenmesin diye. Üstelik odun bol. Orman kendisini sürekli yeniliyor. Ağaç kesildiğinde hemen ardından yeni bir ağaç yeşeriyor. Yolda bol miktarda kesilmiş, istiflenmiş odunlara rastladık. Ancak bunların kesimi sıkı bir denetimle yapılıyormuş. Mühendislerin işaret koydukları ağaçlar kesilebiliyormuş sadece. Ne zaman, hangi ağacın kesileceği mühendislerce belirleniyor. Böylece ağaç kesimi bilinçli yapılıyor. Ormana girmek ve alabalık avlamak da izne tabii… Ve ağaca zarar veren haşereler engelleniyor. Çok zengin bir orman. Böyle kalabilmesi işte bu disipline dayanıyor belli ki.

Ormanda çok iş olduğunu söylüyor Müdür Bey. Ayrıca hayvancılıkla uğraşıyor yöre halkı. Dolayısıyla işsizlik sorunu yoktur.

Halk ıhlamuru, kızılcığı, kestaneyi izin alarak topluyor ve satıyor. Buralarda elma ağaçları da var. İlaç yapımında kullanılan otlar bulunuyor. Isırgan otu en bol olan. Yine bol miktarda nane, kekik bulunuyor. Halk bunları toplayıp kurutuyor. Cevizi de çok kaliteli… Bir de jandarma gözetleme birimleri var. Gelen yabancılar hemen görülüyor. Yurt dışından domuz avına geliyorlar. Otelde kalıyorlar

Ayrıca buralarda satranç yarışmaları düzenleniyor. Satranç günleri yapılıyor. Tüm bunlar yeşillikler içinde, su sesleri eşliğinde yapılıyor. Ne kadar güzel… Bir de orayı zenginleştiren derede doğal olarak yaşayan kırmızı benekli balıktan ilaç konusunda yararlanılıyormuş. Su sesi insan ruhuna iyi geliyor. Nitekim bu güzel, bol oksijenli hava için hafta sonları İstanbul’dan gelenler oluyormuş. Etrafta yazlık evler var.

Yörede tütüncülükte yapılıyor. Ancak kanser olaylarına rastlanmış. Yapılan araştırmada tütünleri haşereden korumak için yapılan ilaçların tütün yaprağına yapışıp çıkmamasının neden olduğu anlaşılmış.

Bir de “kayıp kent”ten bahsetti Müdür Bey. Burada çok eskiden yaşayan bir uygarlığın kalıntıları var. Kilise, mezarlıklar, evler, ekmek pişirilen yerler gibi… Bölge halk arasında, “Meryem Ana” diye tabir ediliyor. Mermer taşlar bulunuyor… Bu yerleşkede para bulunduğu söylentisi de varmış. Umarım sağlıklı kazılarla bu değerli uygarlıklara ulaşılır. Ayrıca Kaz dağlarının altında altın madeni olduğu varsayılıyor.

Akçakoyun tarihinin çok eskilere uzandığı kesin. Bu bereketli topraklardan bir çok uygarlık geçmiş olmalı. Çanakkale Arkeoloji Müzesinin yaptığı çalışmaların devam etmesini dileriz. Burada bulunan eski mezar taşları, Horasan madeni ve tarihi kalıntılar Bizans dönemini yansıtıyor.

Kaz dağı bölgesinde tarihi kalıntıları epey yer tutuyor. Ve yerleşim bölgelerinde… Ayrıca demir madeni kalıntıları bulunuyor. Yaşlı ağaçlar var. 800 yıllık bir çınardan bahsediliyor.

Akçakoyun adının, koyunlarının akça olmasından geldiği sanılıyor. Ayrıca “akça” para anlamına da kullanılıyor ve ikisi birleştiriliyor. İsme dair bir diğer öykü de Agonya’nın Akçakoyun’laşması olarak kurgulanıyor. Agonya sözcüğü Girit’te yetişen bir çiçek adı olarak biliniyor. Bu çiçek göçlerle buraya ulaşmış ve yöreye adını vermiş olabilir... Tabii isim hakkında başka söylentiler de var. Zaten bu kadar bolluk, bereketli yerlerde eskiden de yerleşim olması çok doğaldır. Ve antik kent özelliği taşıması…

Edremit’e 45 km. uzaklıkta. Uzun süredir panayır kuruluyor. Çok bol mesire yerleri var. Henüz betonlaşmamış bir doğa güzelliğine sahip. Suyu çeşmeden içiliyor, temiz ve iyi. Ve olağanüstü zenginlikte ormanı görmeye, yaşamaya, solumaya değer…

Buradaki YBO - Yatılı Bölge Okuluna çevre köylerden öğrenciler geliyor. Ana sınıfı var. Tabii Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin çok büyük katkısı olmuş.

Çocuklarla çok neşeli birer seminer gerçekleştirdik, iki günde üçü öğrencilere biri öğretmenlere olmak üzere.

Gören herkes hoş geldin diyor, hatır soruyor. Hele öğrencilerin, “hoş geldiniz” derken sevimlilikleri görmeye değer, sımsıcaklar. Sürekli kalmayacağımı, döneceğimi söylediğimde, “ama sizi özleriz” deyiveriyorlar. Bu sözler duygulu anların yaşanmasına neden oluyor… Aynı samimiyetle tüm öğretmen arkadaşlar, personel de “hoş geldin” deyip, hatır sordular.
6 Yıl yatılı okuyan ben, buradaki yaşamın ne demek olduğunu en iyi bilenlerdenim. Eğer okul, yatılı olmasaydı okuyamayacaktım. Bu nedenle, kaybetmemek korkusuyla o kadar çok çalışıyordum ve kurallara uyuyordum ki…
Varoşlardan, sokaktaki çocuklardan, yatılı okullardan, orada yaşayanlar adına öneri geldiğinde hemen kabul ediyorum. Seminer sonrası yaşadığım duyguyu sözcüklere dökmem mümkün değil. Sadece ne kadar rahatladığımı, ne çok mutlu olduğumu söylemekle yetineceğim.

İdarecinin yapısı çok önemlidir. Duvarlara kapı açanlar onlardır, duvarı kapısız yapanlar da… Bu nedenle kapıyı aralayan Sn. Ferhat ŞENATALAR’a, kapıyı ardına kadar açan Sn. Yenice Milli Eğitim Müdürü Celalettin BAKIR’a, Akçakoyun Yatılı İlköğretim Bölge Okulu Müdürü Sn. Abdülmelik UÇAK’a, Md. Baş Yrd. Sn. Şahin POLAT’a ve Sayın Yenice Kaymakamına teşekkür ediyorum.

Ayrıca okulun tüm personeline, öğretmenlerine, sevgili öğrencilerine – öğrencilerimize ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine yürek dolusu teşekkürler, sevgiler, saygılar…


Bizlere bu tür etkinlikler, seminerler gerçekleştirme olanağı tanıyan Üniversiteme – Yıldız Teknik Üniversitesine teşekkür ediyorum.

Okul hakkındaki ayrıntılı bilgiye sitelerinden ulaşılabilir.

www.akcakoyunyibo.com

İyi ki seminer vermeye gitmişim. Burada, uzaklarda okuyan öğrencilere katkı vermenin mutluluğu içindeyim. Elimden geldiğince fotoğraf ve tiyatro konusuna da bir şeyler yapmaya çalışacağım. Ayrıca diliyorum ki, bu güzelim öğrencilerin hayal güçlerinin gelişmesi, yaratıcı olmaları için Türkiye’nin her yerinden kitap gönderilerek kütüphanelerinin dolayısıyla beyinlerinin ve yüreklerinin zenginleşmesinde herkesin payı olur...

***

AKÇAKOYUN YİBO’DA ANLAMLI GÜN

Derneğimizin YİBO’LARI İYİLEŞTİRME çalışmaları kapsamında Çanakkale Yenice’deki Akçakoyun YİBO’ya yaptırılan Perihan-A.Rıza Güray Dinlenme Odası’nın açılışı, bağışçılarımız Ayşe Güray Genç, Füsun Güler ve Sadık Güray kardeşler ile YİBOlar Gönüllü Kolaylaştırıcımız Ferhat Şenatalar ve Genel Başkan yardımcısı Prof. Dr. Filiz Meriçli ile Bandırma Şube başkanı ve üyelerinin katılımı ile gerçekleştirildi. YİBO Öğretmenleri , öğrencileri ve konukların sevgi ile bütünleştiği 2 Haziran 2006 Cuma günü yapılan toplantıda duygulu anlar yaşandı. Bağışçılar, anne ve babalarının adını taşıyan dinlenme odası yanında dijital piyano, çamaşır makineleri ve bilgisayarların alınmış olmasından çok etkilendiler ve bağışlarının çok iyi değerlendiğini görmekten çok mutlu oldular.

ÇYDD Genel Merkezi YİBO Gönüllüsü Ferhat Şenatalar’ın birkaç kez giderek yerinde tespit ettiği eksiklerin giderilmesi sırasında alınan dijital piyano eşliğinde öğrenciler konser verdiler.

Okul yönetimince düzenlenen 1. FERHAT ŞENATALAR SATRANÇ TURNUVASINDA derece alanlara Sayın Ferhat Şenatalar birer saat armağan etti.

ÇYDD Genel Merkez Yönetiminin armağanı olarak da 6,7,8. sınıf birincilerine GENÇLER SORUNLAR ÇÖZÜMLER kitapları, 1-5 sınıf birincilerine de Bandırma Şubesinin kırtasiye paketleri dağıtıldı. Ayrıca Okul kitaplığı için 20 adet YARATICI OKUMA KİTAPLARI Okul Müdürüne verildi.

Okulu çok seven öğrenciler hafta sonları da evlerine gitmeyip YİBO’da kalmak istiyorlar, yöneticilerin ve öğretmenlerin onlara okulu bu kadar sevdiren olumlu davranışları tüm okullara örnek olmalı. Akçakoyun YİBO’daki öğretmenler daha çok desteklenmeli.

Akçakoyun YİBO Folklor ekibinin [12 kişilik (6 kız, 6 erkek)], Batı Anadolu folklor kıyafetine ihtiyacı var; destek olmak isterseniz 0212 252 44 33 telefonla veya cydd@cydd.og.tr adresine mesaj yazarak bize ulaşınız.

***
Buralarda başka güzel şeyler de oluyor…
Çocuk Meclisi

Yenice Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler bünyesinde 9 -14 yaş grubu öğrencilerince 22 Nisan 1996 yılında "Yenice Belediyesi Çocuk Meclisi" kuruldu.

Yenice merkez ve mahallelerinde bulunan okullarda öğretim gören 9 -14 yaş grubu öğrencilerin üye olabildiği Belediye Çocuk Meclisinin 759 üyesi bulunmaktadır.

"Sigaraya Hayır" ve "Temiz Bir Yenice" yürüyüşü yapılmıştır…

Çocuk Meclisinin 2003 yılın da aldığı ilk karar "SAVAŞA HAYIR ", barış için de bir Dünya istiyoruz kararıdır. Çocuk Meclisinin idare yeri Yenice Belediyesi Halkla İlişkilerin kullandığı mekandır.

***
Yenice Manilerinden…
Bostanlarda fasilye
Anam gitti gezmeye
Ben anamdan örendim
İnce boncuk çizmeye

Dere boyu gidelim
Koyun kuzu güdelim
Sennen beni görmüşler
İnkar bayrım edelim

Ak koyun kuzusuna
Gün tutmuş postusuna
Ne desen de ağlasam
Arnımın yazısına

28 – 01 – 2007 / İSTANBUL

Tülay ÇELLEK

Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi

http://www.tulaycellek.com

tcellek@yildiz.edu.tr


Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 4962 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.