VE ÇOCUKLAR…
Kitap, Sanat Fuarı yaşamın neresinde?
İstanbul’a geldiğim ilk yıllar Bakırköy’de bir Kültür merkezinde “Tiyatrolar Günü” kutlamalarına katılmıştım. Sayın Doğan HIZLAN ile ilk karşılaşmam orada oldu. Olağanüstü konuşmuştu sanat adına… Aslında hele o yıllarda bu tür yerlerde hemen hemen hiç konuşmayan ve soru sormayan ben, Sn. HIZLAN’ın konuşmasından o kadar etkilenmiştim ki, titreyerek söz almış ve “harika konuştunuz. Çok etkilendim doğrusu. Ama gazeteniz Hürriyette sanat bir sütuna veriliyor. O da küçücük…” Deyivermiştim bir çırpıda… Hemen vücut dili kendini ele vermiş, yüzünde biraz bozulma ifadesini okumuştum. Ancak çok zarif bir dille, “bu söylediklerinizi yönetime ileteceğim, merak etmeyiniz,” demişti. Bundan memnun kalarak ayrılmıştım oradan. Elim ayağım titreyerek de olsa, “iyi ki konuşmuşum,” diyerek…
İstanbul Anadolu Avni Akyol Güzel Sanatlar Lisesi yeni açılmıştı. Tanıtımın gereğine inanıyorduk. Öğrendik ki Sayın Doğan HIZLAN ilgileniyormuş, lisemizle. Hemen iletişim kuruldu ve o zaman Çağaloğlu’nda olan Hürriyet’in binasına gittik. Müdür Bey, ben, Müzik ve Resim Bölümünden öğrencilerle odasında ağırlandık… Konu dönüp dolaşıp Müziğe geliyordu. Arada Resim Bölümü de var diyordum ama Doğan Beyin engin müzik sevgisi ve bilgisi nedeniyle konu müzikte takılıp kalmıştı. Ne çok caba sarf etmiştim araya Resim Bölümünü de koyabilmek için… Ona hep kokteyllerde, resim sergilerinde rastladım ve hep bu anım aklıma geldi durdu…
Kitap, Sanat fuarına gitmek, günü adeta yolda geçirmek oluyor. Kitaplara, resimlere bakacağız derken çok güzel panelleri, söyleşileri kaçırıyoruz. Gerçekten de fuarın yerini yaşamın kıyısına koymuşlar. Sonuna doğru yetişebildiğim bir söyleşiden ağız tadıyla çıktım. “Patron Doğan HIZLAN” Konuşmacılar, Sayın HIZLAN’ın müzik konusundaki, zevki, engin bilgisi, derya gibi ilgisi konusunda buluştular. Ben de içimden, “bu konuda haklısınız, zamanında bu nedenle bir türlü gereği kadar İA Güzel Sanatlar Lisesinin Resim Bölümüne gelememiştik, “demekten alamadım kendimi…
Salona girdiğimde, yemekler ve bu amaçla gidilen yerlerde Sayın Doğan HIZLAN’ın tavrı konuşuluyordu, adeta kahkahalar eşleğinde… Söz aldığında Sayın HIZLAN’ın yanıtı harikaydı, “Ben, bizden sonra gelecek insanlar için bu titizliği, sorumluluğu gösteriyorum…”
Kitap Fuarının 25. yılında “Onur Ödülü” alan Sayın Doğan HIZLAN’ı kutluyorum.
Önce sanat fuarına girmeyi tercih ettim. Yerdeki ilginç oklar sizi oraya getiriyor. Tabii bunun için ilgili olmanız gerekiyor, yoksa gazeteci bile olsanız Sayın Hıncal ULUÇ gibi haberi olmayanlardan olursunuz. ( Bunu kendisinden Sayın Sunay AKIN’ın da bulunduğu sanırım Kanal 8 deki sohbetlerinde duydum… )
Sergi, Sn. Neşe ERDOK’un klasikleriyle başlıyor, Sn. Haşim Nur GÜREL ile devam ediyor. Sn. Neşe ERDOK figürlerinden doğaya, çiçeklere ve portrelere uzanıyor gördüklerimiz...
Sayın Turhan SELÇUK karikatürleri tüm ihtişamıyla izleyici ile diyalog kuruyor. Sn. Salih ACAR kuşları tuval sınırları içinde duramıyor, salonda uçuşa geçmişler. Usumda Sn. Sait GÜNEL’in “Kız Kulesi” yorumu kalıverenlerden… İTÜ den hocam Sn. Teoman SÜDOR zaman zaman bana göre masalsı anlatımıyla kişiliğini vurduğu resimlerinin başında oturuyor. Sn. Orhan TAYLAN’ın desenlerinin zarifliği yüreğinize işliyor. Sn. Temur KÖRAN kompozisyonları yağlıboya ile ilginç, simetri, asimetri eksenindeki somutla, soyutun ilginç sentezi oluşturmuş… Nuri İYEM portreleri, “biz buradayız,” diyorlar. Sn. Rahmi AKSUNGUR’un sarartılmış yaprağın yontusu kalınlaşarak yere uzatılmış boylu boyunca.
İstanbul’a geldiğim yıllarda usumda, yüzümde kalan resimleriyle Sn. Mümtaz YENER’de yerini almış fuarda. Sn. Gültekin ÇİZGEN vücutları ve doğa görüntüleri ışıklanarak ve camlaşarak ulaşmışlar bize… DOĞANÇAY Müzesi sergi kadar, Türkiye’nin ve dünyanın da iyi bir kazanımı.
Tuval üzerinde kayalardan adeta sessizce fışkıran kadın fotoğrafları, Vladimir ve Tatian BAKHTOV’dan. Aklımda kaldı, “ama keşke kadınlar başka renk mi olsaydı çevrelerinden,” diye hala düşünüyorum…
Üniversiteler… Bu tarafı çok önemsiyorum. Böyle bir fuarda üniversitelerin, sanat eğitiminin yer alması çok önemli, önemsenmeli… MSÜ; figüratif çalışmaların ağırlığında yer yer soyuta yolculuktu, sergileneler sayesinde gerçekleştirdiğimiz. Özellikle yontular soyutun cennetine girmişler bile…
Sabancı Üniversitesi her yıl ki gibi büyük boy, bu anlamda gösterişli yapıtlar sergiliyor. Bu yıl portre ağırlıklı… Anadolu Üniversitesi figüratif ve soyut çalışmaları iç içe sergilemiş. Yapıt sayısı oldukça fazla. Tabii bireysel farklılıklara göre çeşitliliğin olması gerekir…
Hacettepe Üniversitesinin bölümüne girer girmez yerde deneysel bir çalışmaya şahitlik yapıyorsunuz. “Peyzaj” adı taşıyan ilginç, farklı çalışmalar var sergide. Portrelerin yüzlerine konulan aynalara herkes bakıyor, tabii kendilerine. Ben de derste gösterdiğim portre fotoğraflarında değişiklik yapmalarını isterim zaman zaman. Herkesin değişimi farklı oluyor. Benim de istediğim bu. Bireysel farklılıkların, yaratımların farklı olması… Mersin Üniversitesinden özgün baskı çalışmaları sergileniyor.
Çocuklara ayrılan bölüm cıvıl cıvıl. Müzik, resim, arabalar, oyun her şey var… Çocuk şenliği olur da bunlar eksik kalır mı? Çocuklar yaşamın anlamı… Alana girmeden “Çocuk Kitapları İllüstratörleri” sergisi var. TÜYAP Çocuk kulübü fuar alanına taze bir hayat sunmuş.
Ex-libris sergisi Sn. Prof. Dr. Hasip PEKTAŞ organizasyonunda sanırım. Türkiye ve dünya bu konuda Sn. PEKTAŞ’a çok şey borçlu.
Değerli öğrencim Zeynep, ARKHE grubunda yerini almış hem tabloları ile hem de model olarak… Çok okuyan bir öğrencimdi İA Güzel Sanatlar Lisesinde iken…
Tabii sergi burada yazdıklarımla sınırlı değil. Çok isim, çok yapıt var… Bir çok galeriyi yan yana görmek iyi ama daha fazla zaman ayırmak gerekir.
Sivil Toplum örgütlerine yer ayrılması harika. Sivil toplum örgütlerinin gerekliliğine yürekten inanan birisiyim.
Ve kitaplar… Sanat kitaplarına otağ kurdum. Ufak tefek zedelenmiş epey kitap aldım. Onları atölyeye getiriyorum. Kitap fuarı da kısa zamanda bitmeyecek kadar büyük, görkemli.
Bir günde üç etkinlik sanat, kitap, panel… Sn. HIZLAN’ın seciciliği ve soru sorarak garsonları terlettiği için gittikleri yerlere ancak 3 ay sonra gidebildikleri… Tabii sorun çıkmayacak, daha önce gidilen lokantalar hariç…
Sn. Kürşat BAŞAR; “İstediklerini yapar ve arkasında durur. Bir yanı Osmanlı bir yanı Batılı… Gittiği yerler belli. Zevklerinde direniyor…” Konuşmalar bu kadarla sınırlı değildi tabii…
Son sözü Sn. Doğan HIZLAN aldı. “Bir yerlerde buluşalım, konuşalım, birbirimizi eleştirelim, sağolun…” Dedi. Alkışlar…
13 – 11 – 2006 / İSTANBUL
Tülay ÇELLEK
Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi
Sanat Yazarları ve Eleştirmenleri Derneği
Sanat Yönetmeni ( SAYED )
http://www.tulaycellek.com
tcellek@yildiz.edu.tr
|