Bu yazıyı Prof. Dr. bir kadın akademisyenin ilerici bir dernekten torunu için boyama kitabı aldığını söylemesiyle yazmak gereği duydum…
Boyama kitapları çocuğu herşeyden önce hazırcılığa alıştırır… Düşündürmez, hayal ettirmez, merak ettirmez… Ve kesinlikle kendini ifade etme olanağı sağlamaz…
Bir başkasının hayalgücünü, düşündüğünü, tasarladığını yaşama döktüğü çalışmalarının içini doldurması sadece el melekelerini geliştirir. Ama kendi yaptığı resimleri boyarkende zaten aynı zamanda el melekeleri, el becerileri gelişir. Üstelik hayalgücü gelişir. Bu yaratıcı bir insan olmaya yönlendirir. Kendini özgürce ifade ettiği için her anlamda kişiliği sağlıklı gelişir…
“Teknolojiyi üreten, yaratan vardır. Bir de para ödeyip o teknolojiyi satın alan vardır…”* Bunun gibi boyama kitaplarında hayalgücünü, yaratıcılığını, düşüncesini, tasarısını paraya çeviren vardır, bir de onları para verip alarak hayalgücünü, yaratıcılığını kullanmayanlar vardır… Tıpkı montaj sanayi gibi… Parçalar başkaları tarafından yaratılır, tasarlanır siz sadece kol gücüyle onları birleştirirsiniz, beyninizi kullanmadan… Unutmamak gerekir, “çalışan demir pas tutmaz.” Beyin çalışırsa ileri yaşlarda hücreler daha geç ölür. Alzheimer hastalığı riski azalabilir, gecikebilir... Ve ilerlemiş ülkelerin çocuk işçileri olursunuz... Ülkenizin gelişiminde yer edinemezsiniz...
Burada üretim değil körükörüne tüketim vardır. Bir başkasının yaratıcılığına para vermiş olursunuz aslında, aldığınızın size kazandırdığı hiç bir şey olmadığı halde. Çünkü boyama kitapları asla çocuğun hayalgücünü ve yaratıcılığını geliştirmez. Bunu çocuk değil çocuğunu çok sevdiğini sanan anne baba ve büyükleri yapar… Böylece kendi çocuğunun daha o yaşta yani en yaratıcı çağında yaratıcılığını da, hayalgücünü de yok ettiği gibi ruh sağlığını da olumsuz etkiler… Tıpkı çocuk farklı bir şey söylediğinde “saçmalama” deyip susturduğu, kendisini ifade etmesine fırsat verilmediği, yaratıcılığı öldürüldüğü gibi… Bırakınız lütfen saçmalısın çocuklar… Siz saçmaladığını sanıyorsunuz, aslında çocuğunuzu ciddiye almıyorsunuz…
Öncelikle çocuğa güvenmek, inanmak, değer vermek (kaygı amaçlı aşırı korumak değil) ve en önemlisi sizin dışımızda bir varlık, bir insan olduğunu kabul etmek gerekir. O zaman başkalarının yaptığını çocuğun önüne koyup vakit geçir - zaman kaybet - demek, onu oyalamak yerine kendi hayalgücünü kullanmasına olanak tanımak gerekir. Başkalarının özgünlüğünde ezilmek, yok etmek değil, kendi özgünlüğünde var olmasını sağlamak gerekir… Çünkü her yapılan “ben varım” demenin bir çeşitidir.
Çocuğun kitapla tanışmasının binlerce yöntemi vardır… Boyama kitaplarının böyle bir bahanesi olamaz satış yapılsın diye… Önce anne babayı ve evi kitaplı görmek lazım… Yastık ve kitap kardeş olmalılar… Anaokulları, anasınıfları, okullar kitaplı olmalı. Sadece ayrı bir bölüm olan kitaplık-kütüphane değil her sınıfta kitaplık olmalı. Sınıfların kitaplığı olmalı öğrenci ile birlikte oluşturulan… Resimlenmiş masal kitapları çocuklar için güzeldir… Hatta üç boyutlu masal kitapları var, dokunmayı başka türlü sağlayan.
Yaratılan bazı sanatsal çalışmalar izleyiciyi içine alır, izleyiciyi katar. Yapıtta ya değişiklik yaparsınız ya da ekleme… Böylece etkileşimli bir çalışma gerçekleştirilir. İzleyen yabancılaşma durumundan arınır, izleyip geçmez, katar geçer. O zaman o yapıtı benimser, önemser… Derste öğrenciye bir öykü anlatılır ama sonu söylenmez öğrencilere tamamlatılır. Bunun gibi boyama kitapları bir resmi başlar ama tamamlamayı bakana, satın alana bırakır. Bu bile başta değil, sonradan yaptırılmalıdır… Çünkü ne de olsa bir başkasının yaratısı, yönlendirmesi, kişiliği üzerine devam edecektir… Var olması demek kendi resmini kendi yapması demektir…
Resim yapmanın yanında değişebilir hamurlarla-seramikle yontu yapmak ve grupla oynamak ve grupla birlikte resim yapmak, kağıt üzerine, duvarlara ve duvara yapıştırılmış kağıtlara… Tabii yaşlara göre değişim başlar madde ve malzemede… Oyunlara halk oyunları eklenir seramik çamurununun yanında daha bir çok malzeme ve bir çok boya türü, teknik eklenir… Kağıt boyutu çocuğun yaşıyla ters orantıldır, çocuğun yaşı küçükse kağıt büyük olmalıdır… Tabii çalışmalar, resim, yontu yapmalar, duvar boyamalar hep müzik eşliğinde olmalıdır…
Ne anne baba ne de öğretmen örneğin bir ağacı, çiçeği, bir kelebeği çizip çocuktan aynısını çizmesini istememeli. Eğer istenirse çocuk kendi ağacını değil sizin ağacınızı çizer. Kendi dilini oluşturmaz, sizin dilinize devam eder bu çocuğu ne kendisi ne siz yapar ortaya olumsuzluklar çıkar… Çocuk sevmek onu kendiniz yapmak değildir… Bırakınız çocuğunuz özgürce kendisini yaşasın, gelişsin… Bu yaratmasına olanak tanımakla olur…
07 – 04 – 2012 / İSTANBUL
* 06- 04 – 2012 Tarihli CNNTÜRK TV “Medya Mahallesi” Sayın Ayşenur ARSLAN’ın konuğu Sayın Güngör URAS’ın konuşmasıdan alınmıştır. Teşekkürler.
|