Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 17.4.2006  

MİDYAT VE HASANKEYF’DE KÜLTÜRÜ YAŞAMAK


MİDYAT VE HASANKEYF’DE KÜLTÜRÜ YAŞAMAK


MİDYAT VE HASANKEYF’DE KÜLTÜRÜ YAŞAMAK




Bilgi götürdüğünüz bir yerin kültürünü yaşamak olağanüstü zenginlik, onu paylaşmak ise mükemmel bir güzellik…

Bana bu güzellikleri yaşatanlara içten teşekkürler… Araştırma yapmamı sağladıkları için de…

Yaşamına dair bilgilerin yazıya dökülmesi 13. yy a kadar inebiliyor, üzerinde Sümerler, Asurlular, Urartular, Makedonyalılar, Persler, Romalılar, Emeviler, Abbasiler, Artukoğulları, İlhanlılar, Akkoyunlular, Safeviler, Osmanlılar ve Türk kültürünün yaşadığı ya da gelip geçtiği Midyat’ta. Gümüşün ve taşın olağanüstü işlendiği bu yerleşim yerinde…

Midyat, çok önemli bir derneğe sahip. MİDER – Midyat Kültür Sanat Yardımlaşma Turizm ve Çevre Derneği.

“Bir taşta siz koyun” … Çocukların geleceği için, okul bulunmayan köy ve mezralara okul yaptırmak amacıyla bir kampanya başlatılmış dernekçe…

“Haydi Kızlar Okula”, “Baba beni okula gönder”… Ve buralarda yaşayanlara, “yaratıcılık” konusunda uygulamalı seminerimin gerçekleşmesi…

MİDER’in Amaçlarının başında;
* Birlik, beraberlik, yardımlaşma ve dayanışma
* Kültürel gelişimlerini sağlamak
* Sağlıkla ilgili çalışmalar yapmak
* Çevrenin korunması
* Üretilenlerin değerlendirilmesi
* Midyat’ın tarihi dokusuna sahip çıkılması
* Turizmin hareketlendirilmesi geliyor…
Başkanı Eczacı Sayın Ünal GÜNEL

İçinde Camilerin, Kiliselerin, etrafında Manastırların bulunduğu, tek katlı yapıların çoğunlukta olduğu, kültür farklılıkların yoğunluğunda Midyat zenginliğin yatağı - ovası. Çoğunlukla öğretmen, memur olan Türkler, Araplar, Kürtler, Yezidiler, Süryaniler bir arada yaşıyor, çalışıyor. Süryaniler dil ve kültürlerini canlı tutmakta, ilçedeki 7 kilise ve Mor Gabriel Manastırı'yla geleneklerini sürdürmektedirler.

Bir Süryani Kilisesine gittik. Lojmanı var. Görevli bir bey tarafından bilgi verilerek gezdirildik. Camilerdeki gibi bir mihrabı ve ayrıntıda arkasında yer alan odaları var. O kısım süslü, Kilisenin geneline göre… Camiler yere oturma düzenine göre yapılmış, kiliseler sıralarda oturmaya göre dizayn edilmiş. Burada kilise ve cami minareleri biçim bakımından birbirlerine yakın. Sadece camii’ de çan yerine şerefe var. Sesin ulaştırılma yöntemi farklı… Süryanice ile Arapca birbirine görsel olarak çok benziyor.

Mağara kenti anlamını taşıyan “Matiate,” zaman içinde “Midyat” olmuş. Gerçekten doğasına uygun bir ad. Doğal bir müzeye sahip, yayıldığı geniş alanda... Taş işçiliğinin güzelliği ile örüntülü zengin bir mimarisi var, çok kültürlülüğün verdiği bir zenginliğe de… Midyat, yukarı Mezopotamya'nın önemli bir yerleşim merkezi özelliğine sahipmiş… Ovasını, verimli topraklarını çevreleyen, seyrek bir şekilde maki ağaçlarının bulunduğu, taşların yoğun olduğu ve çok yüksek olmayan dağları var.

Büyük ovası, tarım alanı olarak kullanılıyor. Ve bol keçileri var… Bir de üzüm bağları ekonomisinde önemli yer tutuyor.

Telkari, gümüş işçiliği olağanüstü nitelikte, incelikte… Gelir kaynaklarından biri… Takıların dışında çok çeşitli alana yayılmış, fincan zarflarına kadar… Telkari değince akla gelen ilk ve tek yerdir Mardin - Midyat. Mezopotamya’nın, Mısır’ın zenginliği ülkemize, günümüze taşınmış ve Uzakdoğu’ ya, Avrupa’ya da geçmiş. Çiçekleri severim. Çiçekler, gümüşün inceliğinde hayat bulmuş.

Aynı zamanda taş işçiliği, devam eden sanatlarından – zanaatlarından biri. Özellikle evlerin ve dini yapıların yüzeyleri süslenmiş. Midyat taşının ocaktan çıktığında yumuşak olması; güneşi ve suyu aldıkça sertleşme özelliği ile mimaride aranan ve kullanılan bir taş olmasına nedendir. Yurt içi talepleri kadar, yurt dışı taleplerine de yanıt vermektedir. Taş, dantel gibi işlenebiliyor. Geometrik desenlerle, doğadan yararlanılarak yapılan yaprak ve çiçek motifleri baskın. Yine bölgede bol yetişen üzüm motifleri de taşın oymasında hak ettiği yeri almış. Ve özgürlüğün simgesi güvercin kullanılan figürlerden…

Taş ocağına gittik. Yapılan oymalara şahit olduk. Tıpkı ağaç oyma takımları gibi çeşitli kalınlıkta madenden oyma takımları var. Şekiller, sarımsı renkte olan taşlara kopya ediliyor ve oyuluyor. Talebi olduğu için ölmeyecek zanaatlardan biri. Hatta geleneksel şekillerin dışında farklı biçimler de bulunarak yaratıcılığı içine alabilir.

Her taraf taş. Dolayısıyla bölgenin bu özelliğinden her anlamda yararlanılmış. Evler buranın taşından yapılmış. Gezerken yolda gördüğüm taştan örülmüş küçük kulübecikler vardı. Çobanlar sıcaktan ve yağmurdan korunmak için yapmışlar. Henüz apartmanlaşma yok denecek kadar az. Bölge taşları gerçekten çok iyi değerlendirilmiş. Ancak ara sokakları çok dar yapılmış…

Bir dikkatimi çeken de seslerin yankılanması. Akustik olayının müthiş olması. Kilise, manastır içinde ve sadece mağaranın yanında konuşmanız yeterli, sesiniz içerde yankı buluyor. Olağanüstü bir ses çoğalımı var. Mimar Sinan’ı ve tabii yapıtlarını anımsattı bana.

Mor Gabriel Manastırında gördüklerimden çok etkilendim. Tarihini ve odaların işlevlerini bir genç anlattı. Daha önceden medrese karşılığı gibi olan yani eğitim de veren oldukça büyük bir yapı. Sanat eğitimcisi olduğum için resimler dikkatimi çekti hemen. Ama son yıllara ait olduğunu öğrendim. Aynen Kiliselerindeki resimler gibi. “Son Akşam Yemeği” tablosu var. Belli ki onlar için özel biri yeri var, bu tabloda yaşam bulan öykünün. Misafirhanelerine gidip oturduk. Duvarda dini liderlerinin, Sayın Prens Charles ve Cumhurbaşkanımız Sayın A. Necdet SEZER’in fotoğrafları var. Tahta oturakların arka kısımları tıpkı özellikle dış duvarlarında gördüğüm taş oymacılığı inceliğinde bezenmiş.

Çok misafirperver davrandılar. Zaten genel olarak Midyat halkı misafirperver. Tabii oraya gitmeme neden olan semineri organize eden tüm değerli Midyat’ta yaşayanlardan olağanüstü bir ilgi gördüm. Misafirperverlik ancak bu kadar doruğa çıkabilir. Herkese teşekkür ediyorum. Başta oraya gitmeme neden olan Sayın Ferhat ŞENATALAR’a…

Deyrulumur – Mor Gabriel Manastırı; M.S. 397 yılında Mor Şemun tarafından kurulmuş. Manastırda eskiden içinde zengin bir kütüphane bulunmaktaymış. Ayrıca içinde binlerce öğrencinin eğitim aldığı bir teoloji fakültesi bulunuyor. Manastır içinde ibadethaneler, rahiplerin yaşama ve ibadet etme alanları, lahit ve mezarlık bölümü bulunuyor. Mor Gabriel, aynı zamanda Süryani Kilisesi tarafından Piskoposluk merkezi olarak da kullanılıyor. Dünyanın en eski ve faal Hıristiyan manastırlarından biri olma özelliğine sahip. Alt kattaki tarihi yapıların dışında son yıllarda gereksinmelere göre yapılan ilaveler var. Theodora Kubbesi, Meryemana Kilisesi, Azizlerin evi sayılması ve görülmesi gereken yerleri…

Mor Smuni Kilisesi, Mor Barsavmo Kilisesi, Mor Aksanoya Kilisesi, Mor Sarbel Kilisesi, Protestan Kilisesi, Meryem Ana Kilisesi, Mor Abraham Kilisesi… Ve Kalesi sayılmaya ve görülmeye değer…

Cevat Paşa Camii, Kalın duvarlı olup avlulu camii tipinde. Camiinin ortasında küçük bir kubbe yer alıyor. Minaresi Midyat taşından yapılmış silindir şeklinde. İki şerefeli olup bitkisel ve geometrik şekillerle süslenmiştir. Ulu Camii, 1800 yılında yapılmış mihrabın üç tarafı bitkisel bezemelerle süslüdür. H. Abdurrahman Camii…Özellikle farklı minareleriyle dikkatimi çekti.

Midyat Devlet Konuk Evi, oldukça güzel bir yapı… Midyat’a getirilirken gezdirildiğim Artuklu Kervansarayı ve Kasımiye Sultan Medresesinde aynı hissi yaşadım: En üst kata - teresa çıkarıldığımda sanki sonsuzluğa uzanan yemyeşil vadi yerine denizi göreceğimi sanıyorum. Bana o görüntü, bu hissi yoğun yaşattı. Yine taştan yapılan konukevi, olağanüstü taş işlemeciliği ile dikkatimi çekti. Birkaç kat olan konukevi, döşenirken mobilya, kilim, perdelerde geleneksel tavır gözetilmiş. Kastamonu işi olduğunu öğrendim.

Artuklu Kervansarayı, 1275 yılında uzun yolculuklara çıkan kervanlar için yapılmış. Cumhuriyet öncesi okul olarak da kullanılmış. Şu an otel olarak kullanılıyor.

Kasımiye Medresesi, Artuklu dönemi sonlarında başlanmış XIV. yy. da, Akkoyunlular döneminde tamamlanmış. Yapı kompleksi medrese, cami ve bir zaviyeden oluşmaktadır. Kasımiye Medresesi açık avlulu, iki katlı, kesme taş ve tuğlanın bir arada kullanıldığı bir yapıdır. Akustiği olağanüstü. Ortasında havuzu var… Odaları şu an kullanılmıyor, bakıma alınmalı…

***

Bir yeri fotoğrafından görmek başka, bir de kendisini görmek bambaşka. Hasankeyf’i görmek büyüledi beni. Olağanüstü düşsel bir görüntüye sahip. Görmeden, “sular altında kalmasın” diye imza vermiştim. Görünce böyle bir şey yapmanın onurunu da yaşadım. Aşağıdan güzel, ama kaleye çıkınca ayaklarınızın altına serilen görüntü bir başka güzel. Kazı çalışmaları yapılıyormuş. Ricam üzerine bilgi verdiler. Tabii kazı çalışması, aslında kurtarma çalışmasıymış.

Mağaralarda yaşayanlar var. Belli ki çok eski bir yerleşim yeri. Dicle nehri ve mağaralardan oluşan dev dağı en önemli özelliği. Etrafındaki dağlarla korunaklı bir hal almış. Kalesinin yekpare taştan olması adını belirlemiş olabilir. Ama başka nedenlere de dayanan bir isim.

Mezopotamya bölgesinin en gözde yerlerinden biri Hasankeyf. Antik çağa ilişkin bilgiler, ancak kazılarla gün ışığına çıkacaktır. Nasıl Irak’ta ortaya çıkarılamayan yazıtlar, bombalarla yok edildiyse burada da su altında kalacak kocaman bir dünya uygarlığı öğrenilmeden yok edilecektir. Bizler böyle şeyleri yaparak salt oranın geçmişini değil bize, insana ait tüm bilgi ve birikimleri yok ediyoruz. Yaratıcılıkta çözüm tek değildir. Şimdi ucuz kabul edilerek yapılan yöntem, aslında dünyanın en pahalı yöntemidir. Yer altına koca bir yaşamı gömerek, suda bırakarak yapılan bir pahalılıktır bu.

Farklı ulusların kültürlerine yataklık etmesi bakımından oldukça zengin bir yerleşim bölgesi olan Hasankeyf’ten Sasaniler, Bizanslar gelmiş, geçmiş. Ve en sonra da Müslümanların yerleşim alanı olmuş. Emeviler, Abbasiler, Eyyubi Kürtleri, Moğol (istilası) Hamdaniler, Mervaniler, Artuklular, Eyyübiler ve Osmanlılar, Türkler bölgeye yerleşmişler zaman içinde.

Dicle yaşamının damarı niteliğinde, tarih boyunca Hasankeyf’in. Ticaret ve ekonominin gelişmesine neden olmuş. Tıpkı Mısır’ın Nil’i gibi… Artuklular'ın M.S. 1101 yılında hakim olmasıyla ile ün kazandı. Bu tarihten itibaren o günkü ismi ile HISN KEYFA, Ortaçağ'ın önemli şehirlerinden biri olmuştur.

Kale mağara - mağara kale yapısı gereği, kullanımını belli ki çok eski çağlardan başlatmış. Yekpare taştan ve korunaklı olması, tarihi yapıtlara ev sahipliği yapması, kaleden inilen dış yolları kadar iç yolları olması ve gizliliği içinde barındırması kaleyi, kapılarını ve orayı oldukça ilginç ve değerli yapmaktadır. Sarayları ve camisiyle de önemli bir yeri var Hasankeyf’in… Üstelik suya kadar, tepelere çıkarılmış. Demek ki tepelerde olmasına karşın yaşamında bir kolaylık da var. Dolayısıyla herkesin göz nuru olmayı hak etmiş, mağara evleri ve dükkanlarıyla… Kışın sıcak, korunaklı, yazın serin...Dokumacılık devam eden el sanatlarından.

Taş köprüsünün antik çağlara kadar uzandığı kesindir. Kenarlarındaki küçük taş kemerlerinin dışında, ortasında bulunanan büyük kemerin ağaçtan yapıldığı varsayılıyor. Bir de orta ayaklarında yer alan figürlerin 12 burcu simgelediği tahmin ediliyor. Şu an gördüğüm nehirin ortasındaki kullanılamaz kalıntıları. Keşke bakım yapılsaydı ve kurtarılsaydı, başka emeller beslemek yerine…

Hasankeyf’in şahit oldukları yapılar; El-Rızk Camii, Sultan Süleyman Camii, Koç Camii, Ulu camii, Kızlar Camii, Türbeler; İmam Abdullah Türbesi, Zeynel Bey Türbesi. Küçük Saray, Büyük Saray… Böylesine tarih kokan bu yapılar kalabildikleriyle yaşamalı, yaşatılmalı… Çağların kültür, ticaret, siyaset sahnesinde yer almış antik bir kent olan Hasankeyf, doğanın yardımıyla güne taşınmış, insanın eliyle mezara taşınmamalı.

Hasankeyf, Batman - Midyat ana karayolu üzerinde olup, ulaşım yönünden hiçbir sıkıntı yoktur. Bizi götüren arkadaşlar turizmin çok canlı olduğunu anlattılar. Nehir kenarı yerli ve yabancı turistlere hitap eden pratik bir şekilde kurulmuş lokantalarla, çardaklarla dolduruluyormuş, mevsimine göre. Buralar, eğlence ve piknik alanına dönüşüveriyor bir anda.

Bir efsaneden yararlanılabilir… Bu günün kararına örnek olabilir.
‘“Elindeki asa ile suyun çıktığı mağaranın ağzından itibaren başlayarak bir çizgi çiz, su arkandan gelir. Ancak, yetimlerin, dul kadınların, fakirlerin, yoksulların ve vakıfların malına ve mülküne yetiştiğin zaman, güzergahını değiştir ki su bunlara zarar vermesin.” Mal ve mülklere isabet ettiği zaman, Danyal Peygamber Allah’ın buyruğuna uygun olarak suyun yönünü çorak ve verimsiz bir alandan geçecek şekilde değiştirir. Bu nedenle Dicle Nehrinin, çıktığı yerden itibaren Basra Körfezi'ne kadar olan akış güzergahının birçok yerinde zikzaklar ve menderesler vardır.’ Bu efsaneden hareketle, aynı değişim yapılarak Hasankeyf kurtulamaz mı?

Hasankeyf’te yetişen, yaşayan, isim olmuş, bilgin olmuşlar da unutulmazlar arasındadır: Alaaddin Haskifi, Ebu Lutf Haskifi, El- Hatip El Haskifi, İbni Molla “Ahmet b. Muhammed Haskifi, Ebul İz El Cezeri…

Dicle’nin kıyısında, zamanında medreseler, rasathane, darüşşifa ve diğer eğitim kurumlarıyla bölgenin bilim ve kültür merkezi olan Hasankeyf, ulaşım yollarının dolayısıyla ve ticaret merkezlerinin yer değiştirmesiyle günümüzde önemini yitirmiştir. Ama yitirmediği bir şeyleri var; geçmişi, tarihsel değeri, kültürel dokusu… Tahmini olarak kuruluşu MS. 4'üncü yüzyıla rastladığına göre…

''Hasankeyf'te kazı yapan Sayın Prof. Oluş Arık bu kale - kentin tarihini şöyle özetliyor: "İslam devrinde Diyarbakır'la birlikte Artukluların önemli merkezlerinden olan, tarihinin Asur ve Urartu'ya kadar indiği tahmin edilen Hasankeyf'in bugünkü adı, kökeni Asurca’dan gelen Kipani’dir (kaya). Bu ad daha sonra `kaya kalesi' olarak Arapça söylenişiyle günümüze gelmiş.''

‘İlçe, sahip olduğu zengin tarihsel yapılar nedeniyle 1981 yılında bütünüyle sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. ‘Birinci derece arkeolojik ve doğal SİT alanı olan, bütünselliğini koruyabilmiş tek Ortaçağ kenti örneği Hasankeyf, bu özellikleriyle ortaçağ Anadolu kültür sentezinin başlangıç noktasını temsil eder. Bu nedenle Hasankef'in olduğu gibi korunması birincil bir hedeftir.'

“GAP projesi kapsamında bulunan Ilısu Barajı nedeniyle bu tarihsel yapılar bütünüyle sular altında kalacaktır. Bu konuda çalışmalar Kültür Bakanlığı ve DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. “

Başta UNESCO olmak üzere pek çok uluslararası kuruluş önemli anıtların tehdit edildiği durumlarda alternatif projelerin geliştirilmesi ve anıtların yerinde korunması yönünde aldıkları ilke kararları ve önerileriyle dünya kamuoyunu sürekli uyarıyor. Türkiye de bu kararlara imza atıyor. Ve yaratıcılıkta çözüm tek değildir. Mutlaka alternatif çözümler geliştirilmelidir.

“Alternatif projelerden; Anıtların yerinde korunması için baraj kodunun düşürülmesi kabul edilebilir. Bölgedeki enerji potansiyeline bir bütün olarak bakılması önemlidir. Duyarlı, bilgili çevreler ve uzmanlar baraj kodunu 50 metre düşürerek hem Hasankeyf'i sular altında kalmaktan kurtaracak hem de bölgedeki enerji girdisini kat kat arttıracak alternatif projeler üretiyor…” Nehrin yatağının yer değiştirmesi… Çözüm çok… Yeter ki doğaya ve insana saygılı davranalım ve sevelim.

16-04-2006 / İSTANBUL
Tülay ÇELLEK

Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi
http://www.tulaycellek.com

















Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 2598 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.