Filmlerdeki gibi…
Doğa hala sürprizlerle dolu…Özellikle deprem söz konusu olduğunda…
İnsanların yaptıkları ise, doğanın yaptıklarını aratacak nitelikte…
İki felaket; deprem ve savaş… Biri doğa, diğeri insanın eliyle gerçekleşen ve yaşamı zehir eden… İkisi de hüzün verici… Yıkıcılıkları alabildiğine… Bağışlanmaması gereken hangisi? İnsan eliyle yapılanlar… Doğadan gelen başlıyor ve bitiyor…Önüne geçemiyorsunuz, bir anda oluveren ama çok yüksek sarsıntı yaratan yaşamda, duygularda…Sonucuna katlanıp daha az zararla nasıl çıkabilirsiniz, savaşını veriyorsunuz, aklınızı ve insanlık niteliğinizi kullanarak. Öbür taraftan, insandan gelenler ise yaşamınızın önemli bir sürecini mahvediyor. Üstelik de haksız yere.
Bakıyorsunuz, Güney Asya mahvolmuş depremden. Arkadan gelen görüntüye de bakıyorsunuz körpecik, sevdalarının hiçbirini doyasıya yaşamamış, insan olarak dünyaya vereceklerini henüz tamamlamamış gencin ülkesini savunmak amacıyla ölüme bile bile, diri diri gitmesi…Canından başka vereceği silahı olmadığından. Haksız yere işgal edilmiş ülkesini kurtarmak için…
Çocukları bile umursamayan, masumiyeti görmezlikten gelen, bir haksızlığı protesto etmek adına, kendileri bir başka haksızlığa neden olan rehineciler… Bir yönetimin haksızlıklarına kızıp, içinde bu haksızlıkta payı bulunmayan bir çok kişinin de ölümüne sebep olan kulelere saldırılar… Orada ağabeyi ölen bir gencin Türkiye’ye gelip, kendi yönetimini eleştiren nitelikli bir konuşma yapması, ailesinden bir insanı kaybetmesine karşın haksızlığın yanında yer almaması.
Aslında size muhtaç bireylerin, ulusların sanki siz ona muhtaçmışsınız gibi gösterme çabasıyla sizden istediklerini alması, hak etmediklerine kadar…Ya da gereksinmeler karşılıklı aslında, ama…
Bir ülke; kültürel birikimle oluşmamış, gelişmemiş. IQ ile hareket edip para kazanmış ve silaha yatırmış. Dolaylı yollardan değil, doğrudan ülkelerin bağımsızlığına, haklarına, kültürüne tecavüz etmesi gündeme oturmuş… Başka ülkelerin ise, kültürel birikiminden de kaynaklanan nedenlerle duygusal zekayla hareket edip diğer ülkelerin bağımsızlığını çaktırmadan tehdit etmesi…Aynı renk kapılar ama farklı renkte yola çıkıyorlar. Sonuçta her ikisi de durmadan alıyor, doymak bilmeden. Biri kabaca, diğeri nazikçe…Ya verene ne dersiniz?
Gücün gösterisi; dilde, ekonomide, eğitimde, en doğal hak olan yaşamda…
Gücün gösterisi; yukarılarda kalabilmek ve zengin bir hayat sürebilmek yani şahsi çıkarlarını her şeyin üstünde tutabilmek adına insanlık onurunu çiğnemek, başkalarının hakkını yemek…Yine bu nedenle kendisine ait, ülkesine ait var olma nedenlerine ve diline sahip çıkmamak. Bu konuda çalışmak yerine, hazıra konmayı tercih etmek. Beraberinde esaret geliyormuş umursamamak… Başkalarının yaşam hakkını, kendi lüksüne harcamak…
Diğerlerinin ise; yaşamı kucaklaması, hayata sarılanların yanında yer alması… Yardımcı olması…Kişilikli, nitelikli tavır göstermesi. Yaratması, ama olumluluk adına. Yok edilen, edilmesi düşünülen diğer yaşamların yanında yer alması. Yazması, çizmesi, bedenini siper etmesi, yüreğini açması, yürümesi, konuşması, koşturması, eğitimde yer alması…
Yaşamak onurla ve dostla…
Yaşamı var etmek;
güzellikle, iyilikle…
Yarınlarda görüşmek üzere…
2-01-2005 / İSTANBUL
YTÜ Sanat ve Tasarım Fakültesi
www.amatorceedebiyat.com/tulay
|