Semih BALCIOĞLU’nun cenazesine katılmadan onunla ilgili yazımı yazmıştım. Yazımda da belirttiğim gibi Sayın Yaşar KEMAL oradaydı. Tören bittikten sonra yanına gidip bunu söyledim, “geleceğinizi biliyordum,” dedim. Gülümsemesi bundan mutlu olduğunu gösteriyordu. İlave de etti övünçle, “ben onun diğer kitaplarına da önsöz yazdım,” diyerek…
Cenazesinde farklı alanlardan, farklı kesimlerden herkesi gördüm ve içimden Semih BALCIOĞLU'nu kutladım. Yağmur tam tören esnasında durdu. Ana yoldan cenaze töreninin yapılacağı yere kadar epey mesafe varmış. Tam içeri girdim ki yanımda bir araba durdu. Ben de içimden böyle bir şey geçiriyordum zaten. İçerdekiler sürpriz oldu. Sayın Prof. Dr. Metin SÖZEN, değerli eşi ve Sayın Abdülkadir GÜNYAZ… Orada da birçok tanıdığa rastladım. Artık kokteyller gibi cenaze törenleri de buluşma yeri olmaya başladı…
Kitap – Sanat fuarına gitmek ayrı bir işkence, dönmek başka bir işkence… Kitap okunmasın, alınmasın diye her şey yapılmış adeta… Kadıköy’den 3 tam bilet… Öğrenci ve öğretmen bileti geçerli değil. Bir kitap parası ediyor… Birkaç saatiniz yolda geçiyor, hatta fuara ayıracağınız vakitten bile fazla. Girişte kuyruk vardı. Güvenlik görevlisi hanım sinir küpü olmuş basbas bağırıyor, “cep telefonları, metaller,” diye… Boş bulunup “ne olmuş onlara,” dedim. Görevli bayan da dahil tabii ben de, herkes güldü…
Bir günde telefonların kapalı olması gereken bir belediye otobüsündeyim. Önümde duran beyin durmadan telefonu çalıyor, sesi durduruyor. Tekrar telefon çalıyor ve aynı işlemi yapıyor. Telefonunu kapatmadığı için dayanamayıp ikaz ettim. “Şirketten arıyorlar kapatamam,” dediğinde, “hayatlarımızla oynamaya hakkınız yok,” diye seslendim. Gayet rahat, ”var” diye yanıtladı. Ben sinirden ölüyorum, otobüstekiler gülüyordu…
Sayın Prof. Dr. Celal ŞENGÖR’ü ikinci dinleyişim. Diğeri panel içindeydi. Şimdi salt kendi olunca sanki daha rahatmış hissi uyandırdı bende. Son zamanlarda “bir kötülük bir iyilik kapısı açar” sözlerine iyiden iyiye inanmaya başladım. Hitler’in ülkesindeki aydınlara yaptığı kötülük, Türkiye’nin iyiliğine yaramış. Bunu hep duyar, okuruz ama Sayın ŞENGÖR keyifli anlattı doğrusu. Bir kürsü kurulması için yine Almanya’dan bir bilim adamı istenmiş. Ama değerli Alman bilim adamı hapiste. Almanya’dan 2 ay yanıt gelmemiş. Bunun üzerine Atatürk, verdiği direktifle, “Mektubumuza 2 ay yanıt vermediniz, bu Türk hükümetine hakarettir” diye nota çektirmiş. Ve hapisteki aydın 24 saat içinde Türkiye’ye gönderilmiş. Nerelerden nerelere geldik. Onurlu olmak, gereğinden fazla taviz vermemek, şahsi çıkarları değil, ülke çıkarlarını ön planda tutmak her zaman doğrudur, ilkeli olmaktır…
Hitler filmlerinden çoğunu unutmam. Mahkeme filmlerini unutmam. “Şidler’in Listesi” ile başlayan, “Piyanist,” “Amen” filmleri dizilerini de. “Müzik Kutusu” unutamadığım filmler arasındadır. Unutamadığım bir film daha var adını net anımsayamadığım. Sinema günlerinin birinden kalan; “Mefisto” muydu, ona benzer, sanki tek sözcüklü bir film adıydı… Tüm sanatçılar Hitler’in zulmünden kaçmıştı. Biri hariç. Müzik alanında tanınmış bir sanatçı. Hitler’e iyi hizmet verdi. Ama Hitler zihniyeti onu da sonunda ölümle burun buruna getirdi. Bunu fark ettiğinde kaçacak, sığınacak hiç kimsesi, hiçbir yeri yoktu etrafta… Ölüme 5 saniye kalmıştı, her şeyi tüm çıplaklığı ile gördüğünde…
Tabii Mussolini filmlerinden de unutulmazlar var. Yıllar önce Taksim’de Sıraselviler yolunda Sinematek vardı. Orada harika filmlere gitmiştim. Bir tanesinde halk tarafından çok sevilen bir müzik topluluğuna plak yaptırdılar. Bir tarafına halkın çok sevdiği müzikleri koydular, diğer tarafına kendi propaganda müziklerini… Bir de, Balkan filmlerinden aklımda çok canlı kalan bir sahne var. Liderlerden biri ya hasta ya da vurulmuş yatıyor. Birkaç genç çiçek getirip verdiler, yanında olan – duran bayana. Bayanın son anda aklına gelenler, yerinden fırlayıp gitmekte olan gençlere ulaşarak seslenmesine neden oldu. “Çiçekleri kim getirdi, diyeyim.” Yanıt unutulmazlarımdandır. “Gençlik” dersiniz dediler çıkıp gittiler. O “gençlik” sözcüğünü hiç unutamıyorum. Harika bir yanıttı çünkü…
06-11-2006 / İSTANBUL
Tülay ÇELLEK
Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi
http://www.tulaycellek.com
tcellek@yildiz.edu.tr
23 – 10 2006 / İSTANBUL
Bu yazı salt
www.amatorceedebiyat.com
ve
www.tulaycellek.com
Sitelerinde yayınlanır
|