Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 5.4.2006  

KÖY ENSTİTÜLERİNDEN <br> KENT ENSTİTÜLERİNE…


KÖY ENSTİTÜLERİNDEN
KENT ENSTİTÜLERİNE…




KÖY ENSTİTÜLERİNDEN
KENT ENSTİTÜLERİNE…


Eğitimle neler başarılmak istenir?
Bu sorunun yanıtı, yanıtları başlangıçlara sebep olur.

Köy Enstitüleri bir gereksinmeden ve tabii çağdaş bir anlayıştan doğmuştur.
Çağdaş, demokratik bir topluma ulaşmak, bu anlayışı bünyesinde taşıyan okullardan geçer. Eğer yöntemleri buram buram yaşam ve yaratıcılık kokuyorsa...

Her güzel başlangıç o zamanın gereksinmelerine yanıt verebilir ama gereksinmelerde değişim, gelişim ve genişleme söz konusu olduğunda da kendini değiştirebilmeli, yeniliklere, yeni gereksinmelere açık olabilmelidir.

Okumanın ne köylüsü, ne kentlisi, ne kasabalısı olur. Hepsine aynı anda gereksinmelere uygun, yöresel özellikler de düşünülerek okuma mekanları açılmalıdır. Önemli olan, oradaki bireye; kendisinin - yaratıcılığının ayırımına vardırılmasına yönelik çağdaş yöntemlerle yaklaşılmasıdır. Okullar dünyaya açılan kapılardır. Köyde ya da kasabada yaşıyor olabilirsiniz, ama hayal gücünüz oranın yüzölçümü ve nüfusu kadar olmamalıdır. Bu nedenle okumak önemlidir ve yaşamı - dünyayı tanımaktır.

Köy Enstitüleri gibi dünyaya çok özgün bir katkı veren bizlerin, öğrencileri yaşamın içinden koparmak hakkına sahip olmadan eğitim vermemiz gereğini, günümüzde tekrar tekrar düşünmemiz gerekir. Her doğum gününde Köy Enstitülerinin, ölüm nedenlerini sorgulamak ve çağın gereksinmelerine uygun, kentsel dönüşüme ciddi şekilde bakmak gerekir. Bakmanın ötesinde yaşam vermek lazımdır.

Köyde yapılacaklar, kasabada yapılacaklar, kentte yapılacaklar ayrıntılı bir şekilde ele alınmalı, ortak yönlerde birleşmeyi bilebilmelidir. Bunlar ne yönetme sevdasına, ne kullanma özentilerine, ne aşırı merkeziyetçiliğe, ne de kopukluğa feda edilmemelidir.

Bunlar için üç şey; risk, cesaret, çalışmak gerekir, farkındalığın yanında…

Eleştirmek kadar, “ben olsaydım bu konuda ne yapardım?” Sorusana yanıt arayarak fikir üretmek ve onları yaşama geçirecek düzenlemeler yapmak lazımdır. Projeler oluşturmak, bireysel olduğu kadar ekiple çalışmayı bilmek önemlidir. Ve eğer dünya ile bütünleşmek isteniyorsa, başkalarının yönetiminde, önermelerinde değil, kendi yönetiminde ve değişim önermelerinde birleşmek gerekir. Kendi alanımızı misafir alanına döndürmeden…Yani eşit koşullarda. Tüm bunlar, nitelikli eğitimden geçerek gerçekleşecek şeylerdir. Barış böyle sağlanır. Okumada adalete yer vererek…Ve parçalanmadan…

Öğrencilerin yaratıcılıklarının önünü açan yöneticileri, eğitimcileri, akademisyenleri bünyesinde barındıran eğitim kurumlarına ve eğitim anlayışına gereksinmemiz var. Eğitim kadrolarında uzmanlık, deneyimlilik, formasyon yerine, yandaşlık ve sadakat önceliğe alınmakta, ayrıca eğitim giderek siyasallaşmaktadır. Birbirine unvan verenlerin, pedagojik formasyonu olmayanların koltuklarını, unvanlarını, maaş ve hakaret etme hakkı adına kullananların bulunduğu ortam, ezber eğitimin bitirimleriyle bezelidir ve tartışılmaya açılmalıdır. “Öğretim üyesi olanların ve olacak öğretim elemanlarının en azından öğretmenlik formasyon derslerini alması” maddesi kitaplar, dergiler, yönetmelikler arasında kalmamalı, yaşam bulmalıdır.

Kurumunu heyecanlandıran, öğretim üyelerine güven ve değer veren yöneticiler ve öğrencilerini merkez kabul eden eğitimcilerin bulunduğu ortam değişime, çağı yakalamaya başattır.

Özgüven, yaşama anlam vermek, bireysel farklılıklara önem vermek, beyni, elleri, zekaya dayalı her şeyi, duyguları, algıları, sezgileri kullanma ortamı hazırlayan okullar - üniversiteler, insanı tek taraflı gören değil, çokluluğun ayırımıyla eğitim veren okullar - üniversiteler gereklidir… Hangi alanda eğitim verilecekse verilsin mutlaka okulların - üniversitelerin içinde felsefe bulunmalıdır.

Ezberci, değişime kapalı, katılımsız, öğretmen – akademisyen merkezli, dayatmacı, okullar – üniversiteler yerine Köy Enstitüleri deneyimlerinden de yararlanan, öğrenci merkezli, öğretilen değil, öğrenen bireylerin olduğu, sorgulayıcı, nitelikli, araştırmacı bir yapıya sahip üniversitelere, okullara gereksinmemiz var. Bunun için ayrıca eğitimci – öğretmen – akademisyen yetiştirilmesi konusu ciddiye alınmalıdır. Ve dilimize duyulan saygı hiç yitmemelidir.

Özgürleşme, uygulama ile olur. Tıpkı içinde uygulamayı ve yaratıcılığı barındıran Köy Enstitüleri gibi…Fikir babası 1935’te İlköğretim Genel Müdürü olan İsmail Hakkı TONGUÇ’a, MEB Hasan Ali YÜCEL’e, Köy Enstitülü yazarlarımıza, çizerlerimize, eğitmenlerimize yürekten, yüreklerine teşekkürler…

Yaşam biçimini değiştirmiş Köy Enstitülerini sorgulayan, üretime yönelik eğitim, özgürlük yuvaları olarak görüyorum.

Köy Enstitüleri değince akla gelen anahtar sözcükler;

Eğitimde süreklilik
Yaparken öğrenme
Laik eğitim önderi
Sanatın beşiği olmak
Ezber eğitime ara verilmesi
Sorgulama ve yaşamsallığın başat oluşu
Sorumluluk
Paylaşmak
Güven
Emek
Bilim
Kültür
Her yerde eğitim
Eşitlik
Paydaş
Çok yönlülük
Kendi kendine yönetim
Yaratıcı bilgi; ezberin, tekrarın yerine

Ben eğer yatılı okullar olmasaydı okuyamayacaktım. Hatta yakınımızda olmasaydı bu yatılı okullar yine okuyamayacaktım. O nedenle Köy Enstitüleri kadar İlköğretim Okullarını ve Eğitim Enstitülerini önemsiyorum. Dolayısıyla onların kapatılmasına ya da sözüm ona aydın amaçlılıkla değiştirilip ama geriletilmesine göz yumamam, yummamalıyız. Ve bizi iyi, dürüst, araştırmacı birer eğitimci yetiştirme çabası gösteren değerli eğitimcilerimize, öğretmenlerimize, akademisyenlerimize teşekkür ediyorum.

İlk Öğretmen okulunda usumda en canlı kalan, köy stajımızdı. Sınıfımız gruplara ayrıştırıldı. Tabii kendi isteğimizle. Bizim grup sınıfın en uzun boylularından oluşmuştu. Bu nedenle olsa gerek adımıza ”Gariban Serviler” koymuştuk.

Mahmut MAKAL’ın “Köy Enstitüleri ve Ötesi” kitabının 42. sayfasından;

UYANIŞ

Bahar kokuları geliyor
Burcu burcu halk bahçelerinden
İşbaşında usta bahçıvanlar
Tarıyorlar toplum toprağını
Sürüyorlar yeni baştan

Yeni bir sabahın eşiğinde
Kendini yeniliyor halkım
Ağaçlar çiçeğe durur gibi
Dalını şehvetle sarar gibi
Asmada salkım

Yeni bir mevsimin muştusunda
Bozkırda çatlayan çekirdek
Kocaman devrim gülleri yakalarda
Gülüyor Anadolum renk renk

Ahmet KÖKLÜGİL

Vazgeçmeyen, bitmeyen umutlarla, değişime atılan imzalarla, paylaşarak, okuyarak, birlikte güzel bir dünyada yaşamak ve yaşatmak dileğimdir…

04 – 05 – 2006 / İSTANBUL
Tülay ÇELLEK

Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi













Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 2614 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.