Anlatırsan unuturum
Gösterirsen anımsarım
Beni de katarsan eğer öğrenirim
Benjamin FRANKLİN
İletişim…
Ne çok çeşidi var… Bizimkisi, “görsel iletişim”. Sanat eğitimi olduğu için, “tasarım” kapsamında gerçekleşiyor…
Yaratıcılık yöntemiyle uygulamaya koyduğumuz Grafik Tasarım dersinin önceliği, fikir üretmeye, önermeye ve eleştirel bakış çerçevesinde yaşamaya dayalıdır…
Grafik Tasarımın işlevsellik yönü, estetiksel bağlamında ele alınarak araştırma yapılması sağlanmalıdır. Bu derste bir anlatıyı hedef kitlelere ulaştırmanın yolu; yazı ve resmin arkadaşlığı ile gerçekleşir. Anlam ve biçim evlendirilir. Ve bu birliktelik insanları etkiler. Başarı boyutu zamana yayılmasının uzunluğuna, anlayışların değişimine koşut gider. Farklı diller görüntü ortaklığında buluşurlar. Yaşamınızın her alanına yayılan bu görüntü iletişimi, seçmeyle varolacaktır bizlerde.
Grafik tasarımın sanatın diğer alanlarından farkı, işlevsel olmasından kaynaklanıyor. Bir farkı da duygunun yanında mantığın da bulunmasından… Ve bilginin… Bir başka farkı, sipariş verene bağımlı olunması. Diğer bağımlılığı da kitle tarafından okunabilir olunmasının sürekli gözetimi. Başkalarının akıllarına yer etme mücadelesinin verilmesi… Sattırabilmesi… Espriyle varolabilmesi… Gerektiğinde şoka başvurması… Kitleye duyuru işlevini yerine getiren afişin yaşamından birkaç noktaydı bunlar. Tabii “Grafik Tasarım” bu anlamda afişle ve amblemle, özgün yazı ile de sınırlı değildir.
Dersin yaşamsal boyutu benim için çok önemli… “Bu haftayı nasıl geçirdik?” Sorusuna verilen yanıtlardan, yaşama nasıl baktığımız ya da bakamadığımız, nasıl sorguladığımız ya da sorgulamadan kabullendiğimiz, nasıl eleştirip seçtiğimiz ya da önümüze her dayatılanı kabul ettiğimiz ortaya çıkıyor. İşte bu sorunun altındaki nedenlerden biridir. Görerek yaşamanın bir anlatımıdır, bu haftanın yaşamı… Bir günü geçirmenin dersle ilişkilendirilmesidir. Dersin “bir günü geçirmeye” dönüşüdür. Yaşamın atölye, atölyedekilerin yaşam olmasıdır. Dönüşmesi, bir işe yaramasıdır. Bir başka tarafı; hazza dayalı nedenidir.
Tarihe düşkünüz. Yinelemeye de…
Tarihine gelince;
Topluluğun – toplumun ayrıntısına geçelim; iki kişi yan yana gelince iletişim başlar - gereklidir. Nitekim kompozisyonda bir elemanın yanına diğerinin gelmesiyle kuralların başlaması gibi… Zıtlığın, dengenin, ritmin, şekil-zemin ilişkisinin oluşması gibi…
İnsan varolunca çizim de başlamıştır. Ellerin kullanımı her alana yayılmıştır. Yemek yapmak kadar bir alet yapmak ve çalmak, çizilecek, yazılacak alanlara yayılmak olmuştur eller, beyin ilişkisiyle birlikte... Tabii zamanı gelince her alanın bilinçli bir şekilde eğitimi başlamıştır. Bunun başka boyutlara taşınması, kendi içinde dallanıp budaklanması 19.yy sonu endüstri devrimiyle gerçekleşmiştir. Tabii böyle bir devrimi hazırlayan nedenleri gözardı etmeden bu sonuca bakmak gerekir. 20yy ın başlangıcı, sanatsal çeşitlemelere şahit olmuştur. Bir yandan bu devrim, “kich” denilen bir şeyi de bünyesinde oluşturuvermiştir.
Yaratıcılık ve tasarım; dokunma, doğadan, çevreden kopmayla olumsuz etkilenebilecek kavramlardır. Grafik tasarımın yanında Mimarlık, iç mimarlık, endüstri tasarımı da çevreyle var olan insana doğayla buluşma zemini hazırlayan alanlardır. Eğitim boyutu da bunun sağlıklı, nitelikli bir şekilde yapılmasını sağlayan, sağlaması gereken bir zemindir. Doğayla, yaşamla birlikte…
Tasarım, bu buluşmayı estetikle gerçekleştirmek için kullanılır. Bireysel farklılıklar nedeniyle bakışlar geriden, yaşananlardan alımlamalara dayanabilir zaman zaman. Bir bakış salt yeni buluşlarla tasarımlar gerçekleştirir. Eklektik davranma gereksinmesi duymaz. Bazıları belirli bir teknik çerçevesinde tasarımlar yaparken, bazıları farklı teknikleri bir arada kullanmayı yeğleyebilir. Bazıları teknolojiyi tasarımın hizmetine sunar. Bazıları ellerini, bazıları fırçalarını, tarama uçlarını, bazıları da teknolojiyi - bilgisayarı tercih eder. Şurası bir gerçek ki, teknolojik gelişme grafik tasarım alanına çok büyük bir katkı sağlamıştır.
Tanınmak gerekirse, neyle? Kurumsunuz, ürünsünüz, üretiyorsunuz… Bir işarete gereksinmeniz var. İnsanlar gördüğünde, “bu işaret şunun” diyebilecek. İşaret, pratikliği açısından her yere girip çıkan büyüklükte olmalı. Küçülünce de büyüyünce de değerinden bir şey kaybetmemeli. Kalınlığı olmalı ki görülebilmeli herdem. Bir ürün, bir kurum, bir hizmet tanımı için gereklidir amblem. Bize yabancı olmamalı. O halde harf olabilir, özgün yazı olabilir, bir biçim olabilir. Ama tanıtımını yapacak şeyin içeriğine uygun olmalı. Çağrışım yapabilmeli. Akılda kalabilmeli. En önemlisi de unutulmamalı. Farklılığı, ilginçliği sayesinde kalıcı olmalı. “Yani” sözcüğüne muhtaç etmemeli. Tüm bunlar güveni getirir. Güvenle yaşamak kadar da güzel bir şey olamaz. “Yaşamımda bir simge” var dedirtebilen bir amblem biçimi yakalamaya ne dersiniz? Bir imaja gereksinmemiz var. Bir marka olmaya belki de…
İnsanın gelişimi sürecinde yer almış amblem. Yaşadığı yerlerde hayat bulmuş. İlki mağaralarda. Tabii ki değişime uğrayarak günümüzü buldu. İnsan, insanlık değişip geliştiğine göre her bulunan, yaratılan, bulunduğu zaman diliminde kalamaz.
Sanatına hayran kaldığım Mısır uygarlığında hiyeroglif, amblem çağrışımlarını içinde barındırırken, Mezopotamya çivi yazısı çeşitli amaçları içerirken amblem tanımını da kapsamına almıştır. Sümer’ de birçok bilim alanının başlaması, Mezopotamya topraklarındaki verimin sanatta görülmesi yaşamın en büyük devrimleridir. Herkesin örnek aldığı ve devam ettirdiği…
İnsanlığın en büyük gelişimi yazı ve sanat… Yöneticilerin gömütlerine hizmetkarları başta olmak üzere çevresi diri diri gömülürken zaman içinde duvarlara çevre ve yaşam betimlenmeye başladı. Sanat, insanların yaşamanı kurtardığı gibi, kendimizi ifade etme aracı olarak da yaşamımızda yerini aldı. Ticaret bir tanımlama istiyordu. Ve yine çok sevdiğim Yunan sanatında çeşitli işaretler günlük yaşamda yerini aldı. Hayvanların başları kadar geometrik biçimler bu işlevi gördü. Ayırt edicilik ve tanınırlılık en önemli görevi oldu amblemin. Hatta bir prestij göstergesi oldu zamanla. Yayınevlerinin kurulması ve hızla çoğalmasıyla amblemin rolü daha da büyüdü. Niteliği göstermesi ona bu rolü biçmişti… Can yayınları, Remzi kitapevi… Okullar; Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, Yıldız Teknik Üniversitesi… YTÜ; yıldızdır, yukarılardadır. Eğitimi yıldızlaştırır dercesine bir yıldız biçimindeki amblemin verileri olabilir. Amblem adeta bayrak gibidir. Ve bayrağı yaşamla bütünleştirmektir marifet.
Bir tasarımı oluşturmak salt bilgi, mantık, duygu, müşteri, birikim örüntüsüyle sınırlı değildir elbet. Sezgileri de içine alır. Beynin yapısını, kişilik özelliklerini de içerir. Ve bunun, tasarlanan kadar alımlanan boyutu da vardır. Bu bilgiye sahiplenmek gerekir. “İnsanların tercih ettikleri markalar, bir yerde kendilerinin parçasıdır.” Ernst PÖPPEL ( Alman beyin araştırmacısı ) Tüketicilere doğru hitap etmek için edinilen bilgiler tüketici tarafından da öğrenildikçe seçmek, kabul etmek durumu değişir.
“Tüketiciler nörolojik taktikler hakkında ne kadar çok şey öğrenirlerse, kendilerini baştan çıkartan reklamlardan o kadar iyi korunabileceklerdir.”
( C Bilim Teknoloji Dergisi – Kaynak; Der Spiegel )
Öğrencilerime, “birkaç role gireceksiniz bu derste” diyorum. Tasarımcı olacaksınız, müşteri olacaksınız, eleştirmen olacaksınız… Çok yönlülük, çok boyutluluk, sınırları zorlamayı ve yaratıcılığı beraberinde getirecektir eminim. Tüm bunları sevecen bir şekilde yapmak kalıyor geriye. Severek… Yürekten… Ve öğrenme sevinciyle…
15 – 01 – 2007 / İSTANBUL
Tülay ÇELLEK
Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi
http://www.tulaycellek.com
tcellek@yildiz.edu.tr
|