Küçükken babam her gece bizi yazlık sinemalara götürürdü. Önce iki yazlık sinema vardı. Her film iki gece oynardı. Bir gece birine, diğer gece öbürüne giderdik. Sonra bir tane daha eklenmişti. Gerze’de sinemayı ilk başlatan, filmi ilk getiren babammış. Sonra ortağından ayrılmış, yürümemiş ticari tarafı sinemanın. Ama sevgisi bitmediği için, işletmeciliğin son bulması renk değiştirerek izleyici olarak devam ettirmiş sevgili babamda. Çocukluğumun yazlık sinemalarına uçarak, büyük bir sevinçle gittiğimi bu gün gibi anımsıyorum. Bir yanda babam, diğer yanda annem ve ağabeyimle, erkek kardeşim.
O filmlerden birini hiç unutmadım. Çok hasta bir kız vardı. Tabii ki başrolde oynayan. Bir yerden ağaç getirip diktiler evinin bahçesine. Eğer ağaç tutar, yeşerir ve gelişirse kız iyileşecekti. Bir umuttu. Ama ne yazık ki ağaç tutmadı ve her gün yaprakları döküldü. En son yaprağı düştüğü gün, kız öldü. Ona çok ağlamıştım… Şimdi düşünüyorum da fidan değil ağaçtı dikilen. Tutması o nedenle zordu. O zamanlar şu anki gibi farklı konular, farklı biçimde işlenmiyordu Türk filmlerinde. Hani sonu çoğu kez başından belli olan filmlerdi. Klasik giriş, gelişme, sonuç bölümleri olan. Ya da durmadan bela üzerine bela gelen, bu kadar da olmaz ki dedirten filmler. Ve siyah beyazdı… Zengin genç, fakir kız veya tam tersi sevdalar…Kör ya da kötürüm sevdalılar, birden açılan gözler ve iyileşen, basabilen bacak görüntüleri taşıyan konulardı…Sonra küçük çocukların yaramazlıklarını anlatan filmler aldı sırayı… Ondan sonra da Sadri Alışık’ın seri filmleri bir dönemi kapsadı. Ama boğaz manzaralı, şarkılı filmler de atlanamaz. Daha sonra Kemal Sunal dönemi başladı.
Yakın döneme ait Türk filmlerinden ise, unutamadıklarımdan hemen aklıma geliverenler; Piyano Piyano Bacaksız, Uçurtmayı Vurmasınlar, Eşkıya, Kasaba, Uzak - Sn. N.B. CEYLAN’ın tüm filmleri…Tabii bunlara birkaç film, yönetmen daha eklenebilir. Örneğin Hititler, Duvara Karşı gibi…
Yaratıcılık, yazmak, çizmek durup dururken gerçekleşmiyor. Umut ağaçlarınız vardır. Yemyeşil, ulu mu, ulu…Tıpkı filmlerdeki gibi…Güvendiğiniz. Yola birlikte çıktığınız… Ve dağlarınıza kar yağdırılan hayal kırıklıkları… Özlemini her dem çektiğiniz. Keşke umut ağacım yanımda olsaydı, güzellikleri birlikte fark edebilseydik dedirten hasretiyle…
Yeni umutlara,
Yeni beklentilere
Yeni güzelliklere
Ama artık ayrı ayrı…
Boş ver..
Hayır yaz, yazabildiğin kadar…
Hayır çiz, çizebildiğin kadar…
Engellenemeyen paylaşımlar…
Hani insanın bazı duyguları okyanus gibi kabarır…
O dalganın altında kalırsınız
Ve onun dediğini yaparsınız.
İşte öyle bir şey…
Sizde de olur mu?
Gerçi bazen tutarım.
Koca dalgaları yutarım.
Büyük gelir…
Ama bazen…
Yine boşver-me…
16-11-2004 / İSTANBUL
|