İnsan varlığındaki akıl ve duygu yönünün doğru kullanılması değişimin, mutluluğun bir göstergesidir. Bu gösterge eğitimde ne kadar doğru yöntemlere oturtulursa başarı, sıçramalar, yaratıcılık o denli büyük boyutlu olur. İlişkilerimizde, yaratımlarımızda bu doğru tercih ve kullanımının baş rol oynayacağı da kesindir. Yaşamak zevkinde yaratıcılığın payı büyük olsa gerek. Birikimlerimizi düşünceye, sezgiye dönüştürmek ve sezgimizi birikimlerimize yön verdirmek yaratıcılığın baş dürtüsüdür.
Düş anlatımı, gerçeğin anlatımı, buluş, yaratıcılık alt yapısındaki kişilik birikiminin yönü doğrultusunda ya sanatta, ya bilimde ve yaşamda doğum yapar. Doğumun sağlıklı olması da doğru eğitimden geçer. Sunumun özgünlüğü bireyin, bireysellik yapısında başlar öncelikle. Yaratıcılığı ortaya koymada seçilen malzemeden tutunda farklı ilişkilendirmelerdeki özgünlüğe kadar ayrı birey olma ve buradan hareket etme önemlidir. Burada bilgi edinme, araştırma alt yapının, doğru sezgilenmenin ön koşuludur. Donanım kendimizde başlar, çevrede devam eder. Güzel sanatlar eğitimi de donanım ister gerçekten. Ancak gizil gücü açığa çıkarabilmenin yöntemi önemlidir. Eğitimci kendi gizil gücünü öğrenci vesilesiyle mi ortaya çıkartıyor, yoksa öğrencinin gizil gücünü, öncelikle onun farklı bir birey olduğunun kabul ederek ortaya çıkarmasında öğrenci kadar eşit enerji mi sarfediyor baskın olmadan. İşte doğru eğitim burada başlar.
Zenginlik salt kendi alanının en öne çıkan eğilimin kendi bilgisi ve üretimiyle olması, diğer alanlarla da beslenmek zorunda ki seçim doğru yapılsın. İşte burada yine kişilik karşımıza çıkıyor.Tek kitap, tek insan, tek çalışma insanı hem kısırlaştırır hem de karşısındakinin kişiliğine büründürebilir. Halbuki çokluk, bir olaya çok yönlü bakmayı, her şeyden önemlisi de seçmeyi ve daha doğru karar vermeyi beraberinde getirir. Çokluk tartmayı, değerlendirmeyi, zenginliği içerir. Mesele tek yönlü bakmamaktır. Her yöne geniş açıdan bakmakla donanımlı olunur. Bunun da o denli yaratıcılığa ve kişilikli yaşamaya, kararlılığa katkısı vardır. Aynı zamanda bu, eleştirel bakmayı da beraberinde getirir. Seçim yaparken, eleştiri de yaparız.
Algılama, düşünme ve her şeyden öte bunu ifadelendirme önemlidir. Cesaret gereklidir. Rollo May’ın dediği gibi “Yaratma Cesareti” . Bize verilenleri yıkma, kendi çabamızla savaşmak cesaret ister öncelikle kendimizle sonra çevremizle. Sanat eğitiminin önemi burada ortaya çıkıyor. Bunu ya yıkarsınız ya da birlikte yaparsınız. İşte böyle bir şey için öncelikle öğrenciyi farklı bir kişilik olarak kabul etmek gerekir. Var olmanın ilkesi yaratıcılıktan geçer. Yoksa, bir başkasının gölgesinde yaşamak mahkumiyeti başlar. Yaşamın gereği, yaratıcılık süzgecinden geçtiğince değişir, güzelleşir, iyileşir. Bunun felsefi boyutu doyurur, politik boyutu inandırır, kültürel boyutu zenginleştirir.
Düşünsellik, gerçeklik arası çakışmanın oluşturduğu yaratıcılık tabii ki eğitimle geliştirilebilir. Çünkü sanat eğitimi salt göz-el eğitimi değildir. Sadece teknik beceri kazandırmaksa hiç değildir. Bir alanda yetkin olan bir kişiden diğer alanlarda da aynı yetkinlik beklenemez. Ancak ilgisi, bilgisi diğer alanlardan taşındığı sürece esas alanın zenginleşmesine, gelişmesine katkısı olacaktır. Ama bunu da doldurmak boyutuna getirilmemelidir. Sanat diğer dalların tamamlayıcısı değildir. Kendi adına bir varlıktır. Kendi dili kendi tekniği, konusu ve benliği ile başlıbaşına bir alandır.
Akademik kadronun niteliği bu bağlamda çok önemlidir. Dünyadan alımlarını kendi geçmişinin süzgecinden geçirmeden giydirmek, kendi kişiliğini öğrencide devam ettirmek yarar değil, ciddi zararlar getirecektir. Bu eğitimcinin ne olmasını da beraberinde getirir. Nasıl bir fırçayı ya da mikrofonu her eline alan sanatçı olamayacağına göre herkeste eğitimci yapılanması içinde olamaz. Doğru seçilen programlarla, fiziki olanakların güzel olduğu yerlerde nitelikli öğrenci potansiyeli yaratmaktır aslolan. Bilgi çağında ciddi şekilde donanımlı olmak gerekir. Yaratıcılık eğitimi tüm toplumun sorunudur, devletin sorunudur. Yani salt sanat eğitimcisi ve öğrencinin sorunu değildir.
Yeniden bir dünya yaratma, yaratıcı çabanın bir sonucudur. Bunun için salt görselliği yinelemek değil, problem yaratmak ve problem çözümünde farklı yollara dalmak olasıdır. Pedagojik dayanağı olmayan eğitimden, eğitimciden yaratıcılık süreci beklememelidir. Bu bir duyarlılık eğitimidir ama öğrencinin kendi duyarlılığının eğitimidir. Öğretmenin kendi duyarlılığını öğrencide yineleme tavrı değildir. Eğer bir eğitimin çekirdeğini “yaratıcılık” olgusu oluşturacaksa, yaşama geçirilecek yöntemin, uygulayıcılarının – yönetici ve eğitimcilerin – ve müfredat programının doğru olması gerekir. İlginin doğru eğitilmesi gelişimine neden olur. Kendimizi yaratarak ifade ederiz. Eğer eğitimcinin niyeti kendini öğrenci yoluyla ifade ettirmekse yanlıştır. Herkes kendi altyapısıyla, kendi yaratımıyla var olmak hakkına sahiptir. Kendi kültürünü oluşturarak doğayı değiştirme eylemine katkıda bulunulabilir. Sanat bir şekilde kişiliğin aynasıdır, çağın aynası olmak kadar. Düşünmek beyinle ve uzantısı gözle de yapılır. Not alma salt yazıyla değil çizgiyle de yapılır. Algılamanın geliştirilmesi kişilikteki ilgi alanına göre yapılır. Estetik algılama, içinde yaratıcı süreci de saklar. Yeter ki her şeyi olduğu gibi kabul etmeden araştıralım. Ayrıştırarak ve birleştirerek , seçerek ve kıyaslayarak, eleştirel yaklaşarak yaşayalım, yaşatalım. Yapılan seçim, yaratıcılığında bir şekilde göstergesidir. Yaratmada özgürlük gerekir, bağımlılık değil. Özerk olmak lazımdır. Yüzeysel bakmadan derinlemesine inerek tartmak, ayrıntıda dolaşmak farklı ilişkilendirmelere neden olacaktır; ama başkalarının görmediği, düşünmediği ilişkilendirmeler.
Doğa, insan, sanat, bilim ilkeleri temelde benzeşimler gösterir. Yaratıcı zeka, sanat eğitiminde geliştirilirken yaşamın her alanında da kullanılır. Burada yeniden üretim söz konusudur, yorum söz konusudur. O sezgiyi ne için kullanacağınız belirleyicidir, kişilik olarak, alan olarak. Düşünme kapsamının genişliği okyanusun derinliğine inebilmenin göstergesidir. Yeter ki özgün olalım. Çok yönlülüktür söz konusu olan. Araştırmak ve çalışmak bütünleşince doğru yöntemlerle yaratıcılık ciddi şekilde gelişir. Estetik algının gelişebilmesi eleştirel bakmayı öğrenmekten geçer. Bir koridordan geçerken, doğrudan kendimizle, ilgi alanımızla, yaşam biçimimizle ilgili olmasa bile duvarda asılı olanlara bakıp rahatsızlık duyuyor, kendinizce değiştirmeye kalkıyorsanız bunu kendi alanınızda da uygulayacaksınız demektir. Tabii işi salt görsel rahatsızlıkta bırakmayıp, bilgiye de sahip olarak biçimsellik kadar özsel değerlendirmeler de yapmak gerekir.
Öğretmen kitleye bakar gibi davranmamalı bireysel ayrıcalıklara göre hareket etmelidir. Kişilikler, öğretim yöntemlerini de çeşitler. Bu da öğretmeni her an diri tutar. Hazırlıklı olmasını sağlar. Öğretmen kadar önemli olan çevre, arkadaş, kültürel ortamlarında katkıda yeri vardır. Öğretmenin kişiliği çok önemlidir. Üretmesi örnek olması açısından. Öğreticilik becerisi ve yöntemi, hazırladığı program çok önemlidir. Öğrenme isteğiyle yaşamak, öğretilme tavrının içinde yaşamamak ve yaşatmamak eğitimin ilk ilkesi olmalı. Eleştirel bilgi, teknik bilgi, estetik bilgi, kişilik tamamlayıcısıdır. Teknik bilgi el, göz, koordinasyonu ile zanaatsal birikimdir. Estetik bilgi, algıyı, düşünsel boyutu, duyarlılığı içine alan bilgidir. Bunların buluşma noktası yaratıcılığın başlangıcıdır. Düşünmeyi en az iki kez yapıp içsel değerlendirmede ve konuşmalarda nitelik yakalasak bu çevre boyutuna taşınacaktır.
Sorun çözme sürecine girmek, kendine problem yaratmakla olur. Bu bir başkasının sorunu değil, kendi ürettiğimiz bir problem olmalı. Öğrencinin görmesini sağlamalı, derslerde gösterilen örneklerle ama önemli olan bunun yaşama taşınmasıdır. Ödev olmaktan çıkarılmalısıdır. Sanatın dönüştürücü gücü bireyin kabullenilmesiyle olur. Hem kendince hem çevresince. Eğitimin ailede başladığı unutulmamalı, bir o kadarda çevre önemsenmeli. Eğitim programlarındaki keşfetme ve yetileri geliştirme yaşam bulması açısından önemlidir. Alan okulunun – lisenin üstü olan Fakültelere gelmeden iyi bir alt yapı oluşturulmalıdır. Tüm bunlarda güven ortamında buluşma olanağı yaratılmalıdır. Öğrenci birbirleriyle mukayese edilerek değil, kendi geçmişiyle ele alınarak gerekirse kendisiyle mukayese edilerek değerlendirmeye alınmalıdır. Öğretmen tüm çocukları kendi kişiliğinin potasında eritmemeli. Öğrenci kendi eğitiminde söz sahibi olmalı. Karar vermeden tutunda konu seçimine ve araştırma alanlarına kadar. Bunun için öğrenciye güvenmek gerekir. Kişiye özel eğitim yapıldığı sürece “yaratıcılık” olgusu yerini bulur. Düşünme, algılama, kavrama yetileri böyle gelişir. Ayrıca eğitim salt atölyede, sınıfta değil duvarın dışında da algılanmalı. Ama bu duvarın içi ders, dışı ödev niteliğinde olmamalı.
Sanat dallarının sınırlarının kaldırılması öğrenci kişiliğinin, beyninin bombardıman altına alınıp, yığınlaştırılması, doldurulması anlamını taşımamalıdır. Kendi alanına katkı, kendini zenginleştirme, çok boyutlu bakabilme vb. tezler adına yapılmalıdır. Bu sınırlamalar kaldırılmalıdır. Felsefi bağlamda görebilmeyi getirmelidir. Bu arada gerçeği yinelemek yaratıcılık değildir. Sanat değildir. Eğitimin ağırlığını salt buna vermek yaratıcı yanı bloke etmekten öte gitmez.
Yaşamı biçimlendirme ve değiştirme, bize sunulanı kabul etmeme sanatı ve eğitimi doğurmuş, geliştirmiş ve çeşitlemiştir. Çeşitleme, derinlemeyi özünde taşır. Disiplinlerarası anlayış buna olanak tanıyan güzel bir olgudur. Bilgi sanat arası ilişki kurma, sanat yaşam arası ilişki kurma, sanat bilim arası ilişki kurma farklaşmayı ve yoğunlaşmayı beraberinde getirecektir. Bu da yaratıcılık boyutunu derinleştirecektir. Yazmak ama görsel, okumak ama görsel, salt yazı okuma bağlamında kalmayarak yaşamak sanatın nüvesini oluşturur. O zaman arkadaş çevresi bile salt sanattan değil, felsefecilerden, sosyologlardan, psikologlardan, bilim insanlarından olmalıdır. Zenginleşmek, çeşitlenmek bunu gerektirir. Görsel anlamda zenginleşen uygulamada da aynı başarıyı yakalayacaktır. Başka alanlardan beslenme farklı ilişkilendirmede kendini mutlaka gösterecektir. Problemler sıradışı olmaktan kurtulacaktır. Ancak tohum önemlidir. Geçmiş önemlidir. Alt yapı önemlidir. Gen, gelenek önemlidir. Farklı düşünü biçimi anne karnında atılmaya başlanmalıdır. Her şeyi ezbere, başka kişiliklerde yaşamaya göre ayarlanmış bir eğitim sisteminde geç başlayan farklı öğretiler, geç kalmaktan öte gitmez. Hayal kurmanın aşağılandığı, engellendiği bir toplumda ütopyası olan bireyler olamaz. Çok yönlü yetiştirmek, aynı anda olur. Klasik önce gelir sonra farklı tarz tavrıyla değil ikisi iç içe ve dengeli verilebilir, doldurmadan. Yaratıcılık, donanım, birikim gerektirir. Sıçramalar yapılabilir böylece. Bilimle sanat duvarına önce kapı kondu, sonra duvar yıkıldı. Şimdi bir bilim insanıyla sanat insanı birlikte yapıt gerçekleştiriyorlar.
Kendini eleştirip dönüştürebilen başkalarına yardımcı olabilir. Başkalarını dönüştürmeye kalkan ise karşısındakine yarar vereceğini zannetmekten pek öteye gidemez. Tek doğru, tek insan, tek kitap olmamalı. Tek insanı dinlediğinizde eğer etkili konuşuyorsa ona inanır ve ona dönebilirsiniz. Ama çok insan, çok eleştiri üzerine giderseniz bu eleştirileri, fikirleri değerlendirilip, özümseyip sonuca kendiniz olarak ulaşabilirsiniz.
Yaratıcılıkta hayalgücü çok önemlidir, Albert Einstein’ın dediği gibi. Disiplinde önemlidir. Ama bu disiplinin içeriği önemlidir.Yaratıcılığın özünde özgürlük vardır, fakat ortaya çıkarılmasında disiplinli bir çalışma da gerektirir. Disiplin çalışmayı kasteder, özgürlük ise bu çalışmanın içeriğini, tavrını, tarzını kasteden bir sözcüktür. Yaratıcılıkta birey önemlidir. Ve tabii çevresi de. Önemli olan o sürece girilmesidir. Bizim toplumumuzda, eğitim sisteminde yaşananlar ise süreç değil, başlangıç ve sonuçtur. Genellikle bilinenlerin yinelenmesidir. Halbuki yaratıcılık, farklı ilişkilendirmelerle başlar. Bir süreçtir. Ross Mooney'’de kişi, süreç, ürün ve çevrenin yaratıcılıktaki yerini alır. Gestalt’ta biçim; algı. Wertheimer, formu yıkma... Üçüncü kavramın üretilmesi, iki kavram arasındaki yeni ilişkideki yaratıcılıkta yatar. Yaratı, değişimdir, gelişimdir. Farklılaşma sürecidir. Beyinler hazıra mı alıştırılmış en baştan, önüne konulanı körü körüne kabul eden mi? Önemli olan budur. Kabul etmeyip, yeni bir önermede bulunmak. O zaman zihinsel faaliyetlerin tümü gelişir.
• Özgür, özerk davranma
• Entelektüel birikime sahip olma
• Hayalgücü
• Karar verme yetisi
• Algılama
• Başarma
• Anlama
• Paylaşım
• Sezgi
• Eleştirel yaklaşım
• Kendini gerçekleştirme
• Orijinallik, farklılık
• Duygusallık
• Farklı ilişkilendirme
• Çoğulluk – görsel, sözel, sessel, devinimsel
• Mizah
• Sınırları zorlama
• Sevmek
• Kendine güven
• Kendi beklentilerinizin gerçekleştirilmesi, başkalarının beklentilerine sizin alet olmamanız.
• Yetilerin ortaya konması
• Paylaşımcı, yetkin öğretmenlerle, kişilerle bir arada olmak ve yararlanmak
• Enerjinin doğru kanalize edilmesi.
• Fark ederek yaşama
• Yoğunlaşma,
• Saptamalar yapma
• Problem yaratma ve çözüm yolları arama
• Analiz, sentez
• Araştırma
• Not alma; görsel, yazısal, çizgisel
• Değerlendirme
• Sorumluluk
• Esneklik
• Çözüm çeşitliliği içinde yaşama...
Eğer eğitim sistemi yaratıcılığa yönelik değilse o toplum hiçbir zaman gelişme kaydedemeyecek, hep gelişmiş ülkelerin boyunduruğu altında yaşamaya mahkum olacaktır. Bunun için okuma alışkanlığı gerekir. Araştırma alışkanlığı gerekir. Arşivci olmak lazım. Problem bulmak ve farklı çözümler üzerine yoğunlaşmak gerekir. Tüm bunlar için Sanat Eğitimi kitleye değil, bireye yönelik olmalıdır. Bireysel ayrıcalıklara doğru hitap etmek gerekir. Bu şekilde mekan, olanak, program hazırlanmalıdır. Sanat Eğitimcisi salt ders, atölye saatleri içinde sınırlı kalmamalı, bunların dışında da öğrenci ile birlikte olmalı ve onları özellikleriyle, alt yapısıyla tanımaya kalkmalıdır. Kendisini kopya ettirmek yerine öğrencisinin kişiliğinden hareket etmeli, baskın olmak yerine, paylaşımcı olmayı tercih etmelidir. Tartışma ve sorgulama olmadan alt üst tavrıyla bir yere ulaşılamaz. Ders programlarının da sürekli elden geçirilmesi gerekir. Değişen çağın koşullarına uymak lazımdır. Eğitimci yetkin olmalı, neyi, ne kadara kadar götüreceğini çok iyi bilmeli. Öğrencinin kendini tanımasına olanak verilmeli. Sanat uygulamaları kültürel alanla desteklenmeli. İlişkileri sağlıklı kurulmalı. Ancak şimdi yapılan nedir? Farklı kişilikler aynı potada eritilip, öğretmenin kopyası haline getirilmektedir. Birden fazla öğretmenin olması gereklidir. Ancak bunlarında, demokrat, açık, özgür, paylaşımcı, eğitimci kişiliklere sahip olması gerekir. Yoksa hepside öğrenciyi kendi olmasına çekerse sonuç çok daha kötü olabilir. Çeşitlilik demokrasisi yerini kabusa bırakır. Çevreyi değiştirme, biçimlendirme, önermeleri, yaratıyı, yaşama tasarımı getirmiştir. Sanatlar arası ilişki kadar diğer kurumlar arası ilişkide sanat eğitimine katkısı olacaktır. Toplumun sanata bakışı, sanatçı sistem ilişkileri önemlidir. Her çocuğun tıp doktoru, şimdilerde mühendis yapılmak istenmesinden başlamak gerekir işe.
Sanat eğitimi donanımlı öğrenciler yetiştirmeyi amaçlar. Seçimlerde salt verilen konunun değerlendirmesine değil, dosyasına bakılmasına ve duygusal zeka alanında da bir değerlendirmeye alınması gerekir ve ne kadar kişiliği doğrultusunda hareket ettiğine... Bireyde el becerisine değil, beyin becerisine, biçimi değil özüne öncelikle bakılmalıdır. Bu zaten, diğer yetilerin gelişimini de içine alacaktır. Felsefe, sosyoloji kadar psikoloji bilinmeli. Ama öğrenciden önce öğretmen yetiştirilmesi doğru yapılmalıdır. Bunun içinde insanlar hangi amaçla hangi okula gittikleri ve mezun olunca ne yapmaları gerektiğini daha başından iyi bir şekilde bilmeliler. Zeka ve düşünsellik boyutu bilgi ve kültürle gelişir. Sınavlar salt görme ve aktarma becerisini ölçmemeli. Yaratıcılığına da bakılmalıdır. İstek çok önemlidir. Bu, içten gelmeli. Bize bu dürtüyü, bu özelliği, bu isteği geliştirme olanakları kalır. Gözlem gücü, beceri, istekliliği, yaratıcılığı, değerlendirme yetisi, tavrı değerlendirilmelidir. Bir öğretmenin önce öğretmen olması, eğitimci, akademisyen olması gerekir. Asli tarafı bu olmalı ki mesleğine ve sorunlarına sarılsın. Çözümler üretsin. Paylaşımı bilsin. Öğretme modunda değil, birlikte öğrenme pozisyonunda olsun. Ancak böyle, başarı birlikte sağlanır. Eğer sanatçı eğitimci kişisel çalışmalarında, yapıtlarında sınırlı kalırsa yapacağı tek şey eğitim yoluyla kendini öğrencide devam ettirmektir. Eğitimin kendi sorunsalıyla ilgilenmek değildir. Öğrenci ile ilgilenmek ise hiç değildir. Yaratıcılık eğitiminde öğretmenin tarafsız olması şarttır. Öğrenci özgür bırakılmazsa ilerleyemez. Öğretmenin eğilimini de taşımak durumunda değildir. Ama sistem öyle ki önce öğretmen alanlarına yönelik değerlendirmeye tabi tutulmak yerine herkesin potasında eritiliyor. ( LES gibi ) O da öğrenciyi kendi potasında yok ediyor.
Temel Sanat Eğitimi salt uygulamaya yönelik olmamalı aynı zamanda sanat tarihi, uygarlık tarihi, felsefe, psikoloji vb. derslerle de desteklenmelidir. Öğrencilere, uygulama kadar teorisel araştırmalar da yaptırılmalıdır. Yani kendi programı içinde de zaman zaman teoriye, teorisel araştırmaya yer verilmelidir. Başkasının keşfettiği yollara değil, kendi keşiflerimizin üzerine gitmeliyiz. O halde aynı fırsatı da öğrenciye tanımalıyız. Düşüncelerin ilişkilendirilmesi, farklı ortamlarda, farklı bireylerle yaşamanın da sonucudur. Sıçramalar böyle gerçekleşebilir. Grafik Tasarım ve Grafik Atölye derslerime farklı Fakültelerden öğrenciler geliyor. Hem kendi çalışmaları hem de sanatçı çalışmaları üzerinde konuşmak, farklı fikirler üretmek, yeni ilişkiler önermek kadar, değişik konulara da değinmek zenginlik getiriyor. Kafalarda soru işareti yaratmak, merak etmelerini sağlamak, “siz olsaydınız ne yapardınız” sorusuyla kendine bakmasını ve düşünmesini, fikir üretmesine olanak tanımak. “Ben varım” istinasını başkalarına ve kendimize yaşatmalıyız. Bu da yaratıcılığımızı ortaya koymakla olur. Eğitimde bunun ortaya çıkarılması ve geliştirilmesi adına yapılır. Geçmişi bilerek, günü yaşayarak geleceği kurma; tüm bunları kültürel aktarımla ve farklı yapıtlar sunarak gerçekleştirme uygarlığın bir parçası olmak adına gereklidir.
Sanatçı olmak ayrı, Sanat Eğitimcisi olmak ayrıdır. Sanatçı benciliği ile Sanat Eğitimi yapılamaz. Yapıtı ve kendisi arasındaki alışveriş öğrenciyle kendisi arasındaki alışverişe döner. Halbuki eğitimci en başta öğrencinin kişiliğini, kendisinden ayrı bir yapısı olduğunu kabul eder. Eğitim burada başlar. Sanatsal paylaşıma girer. Karşılıklı alışverişin olabileceği ortamlar hazırlar. Öğrenciye “birey” olarak değer verir. İç dünyanın dış dünya ile ilişkisi arasındaki yaratıcılık köprüsünün kurulmasında eğitimcinin katkısı olabilir. Farkında olarak yaşamayı sağlamak gerekir.
Grafik Tasarım dersinde “yaratıcılık” konusunu vermiştim. Herkes yaratıcılığı bilimsel, akademik, ansiklopedik olarak tanımlamadan anlatacaktı. Kendisini, anısını, projesini, ütopyasını, ürettiklerini, yani yaşamının bir kesitini düşleri dahil hangisi olursa olsun anlatacaktı. Daha doğrusu bir deneme yazmalarını istedim bu doğrultuda. Bir öğrencim yaşantısından bir örnek verdikten sonra sözlerini şöyle bağlamış “bunları ben nasıl oldu da daha önce düşünemedim; bu kadar kolay parçaları neden ben bestelemedim? Sorularının yanıtları sanırım “yaratıcılık” başlığı taşıyan Grafik Tasarım dersi vize sorusunda saklı.” Öğrencinin kendisine bakmasını sağlamıştım, başarmıştım. İşte bu da beni mutlu etmişti. Bir diğer öğrencim, hiç böyle bir soruyla karşılaşmadığını ve kendisine hiç bakmadığını anlatmış. Bir diğeri ilk defa kendini sorgulamaya gitmiş. Ama çoğu tanımlama yapıvermiş.
İthal anlayışlarla hele ki bir de kökten eğitimci değilseniz bizim çocuğumuza, gencimize ulaşamazsınız. Eklektik ve geçmişsiz bir ithal anlayış doğru olsa bile zorla giydirmek yerine, böyle bir zenginliği şöyle bir alt yapısı olan bireylere nasıl ulaştırabiliriz yöntemleri arayıp bulunmalı, yaratılmalıdır. Tabii bu, öncelikle kitle eğitimiyle olmaz. Salt gördüğünü birebir yineler öncelikle, yaratıcılık anlayışı ve
yöntemleri sonra gelir düşüncesi beyni bloke etmekten öte gitmez. Üstelik bu tarzı 100 bireyi 1 birey yaparak uyguluyorsanız ise hiç olmaz.
Yaşayarak gördüm ki sınıfa bir konu anlatınız tamam denir yapılmaz. Bireye aynı konuyu aynı şekilde anlatınız o andan itibaren değişmeye başlamıştır. Öğrencinin kendi problemini üretmesine izin verilmelidir. Kendi sorunsalına sahip çıkması, istemesi, kendi bakış açısını açığa vurması, kendi çözümünü üretmesi; işte sanat eğitimi budur. Kuşku, merak, soru işareti... İnsana değer verip meraklandıracaksınız, bunlar ve buna bezer tavırlar araştırmayı beraberinde getirecektir. Disiplinlerarası anlayışa klasik yöntem çelişkilidir. Anlayış çağdaş, uygulama farklı... Başarı böyle gelemez. Ama her şeyde olduğu gibi bunun da çözümü vardır. Yeter ki paylaşmayı bilelim ve kendi dışımızdaki bireyleri de kabul edelim.
13-05-2005 / İSTANBUL
|