24 Mart Perşembe
Her zamanki gibi sabahımı bilgisayara, posta kutuma ayırdım. Her öğleden sonraki gibi çalışmaya başlayacağım. Tabii istisnaları saymadım şu an. Bir de üzerimdeki ağırlığı hesaba katmıyorum. Her ders mutlaka hasta olan bir iki öğrencim çıktı son günlerde. Bu hava değişimlerine vücutta dayanamıyor. Onlara, “gelin odamda sizi ıhlamur ikram edeyim,” demiştim. Şimdi sıra bana geldi sanırım.
Derslerimde öğrenci kişiliğini, öğrenci etkinliğini iyice ön plana çıkarttım. Konumu da ilgi alanlarıyla birlikte veriyorum. Günlük, haftalık yaşamlarını anlatırken birden konuya geçiverince şaşkınlık yaşayanlar oluyor. Halbuki benim tüm problemim bunun üzerine kurulu. Yaşam ders, ders yaşam…
Öğrenciler doğrudan kendileri faaliyet göstermezse, yaptıkları – yapacakları bir organizasyonu gerçekleştiriyorlar. Salı günü bu kapsam içinde, animasyon izledik. Çok güzeldi. “Guernica”. Bir de “Pink Floyd” konserinden bir bölüm. Çekim, ışıklandırmalar hayli ilgi çekiciydi. Bunları yapan Mimarlık grubuydu. Güzellik etkisini çok çabuk gösterdi. Mühendis grubu da bunun üzerine, “bizim de bir şey yapmamız gerekir,” diye heveslendiler. Öyle sevindim ki… Çarşamba 1. grubumdan da bir öğrenci animasyon getireceğini söylemişti ama bulamadığı için getirdiği filmin kısa bir bölümünü izledik. Bu sene SANTAS ın dekanlığından barkovizyonu, hatta diz üstü bilgisayarı çok kolay alabiliyorum. Geçen sene alamıyorduk.
Bu hafta onları çocukluklarına, oyunlarına taşıyacak saydamlar gösteriyorum. 2,5 yaşından 18 yaşına kadar uzanan döneme ait resimler – çalışmalar bunlar… Zaman zaman çok eğlenceli geçiyor. Merak nedeniyle kırılan oyuncaklardan ve işitilen azarlardan bahsedildi bol bol. Erkekler arabalar ve yerleşimler üzerine fantezilerini anlattılar. Kızlar genelde evcilik oyunları üzerinde durdular. Hem kızlar, hem de erkek öğrenciler farklı oyunlar bulmayı ve oyuncaklar yapmayı denediklerini de söylediler. Bir de unutamadıkları şeyler vardı ki, anne ve babalarının söz verip de yapmadıklarıydı bunlar. Beyinlerine kazınmış adeta. Gerçektende anne - babaların çocuklarına bir yalan söylememeleri, bir de verdikleri sözü tutmaları gerekir kesinlikle.
İlkokula başladıktan sonra yapılan resimler konusuna gelince; hepsinin ortak konusu önemli gün ve haftalar oldu. Tabii yaratıcılıktan uzak, tekrara yönelik resim konularıydı bunlar. Son haftalarda dikkatimi çeken bir konuda; çok yetenekli ve zeki olduklarını vurgulayıp projelerini öğrenmeye kalkınca, her gruptan öğrencilerin çeşitli mazeretlerin arkalarına gizlenmeleri oldu. Engellendiklerini, olanakların olmadığını sıraladılar durdular. Aslında haklı yönleri çok ama yinede bunlara izin vermemeliler. Onlara Arf’ ı, Behçet hastalığını ve ATATÜRK’ü örnek verdim.
Nihayet asistan öğrenci buldum. Tüm çalışma saati bana verilmeyecek, belirli bir kısmını ayırmışlar. Ama daha önce dilekçe vermeden asistan öğrenci istediğimde öğrenci bir kere gelmiş, bir daha gelmemişti. Bu sefer dilekçe ile istediğim için sanırım aldığı maaş karşılığı gelmek zorunda. ÖREM den ilk yollanan, günü problem etti hemen. Benim için sorun yok, kendi istediği saate göre yapabileceğini söylediğimde rahatladı. Şimdi işin öbür kısmı önemli. Dekanlık tarafını da halledebilirse kalıcı olacak. Fotoğraf ve Video Bölümünden. Üstelik çözümleme yapıyormuş. Hızlı da yazıyormuş. Saydamları da tarayacağını söyledi.Kalması kesinleşirse, teybimi vereceğim evinde yapacak. Fakat diğer taraf aklını karıştırdı. Doğrudan ÖREM e gitmiş. Sanırım yeni bir öğrenciye bakılacak. Nitekim hemen arkasından yeni bir öğrenci gönderdiler. Mühendislikte okuyor. Bunun vakti varmış. Aslında tabii ki öğrenci lehine davranılacaktır. Yeter ki öğrencide iyi niyetli olsun. Alacağı maaşı, çalışmadan almayı düşünmesin. Yeni gelen öğrenciyle anlaştığımıza sevindim. Hemen teybi verdim. Pazartesi getirecek. Öğrenci belli ki sorumluluk sahibi, “ÖREM e bildireyim,” dedi. Hemen yanında oraya telefon açtım. Öğrenciyle anlaştığımızı söyledim. Karşıdaki güzel ses, “sizinle anlaşmayan olabilir mi, düşünemiyorum. Herkes anlaşır, siz herkesle anlaşıyorsunuz” gibi iltifatlar etti. Mutlu oldum. “Ama etiksizler benimle anlaşamaz, daha doğrusu ben onlarla anlaşamam,” diye de düşündüm. Bir de tembellerle aram iyi değildir. Asalak olmalarına tahammül gösteremiyorum. Gerçi haklıydı, öğrencilerimle güzel anlaşıyorum. Çünkü onları seviyor ve saygı duyuyorum. Üstelik onlarla güzel vakit de geçiriyorum. Bu akşam da sergiye gideceğim, MÜ Güzel Sanatlar Fakültesine.
26 Mart Cuma
Akşam MÜ GSF de öğretim elemanlarının sergi açılışına gittim. Burada sergilerde yaşadığım hep şudur: İnanılmaz bir kalabalık. Başta öğrencilerle doludur salon. Bu nedenle hep buranın yönetimini takdir ederim. Her sergi açılışları böyle kalabalık oluyor. Fazla kalamadım. Gördüğüm tanıdıklara selam verip çıktım.
Bu gün Sayın Tınaz TİTİZ ile yemek yedim. Zamanını alan çalışmalardan bahsetti. Bir çok işi birden yapıyor ve çok yönlü düşünüyor. Bana sordu, ne yaptığımı. Dönem başları yoğun olduğumu anlattım bir de son günlerde derslerde yaşadıklarımı özetledim. Yukarıda yazdıklarımı yani. Özetle “aileden başlıyor her şey,” dedi. Katılıyorum. Toplantısı olduğu için hemen kalktı.
Dersim yine renkli geçti. Çocukluk anıları canlandı birer birer gözlerinde. Merak edip yaptıklarını anlattılar. Arada beni de konuşturdular. Pırlanta gibi gençler. Gerçekten onların yanında kendimi çok mutlu hissediyorum.
Biraz önce yeni asistanımdan telefon aldım. Tedirgin bir ses… Meğer 1,5 dakikalık bir söyleşi, teyp cebindeyken düğme basılı kalmış ve silinmiş. Tınaz beyin bu söyleşisinde tedbirli davranıp 2 teyple çalışmıştım. Öğrenciyi rahatlattım.
Sayın Tınaz TİTİZ’i bir çoklarından ayıran özelliklerinden biri de paylaşımcı olması… Kendi deneyim ve bilgilerini anlatırken sizin de deneyimlerinizi saygıyla dinlemesi…
28 Mart Pazartesi
Cumartesi günü daha doğrusu akşamı, Cumhuriyet Kitap ekinin editörü Sayın Turhan GÜNAY' ın Can Kitapevinde Türk yazarların kaleme aldığı çok sayıda “Mike Hammer” kitabı hakkında gerçekleştireceği söyleşisine katıldım. Eğlenceliydi. Kitabın yazarı Mickey SPİLLANE. Bizim yazarlar “Hammer” serüvenlerini içeren 200 civarında kitap yazmışlar. Kitap kapaklarının tasarımlarını da anlattı. En eğlenceli tarafı da buydu. Yeni ders konum; kitap kapağı tasarımı. Bunun için öğrencilerin mutlaka kitap okuyup yeni bir kitap kapağı tasarlamaları gerekiyor. Bazı yazarlarla söyleşi yapmıştım. Sunay AKIN hariç birkaçı yazdıkları kitapların kapak tasarımlarını vitrinde gördüklerini söylemişlerdi. Eğer kitap yazsaydım tasarımcıyla birlikte çalışırdım. En azından basılmadan görmek ve fikrimi söylemek isterdim. Ama Sayın GÜNAY’ ın çok sevimlice anlattıkları, kitap kapağını görmeyenlerden de beterdi. Telefonla sipariş verilmesine, bazen farklı öyküler anlatılıp tasarım istenmesine kadar komikti. Tabii buna anlatımın şirinliği de giriyordu. Sayın Tınaz TİTİZ’in yemek kitabı yazmadığı halde, “İnsan Ne Yerse Odur” isimli kitap kapağının böyle olması gibi.
Daha sonra arkadaşım Hatice KAHRAMAN hanımla Edebiyat - Koop’ a gittik. Burada Sayın Beyazıt KAHRAMAN “Dil” üzerine bir seri konferans veriyor. Aslında söyleşi demek belki daha doğru olabilir. Anlatımı bitince ya da zaman zaman anlatırken katılımı sağlıyor, eğitimci olduğu her halinden belli olarak. Bu diziden çok yararlanıyorum. “Dil” konusunda değişik kişileri dinlemek, insanı zenginleştiriyor. Sesin, dilin doğumundan başlayıp, önemi sürekli vurgulanarak devam ediyor. Bu hafta Türk Dil Derneğine değindi. Türkçe’nin özellikleri anlatıldı. Dille ilgili çalışmaları, araştırmaları olanlar üzerinde konuştu. Benim dil üzerine yazdığım yazıya da değindi. Bu arada hafızasına hayret ettim ve hayran kaldım. Yazımın içeriği kadar, yayınlanma tarihleri bile aklındaydı. Artık özellikle duygusal zekalarını kullanan ulusların silahla bir ülkeyi ele geçirmesine gerek kalmadan dillerini yok etmesi, o ulusu yok etmesiyle eş değerdir.
Pazar günü resim yaptım. Cini mürekkebini özlemişim. Elimle çalışmayı özlemişim. Ama yine de yaptığım bu resmi değil de eskiden yaptığım ve duvarımda asılı olan başka resmi getirdim fakülteye. Bu gün teslim edeceğim. Haberi Cuma günü dördü beş geçe aldım. Öğretim üyeleri derneğince düzenlenen bir sergiye katılıp katılmayacağım sorulmuştu. Kabul etmiştim. Bu sene resim senem olacak…
Sevgiyle…
28 – 03 – 2005 / İSTANBUL
|