Sunmak…
İşte bu çok önemli…
Yıllardır Bienallerde görsel şölene sahne olan Aya İrini’ ye gidiyorum. Usumda bir çok çalışma da kaldı.
• Üst katta bir odanın gri duvarlarında bulunan deliklere renkli ipek kumaşların konması, sokuşturulmuş olması…
• Metrelerce uzayan bir kumaşa tek tek gül yapraklarının sıralanması…
• Balkondan başarısız bir şekilde, kağıttan uçakları fırlatmam…
• Minderler…
Ama ilk defa bir konsere gittim ve adeta göğe yükseldim… Uçtum inanın…
Sanki kemanlar bambaşka sesler çıkartıyor, kubbeye doğru yükseliyorlardı ve sizi de beraberinde sürüklüyorlardı adeta. Sadece onlar mı, diğerleri de öyle… Şef bir başkaydı… Aynı hissi Yeniköy’ deki Avusturya Kültür Ofisinde de yaşamıştım, bir sergi açılışı sonrası verilen konserde… Binanın yüksek olması ses akustiği, dağılımı açısından çok önemli. Sizi bir başka dünyaya ulaştırıyorlar. Ve insan bir doğa harikası. O seslerin muazzamlığı unutulur gibi değil. Fırçanıza yön veriyorlar. Kağıtlarınızı uçuşturuyorlar ve insanı arkalarından düşler ülkesine sürüklüyorlar… Yumuşacık bir ses, gür bir ses, farklı bir ses, şef Sayın A. BRAMALL eşliğinde tüm dünyaya sesleniyor, orada oturan insanların benliklerinden geçerek… Beni davet eden arkadaşıma o kadar çok teşekkür ettim ki. Ben de onu YTÜ deki etkinliklere ya da haberim olan diğer etkinliklere davet ediyordum.
Düşündüm de, Ayasofya’ da da konser verilse… Ve ciddi bir şekilde değişebilir sergi mekanı yapılsa…
Son günlerimde izlediğim en muazzam konserdi. “Dorukta Bir Gece” Adı çok güzel. Ve gerçekten insanı gecenin doruğuna ulaştıran bir konserdi. Bilkent Senfoni orkestrasına ve solistlere, zarif şefe teşekkürler…
***
Balkonu olan evleri severim, bahçe gibidir balkon.
İstanbul boğaz hatlarının vapurlarında da balkon vardır.
Ne güzel, maviyi izleyerek geçersiniz karşıya martılar, bulutlar eşliğinde.
Soluk aldığınızı duyumsarsınız…
Bir de gülümseme yerleştirirsiniz yüzünüze…
Daha ne istersiniz hayattan,
Yaşadığınızı bu kadar hissetmekten başka…
Daha iyisini! süratlisini yapmak uğruna keyiflisini, başka anlamlarda daha işlevsel olanını kaldırmamak gerek… Bu kadar yaşanmışlıktan sonra… Onun iyiletimi nasıl olur, ona bakmak gerekir…
Çok çağdaş, şık bulduğum bir şey vardır. İmza toplama-verme. Ben de öyle yapıyorum.
***
Cumartesi İFSAK da seminer verdim. Birkaç tane çok farklı şey söylendi. Yeni bir zenginlik benim için. Bu çalışmamı mutlaka bir proje içine almak istiyorlar. 1 aylık süre içinde gerçekleştirmem önerildi. Henüz düşünüyorum. Proje koordinatörü Sayın Tanju AKLEMAN olacakmış.
Pazar günü üniversite sınavlarında görevliydim. Geç kalmaktan nefret ettiğim için 8oo de görev yerinde oldum. Sonra yağmur başladı. Öğleden sonra Mülkiyelilerin pikniğine gidecektik ama havanın bozuk olması nedeniyle gidemedik. İlk defa katılacağım için çok istemiştim. Evde resim yaptım. Resim yapmayı özlemişim. Ev atölyeye döndü. Zaten kesinlikle bir atölyeye gereksinmem var. Ama pratiklik olsun diye bunu hep ev içinde düşünürüm. Oda sayısı fazla olmalı. Ev sahibim kızının evlenmesi nedeniyle evden çıkartıyor. Benim bitmeyen romanım yine yeni bölümüyle başladı… Yıllar önce bir fotoğraf sergisi açılışında çoktandır görmediğim bir arkadaşa rastlamıştım. “Ev arıyorsun değil mi,” değince çok şaşırmıştım. Yüzümün bu halini görünce, “sen hep ev ararsın” demişti. Evet o zaman da yine ev arıyordum.
Dün akademik raporumu hazırladım. Hakikaten ders programımın yoğunlaşması, bir grup daha eklenmesi yazmamı ciddi şekilde etkilemiş. Ama seminer sayım artmış. Hemen herkes 1 sayfalık rapor verirken ben 15 sayfalık bir dosya hazırlayıp verdim… Sanat Çevresinde çıkan yazılarımı ayrıca eklemek zorunda kaldım. Çünkü dergiler elime yeni geçti. Sanal da başladım yazmaya, çizmeye… Zamanla onun açtığı kapılar sayesinde, yaşamda zevk alacağım birçok şeye eriştim… Herkese öneriyorum, başta öğrencilerime, yetilerini sergileme alanı olan bilgisayarı çok iyi değerlendirmeliler.
Son dersimde, “Bu yönteme nasıl karar verdiniz?” diye soran çok çalışkan öğrencim Neslihan’a verdiğim yanıtta Sn. Tınaz TİTİZ’ den çok cesaret aldığımı, onun kitaplarını okuduğumu, kendisiyle söyleşi yaptığımı ve bunlardan etkilendiğimi söylemiştim. Bu gün öğlende birlikte yemek yediğimiz Sayın TİTİZ’ e konu açılınca bunları yineledim. Evet hep bu düşüncede oldum yani “öğrenci merkezli” eğitim anlayışında ve kıyısından köşesinden de tutarak yaşam vermeye çalıştım yıllarca. Ama Sayın TİTİZ’ i tanıdıktan sonra uygulama cesaretini yüzde yüze çıkarttım. Sonuçlarından çok memnunum ve herkese öneriyorum. Evet çok daha yoruluyorsunuz başta ama verimi görünce o terler bereket oluyor yaşama. Öğlen yemeği kısa aralığında yine Sayın TİTİZ’ den çok şey öğrenerek ayrıldım. Sadece karnım doymamıştı, beynim de doymuştu. Çocuklarının veya öğrencilerinin kararlarını veren anne-babalar ve öğretmen-akademisyenler, aslında kendi adına hareket ediyorlar, çocuklar adına değil gerçekten, Sayın TİTİZ’ in dediği gibi… Bunları bilmek önemli ama ondan daha önemlisi yaşama geçirmektir. Teşekkürler Sayın TİTİZ… Teşekkürler sevgili öğrencilerim… Teşekkürler değerli okurlarım… Teşekkürler Amatörce Edebiyatın Sayın Editörü… Teşekkürler dünya… Sizi seviyorum…
25 – 06 – 2005 / İSTANBUL
Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi
http://www.tulaycellek.com
|