Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 11.11.2003  

<b>SANATIN DOĞASINDAKİ ÇIPLAKLIK</b>


SANATIN DOĞASINDAKİ ÇIPLAKLIK


SANATIN DOĞASINDAKİ ÇIPLAKLIK


Bir süre YTÜ Fotoğraf programında görevliydim. Branşım Grafik Tasarım ama fotoğrafa olan sevgim, düşkünlüğüm hat safhada olmuştur her zaman. Çocukluğumda çekilen aile fotoğraflarına kadar dayanan. Fotoğrafın tüm entelektüel tarafını takip ederim. Her zaman önceliğimdir çünkü. Fotoğrafa ilişkin bütün etkinliklere giderim. O Fotoğraf programından bir öğrencimizin daveti üzerine fotoğraf sergisine gitmiştim. Sınıf arkadaşının çıplak fotoğraflarını çekmiş. Fotoğrafı çekilen arkadaşının yüzünü çok estetik, çok zarif bulurdum. Her karşılaştığımızda içimden fotoğraflık bir yüz diye geçirirdim. Sergideki fotoğraflarda yer alan çıplak vücudu, sıradan bir soyunmuşluktan çıkarılmış, ışık gölge ile leke haline dönüşen bir yapıt bağlamına gelmiş. Yüzünün zarifliği de aynı duyarlılık ve yumuşak bir tarzla üstelik tam bir estetiksel görsellikle yakalanmış. Sergi boyunca bunları geçirmiştim içimden. Bir ara model arkadaşımızla birlikte olduk. Hafif paniklemişti. “Poz verirken bu sonucu düşünmemiştim doğrusu” diyordu. Çünkü basında da yer alacaktı ve sergi salonu tahmininden daha kalabalıktı. Şöhret olan fotoğrafı mı, kendisimiydi? Kendisi olarak bakıyordu. Bir fotoğraf kağıdının üzerinde nesneye dönüşürken, başta bunu hesaplamamıştı. Ama ilgi boyutunda kendide fotoğraf eğitimi aldığı, gözü eğitildiği ve sanatın kültürüne bulaştığı halde yaşadığı ülkenin gerçeğinden kopamıyordu haklı olarak. Fakat onu endişeye düşüren fotoğrafın sanatsal tarafı olmadığından bir yandan da mutlu olması gerekiyordu bence.

Yıllar önce İstanbul’a yeni geldiğim sıralar Resim Heykel Müzesinde Bill Brand’ın bir sergisi açılmıştı. Aradan geçen bunca yıla karşın unutamıyorum. Bir unutamadığım da AKM de açılan Jerry Uelsman’ın sergisiydi. Brand vücutları deforme etmişti. Deforme edilen yerden itibaren fotoğrafa giriyordunuz. Derinliğine dalıyor, gezintiye çıkıyordunuz o nülerde. Öyle unutamadığım bir fotoğrafı hala belleğimdedir. Neyi, ne kadar değiştireceğiniz ve kendiniz yapacağınız önemli. O zaman nü sanatsal boyutta yerini alıyordu.

Çıplak insan fotoğrafında ki, bu başka bir obje de olabilir. Masa düşünün. Örtülü, yanında örtüsüz diğer masa. Koltuk düşünün biri giydirilmiş, diğeri giydirilmeyi bekliyor sırasında. Tavuğun fotoğrafı tüyleriyle. Tavuğun fotoğrafı etiyle. Biberi sanat şaheseri haline getireni düşünün. Bir portre düşünün çıplak, bir portre düşünün giyinik. Burada saç ya da örtüyü kastetmiyorum salt. İfadeyi ve çekilişin sanatsal boyutunu da kastediyorum. Onu sıradan bir çıplak veya adi yapan ya da sanata taşıyan, estetik boyut yükleyen ve bu bağlamda haz aldıran, değer kazandıran tekniğin kullanımından bahsediyorum. Sunuştan yani…

Göz nasıl görür? Kulak nasıl duyar? Biri demiş ki yürekle bakamayan göz göremez. Evet aynı şekilde gören yürek, gören beyin. Gören kültür. Altyapınızla, ilgi alanınızla görüyorsunuz. Neye, nasıl baktığınız önemli. Seciciliğiniz bunlarla ilintilidir. Yıllar önce sinema ile ilgili bir panele gitmiştim. Konu “sansür” . Biri dedi ki “bana göre sansür yatak odasının kapısında başlar”. Diğeri dedi ki, “bana göre de yatağa kadar gidildikten sonra başlar.” Çıplaklık nerde başlar? Bu sorunun yanıtını irdelemeye çalışmak bir bütüne götürüyor sizi, parçadan başladıysanız eğer. Sonuçta nitelik kendini belli eder değerlendirmelerde. O kültüre sahip olmayan da nasibini bir yere kadar alır.

“Gülün Adı” diye bir filme gitmiştim. İnsanları cinsel meraklarından dolayı ölüme sürükleyen bir konuyu anlatan. Orta çağ zihniyeti bitti mi? Hayır. Ama değişen de çok şey oldu. Aynı şekilde Montaigne’nin “Denemeler” isimli kitabında cinselliğe değinilmişti bir bölümünde. İnsan yaratmak için karanlık köşeleri seçeriz, öldürmek için ise aydınlığı.

Sunuşunuz hangi amaçlaysa, yorumunuzda o amacı taşıyacaktır. Bunun için çok okumak, görmek, karşımızdakini değil, öncelikle kendimizi değiştirmek gerek. O zaman adi olanla seviyeli olan, güzel olanla çirkin olan ayırt edilecektir kolaylıkla. Ama insan var olduğu sürece de bu konular hep sürecek gidecek, boyut, renk, biçim, teknik değişerek de olsa…

Her şey de olduğu gibi seviyeli de vardır seviyesizde seçimlerde, değerlendirmelerde. Önemli olan doğru seçim yapmaktır. Nü asla pornografik bir çalışma değildir ya da olmamalıdır veya öyle bakmamak gerekir. Bizde çıplak modelden çalışıyorduk. Ama buna çok karşı çıkanlarda vardı. Ben de onlara “neden karşınızdakine cinsellikle yaklaşıyorsunuz. Burada sanat var. Etik bağlamda olumsuz olan sizsiniz. Olaya bakış açınız önemlidir. O bir çıplak model değil de çıplak bir koltukta olabilirdi. Önemli olan doğru çizmektir. Kompozisyonu doğru kurmaktır. Lekeleri yerli yerince oturtabilmek, açık koyu dengesini oluşturabilmektir.” Şimdi genç insanların ürettikleri kliplere bakın. Şarkı sözleri ve müzik tartışılır. Bu, cinselliği ön plana çıkartılan çekimlerle kapatılmaya çalışılıyor. Hiç hoş değil doğrusu. Bence tekniğin doğru kullanımıyla elde edilen iyi bir kompozisyon konusunda nü, sanattır. Ama o kliplerde dikkatimi çeken yüz ifadeleri sanırım başka bir boyut kazandırıyor bu tavra. Ayrıca gerek duruş gerekse açık koyu dengeleri yani yine sanatsal denge, leke vb. şeyler nü fotoğraflarını erotik çekimlerden ayırıyor . Onlarda ne ışık-gölge vardır nitelikli bir şekilde, ne de farklı bir yerleştirme. Sıradanlık da beni çekmiyor. Farklılığa faklı bakmak varken…

11-11-2003 / İSTANBUL

Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 3105 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.