Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 9.9.2004  

<b>TRAFİK KAZASI</b>


TRAFİK KAZASI


TRAFİK KAZASI



Fakülteye gitmek için kullandığım servise binmek üzere karşıdan karşıya geçerken, geliş gidişli olan yolun ortasında kırmızı ışık yanmıştı. Yayalar için yeşil ışığın yanmasını bekledim. Yandığında hemen hareket etmedim. Arabaların geldiği yöne baktım. Çok süratli bir minibüs geliyordu. Henüz uzaktaydı. “Ama bu hızla yeşil ışıkta durmaz. Önü de düz, tutunacak yeri yok yola çıkmayayım, ölebilirim” diye düşündüm. Hakikaten düşündüğüm gibi de oldu. Araba durmadı, çok süratli bir şekilde geçti gitti. Eğer adım atsaydım paramparça olmuştum. Üstelik kendi hakkımda, yani yayalar için yanan yeşil ışıkta ve ölümü hak etmeden. Benim tarafta bir arabalık boşluk vardı. Bir ya da iki araba yolun diğer yanında, kendileri için yayan kırmızı ışık nedeniyle durmuşlardı. Tekrar yola baktım, boştu, gelen araba da yoktu. İki adım attım ve kendi çığlığımı duydum.

Böylece sabah Fakülteye gitmek için yola çıktığımda yayalar için yanan yeşil ışıkta karşıdan karşıya geçerken trafik kazası geçirmiş oldum. Kırmızı ışıkta geçen, kuralları çiğneyen bir şoför sayesinde. Sanırım şiddetli bir çarpma ve sıçrayış… Bundan sonrasını anımsamıyorum. Sonradan, çarpan beyin anlatmasıyla ki hiç anımsamıyorum, taksisinin önüne düşmüşüm ve uzanıp aynasını tutmaya çalışmışım. Ama başaramayıp arabanın önüne yuvarlanmışım. “O anda fren yaptım” demişti ve kırmızı ışıkta geçtiğini, suçlu olduğunu kabul etmişti. Onun camı, benim de kemiğim kırılmıştı. Tabii dişlerim de. Ayrıca dizlerim hasar görmüştü. Cam takılır ama yıllar sonra bu kazanın bedelini daha ağır öder oldum. Şimdi tazminat davası açmak isterim. Çünkü sayesinde parçalanan dişlerim yerine gelmiyor vs.Ama bu trafik kazasında şunu çok iyi netlemiştim. " Hayat onurla ve dostlarla anlamlı."

Arabaya bindirildiğimde kendime geldim ve ilk söylediğim, “ben öğretmenim, okuluma bildirir misiniz, lütfen.” Oldu. Şoförde, “önce sizi hastaneye götürelim, durumunuza bakalım, sonra bildiririz.” Dedi. Yakın diye kalp hastanesine gidildi ama alınmadım. Çünkü orası salt kalp üzerine olduğu için yardımcı olamayacaklarını söylediler. Sonra Numune hastanesine geldik. Acilde arabadan alınmam, sedyeye konulmam ve muayene yerine getirilmem bir işkenceydi. Sanki çuvaldım ve atılırken çok acı çekiyordum. Bu arada baktım ki Türkiye’nin yarısı trafik kazası geçirmiş. Bir hafta hastanede yatmak zorunda kaldım. Her gün Prof. Hocalarının arkasındaki genç doktorlar dinliyorlar ayrıca belirli saatlerde gelip kontrol ediyorlardı. Ama ilgisiz, bitkin, yorgun, sıradan bir vazifeydi bu. İçlerinden en ilgisizi bir gün filmlerime bakıp boynumun kötü olduğunu, boyunluk almam gerektiğini söyledi birdenbire artan ilgiyle. Birde kart verdi. Bu adresten şu nitelikte bir boyunluk alacaksınız dedi. Bana çarpan bey arada geliyordu. Çünkü şikayet etmemiştik. Zaten polis de arkadaşı çıkmıştı. Şikayet edenler de , “iyi ki etmemişsiniz, bakın bize hiç gelmiyorlar, üstelik kayıplar,” diyorlardı. Hatta bazıları,”bize vurdu ve kaçtı.” Diyordu. Ona rica ettim. Boyunluğu alıp geldiğinde şunları anlattı. “Aslında bu boyunluk hastanenin eczanesinde de varmış, aldıktan sonra öğrendim. Halbuki önerilen yer o kadar uzak ve kötü bir yerdeymiş ki.” Dedi. Bu arada ilgisi canlanan genç doktorun alakası, yine ilgisizliğe dönüşmüştü. Onu anlamaya çalışıyordum. Belki normalde en fazla 10-20 hastaya bakması gerekirken 90 -100 hastanın üzerinde bir sayıya bakıyorlardı. Bizler birer yataktık onlar için. Zamanları yoktu, işleri ağırdı, hep dert dinliyorlardı. Üstelik karşılığında aldıkları maaşta azdı. Düşünüyordum da bize verilen maaşlarda az. Ama o az maaşı çocuklardan-gençlerden almıyorduk. Çocukların suçu olamazdı. O halde onlara bilgimizi, birikimimizi aktarmalıyız. Onlara öğrenmeyi öğrenmelerini öğretmeliyiz. Araştırmanın önemini kavratmalıyız. Maaşımızı aldığımız kurumda alabildiğine bulunmalıyız ki ders bitiminde de öğrenciler bizi bulabilsin. İşte burada, etiğe dayalı davranış önemlidir. Etik her yerde… Bu kaza da bir etiksizlik örneği değil mi?

Kazasız günler diliyorum.

09-09-2004


Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi

http://www.amatorceedebiyat.com/tulay/
tcellek@yildiz.edu.tr

Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 3064 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.