Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 6.9.2003  

YAŞAMDA DOKU


YAŞAMDA DOKU


YAŞAMDA DOKU

Nesne ve varlıkların karakteristik birer dış yapıları vardır. Bunun, özellikleri ve etkileri dokuyu oluşturur. İç yapının işlevsel niteliklerini dışa vuran etkidir doku ve doğanın yapısal özelliğidir. Bir ayrıcalık göstergesidir doku. Hani yaşlının cilt dokusuyla gencinkinde ki fark, ya da ağacın veya portakalın dokusundaki ayrıcalık gibi. Doku, yüzeyleri oluşturan bir değerlendirmedir. Gördüğümüz her şeyin özel bir dış yüzeyi-görünüşü vardır. Eğer tasarımcıysanız ya da farklı bakıyorsanız çevrenize doğadaki bu görsellik yaratı olanakları tanıyacaktır size. Farklı tatlar yaşamanızı sağlayacaktır

Doku, birbirine eş ya da birbirini tamamlayan birim biçimlerin belli sistemlerle yan yana gelmesinden oluşur. Ancak yan yana geliş sistemleri farklılıklar da gösterir. Doğal dokular, bütün içinde birbirini tamamlayarak yapısal bir sistem oluştururlar. Dokulardaki yapısal karakterler, işlevsellikle ilgilidir. İşlevsellik gençlikte ve yaşlılıkta geldiği boyuta göre yerini alır. Dokusal yüzeylerin oluşumu ayrıcalıklar gösterir. İnsanlardaki farklılıklar gibi. Doku çeşit çeşittir. Bazı şeylere, örneğin sevgiye, hüzne dokunamazsınız, ama hissedersiniz, görürsünüz. Görsel doku da böyledir. Bazen de dokunmak gerekir, pürüz gelir elinize, yine duyumsarsınız, hissedersiniz. Dokunmanın tadını yaşarsınız, dokunsal doku örneği. Etrafımıza baktığımızda kentte yaşayanlar betonun dokusunu, kasabada yaşayanlar öncelikle toprağın, ağacın dokusunu görürler. Birileri yapay doku, diğerleri doğal dokunun içinde yaşarlar. Tabii her şeyde, karakterlerde, göz yapılarında farklılık, olduğu gibi dokuda da çeşitlilik vardır; yüzeysel doku, ince, kaba doku, düzenli, düzensiz doku, sert, yumuşak doku. Her şey zıtlığını beraberinde getiriyor. Ayrıca organik, kimyasal, dinamik, geometrik, optik vs. dokuların yanında güncel değişken dokular da vardır, denizin dalgası gibi. Okyanustaki dalgaların yürekte de yaşanması doku tadında…

Yaşamda doku değince öncelikle, insanlar arası ilişkilere bakmak gerekir. Bu ilişkilerin özellikleri, sıklığı, seyrekliği ve çeşitli davranışların bir araya gelmesiyle bir boyut kazanımı, doku olarak nitelendirilebilir. Dokuların tekrardan ibaret olması nedeniyle insanların tavırlarındaki yinelemeler ya da insan ilişkilerinde ve davranışlarındaki benzeşimler de doku olarak görülebilir. İki insanın ilişkisine bir üçüncüsünün sokulmaması sık, üçüncü kişinin de yer alması seyrek doku olarak görülebilir veya iki insan arasındaki samimiyetin boyutu seyrek ya da sık doku örneği olabilir. Dokunmak, dokundurmak, dokunmamak gibi çoğalan dokunun, yaşantımızda geldiği boyutun bizde oynadığı rolü önemli değil mi?

Hayatta doku; “o bölgenin dokusunu bilmek gerekir” diyoruz çevre boyutunda dokuya baktığımızda. İnsanın dokusu tende, ağacın dokusu kabuğunda, balığın dokusu pullarında. İç dokumuz kasların liflerinde… Bozulmadığı veya değişime uğramadığı sürece sık kalan. Ağacın ise sanki çizilmiş iç dokusu dışarıya yansıyan. Düşlerin dokusu, yaşamın dokusu… Hayallerdeki sık doku, yaşamda gerçekleşirken ne kadar seyrek doku oluveriyor? Noktanın yaşamdaki yeri kadar dokunun yaşamdaki yeri de önemli görene, görmek isteyene, bu boyutta bakana. Tek bir doku gösteren ilişkiye konan nokta gibi, seyrekleştiği anda. Denizlere bakalım. Denizatının dokusunu anımsayalım, hani bu yüzden ciddi şekilde tüketilen acımasızca. Derler ya, “Bülbülün çilesi sesindendir.” Deniz atının çilesi de dokusundandır. Denizlerin derinliklerindeki dokusal yapıyı, toprakta çimlerin oluşturduğu, toprağın dokusal yapısı ve insanlarda devam eden doku. İnsanlardan sanata ulaşan doku. Kağıda, taşa, ezgiye, dansa dönüşen doku. Bilimde mikroskobun gözler önüne serdiği doku. Fotoğraf makinesiyle yakalanan ya da tercih edilen doku. Hitit yazısında, tabletlerde görülen doku altındaki anlam, savaşı, yaşamı ve ilk barış antlaşmasını, sevgiyi anlatan. Bastığımız halının, özlediğimiz toprağın, gördüğümüz yaprağın dokusu. Nereye dönsek, ne tarafa baksak yaşanan, görülen doku. Düzün yanında, derinliğin göstergesi doku. O inceliğin altındaki yapı, yaşamsal doku. Hızlı konuşanın, sözcüklere bastırarak, yinelemelerle yapılan konuşmasındaki doku, sanki kişiliğin göstergesi. Biri uçarak, diğeri ayağı yerden kesilmeden gerçekleştirilen söylev içindeki dokunun ağırlığı veya dayanılmaz hafifliği. Doğu’da arabeskin oluşturduğu doku ve ilişkiler yumağı. Batı’da geometrinin oluşturduğu ve ıraksı ilişkiler. Doğu’da çocukların aileleri ile yaşaması, Batı’da çocukların belirli bir süre sonra kopmasına dayanan dokusal yapı. Seçilen giysilerdeki sadelik ya da ince veya kalın dokulu giysiler. Erkeklerde köşeli yinelemeler, kadın giysilerinde daha yuvarlak biçimde kendini gösteren doku. Kolektifliğin dokusuyla, bireyselliğin dokusu. Gençlerdeki doku ile yaşlılardaki doku, ritmi içinde barındıran. Eğer benim gibi salonun en arkasına oturuyorsanız, kafaların oluşturduğu doku ya da farklılıklara bakarsanız, bazen de “kafasının içindeki doku çeşidi nedir?” Diye düşünmekten kendinizi alamazsınız. Koltukların art arada görüntüsünün dokusu. Bardakların, şişelerin dokusu, içine konulacağı içkiyi insana ulaştırana kadar durduğu raflarda. Arada bıraktığı boşluk. İnsanların biri yaşamınıza girer, diğeri çıkar. Arkasında bıraktığı boşluğun dokusu sıkı ya da seyrek olan. Dokunun bir bölümün çürümesi gibi giden. Bir koyunun kıvırcık yünlerinin oluşturduğu doku. Farklılığın göstergesi. Mermilerin dokusal görüntüsü, biri eksildiğinde insanın ölümüne neden olan. Belki de çok zengin dokuya sahip olan bir insanı bitiren. Sümer tabletlerini yok eden bombanın oluşturduğu delikler. Radyoyu, televizyonu açtığınızda, dokusal bir yapıyla karşılaşırsınız derin ya da yüzeysel. Ya verdikleri doku?

5 Yaşın eline bakın, dokusuna yani. Birde 15 yaşın, sonra 55 yaşın dokusuna. Peki ilişkilerdeki dokuya baktığınızda; 5, 15, 55 yaşın dokusunda ne görürsünüz? Çocuğun yabancılaşma hissinden uzak kaynaşmaları, 15 yaşın ya içe kapanma ya da dışa dönük, beğenilme altındaki dokusal ilişkileri. 55 Yaşın dolu dolu dokusal yapısı; paylaşan, anlatma, aktarma isteğiyle dolu olan… Bir kokteylde ya da Beyoğlu’nun insan seli olan dokusunda egemen nokta mısınız ? Dokunun bir parçası mı oldunuz? Veya yapayalnız mısınız, o dokunun içinde, Hiç düşündünüz mü? İnsan ilişkilerinin oluşturduğu dokuya bakalım. Sık, seyrek, yakın, uzak, kalın, kaba, ince, zarif… Bir ezginin uzaması bir aralığında, ya da kısa kısa yinelemelerdeki dokunun yaşamı, resimde de keza öyle. Evet yaşamda doku, dokunun yaşamındaki sıklık seyreklikte kendini gösterirken benlenip, haz aldırması, dokunun içine bizi çekmesi ya da yutması veya yüzdürmesi. Gökyüzündeki bulutlara kafamızı çevirdiğimizde bulutlardaki dokunun yarattığı heyecan. Ne çok doku var etrafımızda bizi duygulandıracak. Tabii eğer fark edebiliyorsak.

“Doku” sözcüğü ile dünyayı şöyle bir dolaşıverdik. Şimdi çevremizdeki doku ile uzaklardaki doku ilişkisiyle yeniden yaşamak. Ama nasıl? Sık dokular yaratarak mı? Seyrek dokulara tekrar bakarak mı? Yıldızların oluşturduğu dokuyu yer yüzüne indirerek mi? Yoksa yeryüzündeki dokuyu yıldızlara ulaştıracak gücümüze bakıp yeniden gülümseyerek mi? Yeni sesleri fark etme niteliğimizi keşfederek mi? Dokunun bir parçası olarak mı, yoksa dokunun içinde farklı bir birey olarak, odak noktası, egemen noktası olarak yaşamak mı? Dokunun içinde birey olarak ya da gerektiğinde dokuyu oluşturanlara uyumlu olarak mı? Bunu, alımladığımızı dışa vururken dokunun ne ölçüde gösterilmesindeki tavrınız sizi diğerlerinden ayıracaktır mutlaka. Bir salonda ne çok farklı doku var. Kapılar, duvarlar, halı, koltuklar ve insanlar. Hepsinde de doku var ama değişik. Tümü bir araya gelip, kendi alanlarından başka alana taşınıp ilişkilenmiş, yeni görüntülerle gelmişler dünyamıza. Ve sarmışlar bizi çepeçevre.

Dersimde “doku” konusunu verirken; 7 programın ortak çalışmasından sonra, program özelliklerini taşıyan bir çalışma yapmalarını istedim öğrencilerimden. Müziğini, Müzik Toplulukları Programının hazırladığı, Modern Dans Programı bir gösteri sundu. Doku hemen algılanan tarafıyla giysiydi. Bunu sembolize ettikleri bir an vardı ki dokuyu anlamış ve yaşamışlardı. Bir arkadaşları gösterinin ortasında, üst üste giydiği giysilerden birini çıkartıp yere attığı zaman bize de yaşattılar. Gençler harika, yeter ki onlara olanak tanıyalım. Çağdaş eğitim, doğru yöntemlerden geçer çünkü. Fotoğraf-Video programındaki öğrencilerim doğadan doku örneklerini kadrajlarına yerleştirmişlerdi. Bileşik Sanatlar P. öğrencileri resimde doku örnekleri sundular. Bilgisayar Tasarımı P. öğrencileri de bilgisayar tasarımıyla dokuyu yaşadılar. Dersi yaşamla, ortaklığı bireysellik ile, bireyselliği oraklık ile ilişkilendirmek, köprüler kurmak… İşte tüm mesele burada olsa gerek, saygıda, sevgide, paylaşmada…

26-05-2003 / İSTANBUL

Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 7331 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.