En uygun yere konulmuş düşünen adam yontusu… İstanbul Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin bahçesine…
“Ben bu biçimsize biçim verdim, hareket kazandırdım. Benim ışığıma, benim gölgeme sahip yarattığım,” dercesine kullandığı malzemenin içinden çekip çıkarttığı yontunun, doğum yerini gösterir hep Rodin. Göbek kordonu devamlı kesilmeden durdu. Ve sürekli bağımlı kaldı, anneye bağlılık gibi, çıktığı yere yontusu Rodin’in.
Kendisini her şeye karşın terk etmeyen eşi Rose Beuret’in portresinde sadece yüz, mermerin içinde heykelleştirilmiş. Diğer yerler mermerin doğallığında bırakılmış. Rodin’in doğmasını istediği kadar doğmuş portre, toprağına – geldiği yere bağlı kalarak. ( 1898 ) Ve benim ilgimi çeken bu tarz oldu; doğduğu yere bağlı, bağımlı kalmak... Anne karnından çıkarken göbek bağı ile anneye bağlı kalınması gibi bir şey… Sonra doğduğu yere hep bağlılık ve sevgi… İşte Rodin’in yontuları bunları çağrıştırıyor. Ve Rodin’in bunu çok bilinçli yaptığına inanıyorum.
Taş, mermer, vs. Rodin’in elinde yumuşacık hamur gibi… Onunla oynuyor, oyuncağını istediği şekle sokuyor. Kullandığı malzemenin içinden çıkartması gereken bittiği anda, yontmayı da bırakıyor. İşte bu tarzı bana hep doğumu, içinden çıkana bağlılığı çağrıştırıyor.
Birçok kişinin bitmemişlik duygusuna kapıldığı yapıtlarındaki bu özelliği, özellikle yapılan kişisellik, kişisel tavır, Rodin görüsü, Rodin tarzı olarak algılıyorum - alıyorum. Asla tembellik değil. Öyle olsaydı binlerce çalışması olmazdı.
Bence doğalın, kendi elinde nasıl büyük bir değişikliğe uğradığını gösteriyor. Ve aynı zamanda doğduğu yere bağlılığını gösteriyor. Freud ne derdi acaba?
Unutamadığım filmlerin başında gelir, “Camille Claudel.” Ne çok ağlamış, Rodin’e kırılmıştım. Halbuki başta “Öpüş”, “Düşünen adam” isimli yontuları olmak üzere, “taşa can veren,” diye tanımladığım dev bir sanatçı gözümde. Taşın, mermerin sertliğini, sivriliklerini nasılda hünerli bir biçimde yontup bambaşka bir dünyaya taşıyor. Ve toprağı, çamuru tunçlayıp, bronzlayıp ölümsüzleştiriyor, dönüştürümleriyle.
Küçük Fransa, durmadan büyükler yetiştirdi bereketli topraklarında… Dev oldu gözlerimizde birçok sanatçı gibi Rodin. 19 yy ın romantizmi, diriliğini yitirmemiş günümüzde, 1840 – 1917 yılları arasında yaşayan Auguste Rodin sayesinde.
Sanki yontuları taştan, mermerden çıkarak soluk almaya başlıyor. Onları adeta yaratıyor, can veriyor… İnsanlar taştan, mermerden, tunçtan, katı maddelerden fırlıyorlar, yumuşuyor, vücutlaşıyorlar… Saçlar, çağlayan gibi dökülüyor… Yontularına dokunmak, hatta okşamak geliyor içten…
Düşünen Rodin, yontularının varlığını taşın, mermerin içinde önceden görüyor. Sıra onu, maharetli elleriyle gün ışığına çıkartmaya kalıyor.
Dünyada istediği alanın okulunu kazanamayıp, o alanda ölümsüz yapıtlar veren ne çok insan; sanatçı, bilim insanı var. O haksızlık mı, o adaletsizlik mi, insanı daha çok yaratmaya, yazmaya, üretmeye itiyor? Rodin de bunu yaşayanlardan biri. ( Paris Güzel Sanatlar Yüksekokulunun giriş sınavını kazanamamış. )
Bize yontularını, romantizmi doruğa çıkarttığı izlenimci tavırla sunmuştur. Işığa ve parçalara bakışı, bütüne bakışının bir uzantısıdır. Ama çok bilinçli bir bakışın sonucudur. Anıtsallığın yanında mekanla kurulan ilişki sonucu bütünleşen, ışık – gölgenin değer kattığı cinselliğin, katı maddelerde – taşta, mermerde vs – dans ettiği yontuları, her zaman günü temsil edecektir, zaman aşımına uğramadan.
Rodin’i bir bütün olarak ele almak; çizimleriyle, fotoğraflarıyla, yazılarıyla – açıklamalarıyla, mektuplarıyla, geçmişten gelen yontu sanatının kendindeki sonuçlarıyla ve filmleriyle Rodin’e bakarak onu anlamak, duyumsamak, içine girmek zenginliktir, kendimiz ve yaşam adına… Rodin’i dönemiyle görmek… Dönemindeki resim anlayışıyla, yazındaki yaşamla, müziği ile bakmak ve Rodin’in yontularında tüm bunları buluşturarak tarih yazmak, şiir yazmak, yontuları adına… Etkilendikleri kadar - Michelangelo gibi, etkilediği sanatçıları da düşünerek, çok sevdiğim Henri Moore örneği gibi…
Klasik anlayıştaki Boisbaudran’dan ders almış, Michelangelo’yu incelemiş. Ama elleriyle olduğu kadar, ruhuyla biçimlediği şaheser yontularını, “kendisi” yaptığı ve yontularında kişiliğini ortaya koyduğu kesin. İzlenimciler gibi başkaldıran, yontularına bakanların hayalgücüne hitap eden, izleyiciyi içine katan, geçmişle, geleceği – klasikle, çağdaş anlayışı buluşturan, eleştirilere göre yön değiştirmeyen, ince bir sabırla oyduğunu, bicim verdiğini, çıktığı yerle ilişkilendiren ve tam yerinde oymayı – biçimlemeyi, biçimlendirmeyi bırakıveren, bunun rahatlıkla ya da yarım bırakmakla hiçbir ilişkisi olmayan, ilişkilendirmelerini bunların çok daha ötesine taşıyan bilinçli bir Rodin’le, bir yontucu ile, bir sanatçıyla karşı karşıyayız. İşte tüm bunlar onu, Fransa dışına taşımıştır. Şu sıralarda Türkiye’ye de ulaştırdı, SSM de yaşıyor adeta, yontuda yenilik demek olan Rodin… Biçimsize, biçim verdiğini gösteren, belgesel fotoğraf gibi sunmanın ötesine giden Rodin…
Tunçtan, Paris Dekoratif Sanatlar Müzesinin kapısı olarak tasarlanan ünlü “Cehennemin Kapısı”na 1880 yılında başlamış, 20 yılda bile tamamlayamamıştır. Cehennemin Kapısı, Rönesans kapılarından çıkışla başlamış yaşamaya ve bambaşka yere gelmiştir… ( Ghiberti’nin Floransa Vaftizhanesindeki “Cennet Kapısı” ve Sistina Şapeli’ndeki “Son Yargı”dan esinlenmiş olabilir. ) Tepede, “Düşünen Adam”, geleceğin “Öpüşme”si ile bize sesleniyor… Ancak “Öpüşme,” “Cehennemin Kapısı”ndan çıkartılmış, kapının anlamına uymadığı için…
“Cehennemin Kapısı,” dünyaya açıldı sayesinde. Kapı için tasarladıkları ayrı ayrı birer klasik oldu, insan adına yapıldıklarından, insana dair olduklarından dolayı. Ve kapı üzerine düşünülerek yapılan yontular, ünlenip tek tek uçarak, özgürlüklerini ilan ettiler. Hareketlilikleri ön planda olan bu çalışmalar, devinimli yapılarına uygun olarak yerlerinde duramadılar…
Rodin, “Cehennemin Kapısı” için Dante'nin şiirinden “Cehennem” bölümünü seçer. Küçük yontular yapar, onları kapıya koyar, sonra yerlerini değiştirir durmadan ve parçalar, diğer çalışmalarında yaptığı gibi. Tam da karakterine uygun bir tarzdır bu…
Ürettiklerini, yaptıklarını, yarattıklarını parçalayıp başka kompozisyonlarda kullanıyor. Memnuniyetsizliğinin yerini değiştirmeyi, değerlendirmeyi, çevrimlemeyi biliyor. Böylece eski ya da başka kompozisyonlardan yeni düzenlemeler yaratıyor. Yani ziyan ettiği hiçbir parça yok. Bütünü parçalıyor, her parça başka bir parçada yerini alıyor ya da bütünden koparttıklarına özgürlüklerini veriyor. Kolaj yapıyor, montaj yapıyor, bunları tercih ettiği yontularda kullanıyor. Onun kolaj malzemesi, yontusu için tercih ettiği malzeme oluyor.
Organizasyonu iyi biliyor. Sayın Ara Güler’de de bu dikkatimi çekmişti. Düzenleme yapabilme yetisi… Yapmak, yaratmak yetmiyor, bir o kadar da, onun tanıtımı gerekli…
Anıtları ya terslikle karşılaşmış ya da birçoğu taslak şeklinden öte gidememiştir. Victor Hugo ve okuduğum ilk roman olan, “Vadideki Zambak”ın yazarı Balzac anıtlarında bir sürü terslik yaşanmış. Bunlar inanılmaz bir araştırmanın ürünleridir. ( 1889 Victor Hugo Anıtı siparişi - 1893 Balzac Anıtı siparişi… )
30 yaşında siparişini aldığı, çok ciddi araştırarak çizimlerini yaptığı ve yontuya dönüştürdüğü Balzac, 40 yıl önce ölmüştü. Rodin, Balzac’ın doğduğu yere gidip araştırma yapmıştır. Giysilerine kadar incelemiştir. Yazarın yüceliğinin verilmesi, etkileyici otoritesinin vurgulanması ve ışık ustalıkla kullanılmıştır.
Victor Hugo büstü, en çok etkisinde kaldıklarımdandır. Victor Hugo’nun bronzdan yontusuna iliştiriliverilen küçücük müzik aleti – lir bir yontuyu bambaşka boyuta taşıyıveriyor. 1886 dan günümüze ulaştırıyor bir başkalıkla.
“Victor Hugo” Anıtı, Bronz 1900…
Victor Hugo’ya eşlik eden 2 figür, kolları hareketli.
Doğuş; mermerin içerisinden çıkarttığı yontuları. Bana Rodin’in doğumları, doğurttukları gibi geliyor, bu yöntemi. Ve ona ait, onun kişiliği, diye bakıyorum.
Sevgisi tutku olan Rodin’in hayatında yer olan en önemli şeylerden biri de “eller,” yontusuna ve mektuplarına yansıyan. Ve aşk onda yaşamın ta kendisi, aşksızlıksa ölüm.
Eller ve ellerin biçim verdiği vücutlar… Eller oldukça görkemli. Ne kadar önemli olduklarını vurgular vaziyette verilmişler. Kendisinden çıkan figürler ise küçük… Burada anlam önemli, büyük - küçük dengesinin kurulmasından çok öte… Bir de Piyanist elleri… Gerçekten eller, onda çok özel bir yere sahip. Bu nedenle olsa gerek ellerin kavradıkları, yanında küçülüveriyorlar… Sanki el tanrı olmuş…
“İblisin Eli” 1903
Büzülmüş, ceninleşmiş bir kadını elin içinde gösteriyor; muazzam bir el ve harikulade bir kadın vücudundan oluşan yontu. Yine mermer kütle tamamen yontulmamış. El mermerden çıkıyor ve kadınla bitiyor. Tutkulu bir şekilde dolaşıyorsunuz yontuyu… Gerçekten hem etrafında, hem de içinde dolaştırıyor sizi Rodin.
Rodin’i, Rodin yapanlardan biri gelenekselden, alışılmıştan farklı yapıtlar üretmesi – yaratması yani, “eski köye yeni adetler getirmesi” ve yontuyu taşlaşmış olmaktan çıkaran kuvvetli ifadeler kullanmasıdır… Diğeri de klasiği atlamamasıdır, gereğinde çok başarılı olarak alıntılaması – kullanmasıdır. Ve en önemlisi kararlılığı, ne istediğini bilmesidir…
Rodin için hedef önemlidir. İfadeyi belirleyen budur. Çünkü onun için her şeyden önce söz konusu olan ışıksa; en güzel, en estetik, en farklı, en etkileyici olmaktır, tan sökümü ışığı gibi… Ve ruhun vücuda, ruhun yüze yansımasıdır önemli olan.
Rodin salt yeteneği ile çizmez, yontu yapmaz. Yapıtlarına – yontularına bilgi de yön verir. Araştırmacı ve çalışkan kişiliği en önemli katkıdır yontularına.
Ressamın, heykeltıraşın not alması, yazmaktan öte çizmektir. Onlar çizerek şiir yaratırlar, onlar çizerek roman yazarlar, onlar çizerek yaşamlarını, kendi öykülerini anlatırlar. Her çizim, her yontu, her çekim, yaşamlarını anlatma, kendilerini ifade etme biçimidir, varolma nedenleridir.
Ve araştırmak; bilgi, çizgi, çekim, maket yaparak… Varyasyon yapmanın önemi çok büyüktür. İnsanı, sanatçıyı en etkiliye götürür. Hoşnutsuzluk, beğenmemek, kaygı bunun için çok önemlidir.
Başkalarınca önemsenmeyen, alaya alınan yapıtlar, yapanınca bir yaşam anlayışı, bir estetik tavrı olabilir. Önemli olan sanatçının bunun arkasında kalabilmesi – durabilmesidir, tıpkı Rodin gibi…
Ve biriktirmek… Sanatçı biriktirendir, parçalayan yeniden bütünleyendir. Ama birleştirdiğinde kendi kişiliğine dönüştürendir.
Bütün - tam yontulardan ziyade, parçalanmış yontulara ilgisi, vücut parçalarını ayrı ayrı – tek tek çoğaltması yaptıklarında, karakterinde olan bir özelliği göstermesi kişiliği gereğidir. Tekrarlı denemeler, eller, kollar, bacaklar; 5 tane aynı bacak çoğaltılmış, örneğin. Kille yoğuruyor, önce alçı kalıp ve sonra bronza dökülüyor.
Sanatçı dünyayı yarattıklarıyla keşfeden, ele geçiren, dönüştürendir. Bunun için eskilerden, deneyimlerden, geçmişten ciddi şekilde yararlanıp sürekliliği çevrimleyebilen, kendinden de bir şeyler ekleyebilendir. Bu yenidir, yaratıdır.
Antik çağa duyulan ilgi, hayranlık ve alınan derslerin, herkese gösterilerek aslında iyi bir eğitimci, öğretmen, akademisyen olduğunun da işaretidir. Bu nedenle 1913 yılında Roma Dönemi 3 mermeri kendi yontu ve desenleriyle birlikte sergilemiş olması görsel eğitime, mantığa, dengeye, araştırmaya dikkat çekmedir. Aldığı derslerin başkalarına da verilmesidir, paylaşılmasıdır bu yolla – bu yöntemle…
Rodin’de, yontuya giden yol çok önemlidir; desenleri, eskizleri, krokileri, taslakları, maketleri, yazıları, görsel notları kadar. Bunların onbinlere ulaşması Rodin’in sanatı, yaşam biçimi yaptığının göstergesidir, tohumları ekmeden biçilmez sanatın…
Bir dikkatimi çeken de, kağıt üzerine yaptıklarında kurşun kalemi, mürekkebi, suluboyayı aynı anda kullanması oldu. Her ikisinin içiçeliğine karşın, tadını ayrı ayrı alıyorsunuz.
Desenleri ve yontuları birliktelik gösterir; kaygısıyla, dengesiyle, kuvvetiyle, kaynağa inerek, özgür olarak…
Dans, resim, müzik, yontu, zarafet, hareket, yenilikçilik, tutku, üretkenlik… Bunların bileşeni; Rodin…
Dansta da sıradışılığın yanında… Degas’ın dansın resimlerinden sonra Rodin’in dansın yontuları, yontunun dansına dönüşmüş adeta…
“Dans Hareketi” Bronz - 1911
Üç yontu ve 3 figür daha. Degas’ın resimleri olağanüstü biçimde yontuya taşınmış, iki boyut ayaklanmış, adeta dans ediyor. Dans gösterisine gitmiş gibi hissediyorsunuz kendinizi, yontuları izlerken…
Kadınlar, balerinler çizer Rodin, bol bol… Vücudu çok iyi kullanmak ve bunu sanata dönüştürmek, mürekkeple, mermerle, alçıyla, vs…
Benim de küçük bir dizim - serim var, lavi tekniğinde. Bedenini bu denli ustalıkla kullananlara hayran olduğum için. Hareket beni etkiliyor.
Önce desenler çizilir, sonra yontular yapılır… Büstler önce erkek, sonra kadın olur… İlk kadın büstü eşi Rose, sonra sevgilisi Camile. Ve devamı gelir. Yaşamında sessizce onunla birlikteliğini sürdüren eşi kadar, önemli yeri olan Camile Claude; öğrencisi, modeli esin kaynağı, sevgilisi…
Rose’da tıpkı yaptığı yontular gibi, onu terk etmedi. Ve yaratması için heyecan gerekiyordu bu heyecanı Camile’de buldu, yontularına yansıdı bu tutkular, bu duygular…
Büst onun için yaşamın ta kendisi. Portreler; sevdiklerinin, sevgililerinin… Bronza, mermere dönüşen portrelerde ruh halleri önemlidir. Zaten Rodin’i büyük yapan budur… Yaptığı seçkinlerin büstlerinden birkaçı; Baudelaire – 1898, G. Bernard Show – 1906, Nijinky – 1912
Yarattıkları onun halkı, onun serüvencileri, onun topluluğudur. Onlardan kuvvet alır. Tek kişilik bir dünyadır, yapıtları ise ordusu…
Rilke’nin sorusuna, “çalışarak” yanıtını veren Rodin’in hayatı çalışmak. Yaşam tembelliği affetmiyor. Kalıcılık çalışmaktan geçiyor.
Parça ve etütlerle dolu bir atölye; eller, kollar, bacaklar, masklar ve gövdeler… Atölyesi ve galerisi… Sergileme önemli… “Alma sergisi” ile dünyanın kabulünü alması dönüm noktası… ( 1900 ) Şöhret yeni siparişler getirmiş ve dünya müzelerine dağılmış yapıtları Rodin’in.
Savaş sırasında yaptığı “Calais Burjuvaları Anıtı” Londra’da 1915 de Parlamento’nun önünde açılır. Calais kentinin 14. yy İngiliz egemenliğinden kurtuluşunu temsil eden 4 figür, tek tek yapılmalarına karşın konumları gereği bir bütünlük arz eden düzenlemeye sahipler.
Savaşa tahammül edemediğim için, “Barış Çocuk” isimli şiirimsiyi yazdım. Savaşı yeren güzelim çocukların bulunduğu çizimlerim var. Ve bu konuda resim, afiş yapmaya devam etmeyi düşünüyorum. İnsan karşı koyacaklarına karakterine uygunlukla davranmalıdır. Kimi yazar, kimi çizer, kimi barış adına yontu, anıt yapar vs…
Bitmişliğe kendisi karar veren Rodin, malzemeyi gerektiği, gerekli gördüğü kadar törpülemiştir – biçimlendirmiştir. Bunu bakanın, eleştirenin, izleyenin gözüyle değil, kişisel görüsü nedeniyle yapmasından dolayı ülke sınırlarını aşmış, evrensel boyuta ulaşmıştır, Rodin.
Mesele toplumun alışkılarından - alışkanlıklarından, gelenekçi tavrından öte – öne gidebilmek, yenilik getirebilmektir. Bu zenginliktir, yeni fikirlerin üretilmesine olanak sağlamaktır. Yaratıcılıktır.
Rodin, salt izlenimci tavrın içine hapsedilemez. Gelenekten, klasikten, antikten de yararlanmış ama onu olduğu gibi yinelememiştir. Ona eklediği bir “yeni” vardır. Bir “değişim” vardır. Bu, tıpkı eğitim sistemine benzer. Yani “ezber eğitim” de kalmamak gibi bir şey.
Bezeme ustalığı yapar. Porselen fabrikasında çalışır. Heykeltıraşların atölyesine devam eder. İtalya’ya gidip incelemeler yapar.
Canlı modelden çalışırken, yontu boyutunu insan boyuna taşımıştır. Bezemeden öte bir gerçekçiliğe yer verir. Işık, gölgenin de yardımıyla devinim duygusunu güçlendirir.
Bronzdan yapılmış “Tunç Çağı” ile yontuyu yeryüzüne indirir. Bu devrimlerinden biridir. Sanatı yaşamdan soyutlayıp göğe çıkartanların yanında, toprağa ayak basmayı, bastırmayı yeğler. Özellikle kullandığı malzemenin tamamını değiştirmemesi, oymaması, biçimlememesi buna dayanıyor olabilir. Yontunun ismi çok ilginç. Ama antik koleksiyoncusu olan Rodin’e yakışır bir isim. Yüzünden – yüz ifadesinden cinsellik fışkırıyor. İnsan boyundaki bu yapıtı oldukça eleştiri almış, “kalıba dökülmüş” diyen bazı eleştirmenlerce. Bu, büyük Rodin’i çok incitmiş olmalı. Tıpkı Xenon - Zeuxis’in yaptığı üzümlerin resmini gerçek sanan kuşların onları yemeğe kalkması gibi, duvara yapılan ağaç resmine kuşların konmaya kalkması gibi “Tunç Çağı”nın gerçeğe bu kadar uygunluğunun altında bir şeyler ararlar… Başka heykeltıraşlar yapabilirdi, insandan kalıp alıp dökmeyi ama büyük Rodin asla… Yontuyu 37 yaşında bitirmiş. Rönesans dönemini anımsatıyor. “Tunç Çağı”nın modeli fotoğrafta yerini almış. Tunç çağı’nın fotoğrafik görüntülerini izlemek bile heyecan verici… Tabii Rodin’i böyle bir bütünsellikle sergilemek önemli. Ve devinim, yontuya yaşam vermek adına çok uygun olduğu için önceliği olmuştur hep. Özellikle akademik yapıdan farklılaşmayı önemsemiştir.
Rodin, abartı yerine gerçeğe, kendi gerçeğine yönelik yontularını devinim, biçim ve anlamla ilişkilendirerek ve ruhu yüze, bedene taşıyarak ifadelendirmeyi, insanın karakterini, duygusunu vermeyi öncelemiştir. Hayat harekettir. Rodin’in yontularındaki ritmsel tavır, yaşamın göstergesidir.
Klasisizm, Romantizm, izlenim, çağdaşlık, yenilik bileşkesi olan, ama orada kalmayan, kendine özgülüğe ulaşan Rodin, etkilendikleri kadar etkilemesini de bilmiştir.
“Öpüş” cinsel özellikler içeriyor. Öyle bir kurgulanmış ki, gerçekten yontu, etrafında farkına varmadan, içten gelen bir güdü ile döndürüyor insanı. Tabii modeli C. Claudel’le iletişimi, ilişkisi önemli, yapıtlarına yansıyacak kadar.
“Öpüşme”nin erkek gövdesi…
Bronz olan yontu da başın eğimi o kadar başarılı yapılmış ki. Işık gölgenin inanılmaz zarafeti yaşanıyor yontuda.
“Genç Kadın Gövdesi”
Alçıdan bir yapıt. Erkeğin eklemli, kaslı, girinti, çıkıntılı gövdesine karşın kadının pürüzsüz, cinsellik fışkıran gövdesi serilivermiş, görsel dünyamızdan ruhumuza…
Çıplak kadınlar kurşunkalem ve suluboya ile de hayat bulmuşlar. Suluboya ve kurşun kaleminden dökülen çıplak kadınlar bir yerlerinden yaşama, durdukları yere bağlılar ustalıkla kullanılan lekeler sayesinde. Her yönüyle betimlenmiş güzelim kadınlar; yatarken, ayakta, otururken… Çizimlerinde bile heykelsi bir duruş egemen ve tabii ki çıplaklık… Doğanın yalınlığını, el değmemişliğini vermiş, insanın yapay şekilde örtünmesini değil, örtüyü değil, bedeni, canı betimlemiş. Ortaya çıkan vücut olmuş, etrafında kullandığı örtü sadece küçük bir aksesuar olarak bırakılmış. Kullandığı renkler de sade, sakin vücut rengi, sıcak hakim ama soğuk renkle dengelenmişler. Tıpkı yontularında olduğu gibi belirlilik ve belirsizlik iç içe çizgilerinde. Desenlerindeki kadınlar inanılmaz bir rahatlıkla sereserpe yatıyor karşımızda. Çizgiler, sanki zaman zaman elleriyle yok edilmiş… Karakalem, mürekkep inanılmaz ustalıkla kullanılmış. Işık – gölge, açık – koyu tam bir içkinlik halini almış tüm çizim ve yontularında.
İsimler de çok ilginç, dikkat çekici; “Gölge’nin Gövdesi” Başı, kolu bacakları olmayan gölge bir yontu. Sanki olmayanlar gövdenin içine gizlenmişler. Orada gölgeye dönüşmüşler.
“Kybele” büyük model…
Bronza hayat vermiş. Başı eksik. Ancak vücudun cinsellik fışkıran tavrı bu eksikliği hissettirmiyor bile. Tek kolu yok. Ama diğer kolu, göğsünün birini kapatmış. O kolun – elin tavrına düğümletiyor izleyeni. Bu tavır, eksik kolu bize fark ettirmiyor bile… Ve bacaklar… Sonra gezinmeyi göbeğe getiren vücut, hatifçe arkaya doğru kaykılmış. Gerçekten cinselliğin sembolü olarak bizim onu seyrettiğimiz kadar, o da bizi izliyor. Yine tam işlenmemiş bir kaidenin üstünde sanki yarı yatar vaziyette… Rodin bu işte; işlenmemişlikle - işlenmişlik, doğalıkla – yapaylığın, yapılmışlığın son derece başarıyla bileşimi…
“Diz Çökmüş Kadın” 1890 civarı, Alçı.
Başı ve kolları olmayan, ama vücuttaki eğilimin muazzam olduğu bir yontu. İşte bu eğim sizi alıp götürürken, eksiklikler tamamlanmış oluyor ruhunuzda, beyninizde, bedeninizde.
“Kırık Burunlu Adam” Maskı – 1864
Gözlemci Rodin’in atölyesinde çalışan adamın ilginç yüzü, alnındaki çizgilerinden yakaladığı. Sanat tarihine damgasını vurmuş. Fakat yapıtları, tabloları sergilere kabul edilmemiş birçok sanatçı gibi, onun da bu büstü sergiye kabul edilmez. Nedeni de, kendi karakterini, üslubunu çok iyi gösterdiği büstün, başkalarınca tamamlanması isteğidir. Daha sonra tamamlanır, sergiye – sergilenmeye sunulur ve kabul edilir.
“Adéle’in Gövdesi” Bronz
Kadın, doğa, doğallık… Yatan, ama gövdesini yukarı doğru kaldırmış, inanılmaz cinsellik fışkıran bir kadın figürü daha…
“Claude Lorrain” Büyük model, 1892
Elinde paleti ile Rodin sayesinde ölümsüzleşmiş sanatçı. Sanat neden var? Bir yanıtı; ölümlü olan bizlere karşı, ölümsüz oluşundan dolayı var.
“Düşünen Adam” Bronz, 1881 - 82
Michelangelo’dan esinlenme söz konusudur. Yapıt olağanüstü tavrı ile, ismi ile çağları atlayan ve dünyanın malı haline gelen bir otorite olmuştur.
“Dişi Kentauros” Bronz
Atın, ileriye doğru uzanan kadına dönüşmesi, kolları daha da ileride birleşen.
Hayvan ayaklı bir erkek ve kadın…
Bir yumurta uzantısında kanatlı “Pasde Deux” 1911
Yumurta üzerinde duran kanatlı figür ve eşliğinde diğer figür.
Venüsleri…
Çıplak, çömelmiş, başı olmadığı halde cinsellik akan…
“Venüs ve Andromeda” Bronz
Venüs’ün süslenmesine şahit oluyorsunuz. En kadınca tavır. Var olduğundan beri süre gelen…
Öncü bir sanatçı… Hafızalardan silinmeyecek Düşünen adam, Öpüşme, Cehennemin Kapısı, Balzac’ın yaratıcısı… Yaşamı da yapıtları da hep önde giden, dikkat çeken bir sanatçı…
Rainer Marie Rilke; sıra dışı bir sekreter. Böyle bir sekreter insanı başarıya, ölümsüzlüğe götürür. Hep düşlerim, yazılarım ve konuşmalarım yabancı dillere çevrilecekse mutlaka şiir seven hatta yazan biri tarafından yapılmalı.
Rilke’nin, “Rodin” adlı kitabı var. Her ikisi de şanslı. Rilke sekreterliğini kitaba çevirmiş. Ama Rodin Rilke’nin yontusunu yapmamış.
Rodin’in harika yontular yapmak, yaratmak kadar çok önemli özellikleri de var. Zaten böyle bir bütünlüğe sahip olan çağını aşar. Rodin, antik sanat koleksiyoneridir. Antik yapıtlar ona yaşama sevinci, yaşamında denge sunuyor. Kırık dökük parçaları yeğliyor. “Parçalanmış figür,” onun hayal dünyasına yapıcı, birleştirici tavrına yanıt veriyor olsa gerek. O parçalara bakıp, nasıl bütünleştireceğinin, farklılaştıracağının hayalini kurmak, kurgulamak çok önemlidir. Tıpkı eğri büğrü bir taşa mermere bütünlük, farklılık kazandırmak gibi, içinden çıkarttığı yontularla.
Köklü geleneğe meydan okudu ve zaman içinde kazandı.
Kırıkların, döküklerin sevdalısı
Parçalanmışlığın, devinimin tutkunu
İnsan ruhunun okuyucusu
Sevdiklerinin ölümsüzleştiricisi.
Yaşamları parçalayıp o parçaları yontuya taşıyıcısı
Cinsellikte doyumsuzluğunu yontuda putlaştırıcısı
Sertlikle, yumuşaklığı kucaklaştırıcısı
Fazlalıkların atıcısı…
Geçmişten esinlenme kadar, doğadan esinlenme söz konusu biçimlendirmelerinde.
Rodin, “heykeltıraş olmadan önce çizer olduğunu” söylüyor. Çizimlerine bakınca ona hak veriyorsunuz.
“Aslolanı tutup, gereksizi kaldırıp attım,” diyor, 1906 da ifadeye çok önem veren Rodin.
“Yontu, ruhtan, gerçeklilikten yoksun olmamalı. Doğanın, doğalın içinde olmalı,” keyfiyle hareket eden Rodin’e göre…
“İnsanın ruhu yüzüne yansır.”
“Desen zekayla çizilir. Ama yontuyu yoğurup, biçimlendiren yürektir.”
“…çıplak bedene nerdeyse tapınmaya varan, sonsuz bir hayranlık duyarım.” Diyen Rodin’de her yontu, onun bir keşfi oluyor… ( 1913 )
1917 de Rose Beuret ile evlendi. Hemen arkasından önce eşi, sonra kendisi vefat etti. Ve her ölüm gibi, erken oldu onun da ölümü… Ama Rodin’nin bolluğu, doğan, doğurduğu, yarattığı, yaşam verdiği yontuları, kapısı, büstleri kısaca her şeyi ölmedi, ölmeyecek, dünya döndükçe...
Gömütlerinin başında dünyayı düşünmeye davet eden, “Düşünen Adam” yontusu bulunuyor.
Düşünen Batıyı, Fransa’yı, “Düşünen Adam”la vurgulayan, sembolleştiren düşünen Rodin’i, düşünmek harika bir duygu…
Meudon’dan sonra Biron konağı yontu, desen, antik yapıtlar, fotoğraf ve tüm birikimlerine müze oldu… Rodin, Paris’te hak ettiği böyle bir müzeye sahiptir. Bazı yapıtları Fransa Hükümeti tarafından ısmarlanırken, heykelin içine tüküren yöneticilere değil, böyle yöneticilere açık olmalı çağın Türkiye’si.
01 - 08 – 2006 / İSTANBUL
Tülay ÇELLEK
Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi
http://www.tulaycellek.com
tcellek@yildiz.edu.tr
|