İnsan, doğa, hayvanlar…
Ayrılmaz üçlü.
"KUŞLAR KANATLI UYGARLIK"…
Bu belgesel filmden nasıl etkilendim anlatamam…
Ben de uçtum.
Daha önce “Microkosmos” ve “Yaşam Yolu-Baraka” filmlerine gitmiştim ama bu bambaşka.
Gördüğüm en güzel belgesel film.
Kuş olsam güzel diyarlara uçsam...
Tabii avcılardan nefret ettim..
Yüreğim susmayacak bir avuç toprak olana kadar.
Bir şeyler yapmalı,
bir şeyler göstermeli...
Odamın yeni misafiri çiçeklerin kokusunu duyuyorum-duyumsuyorum.
Yağmur… Ve sonrası o güzelim toprak kokusu…
Ama şiddetli yağmurlarda içerdeyken, odamdayken çok daha güzel oluyor. O zaman farklı bir haz alıyorum.
Sanki sıkıntı boşalıyor.
Günündesin ve yağmuru izleyebiliyorsun.
Ayrıcalıklı bir duygu.
Anlatılması zor .
Yaşaması kolay...
Güne çiçekle başlamak ve yağmura kafayı takmamak...
Beğenmek ne kelime… Sabahıma gelen yazıları, şiirleri…
Bir anlatabilsem nasıl heyecanlandığımı
yine kuş olmak geldi içimden
kanatlanıp uçmak
dünyanın uygarlığını yükseklerden görebilmek…
Keşke ben de Berlin’e, Roma’ya, Paris’e gelebilseydim, müzeleri gezebilseydim,
konuşabilseydim
dinleyebilseydim
yine özendim
yine özledim.
Bu canlılık, bu yaşam, bu ölümsüzlük...
Ağaç tepelerini anımsıyorum… Demek ki oralardaymışım. Üstelik büyürken rüyalarımda hep uçardım...Şimdi yine bir şeye sıkılsam rüyalarımda uçarım. Bulutların arasında kimse beni yakalayamaz…
Algılamak...
Tıpkı kırılan yürekler gibi...
Ve kırık cam, ne yaparsan yap asla bir daha eskisi gibi olamıyor...
Kuş olup dünyayı gezmek istiyorum.
Göçmen kuşlar neden göçerler?
Benim gibi üşüdükleri için mi?
Benim gibi aç kalmaktan korktukları için mi?
Benim gibi dünyanın tüm güzelliklerini
doya doya yaşamak istedikleri için mi?
Benim gibi yeni yüreklerle karşılaşıp ısınmak için mi?
Benim gibi yeni...
11-11-2004 / İSTANBUL
|