Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 24.1.2005  

<b>BİR UYGULAMA DENEYSELLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ</b>


BİR UYGULAMA DENEYSELLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ


BİR UYGULAMA DENEYSELLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ



İlk ve son dersim çok önemlidir. Her ikisinde de çok şey öğrenir ona göre hareket ederim. İlkinden öğrendiğim, o dönemin nasıl geçeceğine ışıktır, son dersim gelecek dönemlerin nasıl olması gerektiğine ışıktır.

İlk dersim; “neden” sorusuna dayalıdır. Son dersim; niçin böyle yaptık? Neler alımladık? Nasıl olmalıydı? Gibi sorgulama ve önermelere dayalıdır.

İlk ders, öğrencilerimi öğrenmenin en önemli parçasıdır. Neden şu an okudukları alanları seçtikleri ve neden dersimi seçtikleri üzerine konuşmalarla gerçekleşir. Bu arada kişilik özelliklerini de öğrenmeye çalışırım. Çünkü ona göre onlara doğru hitap etmek kadar, özelliklerini sergilemelerini sağlarım derslerimde. Bunlar, ders programlarımın dışındadır. Ama çok iyi bir katkıdır. Çünkü uygulama yöntemlerime koşut gider, tamamlar.

Nitekim okudukları alanların dışında olan bu güzel özellikleri de değerlenmiş oluyor dersimde. Bunlar şiir yazma, okuma, müzik, şarkı söyleme, gitar çalma, dans etme, çektiği fotoğrafları, saydamları gösterme, projelerinin sunumunu yapma, beğendikleri animasyonları derleyip barkovizyonla gösterme, seçtikleri müziği dinletme, vb. güzelliklerdir. Onlar ya bunları bırakmış ya başkalarının yanında yapmamış ya da tam tersi sürekli yaptıkları şeylerdir. Ama nasıl dersimin başında, “bir haftayı nasıl geçirdiklerini” anlattırırken ders konuları arasında ilişki kuruyorsam, anlatırken yakaladığım sözcükleri vasıtasıyla, böylece dersimi yaşamın bir parçası yapıyorsam bu etkinlikler de bir diğer parçası oluyor. Yani öğrenci bir bütün olarak kendini ifade etmek durumundadır derslerimde. Daha doğrusu bu olanağı, bu ortamı buluyor. Salt dersimin konuları üzerinde fikir üretmek ve çizmek kadar yazarak, konuşarak ve vücudunu kullanarak da kendini ifade ediyor. Gerçekten “yaratıcılık” konulu vizemde “düşlerinizi anlatın, yaşamdaki yaratıcı boyutunuzu görmek istiyorum,” dediğimde bir başka yönlerini öğreniyorum. Bu, derslerimi işlemede bana çok yardımcı oluyor. Hatta dersimden mezun olan iki öğrencim Hakan ve Barış, daha sonraki dönemlerde de derslerimde saydam gösterilerine devam etmişlerdi. İkisi de bu anlamda sürekli örnek oldular.

Son dersimde eleştiri ve önerilerini alarak öğrendiklerimden bir iki örnek vermek istiyorum. İnşaat fakültesi ikinci öğretimden gelen bir öğrencim, dönem boyunca oldukça ilgili ve başarılı bir tavır gösterdi. Ürettiği fikirleriyle derse katkısı çok iyi olmuştu doğrusu. Son derste dedikleri de dersimin amacına ulaştığını gösterdi. Çünkü ısrarla onlara “burada edindiklerini kendi alanlarına aktarmalarını, yaşamlarının tümüne yaymalarını” söylüyordum. “Ve bilim insanı olsaydım burada sanata ilişkin gösterdiğim saydamlar, bilim konularını içerecekti. Ama yöntemim yine aynı olacaktı.” Diyorum. Her ders konu başlığına uygun ya da dersi tamamlayacak nitelikte saydamlar gösterip üzerinden fikir üretmelerini öneriyorum birinci bölümde. İkinci bölüm araştırma, çizim, eskiz yapma dersi şeklinde gerçekleşiyor.

Genç arkadaşımız önce bir açıklama yaptı:”İnşaatçılar sağlamlık nedeniyle kolonlara çok önem verirler. Mimarlar ise kolonları hiç sevmez. Bu dersten sonra, tabii İnşaat mühendisi olarak kolonlara önem vereceğim ama bir o kadar da onları nasıl gizleyeceğime, nasıl estetik koyacağıma - sunacağıma dikkat edeceğim.” Dersimin özelliği gereği sürekli, “işlevselliğin yanında, estetik olmalı.” Derdim. Hatta ilk ders, “çok güzel elma düşünün - düşleyin. İki tane. Biri çok pis sıradan bir tepside sunuluyor. Diğeri çok temiz, ilginç, farklı bir tepside sunuluyor. Elmalar aynı değerde olduğu halde hangi sunumdaki elmayı tercih edersiniz?” Tabii herkes ilginç, farklı tepsideki elmayı tercih ediyor.

Bir öğrencim güzel şiir okuduğunu, şiir okumayı sevdiğini söylemişti. Bir dersimde rica ettim, severek kabul etti. Bir şiir bu kadar güzel sunulur. İki değerli ozanımızın şiirlerini ezberlemiş. Önceden bize programı dağıttı. Bir de her şiire hatta mısralara göre başta kapalı çarşı olmak üzere İstanbul’u dolaşarak saydamlar çekmiş. Şiirlerini bu saydamlar eşliğinde okudu.

Eğitimdeki en önemli öğrenme, öğrenmeyi özendirme nedeni öğrenciyi takdir etmektir. Ona teşekkür etmesini bilmektir. Onere etmektir. Bu sadece övülen öğrenciyi değil, diğer öğrencileri de harekete geçiriyor. Öğrencinin kişiliğini öğrenmek kadar değerlidir, eğitimin sağlıklı gerçekleşmesinde.

Özellikle hazırlığındaki sorumluluk, ciddiyet nedeniyle beni çok duygulandıran bu sunumdan sonra bir başka öğrenci biraz da kızararak şiir yazdığını ama çok yakın arkadaşlarının dışında hiçbir yerde okumadığını söyledi. Biraz ısrar edince atölyede daha önce okuyan arkadaşıyla ortak bir çalışma yaptıktan sonra bize sundular. Hakikaten iki kişi tarafından okunan şiirlerinden çok mutlu olduk. Öyle güzel ve doğru bir paylaşım yapmışlardı ki takdire değerdi. Bu öğrenci son dersimde şunları söyledi: “düşünen bir insanım, derslerimde iyi. Ama dersinizde bir şeyi öğrendim; Hızlı düşünmeyi. Hep düşünürdüm de bunu zamana yayardım. Fakat saydamları gösterirken buna olanak yok, çünkü bir başka saydama geçiyorsunuz hemen. Bu arada ilk defa bir şeyin farkına vardım ki, meğer ben hızlı düşünebilirmişim. Buna çok sevindim.” Bundan ben de çok mutlu oldum. Çünkü amaçlarımdan biri, daha doğrusu en önemlisi kendilerini tanımalarını ve sergilemelerini sağlamaktı. Böyle bir olanağı tanımanız çok şeyi değiştiriyor. Nitekim bir başka öğrenci ki çok yetenekliydi. “ keşke bu yaptıklarınız ilkokuldan başlasaydı, ne iyi olurdu” demişti. Ona katılıyorum. Öğrencilerim çok zeki ve yetenekliler. Sadece birbirinden farklı bu yetiler. Bunu da atölyede sık sık söylerim kendilerine.

Bir çok öğrencim bu dersten sonra etraflarına daha bir dikkat ettiklerini ve eskiden yapmadıkları bir şeyi gerçekleştirdiklerini söylediler. Çevrelerine eleştirel baktıklarını ve kendilerine, “bu konuda ben olsaydın ne yapardım?” sorusunu sorup yanıt aradıklarını, önermelerde bulunduklarını söylediler. Yani derste sürekli sorduğum bu soru, yaşamlarına geçmişti. Bundan sevindirici bir şey olamaz. Düşünerek, eleştirerek ve yaratarak yaşamak, yaşatmak…

Onlara doğru ortamda, doğru olanaklar tanıdığınızda, bu cevherleri gün yüzüne çıkıyor. Yeter ki salt kendimizi sergilemek, salt bilgilerimizi öğrenciye geçirmek değil, onlara söz vermek, kişiliklerini sergileme olanağı tanımak, araştırma yapmaya yönlendirmek, öğrenmenin gerekliliğini onları dersin merkezi haline getirerek yapmak olsun, yapacaklarımız. İşte o zaman onlar, kendilerini çok güzel ifade ediyorlar. Sistemin kazandırdığı hazırcılık, öğretilmek, fikir üretmemek alışkanlıkları nedeniyle özellikle ilk derslerde kan ter içinde kalıyorsunuz, ama buna değiyor.

Varlık anlamı olan öğrencilerime teşekkürler…



YTÜ Sanat ve Tasarım Fakültesi
tcellek@yildiz.edu.tr

20-01-2005 / İSTANBUL




Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 2526 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.