Bir insan durup dururken yazar olmaz…
Bir insan durup dururken ozan olmaz…
Bir insan durup dururken ressam olmaz…
Bir sanatçıya yontu yaptıran, resim yaptıran iç ve dış nedenler vardır…
Bir sanatçının yaşama karşı duruşu, duyarlılığı vardır…
Bir sanatçının gördükleri, duydukları çevrimlenmeyi bekler her an…
Ve o an, Franco’nun çağırdığı Alman bombardıman uçaklarının, Guernica isimli kasabayı bombalamasıyla tetiklenir.
İşte Picasso’ya konu çıkmıştır böylece… Kimse onu durduramaz artık. Resmin dilini en iyi kullandığı yapıtlarından biridir. Yapıtında bombalamanın verdiği parçalanmışlığı, eylemi simgelerle ve olağanüstü bir kompoze anlayışıyla betimler. Bu bir doğrudan karşı koyuş, bir yazı, bir resimsel anlatım değildir. Ama hayatın başkaldırışına, atın acı çektiğinin göstergesi olabilir. İspanya simgelerinden boğanın hüznü olabilir. Renkli çalışmaların içinde siyah, beyaza çok yakın olan bu çalışma - yapıt, yaşamın belki de ilginç bir başkaldırının haykıran bir rengidir adeta…
Elektrik ışığı görülür. Gaz lambası ve yangın da vardır ama ne ışık hissedilir ne sıcaklık duygusu… Ölüm, böyle bir şey olsa gerek. Bir dünya betimlemesi içinde; mihrap panolarının modernize edilerek verilmesi söz konusudur. Konu üç levhadan oluşturularak gerçekleştirilmiştir… İnsan eliyle düzeltilmesi gereken modern insanın dünyası sunulur adeta bu yapıtta… Ama bu bir işlevsellik bağlamında değildir. O zaman, sanat olduğu tartışılırdı. Bu yapıt, bir duyarlılığın simgesidir. Her ne kadar doğrudan bir tarihin anlatımı olmasa da, yaşanan tarihsel bir olayın konu olarak alınmasıdır. Ve sanatın diliyle, o dönemin anlayışıyla hatta ötesinde bir yorumlamasıdır…
“Kadın Başı”, kullanılan kevgirler kadınla bütünleşen bir anlama götürür yapıtı.
“Saçını Tarayan Kadın” a baktığımızda Picasso’nun öncelikle dünyanın geniş yelpazesinde başkaldırı söz konusu olan tanımlardan yararlandığı, ilham aldığı görülür… Mağara resimlerine kadar uzanan, Yunan vazolarına varan, vitrin mankenleriyle buluşan bir karmanın verdiği saygıdan tutunda içinde alayı bile barındıran bir birleştirme.
Picasso filmini izlemiştim. Bir gazeteci çalışırken çekim yapmak istemiş Picasso 14 saat ayakta, hiç durmadan çalışmış. O filmden aklımda kalan bir form var. Sürahi olacağını zannettiğiniz yontu tek bir parmak hareketiyle kadın başına dönüşüvermişti. Uzun boyunlu, zarif bir kadın başı… Burada özellikle kadınları uzun boyunlu çizen Modigliani’yi anımsadım.
Benzeşim ama ne bağlamda? Fotoğrafik anlamda mı, resmin diliyle mi? Sanatçının ruh haliyle mi? Yoksa yaşama dair görüşleriyle mi? Tarihsel süreciyle mi? Birikimleriyle mi? Ya da hepsinin bileşkesiyle mi? Veya bir sürecin değişimiyle mi? Modeli çağrıştıran çizgilerden önce, modeli gösteren bir yolculuk mu? Tate galeride bulunan “Kırmızı Koltuktaki Çıplak Kadın”… Farklılığın buluşma noktası; motif ve imgenin örtüşmesi…
“Avignon’lu Kızlar – 1907 / Tuval üzerine yağlıboya”
Picasso dünyada geniş bir yelpazeye yayılır. Düşünsel boyutta ve yaratıcılık bağlamında uğramadığı yer kalmamış adeta. Bu yapıtında Afrikalı masklardan yararlanmıştır. Ayrıca eski İspanyol taş heykelciliğinin tarzından da esinlenme vardır. Fovistlerin çizgilerini de taşır. (Matisse) Bir başka çağrıştırdığı; Cezanne’nin “Yıkananlar” yapıtındaki figürler… Burada figürler arasında kullanılan ışık gölge, bir nebze derinliği sağlamıştır. Bu yapıt dil zenginliği taşımaktadır. Böylece yaratıda tek dilin sınırları zorlanmıştır. Bu özgürce yaratmanın da bir yöntemidir. Zıtlar birliği yaşamın her yerinde bizi bulmaz mı? Sanat; çeşitliliktir, değişikliktir, özgürlüktür…”Avignon’lu Kızlar”, bir çok şeye yanıt mahiyetindeydi bunlar düşünüldüğünde, görüldüğünde…
Picasso, doğrudan mesaj vermek yerine, yaşam ve ölüme dair genel görüşleri ortaya koymak tavrında olmuştur hep. Belki dünyayı dolaşma ve her şeyden, her ülkeden, her insandan, bir çok sanatçıdan yararlanma, esinlenme bu sebebe dayanıyor olabilir. O nedenle tıkanmalarına hep bir çıkış bulmuştur, kendini çeşitleyerek… Dönemlerinin zenginliği de bundan olsa gerek… Ve eleştiren, başkaldıran bir tutuma sahiptir… Onu kalıcı yapan nedenlerden biri de bunlar olsa gerek; sanat dünyasında bir çok alana ve yeniliğe imza atarken, sanatın dilini çok ustalıkla kullanırken…
“Avignon’lu Kızlar” yapıtındaki heykelsilik ve Afrikayan tavır başka çalışmalarında da kendini gösterir. “Ormanda Çıplak” yapında da böyle bir davranış sergiler. Afrika yontularının yalınlığının kendinde oluşturduğu heyecan bu yapıtta kendini çok hissettirir.
“Çarmıha Gerilme – 1930 / Tahta üzerine yağlıboya “
Söyleşilere, panellere katılmayı severim, hem de konu olarak geniş bir yelpazeye yayılırım. Sinemayı çok sevdiğim için, takip ettiğim konuların başında gelir. Hatta derslerimin de tartışma konuları arasındadır. Böyle bir konferansta, Avrupa’da sanatçıların rollerini başarılı oynayabilmeleri için, en az altı ay psikiyatrist ile çalıştıklarını öğrenmiştim. Ben de derslerimde konu sayısını az tutup çok araştırma yapmalarını isterim, öneririm. Picasso bu resmi yapmadan önce, konuyu 3 - 4 yıl araştırmıştır. Küçük ama oldukça yoğun olan bu resim canlılığı ve çelişkileriyle dikkat çeken bir çalışmadır. Bu konudaki bir dizi desen, onun seçtiği konudaki ciddi araştırmalarının, ilgisinin ve yine esinlenmelerinin sonucudur. Dışavurumcu özellikler taşır bu çalışmalar. Bu tabloda birtakım korkunç başlar, masum kurbanın üstüne geliyorken gösterilmiştir. Bir asker mızrağını İsa’ya saplıyor, diğer yanda iki asker zar atıyor. Meryem anayla, Maria Magdelana bağırarak ağlıyorlar. Tabii burada daha çok anlatılan var. Sanatçının kendisine kadar uzanan.
Picasso Sürreal ve Dada örneklerinden ayrılsa da hazır eşyayı da kullanmıştır bir çok yapıtında, düşleri çağrıştıran yapıtlar da vermiştir.
“Boğa Başı” Bir bisikletin selesini ve bronz kalıbı buluşturuyor. Hazır olanla, yapılanın bileşkesi… Oldukça başarılı bir şekilde kaynaştırılmasıdır, modernizmin efsanesi Picasso tarafından yapılan boğanın başında.
“Pipo İçen Adam – 1911 / Tuval üzerine yağlıboya”
Kübizmin başarılı örneklerinden olan bu yapıtta ismini içeren figürü bulmak yoğun uğraş gerektirir. Sandalye parçalarıyla vücudun parçaları buluşmuştur adeta. Elinde beyaz bir kağıt tutmaktadır. Başka neler var? Şişe, afiş – gazete… Bu gerçekliklerin yanında, gerçekdışı bir düzenlemenin hakimiyetiyle oluşan bir kompozisyon. Piposu ve bıyığı ile tuvalde yerine alan adamla birlikte bir çok şey, duyumsananlar, görünenler, bilgiler, çizgilerle ve farklı yönlere yatırılmış renkli yüzeyler içinde yerini almışlar. Kübizmin baş ismi Picasso ve Braque böylece neyin peşindeler? Neyi çözümlemek istemişler? Bir konudan hareketle çizgiye, renge gelmek miydi, sorunları. Yoksa renkten, çizgiden, boşluktan, yüzeyden hatta zıtlıklardan yararlanarak bir konuya mı, ulaşmaktı erekleri… Acaba duyarlılıklarının yanına bilgilerini de mi, koymaktı ortaya? Yaşam duruşlarını bu şekilde mi, ifade etmek istiyorlardı veya hepsi miydi zaman zaman birinin öne çıkarak devam ettiği yarattıklarında, ürettiklerinde… Ama yeni bir şeylerin peşinde oldukları kesindi…
Picasso farklı yöntemler kullanmayı seven biridir. Gelenekle çağdaşlık onda çok güzel bütünleşmiştir. Figür, Afrika’nın ilkel sanatı, maskeler, çizgisellik… Tüm bu farklılıkları bir yapıtta bütünleyip nereye kadar ulaşabileceğini görebilmekti belki de amacı. Klasik bir baş figüründen, soyut bir baş figürüne geçiş muazzam bir çalışmanın, inanılmaz bir araştırmanın ürünüdür. Karmaşıklıktan, olağanüstü bir yalınlığa ulaşmıştır Picasso. Tabii bu çeşitlilik salt tuval, duvar, tahta yüzeyi ile sınırlı kalmaz. Seramik de çalışır.
Tüm bunlara karşın, “aramam, bulurum,” diyor. Sanatı anlamaya çalışanlara da kuşun ötüşünü anlamayı önerir. Bunun yanında şu an yanlış anımsamıyorsam, “balık” yazan yapıtında balığı göremeyen izleyiciye de “o balık değil, resimdir,” der.
Doğrudan yanıt verme yerine, çağrışımları tercih eder. Tabloyu açıklamak, tablonun açıklama yapması yerine, ipuçları vermesi yeğlediklerindedir. Açıklayıcı olmayı bir çok sanatçı da reddetmiştir.
Biraz da Cezanne’ye kadar dayanan - uzanan ve Picasso’nun yaşamında dolayısıyla dünyanın yaşamında büyük rolü olan kübizmden bahsetmek isterim. Kübizmde renk çok çözümlenmediği halde, biçimsel yöntem büyük olgunluk taşır Picasso’da. Picasso ve Braque’nin öncülük ettiği ve doruğa çıkardığı Kübizim tüm dünyaya yayılmıştır. Sentetik ve analitik kübizm ve başka sınıflandırmaları da vardır… Bir sorun, bir nesne çeşitli açılardan görüp, göstererek çözümlenmiş oluyordu Kübist akımda. Bana göre, duyarlılık, algı, sezgi, doğadan kaynaklanan yaratının yanında bilgi, bilim ve deneyimler de başrol oynuyordu bu akımda. Hani çocukların yandan gördükleri masayı 2 ayaklı değil de 4 ayaklı çizmeleri gibi, bildiklerinden dolayı ya da dışardan gördükleri evin duvarından içini de göstermeleri gibi… İlkel sanatta da bu vardır. Picasso’nun da eğildiği ilkel sanatta, çocuklarda, naiflikte bunlar vardır, doğal olarak. Onda bir de artı olarak bu dünyanın birikimi var… İnşa etmek – kurmak elimizdekileri… Çözümlemek… Ayrıştırıp tekrar birleştirmek… İşte kübizmin sorunları…
***
Picasso, 1881 de Malaga’da doğdu, o yıl Atatürk Selanik’te, babamın geldiği yerlerde doğarken. 1973 de Antibes’te, ben Resim-İş Bölümü 1. sınıfta okurken öldü. Babası sanat eğitimcisi.1904 de Paris’e yerleşti… Hani şu çok büyük sandığım Paris’e… Öğretildi ki kapladığı fiziksel alan küçükmüş. Ama Paris’i bizim gözümüzde büyük yapan onlardı: Picasso, J. L. David, Voltaire, hayran olduğum J. P. Sartre ve diğerleri… Yazarları, filozofları, sanatçıları, Bilim insanları ve dillerine verdikleri önem…
Picasso, İspanyol kökenli Fransız ressam, yontucu ve seramik sanatçısıdır aynı zamanda oymabaskıları da ( Tüm baskı tekniklerini denemiştir ) vardır... Özellikle Kübizm akımının doruğundaki öncü çizgilerinden olan Picasso, modern sanatın en önemli temsilcilerindendir.
İlk çizim - resim derslerini babasından almıştır. Güzel sanatlar eğitimine Barselona’daki La Lonja ( Llotja ) Güzel Sanatlar Okulunda başlamış, Madrid San Fernando Güzel Sanatlar Akademisinde devam etmiştir. Sağlık nedenleriyle buradan da ayrılmış eski ustalarla, çağdaş sanatçıları incelemeye başlamıştır.
Mavi Dönem, ( Kör Adamın Yemeği ) Pembe Dönem, ( Oyuncu ) Kolaj ve kübist çalışmaları, Klasikçiliğe varan gerçekçilik, Yeni-Klasik eğilim ve sürrealiste ulaşan çalışmaları da vardır. Bunlar, bir çok stilin bir arada kullandığı çalışmalar yapmasına neden olmuştur. Çok sevdiğim mitoloji konularını içeren resimler de yapmıştır.
Savaşa karşıtlığı onu, güvercinin resminde barışı simgelemesine neden olmuş ve bu simge tüm dünyada benimsenmiştir. Kore ve Vietnam savaşlarına tavır almış ve duygularını, “Kore Katliamı – 1951” adlı resminde dile getirmiştir. “Savaş ve Barış” isimli bir duvar resmi de vardır. Eminim yaşasaydı Irak savaşına da karşı çıkar ve dünyaya yayılacak bir resim daha yapardı.
Elimdeki ince ama çok değerli bir Picasso kitabını bulamıyorum bir türlü. Yıllar önce BİLSAK da “Picasso” ile ilgili bir konferansa gitmiştim. Konferansı veren şahıs yayınlanan tüm Picasso kitaplarını topladığını söylemişti. Bir tek bendeki kitap yoktu elinde. Sanırım ona gitti o kitap ve bir daha da geri gelmedi… Okurken işaretlediğim hatta çiçek resimleri çizdiğim kenarlarına, güzel bir kitap, hep aklıma takıldı kaldı…
13 – 01 – 06 / İSTANBUL
Tülay ÇELLEK
Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
http://www.tulaycellek.com
tcellek@yildiz.edu.tr
KAYNAKLAR
• Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi
• Sanatın Öyküsü – E.H. GOMBRİCH / Remzi Kitabevi
• Modern Sanatın Öyküsü – N. LYNTON / Remzi Kitabevi
• Resim Sanatının Tarihi – Sezer TANSUĞ / Remzi Kitabevi
• Felsefenin Işığında Modern Resim – İsmail TUNALI / Remzi Kitabevi
• The Book of Art – Modern Art / Volume 8 - Edited by David Sylvester
• Yeryüzünde Yedi İz – Ara GÜLER / YKY
Not: Bu yazı “Yeniden İmece” Üç Aylık Bilim Sanat Kültür Dergisi, Şubat 2006 Sayısında yayınlanmıştır. Sayfa: 56
|