Kendimi 6 yaşındaki çocuklar gibi hissediyorum. Hani oyuncaklarını kimseye vermeyen çocuklar gibi. Odama her gelene çay, kahve ikram eder, yediklerimden de veririm. Ama çikolatamı ikram edemiyorum bir türlü, hediye ya, ondan olsa gerek. Ve aklım hep çikolatalarda. Bitireyim de rahatlayayım bari.
Bu sıralar akşamları böyle. Gündüz olunca da hep çikolata molası veriyorum. Halbuki genelde meyve molası veririm. Hatta evde temizlik vs. işlerine bile ara vererek yapıyorum bunu. Annem çok şaşırırdı. Bir de çay molası verenler. Halbuki kahvaltı dışında çay ile aram iyi değil. Çikolatayı hak ettim, ve de suyun başını…Çalıştım ya…Bir mola istedi gönül. Oku ve yaz… Sürekli… Teneffüsü ise dostlar, havuz başı, meyve ve çikolata…
Fakat kısa süren, tükenen, biten sevinçler yaşandığında geriye ne kalır, baktığınızda bir kere daha yaşanan sevince? Ama hediye kitap olursa daha iyi oluyor benim için. Çikolata yeniyor ve bitiyor. Ya kitap, okunuyor. Okunanlar beyninizde, ruhunuzda, yaşamınızda sürüyor da sürüyor. Bu nedenle baş hediyemdir kitaplar. Bana verilenler içinde öyle. Hatta ülkemizdeki okuma azlığından hareketle ders konularımın içine “kitap kapağı tasarımı”nı bile koydum. Bunun doğruluğuna çok inanıyorum. Son sınıfa gelmiş kitap okumayan arkadaşlar var. Önceleri tamamen serbest bırakıyordum seçimlerinde. Ama fark ettim ki kitap okumadıkları için ders kitabını tercih ediyorlar. Bunun üzerine şiir, öykü, roman, deneme kitaplarına yönlendirdim. Bu da iyi sonuç verdi. Hayatında ilk defa kitap alanlar, okumak için benden kitap isteyenler oldu. Çok mutlu olarak onlara kitap getiriyorum. Çok yetenekli ve zekiler. Sadece sistem onlara böyle bir alışkanlık kazandıramamış diye düşünüyor, hoş görülü olmaya çalışıyorum. Gerçi aynı sistemde olup da çok güzel okuyan öğrencilerim de var. Onları da geçemem.
İstendiği ya da hissettirildiği halde neden kitap değil de çikolata? İki arkadaş, biri kitap hediye etti, diğeri çikolata…Kitap hediye edenle arkadaşlık sürüyor. Üstelik kitap için karşılıklı konuşuldu, yazışıldı. Ve kitap salt kütüphanede değil, arkadaşlığın derinleşmesinde de yerini aldı. Çünkü beyine ve bedene işledi içindekiler. Yaşama girdi. Çikolata hediye edenle arkadaşlık çikolata tadında ama bu tadın da bitmesi kadar kısa ömürlü oldu. Ya da sürüyor görünüyor, tanıdık şeklinde…Dost derinliğinde değil.
“Ben susmalıyım.” Başkaları tarafından yazılmış sevdiğim şiirler hep bunu düşündürür bana, şiir konuşmuş diye. Aslında ozan olmak ne hoş. Koca bir romanı bir mısraya sığdırmak marifeti. Ne övülesi. Herkes ozan olamıyor işte. Ozanlara bu hassasiyet, bu yaratı dağıtılırken bir kenarlarda uyuyormuşum herhalde. Halbuki bilimsel yayınlar, yaratıcı insanların çok uyuduklarını anlatırlar. Yatakhanede herkese susmaları için, “iyi geçeler arkadaşlar” dememden dolayı onlar da, “seni bu sözlerinle anımsayacağız” der durulardı. Şurası da bir gerçek ki bu “yaratıcılık”, eğitimci tarafımla çakışmış durumda. Derslerimin, uygulama yöntemlerimin baş tacı yaratıcılık. Ve tabii araştırma konularımın da…Dersimi anlatmayı düşünüyorum bir kitap düşünde…
12-1-2004 / İSTANBUL
|