Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 25.9.2003  

<b>ÇİÇEK OLMAYA GİTTİLER</b>


ÇİÇEK OLMAYA GİTTİLER


ÇİÇEK OLMAYA GİTTİLER



Melek annem, canım babam; sizi çok seviyorum.

Zemini susuzluktan çatlamış toprakta, ölümün rengi kahverenginin çağrıştırdıkları, dayanılır gibi değildir benim için... Nasıl isyan ettiğim annemi kaybedişime, çığlıklar atmak isteyip de dışa değil içe akıttığım acımın, haykırmanın rengi... Beni karamsarlığa yollayan anneme... Bu kadar erken olmalı mıydı, bu denli yalnız kalmalı mıydım, üstelik çok büyük sıkıntılarımı üzülür diye anlatmadığım anneme, "sana çok ihtiyacım varken neden gittin?" diye haykırdım durdum... Koşulsuz sevgim, sessizce her şeyimi paylaştığım dostumdu. Anlatmasam da... Varlığının yettiği arkadaşım... Evet, babamla da aramızda sessiz bir bağ vardı... Hele onunla aramızda, annemle olanla karşılaştırılamayacak kadar büyük sessizlik vardı... Dile dökülmeyen, ama dökülenlerden çok daha kuvvetli bir bağ... aslında konuşmadan, çok daha güzel anlatabilmem dertlerimi. Annem gibi o da "Konuşmasan bile yanımda dur "der gibiydiler her zaman... Ayrılırken, gurbete giderken, diğer arkadaşlarımın aileleri gibi değil, dışa aktaran her şeylerini, belki onlarınkinden çok daha kuvvetli bağlar... Görülmeyen ama duyumsanan... İşitilmeyen ama duyulan... Kucaklanamayan ama sarmalayan...

Dedikodu sevmeyen annem odasına kapanıp kitap okuyan, yazan, resim çizen kızını akşam üzerleri çay bahçelerine götürürdü. Ben de onları İstanbul´a geldiklerinde çay bahçelerine, deniz kenarlarına, öğretmen evlerine götürürdüm... Sessizce anlaşırdık... Güzellikler bir bir yok oldu dünyamdan... Şimdi verdiğim selamlar bile içten değil, havuz başına giderken... "Ne bu halin" diye soranlara da "suratsızlığım size değil, ölümedir" diyorum. Şimdi çiçek olmaya gittikleri bir avuç toprak oldu o uzun ömürleri... Anılar... Annemin yaz kahkahası, bahar gülüşü... Babamın nadir gülümseyen ama yüzü o hali aldığında ömre bedel olan... Her şey bir avuç toprak artık, çiçekleneceğini umut ettiğim. Doğduğum, büyüdüğüm ev ne ıssız, mutfakta annem, oturma odasında da babam yok... Ziyaretlerim adres değiştirdi. Bahçeli, iki katlı evi bırakıp bir avuç toprağa yöneldi... Koca bahçemizin yığınla gülleri bir avuç toprakta teke düştü... Her şey ya azaldı, yok oldu, ya da yön değiştirdi. Yıllarımın alışkanlıkları yok artık. Bu yeniye ben şimdi nasıl alışacağım...

Önceleri pazar günleri annem bana telefon ederdi... Sonra pazarları ben babama telefon eder oldum... Şimdi ikisi de yok... Boş, sahiplerinden sonsuza dek yoksun kalmış, ses vermeyen, ıssız bir ev var geride... Her ayrılışımda, sabah beş gibi geldiğim İstanbul´dan, telefon etmem istendiği için ederdim. Bu son yolculuklarından sonra, gittikleri yere, ne yazık ki sesim hiç ulaşmayacak, "İstanbul´a geldim, merak etmeyin" desem de artık beni duymayacaklar. Ve ben bu acıyı hep yaşayacağım.

Bu kez, yine sabah saat beşte; bir daha dokunamayacak olduğum onları geride, bir avuç toprağın altında, bırakıp İstanbul´a dönüşümde, ıslak gözlerimle bir kere daha öldüm yalnızlığın koynunda.

Merak edecek kimsem kalmamıştı...


Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 3209 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.