Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
Öğrencilerin sergisine gittim. Kendilerini çekmişler diye düşündüm daha ilk karelere bakar bakmaz. Yakın plan… Hüzünleri, neşeleri… Ders içinde, ders aralarında yaşadıklarını yüzlere aksatmışlar portre fotoğraflarında. Sevdiğim siyah - beyaz tekniği ile.
Grafik Atölye dersinde sınav sorusunu sormak için atölyeye gitmiştim. Gülmekten kırıldım. Kopya çeşitlerini sayalım: Kağıtlara yazılır, sıraya – masaya yazılır. Bacaklara, kollara yazılır. Şimdi elektronik cağ, dijitallere yazılıyordur eminim. Hababam sınıfını aratmayacak bir kopya usulü daha. Dersimi YTÜ nün tüm fakültelerinden öğrenciler seçiyor. Makine, Elektrik, SANTAS, Fizik vs. Mühendislik okuyan gençleri ki aralarında çizim yeteneği çok iyi olanlar var ama tam tersi çok kötüler de var. Ben de kişiliklere göre eğitim yaptığım için onlara şunları söylüyorum: Verdiğim konuyu yazarak da ifade edebilirsiniz. Ya da fikrin size ait olması önemli benim için, dolayısıyla başkalarına da çizdirebilirsiniz. Diyelim ki konu afiş ya da amblem; burada ürettikleri fikir önemli. Çünkü beyne dayalı yetilerinin sınırlarını zorlarım hep. Özellikle tek fikir istemem. Çok fikir ve bir çok varyasyonları önemlidir benim için… Sevgili öğrencim bundan esinlenmiş olacak ki, canlı kopyasını da beraberinde getirmiş sınava. Evet çizicisiyle birlikte gelmiş. Nasıl gülmem? O söyleyecek, kopyası olan genç çizecek. Hani bu kopya çok alenen oldu ama. Komik bir tarafı da var. Ah şu gençler böyle şeylere çabuk kafaları çalışıyor. Ya başka nelere çalışıyor? Öylesine güzel şeylere de çalışıyor ki… Hayranlık duyuyorum. Anlam buluyorum. Moral tazeliyorum. Mutlu oluyorum.
Cumartesi her şeye karşın Büyükada’ya gittik. Yazışmalar uzun sürmüştü. Sağolsun asistanım noktayı koydu ve ona göre organize olduk. Her şeye karşın; çünkü hava soğuktu ve Hıristiyanların özel bir günü olduğu için aşırı kalabalıktı ve başka yerler için de öneriler vardı. Bunu ısrarla vurgulayan bir arkadaşımız nedeniyle yine mektup yazmak zorunda kaldım.
Merhaba,
Bazen sevgili arkadaşım, kiminle olduğun, nerede olduğundan çok daha önem kazanır. Kaldı ki senin dediğin gibi bizi ilgilendiren taraf salt yeşili, manzarası olacak. Ve birbirlerini seven, sayan bizler olacağız. Gerisi faso fiso. Kalabalığı gören de kim? Aramızda öyle eğleneceğiz ki... Kaldı ki hüsranlar, sevdiklerinizle olunca öyle küçülür ki...
Sahi arkadaşlar espri getirmeyi unutmayalım...
Aslında bunlar yani şu planladığımız gezi hep yaşantımda vardı. Ama son yıllarda ara vermiştim. Öğrencilerimle çok gezi yaptım ve en mutlu anlarım onlar oldu. Bu güzelliğin yeniden yaşantıma girmesi o kadar anlamlı ki... Sizi seviyorum. Ve kendimi dünyanın en şanslı insanı varsayıyorum. Çünkü yaşantımda sizler varsınız. Ve yaşamımın anlamısınız... Ne mutlu bana...
Sevgiler
Tülay ÇELLEK
Tabii daha bir çok yazışmadan sonra Reşat’ın programı anlatan iletisi belirleyici oldu. Çok üşüyen ben o akşam öğrencilerimin saydam gösterilerine katıldığım için eve geç gitmiş ve hava raporunu dinleyememiştim. Bu nedenle dışarıda yürümeli, koşturmacalı bir piknik hayal ettiğimden dolayı ince giyinmiş ve belki de ilk defa bu denli tedbirsiz davranmıştım. Aklım uzun süre oditoryumdaki gösteride kalmıştı. Biri, ”Boş”, diğeri “Dolu” başlığını taşıyan bir üçüncü gösterinin de bulunduğu zaman zaman çok iyi fotoğraflara şahit olduğumuz gösteri beni her haliyle etkilemişti Hatta Barış’a, “bu gösteriyi dışarıya taşımak lazım,” dedim ayrılırken.
Tek vasıtayla Kadıköy’e gidip adalar vapuruna binmek yerine, 3 vasıtayla Bostancı’ ya gidip öğrencilerimle vapura bindim. Bu arada telefon trafiği de yaşadık, yoğun bir şekilde. Adada Eminönü’nden gelenlerle buluştuk. Önce bir beyefendinin önerisine uyup onu takip ettik ve barımsı bir yere girdik. Topluca ilk çaylar orada içildi. Daha neşe orada başlamıştı. Sonra daha uzun bir yerde ve tabii daha rahat edeceğimiz bir şekilde kalmamız gerektiğine karar verdik. Çünkü bu havada dışarıda kalmamız mümkün değildi. Zaten hazırlıklı gelinmiş. Hilal çantadan iki tane telsiz çıkardı. Birini bize bıraktı. Reşat’la birlikte adada dolaşmaya çıktılar. Fazla uzun beklemedik. Haber geldi, az sonra kendileri de. Deniz manzaralı çok güzel bir yer bulmuşlar. İkinci kata çıktık. Kimse yok. Kafeteryayı kapatmıştık. Masaları birleştirdik. Yiyeceklerimizi çıkarttık. İçecekler onlardandı. Öyle anlaşmışlar. Gerçekten çok eğlenceli bir gün geçirdik. Bir mektup daha:
Merhaba,
Sevgili Olgay şu an seni düşünmüştüm. İşime ara verip kağıdını ve sorunu hazırlayıp oturmuştum ki senden ileti geldi.
Ve cumartesi izlenimlerimi yazmayı, "yaratıcılık" yazılarınız nedeniyle ertelemiştim. Ama şimdi onlara ara veriyorum. Öyle güzel yazmışsınız ki zaman zaman gülümseyerek, bazen yüreğimin tellerli çalarak, bazen hayranlık duyarak, bazen burkularak, bazen kendimden bir şeyler bularak cümlelerinizin - mısralarınızın altını çizip yanlarına notlar alarak - koyarak okuyorum... Büyük bir keyifle ve zevkle...
Sizler birer harikasınız... Ve ben sizlerin yanında çok mutluyum. Tıpkı cumartesi olduğu gibi... Son yıllarda yaşadığım en güzel, en eğlenceli cumartesiydi. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Diğer ertelediğim etkinliklere gitmemekle ne çok doğru karar vermişim. Gerçekten çok anlamlı bir gün geçirdim. Organize edenlere, pasta, dometes vs. getirenlere ve en önemlisi sevgisini, neşesini yüreğiyle bizimle paylaşan cumartesi can dostlarıma teşekkür ediyorum...
Aslında Olgay dünden beri seni düşünüyorum. Tamam sen senaryoda Hilal'in abisi ve kasap babanın oğlusun ama sana bir iş düşünmemişiz. Herhalde senaryodaki tiplerin yaşayacakları olaylar olmalı. Örneğin "uçak kaçırılma" olayını düşünüyorum. Aşağı yukarı herkese uçağa binmesi için bir neden buldum da sana bulamadım.
Görüşmek üzere
Sevgiler
Tülay ÇELLEK
http://www.tulaycellek.com
Konu: [YTÜ Grafik Tasarım] büyük ada ve balonlar
ilk önce şunu söyleyeyim Tülay hanım siteniz hayırlı olsun. Çok güzel olmuş.Yapanların eline sağlık.
Bir de şunu söylemeliyim cumartesi günü harikaydı. Herkese teşekkürler. Gürsel ve Süheyla’ nın balonlarına da ayrıca teşekkür etmeliyiz sanırım.:)
Yarın görüşmek ümidiyle....Olgay
…
Cumartesi eğlencenin en büyük kısmı, kurguladığımız senaryo ile ilgiliydi. Herkese bir rol biçtik. Tabii bu eğlence, kalabalık nedeniyle yerlere oturduğumuz vapurda hat safhasını buldu. Daha doğrusu bayanlar oturdu, beyler ayakta etrafımızı sarar vaziyette durdular. Bizler de her duruştan bir neşe parçası çıkartmayı bildik. Burada roller biraz daha netleşti.
Bu toplanmanın tadı damağımızda kalmıştı. Bir de Salı akşamı burada toplandık. Senaryo tartışmaları yüzünden saati unuttuk. Ama bu arada konu biraz ortaya çıktı. Bana psikiyatrist rolü verildi. Herkes senaryoya bir şeyler kattı. Ve üstlendikleri rolleri benimsediler. Katılımcılık olduğu için senaryo hep birlikte inşa edildi. Buluşma yeri benim oda oldu öncelikle, sonra sınıfa indik. Senaryoda da buluşma yeri benim oda olacak. Herkes gibi ben de rolümü ciddiye aldım. İnternetteki tüm psikoloji ile ilgili sitelere yazarak, “bir psikiyatristin hastalara yaklaşım yöntemlerini” öğrenmek istedim. Ayrıca bu yetmezdi, gözlem de yapmalıydım. Bu nedenle fotoğraftan tanıdığım bir psikiyatriste gidip bizzat yaşayarak öğrenmeyi düşündüm. Gelen yanıtlardan biri de bu doğrultuda… Yapınca en iyisini yapmaya gayret etmeli insan. Tabii genç arkadaşlarım da çok havaya girdiler. Onların o havası öylesine hoş ki insanın yüzüne muazzam bir gülümseme yerleştiriyor. Her an bir ayrıntıya gider oldum, senaryo ile ilgili olarak. Şu an yeni heyecanım bu… Ama başka heyecanım da var. Önce o güzelim heyecanın mektubu:
Selam Arkadaşlar,
Birkaç gündür 0. Sayının (tanıtım sayısı) yoğunluğu ile uğraşıyoruz. Bu nedenle son birkaç gündür maillerine henüz cevap veremediğimiz arkadaşlardan özür diliyoruz.
Pazar kahvaltımız, 24 Nisan pazar günü Moda Aile Çay Bahçesinde gerçekleşecektir. Boğaz manzaralı ve ağaçlar arasında açık mekan olması itibariyle keyifli bir tanışma olacağını düşünüyoruz. Kadıköy'de Beşiktaş İskelesi önünde 9:30'da toplanıyoruz. Henüz kesinleşmemiş olmak itibariyle, Kadıköy Beşiktaş İskelesi önünden Servis aracı ile Moda'ya ulaşım sağlanacaktır. Yine, anlaşma sağlanabilirse ucuz bir fiyata kahvaltı tabağı ile servisi sağlanması planlanmıştır. Aslında, kahvaltıda, teflon tavada sahanda yumurta da çok güzel giderdi; ancak, teflon tavaya hiçbir şey yapışmadığı halde, teflonun tavaya nasıl yapıştığını çözemediğimiz için bunun cevabı buluncaya dek sahanda yumurtalı kahvaltıyı ertelemek gerekti. :)
Pazar kahvaltısına katılım gösterecek arkadaşların:
Yeliz Ergeç'le: yelizergec@yahoo.com veya Ali Babahan'la: pan_adonis@yahoo.com iletişime geçmelerini rica eder, saygılarımı sunarım.
Metin Uçucu
…
Pazar günü de bu grupla buluşup kahvaltı yaptık. Tabii sadece midemiz değil, beyinlerimiz ve yüreklerimiz de doydu.
Sevgili Metin UÇUCU arkadaşımız ve onun gibi değerli bir grubun başını çektiği “ÜNİVERSİTE” gazetesi hazırlığı, görüşmeleri, öneriler, eleştiriler, gelecek için fikir ve katkılar nedeniyle bir araya getirildik.
Ben bu gençlere hayranım; sorumluluk duygularına, bu anlamda inançlı olmalarına, enerjilerini böylesine güzel işlere kullanmalarına vb… Bu gazete üniversitelerdeki sorunları, önerileri içerdiği kadar, öğrenci gözüyle yaşama bakışı da kapsıyor.
Bu günde gazeteyi odama getirdiler. Neler var? Birlikte gezintiye çıkalım, “ÜNİVERSİTE” gazetesinin yaşama merhaba dediği ilk sayısına…
Bir kere adında kullanılan “özgün yazı” harika… Sayfalar; Yaşam, Magazin, Eğitim, Gündem, Araştırma, Dış Gündem, Ekonomi, İş Yaşam, Genç İlanlar, Kampus – Mizah, Bilişim, Forum – Söyleşi, Kültür – Sanat, Spor, Üniversite.
Anlayacağımız dolu dolu bir gazete. Arkadaşlarımı kutluyorum. Bir de tabii ağ-iletişimde grupları var…
Bu arada psikiyatrist arkadaşı aradım. Öğrencilerimle birlikte davet etti. Severek yardımcı olabileceğini söyledi. Hemen öğrencilerime yazdım.
Artık ben yine afişlere, amblemlere döneyim. Derse devam… Şimdilik gelen “yaratıcılık” ile ilgili yazıları bitirdim.