En sevdiğim şey, odamın kapısını açınca beni müziğin karşılaması. Ne güzel bir hayat karşılıyor… O nedenle hep müziği açık bırakıp çıkarım odamdan, dönüşte güzel karşılanmak için. O zaman koltuğuma, yüzümde bir gülümseme ile gidiyorum.
3 Kişilik oturak - bank… Tam ortasında bir kadın yontusu. İki tarafına oturan geçler yontuyu kucaklamışlar, kollarını boynuna dolayarak. Sohbet ediyorlar. İlk bakışta yontuyla neşeli bir sohbete girdiklerini sanıyorsunuz. Yanımda fotoğraf makinem olmadığına bir üzüldüm ki, çünkü görüntü tam fotoğraflık. Bu da bir gülümseme yerleştirdi yüzüme. Ankara’dan kalan en güzel görüntülerden biri olarak yaşantıma yerleşti. Bir de İzmir’de yaşayan sanatçı bir arkadaşımın sürpriz yapmasıydı diğer güzellik. İnanılmaz derecede şaşırdım, elinde çiçekle girince salona. Çünkü İzmir’de Resim öğretmeni ve bana bildirmedi Ankara’da olduğunu. Meğer İlköğretim programlarını yapmak için görevlendirilmişler. Sevgili Nurcan PERDAHCI ilginç çalışmalar yapıyor. Sergi açıyor, malzeme özgürlüğünü kullanarak. Grupta, hayatımda tanıdığım en vefalı öğrencilerimden Tülay M. ÇELİK’ in de kardeşi vardı. Zaten o yollamış, seminere. Kendisini görmüş gibi oldum. Çok sevindim. Beni davet eden Sayın Cengiz Oğuz GÜMRÜKÇÜ’ ye teşekkür ediyorum. Kendisiyle ve birçok yeni insanla karşılamama ve zenginleşmeme neden olduğu için. Umarım güzel öykülerini kitap yapar. Hatta seminerde kitap kapağı tasarımının tohumlarını da attık sayılır.
***
Can kitapevine ilk defa bir Dr. arkadaşım da geldi ve benim gibi memnun ayrıldı oradan. Bir başka arkadaşımla da orada karşılaştık. Can kitapevinde, önümüzdeki hafta son toplantı olacak, ama ne yazık ki ben yokum. Çünkü seminer vermeye Ankara’ya gidiyorum. Böyle zamanlarda benim seminerim bile olsa çakışmalar canımı sıkıyor.
Duyurularını veriyorum; bu isimler bir çok kişiye anımsatma yapar, merak uyandırır, araştırmaya neden olur, okunur diye…
“Can Yayınları, doğumunun 90. yılında Azra Erhat’ı anıyor...
Türkiye’de hümanizma kültürünün yaygınlaşmasında Sabahattin Eyüboğlu ve Halikarnas Balıkçısı gibi öbür Cumhuriyet aydınlarıyla birlikte büyük katkıları bulunan Azra Erhat, 4 Haziran 2005, Cumartesi günü yapılacak bir etkinlikle anılacak.
Azra Erhat, evrensel nitelikteki yapıtların Türkçe’ye kazandırılmasını sağlamış, yaşamı ve yazılarıyla hümanist anlayışın Türkiye’de yaygınlaşmasına öncülük etmiştir.
4 Haziran 2005, Cumartesi günü saat 18:00’da Can Kitabevi’nde düzenlenecek etkinliğe Turhan Günay ve Cevat Çapan konuşmacı olarak katılacaklar.”
Sayın GÜNAY yönetti. Sayın ÇAPAN, Azra ERHAT ile ilgili inanılmaz bir zenginlik yaşattı bize. Kendilerine teşekkür ediyorum.
Bu arada Burgazada’ da yaz sezonunda Odysseia’nın okunduğunu öğrendik. Aslında bunu çok önce basından okumuştum. Ama burada Sayın Haluk ŞAHİN ve eşinden daha ayrıntılı bilgi aldık.
***
Pazartesi akşamı ilk defa katıldığım yemekte şarkılar söyleyen grubun, mikrofon kullanmadan çaldıklarını ve söylediklerini görerek çok etkilendim. O metal alet araya girince seste değer kaybı oluyor. Bunu bana yıllar önce sesi çok güzel olan bir arkadaşım söylemişti. Aziz NESİN’i çok dinlemiştim. Özlüyorum… Bu yemek onun vakfı yararına yapılıyor.
Salı akşamı, Fotoğrafevindeydim. Duyurusunu veriyorum.
“Değerli Fotoğraf Dostu,
7 Haziran 2005 Salı günü saat 20:15'te FOTOGRAFEVİ'nde önemli ve ilginç bir sunum gerçekleşecektir. Konuğumuz, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay SEYMEN "GÖRME-ALGILAMA ve FİZYOLOJİSİ" başlıklı sunumunu gerçekleştirecektir... Katılımınızı dileriz...
Yusuf Darıyerli
FOTOGEN Fotoğraf Sanatı Derneği Yönetim Kurulu adına
www.fotogen.org.tr”
Sayın SEYMEN’i daha önceden tanıyorum. Ama ilk defa sunumuna katıldım ve çok da yararlandım. Dr. Arkadaşım da geldi, eşiyle birlikte. Onlar da mutlu ayrıldılar toplantıdan.
İnsan eliyle yapılanlar; doğayı taklit, doğadan çıkışla keşif oluyor bilimde. Sayın SEYMEN, bilmediklerimizin yanında bildiklerimizi ama zaman içinde derinliklerimize gömdüklerimizi de anımsattı konferansında. “Ters görüyoruz, beyin düzeltiyor.” Aynen benim projeksiyon makinem de böyle. Saydamları ters koyuyoruz, o düzeltiyor. Sevgili Öğrencim Eser’in karikatürleri yayınlansın diye internetteki adreslere gönderecektik, o nedenle odama çizimlerini taramaya gelmişti. Ona dedim ki, “ilk karikatürünü taramak için biraz bekleyeceksin ama diğerlerinde o kadar beklenmiyor alet ısınmış oluyor.” Verdiği yanıt; “tıpkı annemin börek yaparken ikinci tepsi için; ‘beklemeyin fırın ısınmıştır,’ demesi gibi…”
“Beynimizle görürüz. Gözümüz beynimizin uzantısıdır. Beynin ¼ ü görmeye ayrılmış. Dünyayı öncelikle görerek algılıyoruz. Beyinde en son dile yer verilmiş. Beyinle algılıyoruz ve merkezi beynin arkasında.” Konferans notlarımdan…
Vücudumuzda her şey çift. Sayın SEYMEN, Görme ile ilintili olan koni ve çubuklardan bahsetti. Tabii saydamlardan göstererek. Biri siyah-beyaz görmemize yarıyor, diğeri renkli görmemize. Beynimiz de iki yarım küre. Gösterdiği saydam aklımda kaldı. İkisi arasında insan eliyle yapılmış bir köprü var. Çok hoş bir karikatürdü. Tıpkı kadınla erkeğin birbirini tamamlaması gibi beyin de birbirini tamamlıyor. Algı yanılsamasıyla ilgili saydamlar da gösterdi. Onları kendisinden rica edip atölyemde öğrencilerime göstermek istiyorum. Yardımcı olacağını söyledi.
Bu arada bir de sergi gezdim. Sergiyi oluşturanlar; Camlar, aynalar, küpler, renkli kablolardan tavana asılmış örgüden yontular, tv den birbirine sarılmış iki kişinin görüntüsü… Ama kafaları ve bacakları alınmamış görüntüye. Salt beden verilmiş bizlere…
Çarşamba akşamı, Sayın Tanju AKLEMAN’ın organizatörlüğünde fotoğrafevinde toplandık. Bana daha önce 7 grubun Orhan Veli’den seçtikleri şiirleri göndermişti. “Fotoğraflanacak, fotoğraf olmayı kabul eden şiirler üzerinde konuşulacak,” demişti. Bir de, “durmadan yaratıcılık diyorsun gel bu konuda senden yararlanalım…” Benim yanıt da, “sizi bilmem ama benim sizden zenginleşeceğim kesin,” olmuştu. İlk defa katılacaktım böyle bir etkinliğe. Şiirleri okudum. Her zamanki gibi anahtar kabul ettiğim sözcükleri seçtim öncelikle. Ve sözcüğe ilişkin sorular çıkardım. Bir de görselliğe dönüşün yanında, kokuyu da işin içine kattım. Tahmin ettiğim gibi görsel boyutu düşünülmüştü işin, şiirin kendilerinde bıraktıkları anlamdan hareketle. Bu arada sözcükler üzerinde durmadıklarını söylediler. Hakikaten genel anlam üzerinden hareket etmişlerdi. Ayrıca araya beyin fırtınasına benzer şeyler sokuşturdum. Çoğu yakınsak ilişkilendirmeler yaptı. Ama ilgili olmaları çok hoşuma gitti. Kesin yaratıcılar da sadece böyle bir yöntemle karşı karşıya gelmedikleri belli. Tabii benden yaratıcılık tanımını içeren bir anlatım yapmam konusunda talepte bulundular. Her zamanki gibi bunu tercih etmedim. Sonunda İFSAK da “yaratıcılık” la ilgili bir uygulama yapmaya karar verdik. Doğrusu böyle bir karşılaşma hoşuma gitti. Hocaları da gelmiş. Özellikle sergilemenin farklılığı üzerinde duruyorlar. Ağ kullanıma kadar çeşitlilik var. Şiirleri el ve yüz ifadeleriyle - vücut diliyle fotoğrafa aktaracak birçoğu…
***
Bir dernek kuruluyor: “Türkiye Sanat Yazarları ve Sanat Eleştirmenleri Derneği”…
Telefonla Sayın Hamit KINAYTÜRK kurucu üye olur musun? Diye sorduğunda kabul ettim. Adını beğendim. Bu alanda yazıyorum. Örgütlenmenin gereğine de inananlardanım. Bu akşam ikinci toplantısı yapılacak. MSÜ ye gideceğim bu nedenle. Yalnız bu işler, yani kurucu üye olmak için yapılacaklar kolay olmadığı gibi adeta bir işkence. Nasıl mı? 28 yıllık eğitimci olan ben üstelik şu anda resmen YTÜ de görevliyim, SANTAS da kadroluyum. Ama “iyi hal kağıdı – sabıka kaydı ile ilgili savcılıktan bir kağıt almam gerekiyormuş, dernekler kanunu nedeniyle. Kuralı anlarım, ama mantığa dayalı olanı kabullenebiliyorum ancak. Dün kan ter içinde kalıp, buradaki işlerimi aksatmaya neden olanlar: Beşiktaş’ da bu işler yapılmıyormuş. Telefonda en yakın yer olan Şişli’ yi önerdiler. İlk gittiğim Cumhuriyet Başsavcılığı başka yere gönderdi. Orada iyice sinir sitemim bozuldu. Önce 1. kata çıkıyorsunuz. Orada bilgisayarda tüm işlemler yapılabilecekken 3. kata çıkıp matbuu bir dilekçe örneğini fotokopiden alıyorsunuz ama enteresandır doldurmuyorsunuz. Fakat para veriyorsunuz. Aynı kağıdın arkası 1. katta bilgisayarda yazılıyor. Aslında tüm bunlar oturduğumuz yerde bilgisayarla yapılabilir, ödemeye kadar. Para kazanılacak tarafı da var tabii. Buradan dünyanın öbür ucuna ulaşıyor, iş görüyorsunuz ama yurdunuzda işi güçü bırakıp İstanbul trafiğinin de yoğunluğuna girerek çok daha kolay çözülecek işleri işkenceyle çözmek zorunda kalıyorsunuz. Bitmedi. 3 tane de, (1 tane değil ) noterden nüfus cüzdanı örneği çıkartıyorsunuz. Bu arada orada bir düzen yok. Sizden sonra gelen önünüze geçebiliyor ve bir hayli zaman da orada kaybediyorsunuz ve de para. Tabii bunları yazmak lazım. Üstelik süs olsun diye değil. Benim de elimden bu geliyor. Kurallar çok daha kolay bir şekilde uygulanabilirken böyle bir kayba neden olunmamalı…
MSÜ deki yemek güzel geçti. İsmini bildiğim bir çok kişiyle tanıştım. Avukat bey bilgi verdi. Bu arada binbir işkenceyle yaptırdıklarımızın kaldırıldığını öğrendik. Tabii avukat bey vaktinde bildirseydi bu kadar zaman ve para kaybetmeyecek, sinirlerimiz de bozulmayacaktı. Telefon ve internet kullanılsaydı. İnternet hayatımızı gerçekten çok kolaylaştırdı… Öğrenir öğrenmez, önce “bu yazıyı sileyim,” dedim. Ama sonra vazgeçtim. Başka nedenlerden hala bunlar gerekli olabilir. O zaman pratik hale dönüştürülmeli. Ben kurtuldum diye diğerlerinin sıkıntısına “bana ne?” Diyemem.
Derneğin beğendiğim öneri ismi kabul edilmiş. Sevindim. Yazıları yazarken buralara geleceğimi hiç düşünmemiştim doğrusu. Böyle bir dernek içinde yer alacağımı hayal bile etmemiştim. Tıpkı “yaratıcılık” ile ilgili yazılarımın da, bu konuda seminer vermeye başlatması gibi… İlk öneri geldiğinde ne kadar çok şaşırdığımı anımsıyorum. Sonra yeni insanlar tanımak, farklı çevrelerde bulunmak keyif vermeye başladı ki, severim zaten. Üstelik seminerleri uygulamalı yaptığım için ben de zenginleşiyorum, çeşitleniyorum. Bakalım daha ne kapılar açılacak? Çalışalım…
***
Dış kapının mandalı ders: Çok sevdiğim bir öğrencime verdiğim yanıt, tabii boş bulunarak. Sevgili öğrencilerimiz mezun oluyor. İstiyorlar ki ben de geleyim. Ben dünden razı onları törende görmeye. Bir sevgili öğrencimin ailesi de gelecekmiş. Aileni tanıyayım ve “ne kadar iyi, saygın, nitelikli bir insan-genç yetiştirmişler,” deyip teşekkür edeyim. Öğrencim,“ama sizi hangi dersin hocası diyeceğim?” Diye karşılık verdi. Bir şaşkınlıktan sonra, “Dış kapının mandalı dersinin hocası dersin,” dedim. Aslında daha şık bir yanıt vermeliydim. Ama şaşkınlıktan ağzımdan dökülüverdi. Çünkü kendisi Matematik Mühendisliğinde okuyordu ve benim sosyal seçimlik dersimi almıştı. Üstelik de çok iyi, yaratıcı, devamlı gelen, çok ilgili sevgili öğrencilerimden biri.
Törende ailesinin yanına gidip tanıştım ve böyle güzel bir insan yetiştirdikleri için kendilerini kutlayıp, teşekkür ettim. Daha sonra bölümleriyle birlikte baloları olmuş. Sordum, “bölüm hocaları ailenle tanıştılar mı,” diye. Yanıtı, “hayır” oldu. Evde de beni anlatmak için, ailece buldukları ambalaj-etiket tasarımı ismini anımsatmış onlara: Granit…
Biraz sonra bu yılın ve değişen yönetimin ilk akademik kurulu var oditoryumda…
Sevgiler
14 - 06 – 2005 / İSTANBUL
|