Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 3.4.2006  

FARK, FARKLI, FARKLILIK, FARKETMEK, FARKINDALIK


FARK, FARKLI, FARKLILIK, FARKETMEK, FARKINDALIK


FARK, FARKLI, FARKLILIK, FARKETMEK, FARKINDALIK

Kısacası

FARKA DAİR

Birkaç yıl önce eşi savcı olan bir arkadaşıma gitmiştim. Savcı Bey, “eğer bir şikayetin olursa polise değil, savcıya gitmeni öneririm,” demişti. Şimdi onu daha iyi anlıyorum. Savcı ile polisin farkını çok iyi bir şekilde çalınan cep telefonumu takip etmem sırasında gördüm. Polise giderseniz, tavrı kaybettiğinizi bulmak üzerine değil. Üstelik bunu alabildiğine rahat bir şekilde yapıyor. Savcıya gittiğinizde takibi, çözümü açık şekilde görüyorsunuz. Savcı Beyden aldığım bilgiye göre cep telefonum, şu an Bursa’da kullanılıyormuş. Tabii kendilerinden ikinci haberi beklememi önerdi.

Geçen hafta, sağlığında çok söyleşine katıldığım, üstelik “Bir Yürekten Bir Yaşamdan” sözüne - kitabına bayıldığım Şükran KURDAKUL ile ilgili sempozyuma katıldım. Amacım deneyimlerimle birlikte değerli KURDAKUL hakkında araştırma yapıp bir yazı hazırlamaktı. Nitekim orada kitapları da satılıyordu. Kitaplarından alırken masada duran dergi dikkatimi çekti. “İçinde ona ait bilgi vardır,” diye aldım. Ama derginin kapağı, uzun zamandır bir başka derginin kapak tasarımlarını anımsattı bana. Aslında iki güzeli - iyiyi birlikte kullanmak istemişler ama bunu başarılı bir şekilde gerçekleştiremiyorlar. Uzun süre editörüne bunu yazıp paylaşsam diye düşünüyor ama yoğunluğumdan fırsat bulamıyordum. Ama orada yaşadıklarım bunu hızlandırdı. Bu konuda daha sonra yazacağım yazıyı öne alınca, Şükran KURDAKUL ile ilgili yazı sonraya kaldı. Sempozyumu bitirmeden çıktım. Çünkü sinema ile ilgili bir yazı daha yazmayı düşünüyordum. Ve bu konuda aynı anda başka yerde bir panel vardı.

Derslerimde sevgimden de kaynaklanan nedenlerden dolayı sinema konusu sıklıkla açılıyor. Öğrenciler CD alarak film izliyorlar. Bazen aynı filmi izleyenler oluyor. Bireysel farklılıkları vurgulamak ereği ile en çok etkisinde kaldıkları sahneyi anlattırırım hep. Hakikaten de etkilendikleri farklı sahneleri anlatırlar. Ben de zevkle araya girerek bireysel farklılıkların ne kadar önemli olduğunu vurgularım hemen.

Tarık Zafer Tunaya’nın salonunda, Türk filminin kısa bir tarihine şahit oldum. Yeni bilgiler ekledim belleğime ve eskilerini anımsadım. Sonra da adeta maaşımı sinema kitaplarına yatırdım. Yıllar önce BİLSAK da “film teknikleri ve sinema da anlam” ile ilgili bir konferansa gitmiştim. Sayın Seçil BÜKER vermişti, görsellerle destekleyerek. Nitekim, “bir araba arkasında giderken iki tarafı ağaçlıklı yolun çekimini gösteren sahne,” hala gözümün önünde. Hemen Sayın BÜKER’in bir kitabını almıştım. O da kısaca dünya sinema tarihini anlatmış, çok güzel bir dille. Şu anda okuduğum, Nisan yayınlarından Robert BRESSON’un “Sinematograf Üzerine Notlar” son yıllarda okuduğun en güzel kitap. Tam benlik… Sinema veya BRESSON’un deyimiyle sinematograf ancak bu kadar farklı, bu denli ilginç anlatılır.

Bu hafta sinema festivaline başlamayı planlıyordum ama hem hava değişimin verdiği keyifsizlik ve fakültedeki odamın aşırı rutubetli – nemli olmasının sağlığımda olumsuz etkisi, hem de bir yazı üzerinde çalışmam buna engel oldu. Eskiden bu festivalde günde 3 filme gittiğimi anımsıyorum. Ama Galata fotoğrafhanesine gittim. Çünkü konu “Sinema ve Fotoğraf ilişkisi” idi. Sayın ÇETİN ve Sayın GERMEN, fotoğraf görüntüsü ve tavrı ağır basan birkaç film gösterdiler ve onlar üzerinde konuşuldu.

Acaba deneyimlerimin fazlalaşması nedeniyle mi, yoksa çok yoğun “yaratıcılık” kavramıyla ilgilenmem ve seminerlerim ile derslerimi bu kavram üzerine oturtup, bunu hep yeni örneklerle desteklemem mi bilemiyorum ama artık her şey, bir şeyleri çağrıştırıyor – anımsatıyor…

Birkaç tane de sergiye gittim. Birinde çok sevgili bir öğrencime rastladım. Anlaşıldı, önümüzdeki derse konuşma konusu çıkıyor. Diğerlerinden farklı bir şey anlatacak sanırım. Diğer sergide de yıllar önce İFSAK’ da birlikte sinema kursuna gittiğimiz Sayın Sebla ECZACIBAŞI ile karşılaştık. Ne yaptığımı sordu. “Üniversiteye geçtiğimi” söyledim. Aslında dilimin uçuna kadar geldi ama diyemediğim “öğrencilerle film çektiğimi” söylemek iyi olurdu doğrusu. Ama bunun yerine kendisinin ne yaptığını sordum. O da “çocuklarıyla birlikte Güzel Sanatlar Fakültesini bitirdiğini” söyledi…

Gittiğim diğer sergide de bir küratöre rastladım. Yapı Kredinin sanat galerisini erkenden kapatıyorlar. Bu çok kötü gerçekten. Borusan’ ın da sanatı kullanıp şöhret olduktan sonra kapılarını sanata kapatması hiç iyi değil.

Ne kadar fark ederek yaşıyoruz?
Ne kadar farkındalık bizi ilgilendiriyor?
Yanımızdakinden ne kadar farklı düşünüyoruz?
Farklılıkları ne kadar önemsiyoruz?


02 – 04 – 2006 / İSTANBUL

Bu yazı sadece
www.amatorceedebiyat.com

Ve
www.tulaycellek.com
sitelerinde yayınlanır…

Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 3627 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.