Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 27.6.2006  

SOKAKTAKİ ÇOCUKLARDAN ÇAĞIN ENSTİTÜLERİNE


SOKAKTAKİ ÇOCUKLARDAN ÇAĞIN ENSTİTÜLERİNE


SOKAKTAKİ ÇOCUKLARDAN ÇAĞIN ENSTİTÜLERİNE



Çok ağır bir kapı, açmakta zorlandım.

İçeri girdiğimde oturan, dolaşan ilköğretim çağı çocuklarına rastladım. Sayıları on civarında. Biri “abla beni eve götür” dedi. Doğrusu ne demek istediğini anlamadım. Ve beni bekleyen Pınar Hanımın bulunduğu odaya geçtim. Bir çocuğa sorular soruyor, notlar alıyordu.

Uzun süredir gündemimizde tuttuğumuz ancak hazırlıklarının tamamlanamaması ve yoğunluğumuz nedeniyle ertelenen ve nihayet başka bir programla çakıştığı için saatleri değiştirilen toplantıyı yaptık, çocukevinde…

Binaya girer girmez şahit olduklarım beni etkilemişti. İlk soracağım soruyu en sona bırakarak, okuyup okumadıklarını sordum. Hepsi okullu. En sevdikleri dersi sordum. En çok “matematik” dersi çıktı, sevilen. “Fen bilgisi, Türkçe” diyenler de oldu. “Resim dersinde neler yapıyorsunuz?” Sorusuna, “resim yapıyoruz” yanıtı verildi ama konular anımsanmadı. Birkaç kez soruyu yinelememe karşın iyi, ayrıntılı bir yanıt alamadım. Anlaşıldı, resim dersleri nasıl yürüyor? Biri “ben size hemen resim yapayım,” değince diğeri “resmi çok güzeldir, yapsın” diye destek verdi. Bir başka çocuk, “ben size türkü söyleyebilirim,” dedi. “Söyle bakalım, o zaman” değince bir türkü tutturdu. Bu arada ellerindeki kağıt mendiller iyice dikkatimi çekmeye, gözüme batmaya başlamıştı. Türkü bitince, “buraya neden geldiniz,” sorusunu sordum. “Mendil sattığımız için buraya getirildik,” dediler. Ve devam ettiler. “Babamın elleri sakat, annem ev hanımı ben evi geçindirmeye katkı veriyorum. Derslerim iyi.” Bir başka çocuk, “teşekkürle geçtim. Maddi durumumuz kötü. Mendil satarak eve, geçinmemize yardım ediyorum.” Dedi. Diğer çocuklarında yanıtları bunlarınkine benzer oldu.

Toplantıda, “büyük düşünmek gerek,” diyerek buradaki bina sınırlarında hatta Türkiye’de bırakmayarak, dünyaya taşıyacak bir proje yapmalıyız. Madem fotoğraf dersi alacaklar ve sonunda sergi hazırlayacağız. Dünyada da sokakta çocuklar var, onlara ulaşmalıyız. Depremde böyle bir fotoğraf atölyesi kurulmuş, çocukların fotoğraflarından oluşan sergi dolaştırılmıştı,” dedim. Sanırım bürokrasi nedeniyle Pınar Hanım biraz duraksadı ama sonunda bu konuyu araştırmaya razı oldu. Yüksel Bey de Avrupa ile ilgili bölümünü araştıracak. Sağolsun İFSAK başkanı Şahin Bey tam destek veriyor.

Yaz okulu 2 aylık düşünüldü. Agrandizör olmadığı için ve gerek teknolojik değişim, gerekse koşullar nedeniyle dijital fotoğrafın uygulanabilirliliği üzerinde duruldu. Tabii iFSAK’a götürülüp karanlık odaya sokacaklar çocukları. “Fotogramla başlamanın güzel olacağını,” söylediğimde destekledi sevgili arkadaşlar. Tabii hemen İFSAK’ın kütüphanesi geldi aklıma. “Çocukların fotoğraf albümlerini görmelerini çok hoş olacağını” gülümseyerek yineledim birkaç kez.

Sorduğum sorulara verilen yanıtlarla programın zamanı tespit edildi. Haftada bir gün, 2 saate karar verildi. Sevgili öğrencim Şenel proje asistanı olacak. Şenel, temmuz ayında YTÜ Mimarlık Fakültesinin, “Kütahya- Eskigediz Fahrettin Altay İlköğretim Okulu Ek Derslik Tasarım ve Uygulaması” projesine katılacak. Dönüşte fotoğraf dersleri programına eşlik edecek. İFSAK’ lı arkadaşlar da bu proje ile ilgilendiler. Şenel’ den bilgi rica ettiler. Bir de fotoğraf için Karadeniz’e, Rize’ye uzanan bir planları var.
Avrupa’ya taşınacak proje uzun vadeli olacak. O nedenle yaz okulu değil, kışın gerçekleştirilecek proje söz konusu olacak. Hatta Şahin Bey, “içeriği de genişletelim, salt fotoğrafta kalmasın, ‘sanat atölyesi’ olsun,” diye öneride bulundu. Çocukevinde resim dersleri de veriliyor. Üç kurum bu işi götürecek.

• 75. Çocuk ve Gençlik Vakfı ( Pınar AKKUŞ )
• İFSAK (Şahin DİRİCAN, Yüksel ALTUN )
• YTÜ ( Tülay ÇELLEK, Şenel MUHZIROĞLU )

Mekanları dolaştık. Bilgisayar odasını ve konferans salonunu gördük. Saydam gösterisi orada yapışabilir tüm çocuklara. Büyük bir alan. Daha önce burada “yaratıcılık” ile ilgili semineri gerçekleştirmiştik. Ama yaş farkları çoktu ve sayıda fazlaydı ve ben çok yorulmuştum. Fakat binadan da mutlu çıkmıştım.

Fotoğraf dersleri 15 kişi ile yapılacak. 10 - 13 yaş civarında dolaşılacak. Gönüllülerden oluşturulacak. Ben de araya seminerle girebileceğim.

3 dijital makine alınmış. Tabii sayı çok az. Sponsor bulunmasına karar verildi. Pınar Hanıma, “bunları yazmak gerekir,” diye “bilgisayarda dosya açmasını” rica ettim. Toplantılar yazıya dökülmeli gerçekten. Arşiv oluşturulmalı.

Ben öncelikle Sayın Şahin DİRİCAN’a, Sayın Yüksel ALTUN’a ve sevgili öğrencim Şenel MUHZIROĞLU’na, Pınar AKKUŞ Hanıma teşekkür ediyorum. Sayın DİRİCAN’a bu öneriyi götürdüğümde hemen kabul etmişti ve canla sarıldılar. Binadan mutlu ayrıldım, yine…

Dünkü diğer etkinlik İTÜ nün Maçka’daki sosyal tesislerindeydi. Toplantı biter bitmez hemen İTÜ ye gittim. Oradakilerle yazışıyor ama tanışmıyordum. Bir tanıdığım Hayal Hanım vardı. İzmir’den, Balıkesir’den gelenlerle tanıştık. Hatta Kemal Bey Balıkesir’den gelen Başkan Nedret Hanımla tanıştırıp orada seminer verebileceğimi söyledi. Hanımefendiyle seminer ayrıntısını konuştuk hemen. Kendisine ayrıca içeriği göndereceğimi, söyledim. Hemen “STK nın başkanlarını toplarım, onlara yaparız,” dedi. Teknik donanım da varmış. Balıkesir faal. Fotoğraf müzesi açıldı. Sanatçı Sayın Devrim ERBİL adına müze açıldı.
Açılış konuşmasını Sayın Ayça Çakaloz ÇERMAN yaptı. Köy Enstitülü bir anne babanın psikiyatrist kızı. Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) İstanbul Şubesi’nin başkanı. “insanlar eşit değerlere sahiptir ama farklı yeteneklerdedir…” “Öğrenciler bu günkü eğitimde dışlanıyor. Bu da onların ruh sağlığını olumsuz etkiliyor….” Konuşması bitip masasına geldiğinde Sayın Zuhal OLCAY hararetle kutlayıp, ”harika konuştun,” dedi. Sayın OLCAY’ın babası Köy Enstitülüymüş. Ve Ayça Hanımın arkadaşıymış.

İkinci konuşmayı YKKED kurucusu Sayın Halil VURAL yaptı. Kendisiyle tanıştırıldığımda “toplantımıza gelemediniz”, demişti hemen. Ben de, “İstanbul dışında olduğum için gelemediğimi,” söyledim. Sanırım Midyat’a gidiyordum.

Ayça Hanımın babası müdürü, annesi öğretmeniymiş. “Annesi sevgiyle yaklaşır ve bize dokunurdu,” dedi. 1948 de Ortaklar Köy Enstitüsünü bitirmiş. Cine’de köy öğretmenliği yapmış, daha sonra Pedagoji Bölümünü bitirip müfettiş olmuş. “Köy Enstitülülerin evlatları hep yüksek tahsilli.” Dedi.

YKKED nin amaçlarını anlattı. Özetle not aldım.

“Köy Enstitüsü mezunlarını, çocuklarını, yakınlarını ve Öğretmen okulu, Eğitim Enstitüsü mezunlarını bir araya getirip tanıştırmak.

Bugünkü ezberci eğitim yerine, yaparak, yaşayarak, üreterek öğrenmeye yeniden hayat kazandırmak.

Köy Enstitülerinin yarattığı değerlerden hareket etmek. Kişilik eğitimine, demokratik eğitime yer vermek.”

Bu arada bir anısını anlattı. 5 – 6 yıl önce 9 Eylül Üniversitesi Nöroloji Bölümü Sayın Tuncel KURTİZ’i davet etmiş. Şeyh Bedrettin destanını 45 dakikada ezbere okumuş. Sonra yanına gidip kendisini tanıştırmış, Köy Enstitülü olduğunu söylemiş. “Konferansı bitti, kapıdan çıktım. Bir de baktım ki bir sürü öğrenci kuyruğa girmiş elimi öpmek istiyor.” Gençler demişler ki, “Kurtiz Bey amca sizin elinizi öpmemiz gerektiğini söyledi.”

“21 köy Enstitüsü kapsamında 21 halk Üniversitesi açmak…

’Asıl savaşı öğretmenler eğitimde kazanmalıdırlar.’ Laik eğitimi, eğitim birliğini sağlayan Atatürk bunun üzerinde çok durmuştur…”

Sayın Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ fotoğraflardan, mektuplardan oluşturduğu görsellik eşliğinde konuştu.

İstanbul’la birlikte 9 şube açtıklarını söyledi. Hasan Ali YÜCEL ve resim öğretmeni olan İsmail Hakkı TONGUÇ’tan bahsetti.

Başta Vedat GÜNYOL, Mehmet BAŞARAN olmak üzere bir çok değerli yazarın edebiyatı Anadolu’ya taşıdıklarını anlattı.

İlerici, hümanist bağlamdaki Köy Enstitülerinin özgürleşme, evrenselleşme eylemi olduğunu vurguladı. Halbuki şimdiki OKS ve ÖSS yi bünyesinde barındıran eğitimin ezbere dayandığını, savundu.

Ezber eğitim kadar, öğretmen merkezliliği eleştirdi, haklı olarak. Yenilenmeye dirençli, hantal eğitime eleştirel bakışını koydu.

“Türkiye’de öğretmen yetiştirme sorunu var,” dedi. Haklı. Tezsiz yüksek lisans yapanlar, eğitime dair olmayan doktorası – sanatta yeterliliği bulunanların pedagojik formasyona, deneyime - birikime sahip olmadan etiket – unvan - alıp, koltuk sahibi olup, yetkinliği olmadığı bir alanda söz söyleme, daha doğrusu hakaret etme hakkını elde ediyorlar bu sistem sayesinde... Bu tavır kendilerini küçülttüğü kadar, ne yazık ki eğitimi de küçültüyor, ona zarar veriyor.

“Eğitim sistemi eşitsizlik ve adaletsizlik üretiyor…

Tek tip çocuk yetiştiriyor…

Okul ortamı barışık değil. Son günlerde TV haberlerinde buna dair yaşantılara şahit olunuyor.

Köy Enstitüleri eşitlikçi bir anlayışla yayıldı. Ama tüm bunlar yerini, ezberci eğitime bıraktı Köy Enstitülerindeki anlayışın zıddı olarak.”

Sayın Osman ŞAHİN’in Köy Enstitülerini Vivaldi’nin müziğine benzettiğini anlattı.

“Köy Ens. lerinde değişim çok hızlıydı, eğitim çağdaştı. Çocuklar, gençler her şeylerini kendileri yaptılar, şiirlerle, türkülerle…

Fakir BAYKURT, kız, erkek ayırımı yapmadan herkesi okutacağını söylemiş…”

Bundan sonra çocuklara yazılan mektuplara geçildi. Md. ÇAKALOZ’un, İ.H. TONGUÇ’un mektupları okundu.

Hümanizmanın kaybedildiğini tekrar tekrar vurguladı.

Trakya ve Isparta’ daki Üniversitelerin yerleşkelerine, Köy Enstitülerinin adının verildiğini anlattı.

YÖK’e Sayın İsa EŞME’ye üniversitedeki “Türk Dili” derslerinin, “Kitap Okuma” derslerine çevrilmesini önerdiklerini söyledi.

“Köy Ens. Sanatla barışıktı. Sanat dönüşümün nüvesidir. Köy Enstitüsünde her öğrenci bir müzik aleti çalmasını öğrendi.

İnsan merkezli, öğrenci merkezli, sanat merkezli taraf olacaktır Köy Enstitüleri… Birçok yazarımız oradan çıktı.

Cumhuriyetin Anadolu’da yazdığı destandır Köy Enstitüleri…
Karma olması
Kitap okuma alışkanlığı
Öğrenci merkezliliği yeni sistemde kaldırıldı.”

“Üç ayda bir ‘Yeniden İmece’ dergisi çıkartıyoruz. Paneller yapıyoruz. İlk öğretim programlarını değerlendiriyoruz. Şubelerimizi açıyoruz. Almanya’ya kadar uzandık. “

Sayın KOCABAŞ’ın konuşması bittikten sonra telgraflar okundu. Sayın Mustafa GAZALCI ve Sayın Av. Selami ÖZTÜRK’ten gelmiş. Bir de NTV geldi…

Konuşmalar bitince ayrıldım. Beşiktaş’a kadar, yüzümde hissettiğim hafif bir esintiyle Samsun’a kadar gidip geldim, yatılı yıllarımda dolaştım durdum…

Cuma günü SANTAS ın diploma törenine katıldım. Gerçekten farklılık bu; gençler harika konserler verdi… Öğrencilerimi dinlemeye bayılıyorum. Keşke fotoğraf programı da saydam gösterisi yapsaydı Video kısmı kısa bir film gösterseydi, ne iyi olurdu.

Oradan çıkıp jüri üyeliği yaptığım firmadaki ödül törenine yetiştim. Çalışanların çocuklarının resimleri asılmış panolara. Katılan her çocuğa bir hediye verdiler. Bu çok iyi oldu. Daha sonra ödül alan çocuklar, ayrıca ödüllendirildiler. Bol içecek, yemek, pasta, börekle töreni bitirdiler.

Devamı var… Arkası yarın… Görüşmek üzere
Sevgiler, saygılar…

27 – 06 – 2006 / İSTANBUL

http://www.tulaycellek.com

tcellek@yildiz.edu.tr

Bu yazı sadece
www.amatorceedebiyat.com

Ve
www.tulaycellek.com
sitelerinde yayınlanır…

Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 3605 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.