Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 4.5.2006  

KISA FİLMİN UZUN MUTLULUĞU VE YAŞAMIN KISA FİLMLERİ


KISA FİLMİN UZUN MUTLULUĞU VE YAŞAMIN KISA FİLMLERİ


KISA FİLMİN UZUN MUTLULUĞU VE YAŞAMIN KISA FİLMLERİ



Ülkemizde çok güzel şeyler oluyor. Bunlardan biri de, Sayın Hilmi ETİKAN’ ın düzenlediği, “Uluslararası Kısa Film Festivali” Hani tadı damağınızda kalan kısacık filmler, şu sıkılmaya fırsat kalmadan bitiveren filmler…

Yoğun bir cumartesi günü Fransız Kültüre uğradım. Maksadım filmlerin program kitapçığını almak ve hemen bir panele yetişmekti. Girer girmez Hilmi Beyi ve eşini gördüm. Hal hatır sorduktan sonra program kitapçığı için geldiğimi, hemen gideceğimi, söyledim çok alelacele. Bu arada eşi ayağa kalktı. “Acaba tokalaşmak için mi,” diye düşünürken gitti. Bu arada Hilmi Bey öğrencilerle çektiğimiz filmi sordu. Kurguda kalındığını söyleyince, “bu festival bitsin, gelin birlikte bakalım,” dedi. Kitapçığın satıldığı kata inince eşinin orada olduğunu gördüm. Önce anlamadım. Çantamdan para çıkartmak çabasıyla meşgul olurken, sürekli engelleniyordum. Nihayet anlayabildim. Kitapçığı bedava vermeye çalışıyordu ve hemen aşağıya inmesi de, kitapları satan gence benden para almamasını söylemek içinmiş meğer. Aslında miktarı azdı, ama sanırım masraflara gidiyordu bu para. Fakat bu incelik beni o kadar duygulandırdı ki… Gerçekten küçükmüş gibi görünen, aslında çok büyük bir yürek taşıyan bu tür olaylar beni çok duygulandırır. Bir de afişlerinden hediye etti. Ben de atölyemin duvarına astım. İlk konum “afiş tasarımı”. Bu nedenle iyi de oldu.

O günü, kısa filmlerle uzun bir şekilde tamamladım. İlk film çok kısa sürede yazılıp yine kısa sürede çekilmiş. Yönetmeninden öğrendik bunları. Bazı sahneler bilgisayar vasıtasıyla tersyüz edilmiş. İkinci film daha uzun zamanda çekilmiş ve bir hayli emek harcandığını gösteriyor her sahnesi. Ama ben yine de ilk filmi beğendim.

Birkaç yıl önce de gittiğim ve hiç aklımdan çıkartamadığım bir kısa film var… Kendisine ait sandığı bisküvilerin, başkasının olduğunu, uçak kalkınca anlayan bir güzele ait filmdi…

***

Beni en çok etkileyen görüntülerden biri de duvar diplerinde beliren otlar, duvar çatlaklarından fırlayan yeşilliklerdir. Onlara bir başka özel bakarım. Ve çok duygulanırım. Yaşamı betonlaştırmamıza karşın, bize inat yaşar o güzelim yeşil - yeşillikler.

Başımı yazımdan çevirdim ve ciddi şekilde irkildim. Penceremin karşısındaki duvar dibinin doğanın inadı yeşillikler yok ediliyordu. Odamdan nasıl çıktığımı bilmiyorum. “Ne yapıyorsunuz, ben oları seyrediyorum,” diyen, daha doğrusu haykıran sesimle kendime geldim. Temizlik görevlileri, aldıkları emir üzerine temizlediklerini beyan ettiler. Hakikaten yeşili temizleyip, geriye griyi bıraktılar. Yeşillik iyice az kalmıştı ama yine de bu körü körüne olan temizliği yarıda bıraktırdım.

Bir televizyon haberinde izlemiştim. Ankara’da yağmur bardaktan, hayır oluktan boşalıyor ama bir belediye işçisi çiçekleri suluyor, “emir böyle,” diye. İşte sorun buralarda yatıyor. Mantıkla, düşünerek çalışmadığımızda. Ortaokulda bir öğretmenimiz, “Cumhurbaşkanı ve çöpçü eşittir. Çünkü ikisine de bu ülkenin gereksinmesi vardır.” Demişti. Unutmuyorum.

***

İlgilenenler olabilir diye, görme özürlülere kitap okuma - sesli kitap ile ilgili bilgiler:

www.seslikitapgonulluleri.com
www.kitapdinlermisin.com


Beyazıt'ta da varmış ama biz Taksim Atatürk Kitaplığına gittik. Alt katta pek de yalıtılmamış - ses yalıtımı çok iyi yapılmamış odalarda kitap okuyabiliyorsunuz. Onlar kitap verebiliyorlar, önerdiğiniz bir kitabı da, eğer daha önce okunmamışsa okuyabiliyorsunuz. Ders kitaplarına gereksinme varmış. Taleplere bakıyorlar. Evinizde de yapabilirsiniz ama oradaki kayıt aletlerinin daha kaliteli olduğunu söylüyorlar.

Başka çözüm üretebilinir. Bir stüdyo da okunup verilebilir diye düşünüyorum. Veya ilettiğim adreslerde başka öneriler var. Ben fakültede çözmeyi düşünüyorum. Çünkü 2 saat yola vereceğim her hafta. Bu başka işlerimden zaman çalmak demektir. Umarım Müzik ve Sahne Sanatları Bölümünde hallederim.

“Ben ‘yaratıcılık’ ile ilgili kitap okuyacağım,” dedim. Bunları salt onlara değil, sitelere de göndermeyi düşünüyorum ki herkes yararlansın.

Birkaç okuma odası var. Ama orada okuyacaksanız eğer mazeretli olduğunuzda gelmediğiniz zamanı, haklı olarak bildirmenizi rica ediyorlar. O zaman odayı başkasına veriyorlar. Okuma kuralları var. Önce onları okutuyorlar... Örneğin sayfa numarasını söylemek gibi... Güzel bir şey.

Dün deneme için okurken, Öğretmen Okulundaki yıllarımı anımsadım. Rehberlik dersinde sesli kitap okuturdu öğretmenimiz. En çok okuyanlardandım. Dün film şeridi gibi geçerken o yıllar gözümden, tane tane okudum kitabı…

***

Cumartesi günü “Köy Enstitüleri” ile ilgili bir fotoğraf sergisine gittim. Samsun ve Ladik’ten bahsedilmiş. Nitekim böylece LADER diye bir derneği öğrendim. İnternet adresi: http://www.lader.org.tr Samsun, Ladik – Akpınar Köy Enstitüsü, İlköğretmen Okulu…Çevresinde oluşturulmuş bir dernek. Ben de Samsun İlköğretmen Okulu ve Eğitim Enstitüsü Resim – İş Bölümü mezunuyum. Umut bu ya o dönemlerden arkadaşlarıma rastlarım diye aradım. Henüz ses çıkmadı.

Şu an Köy Enstitüleri ile ilgili yazılar ve kitaplar okuyorum. Elimde Mahmut MAKAL’ın “Köy Enstitüleri ve Ötesi” isimli kitabı var. Kitapsızların arasında okuyarak ya da okumaya çalışarak, gevezeliklerini düşünmeye çeviririz umudu taşıyarak elimizde tuttuğumuz kitaplar, yaşama can verenler, onları seviyorum.

***

Çok sevdiğim, takdir ettiğim ve asistanlığı hiç aksatmayan bir öğrencim, “Bilim İlaçta tanıdığım var, resim sergisi açmışlar, jüri üyeliği yapabilir misiniz,” diye sordu. Kabul ettim. Salı öğleden sonra gittim. Sadece kendi çalışanlarının çocukları arasında resim yarışması düzenlemişler. Bunu her yıl yapıyorlarmış. Çok hoşuma gitti. Harika bir teşvik. Seçim bittikten sonra, kendi ürünlerinden olan makyaj malzemelerini hediye ettiler.

***

En büyük titizliğim, öğrencilerime eşit davranmak konusundadır. Genellemelerde bu nedenle isim vererek yazmam. İsmini yazmadığım arkadaşım incinmesin diye. Ama bazen olağanüstü bir durum yaşıyorum çok nadir de olsa isim kullanıyorum. Bu öyle bir teşekkür mektubu. Tabii başka mektuplar da yazıyorum. Uyaran, bilgilendiren, fark ettirmeye çalışan. Bu yazılanlar aslında atölyede de konuşuluyor. Fakat yazının kalıcılığına çok inanıyorum… İsmini vermediğim öğrenci arkadaşlarımdan özür diledim…

Merhaba Sevgili arkadaşlar,

Öncelikle dersimi seçen ama seçmekle kalmayıp devam eden ve katkı veren, dersten mezun olduğu halde gruptan ayrılmayan, iletişimi kesmeyen değerli arkadaşlarım, hepinize en anlamlı teşekkürlerimi iletiyorum...

Ve ben de paylaşıyorum...

Mutlulukların en anlamlısıdır sizi tanımak…

Sabaha güzel uyanmak, sayenizde mutlulukların en anlamlısıdır.
Çalışmalarına kendini veren ve kendini çok güzel ifade eden arkadaşlarımıza yürekten teşekkürler…

İfadeleriniz, baharın yaşam bulmasına, yaşamın yeşillenip, çiçeklenmesine eş değerde… İşte yaratıcılık budur.

Var olmak; hücrelerinize kadar bir renkle, bir çizgiyle yeryüzüne adım atmaktır, yüreğinizle birlikte…
Kendinizi anlatan, “yaratıcılığım” dediğiniz yazılarınız; olağanüstü düşlerle dolu gecelere neden olan, eflatun bir sabaha uyandıran, mavi bir gülümseme yayan güne, harika bir anlatımla donatılmış… Ne kadar kutlasam, teşekkür etsem, sözcüklere sığdıramadığım içtenliğiniz ve yaratımızdaki zarafet, görkemlilik muazzam…

Özel olarak kutlamaktan mutluluk duyacağım, kitap okuduğu , araştırma yaptığı için tebriklerimi sunacağım Tuncay KORKMAZ, sağol…

Kağıdı farklı kullanarak meramını, yaratıcılığını anlatan EKİN ÇENGİZKAN, farklılığını kutluyorum…

Derste verdikleri yanıtla yetinmeyen iki kez düşünüp çizgisini anlatan İKTİSAT’ ın güzellerine; Buse, Medine, Tuba’ya, iki kez düşündükleri için teşekkürler…

Ve itirafım; “sakın tanımlama yapmayınız ya da yaratıcılığa dair yorumlama getirmeyiniz” diyen bana karşın inanılmaz derecede özgün, özgür bir şekilde, hiç okumadığım, duymadığım bir tarzda yaratıcılığı-nı tanımlayan, akademik tanım dışına çıkarak, yaratıcılığa renk kazandıran, çizgisini farklı anlatan arkadaşlarıma da teşekkürler, okurken gülümsettikleri için…

İsmini sayamadığım ama ileride yazacağım, içlerinden sözcüklerini, cümlelerini kullanmayı düşündüğüm ve sitemiz olurda hepsini yayınlarız dediğim tüm sevgili arkadaşlarıma bir kere daha GÖNÜLDEN teşekkür ediyorum. SİZ HARİKASINIZ, SİZ YAŞAMIN ANLAMISINIZ, SİZ BİRER DÜNYASINIZ, DÜNYAYA GÜNEŞSİNİZ…

Renklerle reklamın ilişkisini kurarak, araştırma yapan sevgili Mor Ozan’a, sihirli sözcüklerin sahibi güzel gözlü Çiğdem’e gönülden teşekkürler…

Dersi yönetme cesareti gösteren tüm arkadaşlarıma, özellikle çok farklı soru üreten sevgili Janti’ ye yürekten teşekkürler…

Hiçbir mecburiyetleri olmadığı halde, hiç aksatmadan asistanlık yapan değerli öğrenci dostlarıma en sıcak, en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Örneksiniz, niteliklisiniz, özelsiniz, özenilesiniz…

Ve çöpü alırken, çöp sepetine bakıp, “kahvaltı yapmamışsın,” diyen sevgili Ergül Hanıma tüm varlığımla teşekkür ediyorum. İşte arkadaşlar farklılık, farkederek yaşamak budur. Yaptığınız işin Profesörü olmak budur. Tabii etiketini değil, etiğini taşımaktı aslolan…

Gerçekten size bu yazıları yazmak için kahvaltıyı ertelemiştim…

Sevgiler, saygılar

Mayıs 2006 – İSTANBUL

Bu yazı sadece
www.amatorceedebiyat.com

Ve
www.tulaycellek.com
sitelerinde yayınlanır…


Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 3429 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.