Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 23.11.2006  

VENEDİK SULARINDAN İSTANBUL’UN SULARINA SANAT<br>Dünyadan Türkiye’ye Gökşin SİPAHİOĞLU sergisiyle zenginleşen…


VENEDİK SULARINDAN İSTANBUL’UN SULARINA SANAT
Dünyadan Türkiye’ye Gökşin SİPAHİOĞLU sergisiyle zenginleşen…



VENEDİK SULARINDAN İSTANBUL’UN SULARINA SANAT
Dünyadan Türkiye’ye Gökşin SİPAHİOĞLU sergisiyle zenginleşen…


Ve Tanrı Kadını Yarattı” filmindeki rolüyle dünyayı sarsan sanatçının fotoğraflarıyla giriyorsunuz - başlıyorsunuz Sayın Gökşin SİPAHİOĞLU’nun sergisine… Doğrusu sergiye giriş çok akıllıca ve oldukça etkili… Sayın Engin UZENDES’in küratörlüğünde gerçekleşen sergi, Sayın Brigitte BARDOT fotoğraflarıyla başlıyor…

1969 yılında kurduğu ama şu an sahibi olmadığı Sipa Pres, dünyanın en büyük, en önemli ajanslarından biri oluyor hemen kurulduğu yıllarda Fransa’da. Gazeteciliğini fotoğrafçılığı ile ödüllendiren Sayın SİPAHİOĞLU’nun İstanbul Modern’de sergilenen fotoğraflarının tarihi 1956 dan başlıyor. Fotoğraflarıyla tüm dünyayı geziyor, tarihe yolculuğa çıkıyorsunuz. 80 yaşın muazzam birikiminin, deneyimlerinin zenginliği, fotoğrafa dönüşüp bizlere ulaşmış…

Etkisinde kaldığım savaş görüntüleri… Haksızlığa isyan kareleri… Gelenekle, geleceğin çatışması… Krizler, Küba’dan görüntülerle… Ve dünya yaşadıkça unutulmayacak Vietnam savaşı, geri planıyla, her şeyiyle… Olasılıkların görüntüleri; Hani savaş yoksa ama “ya olursa, saldırıya uğrarsak hazırlıklı olalım,” diyen Çinlilerin talimleri, çalışmaları ve bunların fotoğrafa yansıması…

Duvar resimleri, bağımsızlığı betimleyen, karşı çıkışı çizdiren ve onu gören gözlerden fotoğrafın bize taşınması… Fransa’da yaşanan 1968 gösterileri… Çekoslovakya’da yaşananlardan oluşan fotoğraf kareleri… 1972 Yaz Olimpiyatlarında gerçekleşen ve ölümle biten olaylardan görüntüler… Sayın SİPAHİOĞLU’nun fotoğraf anlarını, gazetecilik yapısı etkilemiş besbelli. Olaysız bir olimpiyatı değil, olaylı bir olimpiyatı fotoğraflamış… Nerede olay, Gökşin Beyin gözü, beyni, ruhu, objektifi orada… Ve şu anda İstanbul Modern’de bizlere ulaşıyor…

***

Sayın Gökşin SİPAHİOĞLU sergisinin dış duvarı Semiha BERKSOY ile başlıyor, “İstanbul – Venedik” sergisi kapsamında… Halk sözlerini çok severim. Son zamanlarda reklamlarda çok kullanılıyor. “Aşkın Gözü Kördür” yapıtından bir yaşam fışkırtıyor. Bana sevdiği ceylanı doğaya salmak isteyen anne babanın çocuklarına sahte, içi doldurulmuş bir ceylanı sunmaları ve kendisinin de “aşkın gözü kördür” misali aynı ceylan sanıp, sahtesini de sevmesini anımsattı. Bu öyküyü yıllar önce “gençlik günleri”nde Sayın Murathan MUNGAN anlatmıştı… Yaşamının bizzat kendisi sanat olan Semiha BERKSOY’un bir yapıtının adı… Beyazın, saflığın yanında kullanılan hayallerin rengi pembeyle betimlenen iki figürü kırmızıyla boyanan kalp tamamlıyor… Kalpten damlayanlar büyük lekelerin küçücük parçalarla ustalıklı dengesi… 1966 yılının yapıtı… Tüm duvar ya da tüm dünya Semiha BERKSOY… ( 1910 – 2004 )

Kocaman bir film alanı… Ama görüntü tek değil, tüm duvarlarda… Hangi hareket sizi kilitledi kendine? Noktaların dünyası mı? Altındaki görüntüyü elleriyle, kollarıyla birkaç hamlede ortaya çıkartan orta yaş genci mi? Tersten hareket eden bir diğer görüntü mü? Yapılan işlem, etrafa sıçratması gerektirirken… Etrafa sıçrayanlar kabın içine toplanıyor… Sergi dünyasına girilen ilk bölümde sanki yaşantı tersine dönmüş. Bir kapta çırpıcı ile çırptıklarınız etrafa sıçrar. Burada etrafa sıçrayan lekeler kaba geri dönüyor, tek tek… Çevreye sıçratma yaşantısı tersine çevrilmiş. Tersten düşünülmüş… Neden bunun durağan hale getirilmiş resmi yapılmaz, fotoğrafı çekilmez? Yaşam durağan değil ki… Her leke belki bir insan, belki bir insan yaşamının, anısının sembolü…

Bir sınavda kupa tasarımı yaptırmıştım. Kupayı, çay ve kahve içeceği varsayarak ama bu sınırı da belirtmeden. Bir öğrencim yarışmalarda, özellikle sporda verilen kupa tasarımı yapmıştı. Bana bunu anımsatan, duvarı kapsayan gri metal bir görüntü oldu. Büyük parçaların altta tek tek konulduğu küçük parça görüntüsü sunan mutfak eşyaları sanatın ögesi yapılmış, Sn Subodh GUPTA tarafından. Hindistan’ın gündelik kullanımı olan işlevsel ürünleri, estetiksel yüklemelerle sunmuş. 2005 tarihli bu yapıt, farklılaşmanın, farklılaştırmanın tipik bir örneği. Bize öğretilenleri değiştiren, onlara farklı anlamlar yükleyerek, yeniden estetik, farklı bir düzenleme gerçekleştiren Sn GUPTA, yapıtına “Köri” adını vermiş.

Karartılmış alanlarda video görüntülerine, kalabildiğiniz sürece şahitlik ediyorsunuz.

Başka bir salon; yatakla masa arasında kalmış bana musalla taşını anımsatan bir görüntüde beyaz ipekten örtüsüyle tam orta yerde bir masa var. Başucunda da biraz yüksekçe bir kaidede çiçekler. O çiçekleri hemen masa ile ilişkilendirdiğim için ölümü anımsattılar görür görmez. Yoksa çiçekleri çok severim ve bana ölümü değil, yaşamı çağrıştırırlar.

O gün fakülteden Beyoğlu 75. Yıl Gençlik ve Çocuk Vakfına gittim, çocuklarla ilgili gerçekleştireceğimiz bir projenin toplantısı için. Oradan da İstanbul Modern’e koşturdum ve bu yatak görüntüsüne şahit olunca, yatıp dinlenme isteği geldi içimden. Tam ayrılırken dizüstü bilgisayar başındaki gençler yatabileceğimi, bunun bir “ölüm seremonisi” olduğunu söylediler. “Ölüm” değince irkildim yatma isteğim gitti. Ama yine tam giderken müziğe takıldım. “Edith PİAF çalar mısınız,” dedim. “Zaten istediğiniz müzik eşliğinde yatacaksınız,” dediler. Bunun üzerine doğruca yatağa uzandım. Başıma çantamı koydum ve sevdiğim müziği dinlemeye başladım. Ama gelen giden o kadar baktı ki, bu keyfi fazla uzatamadım ve hayallere dalamadım, bir parça duvardaki resmi seyrettim… Yine de biraz olsun dinlendim. Onlara göre, “olayın bir parçası oldum.”

Ölümü yaşayan biri olarak önce “düşünebilir miyim,” dedim. Son günlerde aklıma, yüreğime yoğun bir şekilde düşen Edith PİAT beni gitmekten alıkoydu. Edith PİAF uğruna bir anda olayın bir parçası haline geliverdim. Ölüme eşlik etmiş oldum. Ölüm törenimde dinlemek istediğim şarkı oluverdi PİAF’ın ağzından dökülenler, beni sarmalarken. (The Centre of Attention – Kuğu Şarkısı / 2004 )

Gelin”… Bana düğün, gelin hep doğumu, yaşamı çağrıştırır, ölüme karşıt olarak… Burada ışıkla ilişkilendirilerek “özel” ile “genel” buluşturulmuş, kocaman bir avize ile adı “gelin” olan yapıt. Ama “gelin” diğer anlamıyla da sizi kendisine çağırıyor, “gelin, özelle genelin birlikteliğini sorgulayın,” dercesine…(Joana Vasconcelos-1971)

Karanlık bir bölüm… Dans ediyorlar… Arkada ayna, bizler oradayız.

Karanlık - karartılmış bir başka oda. Sanki tabanda bir hareket var. Düşeceğim korkusuyla bu sanal hareket beni içe çekemedi, dışa attı hemen.

İlk gördüğüm andan beri vurulduğum merdiven. ( Cehennem Merdiveni ) Metalik griyi çok severim… Merdivenin karşısına geçip, içinden inen çıkan renkleri, hareket eden formları - insanları izlemek o kadar harika bir duygu ki. İçimden durmadan fotoğraf çekmek geliyor. 2003 de gerçekleştirilmiş Monica BONVİCİNİ’n yapıtı. Adı, “Cennet Merdiveni” olsa daha doğru olurdu. İçinden, “muazzam bir doğaya doğru ulaşacaksınız” hayalleriyle geçebilirsiniz… Aslında bu hayal doğruda. İçinden geçiyorsunuz ve bir sanat doğasıyla, dünyasıyla karşılaşıyor başka bir evrene uzanıyorsunuz, indiğiniz son basamaktan sonra.

Müze, Bienal birlikteliği… Müze geçmişi, Bienal geleceği temsil ediyor ve “gelecekle, geçmiş” bir mekanda buluşuyor. “Sanat, kültür, sorgulama, zıtlık, farklılık” anahtar sözcükler adeta…

51. Venedik Bienalinden bir seçki… “Venedik – İstanbul”
Küratör: Rosa MARTİNEZ
18 Ekim 2006 / 28 Ocak 1007 İstanbul Modern


21 – 11- 2006 / İSTANBUL

Tülay ÇELLEK

Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi

http://www.tulaycellek.com

tcellek@yildiz.edu.tr





Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 2219 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.