Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 20.4.2004  

<b>ELEŞTİRİ VE GÜZEL ÜZERİNE EĞİTİM BAĞLAMINDA BİR DENEME</b>


ELEŞTİRİ VE GÜZEL ÜZERİNE EĞİTİM BAĞLAMINDA BİR DENEME


ELEŞTİRİ VE GÜZEL ÜZERİNE EĞİTİM BAĞLAMINDA BİR DENEME



Eğitimciliğim süresince yaşantıma, derslerime ve yazılarıma yansıttığım çok önemli bir şey var. “Bireysel ayrıcalıklar.” Herkesin farklı olduğunu düşünür ve bunu yaşamıma ciddi şekilde yansıtırım. Derslerimde de buna çok dikkat ederim. Çünkü “eleştirel bakışın” altında gerçekleştirilecek eleştirilerin düzeyli olmasının gerekliliğine inanırım. Bunun içinde alay ve küçümseme olmamalı. Öğrencilerimin de bu konuya, bu tavra çok dikkat etmelerini vurgularım sürekli. Bu nedenle yöntem değişikliği bile yaptım. Eskiden, “eleştirir misiniz?” Derdim. Şimdi, “Siz olsaydınız nasıl yapardınız, ne yapardınız?” Sorusunu yöneltiyorum. Böylece eleştirip bırakmak ve yermek yerine fikir üretmek, önermek söz konusu oluyor. Aslında eleştirmek ama daha düzeyli bir şekilde yapmak gerçekleşiyor böylece. Buna en güzel örnek: H. Wölfflin’in “Sanat Tarihinin Temel Kavramları” kitabı ( Remzi yayınevi). Klasik sanatla, Barok sanatı karşılaştırarak anlatır. Ve der ki: “Klasik ya da Barok sanat diğerinden üstün değildir. Sadece insan beğenileri değişmiştir.”

“Güzel” konusu bile bireysel farklılıklar çerçevesinde göreceli olabiliyor. Bu da çok doğaldır. Artık bir değişim var her yerde, her isimde. Örneğin Sanat ve Tasarım Fakülteleri var. İsimlerinin başlarında “Güzel” bulunmuyor. Sanatta salt güzeli aramak da kişiye mahsustur. Hele bu dönemin sanatına bakılırsa, kavramsal sanata göz atılırsa sanatın içeriğinin hatta biçiminin güzelle! sınırlı olmadığı görülür. Felsefenin de içinde yer aldığına şahit olursunuz ve diğer alanların…Duygu, duyarlılık, sezgi kadar bilimsel bilgi de gerekli. Bu saydıklarımızın yoğunluğu için. Ama bilgi yaşamı ne denli gerçek? Şuna çok rastlarım: Eylem ve söylem örtüşmez. Farklıdır. Bazen bilgi, kişiliğinizde taşıdığınız bakış açısını değiştiremeyebiliyor. İnsan karşısından önce kendine bir kere daha bakmalı. O zaman bir sonraki değerlendirmesi daha doğru olabilir. Ve değerlendirmeler alt yapıdaki oluşumla, birikimle ilintilidir. Şimdi gündemde: Empati var…

Güzel değince çağrıştırdığı farklı şeyler de olabilir. Saudek, çıplak kadın fotoğraflarıyla albüm oluşturmuş. Ama her tarafı sarkan, şişman, değişik, farklı bir anlayışla bakanın çirkin, hatta iğrenç bulabileceği vücutları çekmiş, fotoğraflamış. Renklemiş. Değişik düzenlemelerle sunmuş. Witkin ise kadavraları, vücut parçalarını fotoğraflamış.

Bir nesne ile, bir insanı karşılaştırmam söz konusu olamaz. Tabii öz açısından öncelikle. Modeli görmede anlatılmak istenen bakış, anlayış, sanatsal tavırdır. İnsan, çıplak doğuyor. Var olduğu andan itibaren ölümüne değin bu söz konusu olabilir. Soğuktan, sıcaktan korunmak ve cinsellik adına giyinilmiş. Fakat çizimlerdeki, en azından benim bahsettiğim çizimlerdeki ya da fotoğraflardaki çıplak, bu anlamda vurgulanmaz. Bunlar da olabilir tabii. Bir insanın vücudu tanıması sanatsal bağlamda da olacaktır doğal olarak, bilimsel anlamda da. Ama bunun yazınsal yönünde, salt sanatsal değerlerle değil, zaman zaman içinde yaşadığımız toplumun bakış açısı da anlatıma eşlik edebilir, özellikle bizim gibi gelişmekte olan bir toplumda. Sanat eğitimine, daha gereği gibi önem veremeyen toplumlarda. Öğrencilerime, “bu hafta yaşamınızdaki değişikliği anlatın, bir farklılık yaşadınız mı?” Diye soruyorum. Diyelim ki trafik kazası görmüş ya da çocuk yaşta olanlara telefonunu çaldırmış, bunu o olay çerçevesinde ve sınırında anlatıyor. Sözü bitince, “bu olayları nasıl bir afiş yaparsınız ya da kitap kapağı tasarlarsınız?” Sorusuyla karşılaşıp önce şaşırıyor ama sonra ilişkilendirmelere başlıyor. Dersimin konusu “afiş veya kitap kapağı tasarımı” çünkü. Yaşam ve ders ya da ders ve yaşam anlayışımla örtüşen bir tarzla yaklaşıyorum öğrenci yaşantısına ve oluşturacakları, oluşturdukları çalışmalarına. Ayrıca yaşadığı değişikliğe bakınız…”Anjelika’nın Külleri” diye bir filme gitmiştim. Açlık, sefalet görüntülenmiş. Ekmek almaya parası yok ama anne çocuğuna filme gitsin diye para veriyor… Biz ne yapardık?

Bakış açısında, alt yapı çok önemlidir. Gördüklerimiz ya da görmek istediklerimizi anlatıma dökerken. Bir söyleşide duyduklarımı paylaşmak istiyorum. ‘Aç Afrikalılara sağlıklı yaşamaları için bir film izletilmiş. Filmde kireç kuyusunun nasıl yapıldığı anlatılıyormuş. İzleme bittiği zaman öğrenip öğrenmediklerini anlamak için soru sormuşlar “filmde ne gördünüz,” diye. Yanıtları, “tavuk” olmuş. Çünkü senaryo dışı bir tavuk, kireç kuyusunun arkasından yürüyüp geçmiş.’

Okumayı çok seviyorum. Altı satır yazmam için, altı kitap okumam gerekiyor. Ama yazdıklarıma kesinlikle deneyimlerimi ve tabii ki oluşturduğum felsefemi de koyuyorum. Bu bağlamda yazımın özü sanat eğitimcisi olmam nedeniyle “nü” söz konusu olduğunda betimlemedeki sanatsal değerler başat oluyor. İnsan olan ben, yaşadığım toplumun değer yargılarını da bu olayı değerlendirme çerçevesinde sunma gereksinmesini duyuyorum. Sanat eğitimi, salt sanatçı yetiştirmek, ( dünyanın hiçbir okulu sanatçı yetiştirmez, sanatçı olmak isteyenlere eğitsel bağlamda yardımcı olur ) sanatı yaşam alanı olanlara, olacaklara hitap etme sınırlaması içinde değildir. Bir de sunulanı tüketen, sanatı takip eden kitlenin bilinçlenmesini, değer yargıları edinmesini de kapsar. Bu bağlamda bu alanda yazılan yazılar genele sunulduğunda geniş kapsamlı düşünülmesinde yarar var. Konu bir başka olduğunda da kitaptakiler ve deneyimler birleşir benleğimde…

Çıplaklığı sanat olarak göstermek sanatçının tek bir alanı değildir. Konuları çok geniş bir yelpazeye yayılır ve sunumunun düzeyi, niteliği ele aldığı konuyu sanat yapar, yüzyıllara taşır veya gelir geçer yapar. Orada çıplaklığı cinsellikle örtüştürdüğünüzde bakış açınızın, değer yargılarınızla örtüştüğü görülür. O zaman bir yapıta haksızlık ta edilmiş olabilir. Tabii bu cümlelerim bir genellemedir. İşte ben burada bir ayrışmaya gitmeye başladım. Demek ki bakmak bir kültür gerektiriyor. Yoksa siyasi ve başka amaçlarla kapatmak kalıyor geriye insanı. Rembrandt’ın “Dr. Tulp’un Anatomi Dersi-The Anatomy Lesson of Professor Tulp,1632” ni gösteren saydamda, benim önceliğim, başlığım “Işık” konusudur. Derslerimde ve verdiğim seminerlerde bu yapıtta, “görmek” üzerinde duruyoruz. Ama aynı yapıt, Tıp Fakültesinde farklı anlamda ele alınır ve yorumlanır, farklı bakılır. Hatta bir başka sanat eğitimcisinde değişik bir yönden ele alınabilir öncelikle. Bilimle, teknoloji ile ilgili bir derste ise, o devirde kullanılan aletlere bakılabilir.

Kliplerde de budur söz konusu olan. Ticari kaygıyı bir yere kadar anlarım. Ama erotizmin aşırı ön plana çıkartıldığı çalışmalara bakınız konu ve anlatım düşüklüğü taşır. Yani yokluk bir başka yoklukla satılmaya çalışılır. Bundan önce çalıştığım bir okulda çok dikkatimi çekmişti. Aşırı derecede biçime düşen, takıp takıştıran öğrenciler başarısızdı. Bu anlamda daha sade olanlar daha başarılıydılar. Ancak bu saptamam farklı giyinmek anlamında değildir.

Özün boşluğu biçimin de boşluğunu beraberinde getiriyor. Sayın Tınaz TİTİZ’in bir kitabı var. “İnsan Ne Yerse Odur” diye. İnsanın aldığı bilgi neyse, değerlendirmesi de odur, o kadardır.

Yaşam tarzımın içinde yer bulan sanat ve eğitimi çerçevesinde olanları değerlendirmem ve sizlere sunmam önemlidir. Ama sunum tavrı çok daha önemli olduğu için kırmadan, kendimi de çiğnemeden bir şeyler yapma gereksinmesinin sınırlarını açmak bir eğitimci olarak sizlere ulaşmak beni mutlandırıyor.

20 – 04 – 2004 / İSTANBUL


Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 3468 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.