Güzel Sanatlar Eğitimi veren Fakültelerin genel ilkelerini saptarken, öğrenciyi merkez alan bir sistem düşünmeli. Öğretmenin öğrencide tekrarını değil öğrenmenin ön plana alındığı, öğrenciyi kendi organizasyonu içersinde yönlendirme esasından hareket edilmelidir. Programlarımızın genel yaklaşımını ve ders planlarını, içeriklerini, felsefelerini uygulamalarında dışarıdan alınan yöntemler ciddi şekilde gözden geçirilmelidir. Ülkemizin gerçeğinin süzgeci üzerine yeniden yapılandırılmalıdır. Öğrencilerde aranacak niteliği ve onlara gösterilecek yönü, kazandırılacak yapıyı daha doğrusu yapısındaki ilerlemeyi , değişimi yeni baştan hızlı ve doğru düşünmek adına öncelikle öğrencinin geçmişi hatta kökeni hesaba katılarak hareket edilmelidir. Yoksa başka ülkenin başka çocuklarına ve geçmişine göre hazırlanmış programı ithal etmek ve körü körüne uygulamak yarardan çok zarar getirecektir. Evet sanat eğitimcisi yazmak, not almak, metin üretmek ve iki kez düşünmek zorundadır..
Temel sorun; herkesin geleneksel eğitim ve uygulamalardan gelmesidir. Şimdi, hele eğitici olarak, çağımızın hızla değişimlerinden geçen yeni bakışına, yeni yaşam ve düşünüş biçimine nasıl uymamız gerekire öncelikle yanıt aramak lazımdır. Yani öğrenciyi değiştirmeden önce kendimizi değiştirmek gereğine ve önemine inanmalıyız. Sorgulamayı tüm dünyadan önce kendimize yöneltmeliyiz. Sorun burada, dışardan ithal program alan kendini yenilememiş, geleneksel kalmıştır. Yıllar önce mezun olduğu okulun açılış yıllarındaki yöntemlerle dışarıdan aldığı programı uygulamaya kalkışırsa öğretim elemanı bu şablonla ve kendini öğrencide yineleme hırsıyla hareket etmiş olur.. Nitekim yetenek sınavı ile alınan öğrencilerin kendi kişiliğine değil bunun öğretmeni iyi, şunun hocası başarısız diye bakılırsa eğitim süreci de ona göre işler. Bu nedenle farklı görüş ve deneyime sahip, farklı okul altyapıları olan öğretim elemanı getirilmelidir fakültelere... Demokrasi ve çok seslilik bunu gerektirir zaten. Bir yerde aynı ses varsa ilerleme de olamaz inancındayım. Başka çözenek kesinlikle yoktur. Başka değişle tek seslilik çözüm olamaz...
Tüm bunlar her alan için geçerlidir... Ortak çalışmada, alansal farklılıkları ve malzemeyi küçümsememek gerekir. Geleneksel öğreti, çağın gereksinmelerine, hızına, anlayışına, felsefesine göre yöntem değiştirmek durumundadır. Fotoğrafı, resmi ya da heykeli ele alalım.. Önceleri doğayı taklit eder, yineler görümündeydiler..Sonraları değişimin, felsefenin, yaratının, farklı ilişkilendirmelerin çerçevesinde geldiği boyutta farklılaşmıştır.. Ancak bunun eğitimi de ayrı bir sorunsaldır. Siz böyle bir yapıt üretiminde bulunabilirsiniz, ancak bunun öğrenciye aktarım boyutu öncelikle pedagojik formasyondan geçer. Psikoloji, felsefe ve yöntem bilmek gerekir. Her şey beynimiz, bedenimiz, düşlerimiz yeniden organize olmak durumundadır... Siz bugünün anlayışını benimsediğinizi savlayacaksınız ama eğitim yönteminde geleneksel kalacaksınız.. Bu çelişki sizi yıpratır ama ondan daha da önemlisi eğitim – öğretimi ciddi bir şekilde zedeler. İşte burada, yeniden bakmak ve bir kere daha düşünmek en önemlisi de araştırma yapmak devreye girmek zorundadır... Başkalarını yok etmeye çalışarak değil kendimizdeki eksikleri değiştirmeye çalışarak var olmalıyız.
Adından da anlaşılacağı gibi “Temel Sanat Eğitimi” sanatın, sanat eğitiminin temelinde olan ilkeleri, ögeleri, teknikleri yaratıcılık bağlamında , farklı ilişkiler kurdurmayı öğrenciyle paylaşmaktır.. Çağın değişen yapısına göre programlar ve en önemlisi uygulama yöntemleri yeniden gözden geçirilmeli, yeniden yapılandırılmalıdır. Bunun için öncelikle sorunların görülmesi gerekir. Doğru yaptığını sananlar, dinlemeyi, gözlemeyi bilmelidirler. Değişim böyle sağlanabilir ancak... Kendini doğru kabul ederken neye dayandırdığınız önemlidir. Tabii bir o kadar da karşınızdakini neye dayandırarak yatsıdığınız da... Sorunların üstüne gitmek yerine, "başka üniversitenin ilgili Fakültesinin içi boş ama reklam ve mekanla öğrenci kapatıyor , bizde bu eksik," demektense o mekanın içinde ne yaptığınıza bakmak gerekir... Yani ısrarla diyorum ki sorgulamayı kendimize uygulamak lazım. Disiplinlerarası bir çalışma disiplin özelindeki malzemeye kapalı olamaz , olmamalı... Tam tersi ortak derste edilinenlerle disiplin içi ilişki kurulmalı... Kuranlar ise yadsınmamalı... Program içi uygulamalara ve Disiplinlerarası ilişkilere yeniden bakılmalı...
“Öğretmen pencere kadar bilgi aktarımı için bina kadar bilgiye sahip olmalı” derdi bir İngilizce öğretmenimiz.. Bunun için o pencerenin dünyaya sürekli açık olması gerekir. Bir kapağı doğuya, bir kapağı batıya...Yani her yere
Öğretim elemanlarımız kendilerini yenilemek çabasına daha yoğun şekilde girmeli.. Doğrusu her yazılan deneme, makale, gözlem, yaşam, araştırma içerir. Bu da insanın kendini sürekli yenilemesini sağlar.. Bir öğretim elamanının yapması gereken en önemli değişimlerden biridir bunlar ve her eğitimci de yapmalıdır. Kendi adına, eğitim adına... Tüm bunları da hızla ve sağlıklı yapmalı... Notlar almalı, araştırma yapmalı , yazmalı ve en önemlisi de paylaşmalı ama saygı duyarak... Birilerinin fikri alınıp o, yok edilerek değil. Üretim aynı zamanda, etken olmayı da beraberinde getirir.. Olumsuz olan edilgen kalmaktır. Ancak İnsanları edilgen konuma sokmak için zorlamamalıdır. Söylemde etken, eylemde edilgen insan beklentisi bir yerlere götürmez. Yoksa edilgen kalmak ya da edilgen kalınmasını bir şekilde sağlamak yakınmalara, huzursuzluğa, soyutlanmaya neden olacaktır, başka bir şeye değil, başarıya değil...
Neler mi yapılmalı? Öncelikle zaman ayırmalı ve örneğin genel toplantıların yanında iç toplantılar yapılmalı... Ama nasıl sanatçı olmak başka, sanat eğitimcisi olmak başka ise sanatçının idareci olması da artı özellik gerektirir. Ne yazık ki ülkemizde idari işler bürokratik yükümlülük gerektiriyor. Duyurumların sağlıklı yapılması ve ciddiye alınması, işlerin sağlıklı yürütülmesi açısından gereklidir. Ama siz aradığınızda idareci yaptığınızı bulamazsanız, bulduğunuzda da sağlıklı iş-verim alamazsanız problem başta demektir. Öncelikle seçimlerin doğru yapılması gerekir yani doğru yere doğru kişiler yerleştirilmeli... Yalnış kişileri tercih edip sonra şikayet etmek anlamlı olmaz Düşünceler çeşitlenmeli yoksa bir yere varılamaz. Toplantılarda aynı sözler sarfedilir yeni bir toplantıya kadar da değişen bir şey olmaz.
Düşünce boyutu, farklılıklara saygıyla başlar.
YTÜ SANTAS
|