Çok orantılı…
Orantısız olmuş…
Oranla yaşamak… Çizimlerde, ilişkilerde… Doğada, kent ölçeğinde, evlerde…
Her şey; ya doğanın doğasında ya da insanın elinde oranla yapılıyor. Bir düzen var her yerde ve o düzeni oluşturan “oran”ın yaşamı hakim tüm dünyada…
Bedende olan “oran”… O bedenin yaşadığı her yerde “oran.” Ve her şey, başat olan insana göre oranlanıyor. Böylece yaşam kolaylaşıyor. Sandalye, ev, araba masa,saha vs.
Oran çok basit tanımıyla; bir cismin eni ile boyu arasındaki farka deniyor.
Bizi güzele, rahata, iyiye ulaştıran bir “oran” var yaşantımızda… Ve bize güven duygusunu tattıran, rahatlatan “oran,” yaşantımızın her yerinde yanı başımızda, bizimle beraber yürüyor. Tasarım iyiyse, oranı iyi ayarlanmıştır. Çok küçük bir kartta veya çok büyük bir evde “oran” fikri aynıdır. Doğru kullanıldığında işlevselliği ve estetiği yerine oturur, “oran” sayesinde.
Konuşmada bile bir “oran” olmalı. Çok uzun, çok kötü bir konuşma, oranı yitirmiştir. Kağıt boyutu ne olursa olsun, içine çizilenler, kağıt boyutuyla orantılı değilse, kompozisyon - düzenleme iyi olamaz. Giysi vücut yapınıza göre değilse orantısızdır ve üzerinizde güzel durmaz. Çünkü vücuda uygunluk arz etmez.
Yıllar önce mimarlıkla ilgili bir konferansa gitmiştim. “İtalya’da bir sokak turistlere açılıyor. Çünkü çok ilginç evler var. Ama evler insan yapısına uygun olmadığı için oturulamıyor. İşte böyle, ancak seyrediliyor.” O zaman orada işlevsellik adına baktığımızda bir oransızlık söz konusudur.
Vücudumuzun oluşumundaki oran, yaptıklarımıza örnek teşkil ediyor. Ve gözlemler, yaşananlar, kusursuzluk istemi, sürekli arayış, insanı “altın oran”a ulaştırıyor. Sağlamlık, oturmuşluk, güzellik, ideallik duygusuyla birlikte.
Ve insanda olduğu kadar çiçeklerde de aynı oran yaşıyor. Tabii hayvanlarda da…
Çok sevdiğim Mısır sanatındaki piramitlerin yapımı altın orana dayanıyor. Günümüze gelen sağlamlıklarıyla Keops, Kefren, Mikerinos. Sanatta olduğu kadar fizikte, bilimde de altın oran söz konusudur. Eğrisiyle doğrusuyla oran, oran, oran…
Ayakkabıların, ayakla orantılı olması… Koltuğun, bedenle uyumu… “Gömlek bir numara büyük geldi,” sözündeki oranın normal olmamanın anlatımı için kullanılması… Çatalın, yemeği kavrayabilme oranına sahip olması. Kalemlerin, elin rahat tutup yazmasına uygun tasarımlanmasındaki oranın doğru olması… Portakal kabuğu ile içindekinin oranı… Ambalajla içindekilerin biçimine göre tasarımı, hep orantının doğru hesaplanmasından geçer.
Vücudumuzdaki su oranı ile, dünyadaki su oranının dengede olması… Dünyadaki ağaçlarla, ormanlık araziyle, toprakla yeryüzündeki su ile dolu alanların orantılı olması dengeyi beraberinde getirir. Sorun denge, yani orantı bozulduğunda başlar.
Bir böceğin azalması, onun yediği böceğin çoğalmasına neden olur. O zaman burada da doğal bir sayı oranı vardır.
Oran, orantı yaşamın her alanında geçerlidir. “Panik atak” sırasında çok sık ve derin nefes alan insan bayılır. Aşırı sık ve derin nefes almak, kandaki dengeyi bozar. Vücut bu riski, bayılma olayını gerçekleştirerek dengeye sokar. Yani nefesin oranı ile vücudumuzun karşılama oranında bozulma olduğunda, sağlıkta farklılaşma gerçekleşir. Her ikisinde bir denge, bir orantı olmalıdır.
Aynı şekilde istifra etmek, vücudu zehirlenmekten kurtarır. Burada da bir denge söz konusudur. Sonuç olarak, oranların bozulması karşı atakların oluşmasına neden olur ki eski düzen yerine gelsin. İşte “oran” da bu dengenin oluşturulmasıdır.
Oran her şey için geçerlidir. Salt ölçülebilir alanlar için değil. Kısaca oran, yaşamın ölçüsüdür bir şekilde.
İnsan resmi yaparken, vücut parçalarının birbirine olan oranına dikkat edilmelidir. İnsan resminde baş birim olarak alınır. Diğer vücut parçaları bu birime göre değerlendirilir. Resim çalışmalarında baş birim olarak kabul edilir ve yetişkin insanda baş vücudun yedide biri ( ya da sekizde biri ) kadardır. Erkekte omuz genişliği, baş genişliğinin iki buçuk katı, kadında iki katıdır. Elin uzunluğu yüzün uzunluğu kadardır. İki elin büyüklüğü de yüzün büyüklüğünü verir. Ayak büyüklüğü ise, baş uzunluğu kadardır. Her iki kolun yanlara uzanmış hali, o kişinin boyu ile aynı ölçüdedir. Omuzdan dirseğe, dirsekten bileğe kadar olan uzunluk birbirine eşittir. Aynı şekilde kalçadan dize, dizden ayak bileğine kadar olan mesafeler de birbirine eşittir. Eller aşağıya doğru uzatıldığında parmak uçları diz ile kalça arasında tam ortaya gelir.
Baş ölçülerinde oran; gözler başın tam ortasında yer alır. İki göz arası bir göz uzunluğu kadardır. Karşıdan bakıldığında göz ile kulak arası bir göz genişliğine eşittir. Alın, burun, burunla çene arası aynı uzunluktadır. Kulak, burun hizasında ve burun büyüklüğündedir. Ağzın genişliği iki göz bebeği arası kadardır. Ağız, burunla çene arasındaki uzunluk üç parçaya bölündüğünde burundan itibaren ilk parçanın bittiği yerdedir. Bazı değişik yönlerden görünüş, bu ölçüleri değiştirir.
Derste öğrenilenler, yaşamla oranlanmadığı sürece değişime yararı olamaz. Bu nedenle dersin notunu, yaşam notunun yanına koymak gerekir, disiplinlerarasını yitirmeden…
Bakışlarımıza genişlik dileğimdir…
27 – 08 – 2006 / İSTANBUL
Tülay ÇELLEK
Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
|