Bu sabah, bir köpek yolun karşısına geçmek istiyor ama arabalar vızır vızır geçip gidiyor, yavaşlamaksızın. Köpek sağa, sola bakıyor. İçimden “İstanbul köpeği olduğu belli,” diye geçirdim. Bu arada ona yakın bir hanım durmadan köpeğe sesleniyor, geri çekilmesini işaret ediyor. Tabii arabaların altında kalmaması için yapıyor bunu. Köpek belirli bir süre sonra hanımın yanına geldi ve adeta elini öptü. “Acaba hanımın köpeği olabilir mi,” dedim ama sanki zayıf olasılıktı. Nitekim hanım biraz sonra dolmuşa binip gitti. Köpek arkasından baktı durdu. Bu bir insan duygusuydu. Sokak köpeği olduğu halde hanımın kendisini koruduğunu anlamış ve ona ilgi göstermişti. Bu beni sabah sabah çok duygulandırdı. ( 16 – 11 - 06 Perşembe )
Yıllar önce yine bir durakta beklerken buna benzer bir olaya şahit olmuştum. Küçücük ama çok küçük bir kedicik – menek yaya kaldırımından aşağıya iniyor. Duraktakilerden birileri de her indiğinde geri alıyorlar, gelen otobüsün altında ezilmesin diye… Ama yine indi ve sonunda arabanın altında kaldı. O çocuktu ve bunu büyük köpek gibi hesap edemedi. Çünkü henüz deneyimi yoktu. Uzaktan şahit olduğum bu olay beni çok kötü etkilemişti.
Yeğenim küçükken bir gün hüzünlü bir yüzle eve geldi. “çocuk kedi vefat etmiş, onu gömeceğiz,” dedi. “Ölmüş” yerine “vefat etmiş” sözcüklerini kullanması çok dikkatimi çekmişti. Sanırım evde duyduklarından dolayı böyle bir öğrenme gerçekleştirdi. Yoksa çocuk yaşına o sözcükler bana biraz ağır, büyük, fazla gelmişti doğrusu. Onun “hayvan sevgisi hep annemden geçti,” diye konuşulur. Annem eve kedi almazdı ama mahallenin tüm kedilerini mutfak penceresinden doyururdu. Arka bahçemizde kedi misafirlerimiz eksik olmazdı. Onlara “çört, çört” diye seslenirdi, severdi.
Anneannemin “Mestan” isimli kedisini hiç unutamıyorum. Beyaz, temiz, pamuk gibi bir şeydi. Uysaldı… Bir de onunla ilgili bir anım var. Çocukken yazları anneannemin köyüne giderdik. Anneannem yoğurt tutardı. Sütün yoğurt olabilmesi için de tencereyi kilimlerle, minderlerle örterdi ki sıcaklık yoğurt olmayı sağlasın. Kaymağı çok severim. Dayımın kızıyla anneannem bahçeye indiğinde tencereyi açar yoğurdun kaymağını yerdik. Ona da “Mestan yedi,” derdik. Anneannem Mestan’a kızdıkça sevinirdik, “kandırdık,” diye. Şimdi düşünüyorum da ne olgun kadınmış. Onu hep dantel örmesiyle anımsayacağım. Bu tarafı anneme de geçmiş ki asla boş durmayan annem de ev işi bitince dantele devam ederdi. Tabii beni de boş durdurmazdı. O zamanlar için moda olan - geçerli olan kırlentlere vs. kanaviçe ya da sarma yaptırırdı. Anımsıyorum, iki iş arası biraz bana, “mola verdirse ya,” diyerek iç sızlanmamı… Ama şimdi de ben boş duramıyorum. İyi de oluyor. Annemle babam asla işime geç gitmeme izin vermediler. İyi de ettiler. Onlara teşekkür ediyorum.
Bir gün mektup kutumda, YTÜ nün Davutpaşa yerleşkesindeki köpeklerin bakımı için Üniversite ile işbirliği yapmak adına yazılan bir mektup dikkatimi çekti. Sanırım Gündüz Beydi. Onun adına Rektörlüğümüze dilekçe verdim. Bağlantılarında yardımcı oldum, severek. Yaptığı çok güzeldi çünkü. Hatta o sıralar çok gündemime almıştım, bu konuda bir, iki öğrencim de yaptıklarını paylaşmışlardı.
Hayvanların müthiş severlerinden Sn. Tınaz TİTİZ soyadına layık bir şekilde bu konuda çok titiz çalışıyor. Bu işle ilgilenen dernek vs. bir çatı altında organize etme çalışmaları da vardı. Bununla ilgili bir yazısını ana sayfamda yayınlamıştım.
Sayın Yalçın ERGÜNDOĞAN’ın oluşturduğu “DÜNYA YALNIZ BİZİM DEĞİL” yahoo grubuna üye olmuşum, oradan hayvan haklarıyla ilgili iletiler geliyor. Ben henüz bir şey gönderemiyorum. Öğrenmenin yaşı yok bunu da öğrenmeli. Bilgisayar hayatımı değiştirdi çünkü.
YTÜ de 2 akademisyen dikkatimi çeker. İkisi de torbalar dolusu yiyecek getiriyor burada yaşayan kedilere… Bir gün bir kedi başından hafifçe yaralanmış damla damla kan akıyordu. Bazıları ise seyrediyor. Meğer motosikletli bir çocuk çarpmış. Hemen revire koşturdum. Zaten kan görememem. Yüreğim ağzıma gelir adeta. Hemşirelere gittim. Hiç kımıldamadan beni Dr. Kerem Beye yönlendirdiler. Sağolsun Dr. Kerem Bey hemen fırladı eline pansuman için gerekli şeyleri aldıktan sonra bana “nerede,” diye sordu. Hemen revire yakındı, gösterdim ve kana dayanamadığım için oradan ayrıldım. Sonra bu bilgiyi hayvanlara yiyecek getiren bayan öğretim elemanına anlattım. O takip etti. Kedinin iyi olduğu bilgisini verdi. Ona Dr. Kerem Beyi de özellikle söyledim ki bir de kendisi teşekkür etsin, diye.
Eski evimin önünde tembel bir köpek hep uyur dururdu. Köpekten çok korktuğum için onun açıklarından geçerdim her seferinde. Bir keresinde apartmanın kapısına çok yakın yayılmış, tabii yine uyuyor. Onu uyandırmamak için çok sessizce yanından geçmeye gayret ettim. Hani insan korkunca adrenalin salgılarmış, hayvanda bunu hemen algılarmış ya, bu bilgiyi nereden öğrendiydim o zamandan beri daha beterim. Neyse köpeği tam geçerken başını kaldırdı bana baktı ve yine sessizce kafasını indirip uymaya başladı. “Kazasız belasız geçtim yaşasın,” derken arkamdan korkunç havlama sesleri gelmeye başladı. Gayri ihtiyari döndüm ve hiç tanımadığım birkaç kişiyle karşılaştım. Belli ki köpek de tanımamıştı, o nedenle havlıyordu. Bu arada bir şeyi fark ettim beni tanıdığı için havlamamıştı. Bundan o kadar mutlu olmuştum ki ertesi sabah onun çok uzağından geçmek yerine, “günaydın köpek bey,” diyerek yanından geçtim. Sonra, “neden bey dedim ki,” diye akşam “iyi akşamlar köpek hanım” dedim. Ama evde düşündüm cinsiyetini bilmeden konuşuyordum, “aslında isim takmak gerekir,” dedim ama artık o evde değilim…
20 – 11 - 2006 / İSTANBUL
Tülay ÇELLEK
Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi
http://www.tulaycellek.com
tcellek@yildiz.edu.tr
Bu yazı salt
www.amatorceedebiyat.com
ve
www.tulaycellek.com
Sitelerinde yayınlanır
|