BÜYÜKLÜĞÜMÜN FİLM OYUNLARI
Derslerimde konu saydamlarının yanında Temel Tasarım dersinin, kompozisyona ait saydamlarını da gösteriyorum. Ama geçen hafta gösterdiğim saydamların konusu çok farklı; 2 yaşından 18 yaşına kadar çocuk-öğrenci resimlerinin saydamları. O ders, herkes çocukluğuna iniyor. Neler oynadığını, oyuncakları neden kırdıklarını anlatıyorlar. Ben de bazen sesli, bazen sessiz bir şekilde çocukluğuma gidip geliyorum derste.
Çocukluğumda çok yakan ( yakar ) top oynadım, çok ip atladım, ağaçlara tırmandım, çok sevdiğim denize kaçtım, eve dönüşte annem ve akrabalarımdan epey azar işittim ama unutamadığım bir anım var. Film gösterimleri ve ona gideceğiz diye yalvarmalarımız, merakla bekleyişimiz. Tabii bu sinemalardaki filmler değil. Bizden büyük bir iki erkek arkadaşın, ağabeylerimizin yaptığı düzmece gösteri. Çadır gibi bir yer… Küçük bir kutu. Arkasına yerleştirilen film diye bize sunulan ve tek tek gösterilen saydamlar. Ya da çadırsız gösteri…Göreceklerimizi çok merak ettiğimiz için inatla ve yalvararak beklemelerimiz. Niyeyse göstericiler böyle bir ortam hazırlıyorlardı.
Aklımda kalan unutamadığım filmlerin arasında başta görsel tadı yaşamıma serilen “Piyano” filmi vardır. Unutamadığım deniz ve orman görüntüleri. Yeşillik…Doğanın doğal sesi. Müzik ve müzik hassaslığında başrolün kadını. Ve tam zıddı evlendirildiği adam.
Bir sahne; kadının sırt üstü yatışı ve parmakların sanki sırt piyanoymuş gibi geliş gidişleri… Bir başka sahne; piyano çalmasın diye kesilen parmaklar…Aslında yok edilmeye çalışılan güzellik, duyarlılık ve müziğe olan ilgi. Kendine gösterilmesi istenen. Fakat bu katılıkla olacağı varsa da hiçbir zaman olamayacak ilginin yok edilişi.
Bireysel farklılıklar değerinde geçerli, birbirini tamamladığında değerli…
Yıllar önce bir ilkokul öğretmeni arkadaşımın resim dersine girmiştim ricası üzerine. Mahalle oyunlarını verdim konu olarak. Herkes memnun. Çocuklar etrafımda “öğretmenim, öğretmenim” diye dolaşıyorlar. Ama arkadan kalın bir ses, “hoca, hoca ben çocuk muyum da çocuk oyunlarının resmini yapacağım?” Tabii bir an sihir bozulmuştu, film kopmuştu. Arkadaşım yanıma gelerek izah etti. Kendini çocuk kabul etmeyen arkadaşımız, her sınıfı tekrarlayarak gelmiş 5. sınıfa ve oldukça problemliymiş. Ben de ona dönüp demiştim ki, “hangi takımı tutuyorsun?” Geçmiş gün, doğru anımsamayabilirim. “Galatasaray” diye yanıt vermişti. “Ezeli rakibiniz kim?” Diye sorduğumda da, “Fenerbahçe” demişti. “O zaman Galatasaray’ı Fenerbahçe’ye gol atarken bir görelim bakalım” karşılığı yerini bulmuştu. Çünkü resim, dersin sonunda yapılan değerlendirmeye yetişmişti. Sınıfın öğretmeni arkadaşım hayretle, ”bu çocuk ilk defa resim yaptı.” Derken gerçekten şaşkındı. Doğru hitap edildiğinde yaratmayacak insan yoktur derim…
Sevgiler, saygılar…
26-11-2004/ İSTANBUL
|