29 Ocak Cumartesi
İstanbul yüzünü hiç bu kadar karartmamıştı gündüzleri.
Ve İstanbul hiç bu kadar sıcakta yağan yağmura şahit olmamıştı.
Cumartesi uyandığımda henüz gecenin bitmediğini sanmıştım. Uykuya da doymuş gibi bir halim vardı üstelik. Işığı yaktım kolumdan hiçbir zaman çıkartmadığım ve çok sık kullandığım saate baktım. Her zaman kalktığım saati, neredeyse bir saat aşmışım.
Gazetelere baktım, kahvaltı yaptım. Yağmur dinince daha önce verdiğim kararı uygulamak üzere evden çıktım. Yürümekti ilk kararım. Ama yarı yolda yağmur tekrar başladı. Hiç sevmediğim şemsiyeyi açmak zorunda kaldım ve yürümeye devam ettim. Karşıya geçtim. Üniversiteye yakın bir yerde, tam da diyordum ki, “bir araba hızlı geçip ıslatmasın”, aynen öyle oldu. Özellikle yapıyorlar sanki. İyice ıslandım. Neyse ki odamda her şeyin yedeği var ve kaloriferler yanıyordu.
Önce interneti açtım. En sevmediğim şey, posta kutumun dolu olmasıdır. İlk işim onu boşaltmak olur hep. Bu sıralar yine, kendisinden ve yazılarından çok şey öğrendiğim ve de yıllardır uygulamaya çalıştığım çağdaş eğitim yöntemlerini daha bir cesaretle yaşama geçirmeme neden olan Sayın Tınaz TİTİZ ile söyleşi yapacağım. Ona hazırlanmıştım bu hafta harıl harıl. Onunla ilgili iletiler var. Ve ufak tefek yanıt isteyen diğer iletiler… Önce onları hallettim. Bu arada yıllar önce yaptığım, savaşa karşı karikatürümsü çalışmalarımı buldum. Kartpostal büyüklüğünde çoğu. Onları büyüterek çalışıp iyi bir kağıda fotokopi çektirip dışarıda sergilenmesi için organizeyi üstlenen yere vereceğim. Gerçi onlara sitemde yayınladıklarımı internet yoluyla daha önce yollamıştım. Henüz yanıt alamadığım için böyle bir şey yapmaya karar verdim. Bu arada baktım ki saat 17oo olmuş bile. Hemen bilgisayarı kapatıp fırladım. Çünkü 18oo de Can Kitap ta Sayın Asuman KAFAOĞLU BÜKE’yi dinleyecektim…Asuman hanımın çok hoş bir anlatım tarzı var. Güler yüzlü…Hazırlıklı ve paylaşımcı…Onunla da söyleşi yapsam ne iyi olur diye hayal etmeye başladım.
Daha önceleri sürekli aldığım gazetenin, ek olarak verdiği dergide yayınlanan yazısındaki giriş kısmını okuyordum sadece. Şimdi tamamını okuyorum. Üstelik bir diziye başlamış. “Yazarın 24 Saati” diye. Bu hafta Feridun ANDAÇ’a ayrılmış. Çok güzel bir anlatımdı. Sonuç olarak servisteyken otobüs trafik nedeniyle yavaşladıkça ve durdukça, okumak için Asuman hanımın sayfalarını, Sayın Cevat ÇAPAN’ın şiir sayfasını ve Feyza Hanımın dil üzerine yazdığı sayfayı yırtarak çantama koyar oldum. Bir de aynı gazetenin çok sevdiğim Bilim Teknik dergisi var. Onu yırtmadan koyuyor, bir hafta boyunca sabahları okuyarak fakülteye gidiyorum. Böylece trafikte zaman kaybetmemiş, her gün yaşamak zorunda kaldığım bu işkenceyi de zevke, verimliliğe çevirmiş oluyorum. Yalnız bir güzel tarafı var tabii. Boğazı seyrederek iş yerine gelmek güzel oluyor ve de hayal kurarak. Eğer ders zamanı ise, öğrencilerimi düşünerek; nasıl onların özelliklerine hitap edeyim ve nasıl dersi eğlenceli hale getireyim, diye… Bu çevrimlemeler beni epey oyalıyor.
Sayın Asuman KAFAOĞLU BÜKE’nin bu haftaki konusu “simgecilik” üzerineydi. Çok sevdiği, önemsediği bir ozanı seçmiş. Onun üzerinden simgeciliği anlattı. Kendisi de simgeyi benimsediğini söyledi birkaç kez. Azda olsa şiir okudu. Seçtiği ozan Baudelair’di. Şiir kitabı ise baş yapıt kabul ettiği, “Kötülük Çiçekleri”…
“Sanat taklittir” diyen Eflatun’dan başladı. Ve hemen “sanat bir simgedir.” Diyen ozana geldi. Ozanın orta sınıfı sarsmak istediğini, sarssın ki ruhu gelişsin diye düşündüğünü anlattı. Okuru sarsmasından bahsetti. Ve Baudelair’in kendini deşmesini, parçalamasını, incelemesini, içindeki “en”i çıkartmak için çok uğraş verdiğini anlattı. “Sanat ötekini tanıtıyor, kendi içimizdeki ötekini de tanıtıyor,” dedi. Bir de ozanın şiir yazması kadar bunu anlatmasının, denemelerinin üzerinde durdu. Bu tarzın bizdeki örneği olarak da Melih Cevdet ANDAY’ı verdi.
“İhlal” sözcüğünü çok kullandı. Ben “karşı koyma” sözlerini kullanırım hep. Özellikle karikatüre ne yakışır. “İnsan oğlunun doğası ihlal etmek üzerine” diyerek örnekler verdi. Amerika’nın buluşundan tutunda, modaya kadar. Köleliğin ihlal edilmesiyle başlayan mücadele, bitmesini de beraberinde getirdiğine dair örneklerdi verdikleri.
Konuşması bitiğinde teşekkür edip kalktım. Yağmurlu yollara düştüm. Eve geldiğimde ikinci kez sırılsıklamdım.
30 Ocak Pazar,
Çoktandır başka etkinliklerle çakıştığı için ve özel nedenlerden dolayı ara verdiğim, eski seminerlerine ise sürekli katıldığım Sayın Erdal ATABEK’in seminerine katıldım. 12oo-14oo arası. Kar serpiştirdiği ve çok soğuk olduğu için bu gün yürümeye cesaret edemedim.
İlk zamanları kendisi anlatıyordu. Sonraları değişik konularda konuşacak kişileri de getirir oldu. Anne babalara yönelik bir seminer ve dışarıya da açık. Bana da davetiye geliyor katılıyorum. Sayın ATABEK’in de konuşmaları çok yararlı, eğlenceli oluyor. Hiç sıkılmadan sonuna kadar dinliyorsunuz. Psikolojiyi ve çocukları çok sevdiğim için en çok dinlediğim kişiler arasındadır.
Açılışı Erdal bey yaptı. Çocuk kitaplarından örnek verdi. Kemalettin TUĞCU’nun Köprü altı Çocukları, Andersen Masalları; Kırmızı Başlıklı Kız, ( şiddet olduğunu söyledi ) Guliver, Pinokya, Keloğlan gibi örnekleri anımsattıktan sonra kitabın önemine değindi. “Kitap kişiyi aktif kılar, düşündürür. Aynı kitabı 2 yıl okuduktan sonra başka etkiler alınır. Tartışma yaratır. Kitap insanı geliştirir. Örneğin Aziz NESİN’in kitapları…”
Sayın Aytül AKAL’ı ilk defa dinledim. Hoşuma gitti. İAGSL den öğrencim olan Gözdem, kitaplarını resimlemişti. Bu nedenle bende kitapları var. Zaman zaman da arkadaşlarıma veririm çocuklarına okusunlar diye. “Çocuklar aynı masalı defalarca anlattırır. Çünkü anneyle birlikte olmak istemektedirler”. Dedi. Çocuk kitapları yayın evlerinin adını verdi. Uçan Balık, Mavi Bulut, Can yayınları, Gün Işığı, U yayınları… İzleyiciler ilave etti; Alkım kitapevinde “Keşifler ve İcatlar”, TÜBİTAK dan Bilim ve Çocuk dergisi…
“Çocuklara, kendisinden başka insanların da olduğunu ve paylaşma öğretilmeli,” dedi. Katılımcı bir şekilde gerçekleşen söyleşide şunlar da konuşuldu: Kitap okuyan çocuk, her dersi daha iyi anlıyor. Zekaları, tüm zihinsel yetileri gelişiyor. Sonuç olarak başarının artırılması için kitap okumak gerekir. Masallarla başlayıp öykü, roman, şiirle devam ederek…Sadece okumak değil, üzerinde tartışmak, yorumlamak da çok önemli. Kitap sosyal gelişimi de sağlıyor. Çocuk kitap kahramanlarıyla özdeşleşiyor. Edebiyat bütünlüğü içinde “çocuğa görelik” olması gerekir.
Teşekkür edip çıktığımda yağmur, kar yoktu ama hava buz gibiydi. Buna karşın yürüdüm. Yağmurlu hafta sonu tatili eve dönüp bunları yazmakla bitti sayılır. Şimdi kitap okuyacağım. Ve çok sevdiğim uyku… Yarın daha verimli çalışmak ve sıkıntıları unutmak için…
30 -01-2005 / 19oo
İSTANBUL
|