Tasarımınla, tavrınla, fikrinle, ezginle, renginle, tonunla, nüans farkınla dengenle öne çıkıyor, herkesin gözünde, gönlünde yer ediniyorsan, yüreklerde bir alanın oluşuyorsa markalaşmışsın yineleniyor, yaşatılıyorsun demektir. Kendin ya da yaptıklarınla, yarattıklarınla yinelenmeye açık hale geldinse marka olmuşsun, bir marka yaratmışsın demektir, zamana meydan okuyan durumuyla… Gökler sizindir kolların uzatıldığı, toprağa ekilmişsinizdir ellerin avuçladığı… Ortalarda savrulmadığınız kesindir, farklılığınızla öne çıkarken ortalıkta herdem olduğunuz önem kazanmıştır.
Marka çokluktur, sadece göze, sadece kulağa hitap etmez, sadece dokunma hissine hitap etmez tüm duyulara hitap eder, beş duyuda da yaşam bulur, çokluğu bundandır… Göze duydurur, kulağa gördürür. Bağırsaklara işittirir. Bunun için ezberleri kıran yaratıcı fikir gereklidir öncelikle… İçeriğiniz sağlıklı, sağlam, nitelikli, etik derinliğe sahip olmalı…
Marka bir bütünler sistemidir… Bütünlüğün bileşenlerini oluşturan paçalardır…
Marka satmalı, sattırmalı, alınmalı, aldırmanın yanında alışverişin, iletşimin, baktırmanın, izlettirmenin, takip ettirmenin, aynılarının yanında farklılığını ortaya koymanın, öne çıkmanın yanında insani dayanışmanın, paylaşımların, dostluğun, yardımın, iyiliğin de içinde yer alarak maddi olmanın sınırlarını aşarak insani olanı her şeyin içine girerek gönülleri fethedilme kalıcılığını perçinleme yoluna girmiştir. Artık zeki olmak yetmiyor duygusal zekaya da sahip olmak ve duygusal zekaya hitap etmek gerekiyor… Böylece duygusal zekanın tüm yaşam alanlarına girmek gerekiyor… Gönüllülük esasıyla hareket ederek insanı bütün olarak ele geçirir başarılı bir MARKA. Duygusal bağlar gerekli, artık fiziksel gereksinmelerin giderilmesinin ötesinde. O zaman marka size insanlığınızı insani duygularınızı yaşatır… Adeta kan bağı, göbek bağı yaratılır alet, nesne ile insan arasında. Bir arkadaştan duymuştum… Arkadaşı iyice eskiyen arabasını bir türlü elinden çıkartamıyormuş “arabamla aramda duygusal bağ var,” diyerek…
Markaya sağlam bir kimlik, akıllara kazanacak bir simge gereklidir… Görsel anlatımda yüzlerce sözcüğe bedel bir sadelik yakalandı mı gören, duyan, duyumsayan herkeste kalır, kalıcı olur…
Kimlik biçimi, rengi, söylemi ile netliği, “ben varım”ı, güzel göstermeyi, iyi hissettirmeyi bilmelidir.
Bir simge büyüyen, küçülen, her yere giren ve sığan bir yapıya sahip olmalıdır. Masalarda, duvarlarda, kitaplarda, her türlü basılı mazlemede, TV de, giysilerde, yakalarda, tabelalarda, bilgisayarda, tüm iletişim araçlarında yerini rahatlıkla alabilmeli ve tüm dünyaya hitap edebilmelidir. Bir Japon da simgenizi görebilmeli, bir Fransız, bir Alman, bir İngiliz, bir İtalyan vs. Çünkü görsel bir simge tüm dilleri bağrında barındırır… Yeter ki tüm dünya insanlarında ortak olan duygulara kuvvetlice hitap edebilsin… Esprisi varsa güldürebilsin, iyi bir fikre sahipse düşündürebilsin sonuç olarak baktırabilsin, kendini duyarabilsin ve dokunma hissi yaratabilsin, tüm heyecanlara hitap edebilsin kısacası… Tabii bunları söylerken ulusların özel gelenekelerini, inançlarını bilmek ve unutmamak gerekir. Bir kurumun kimliğini dünyaya taşıyan amblem, logo-özgün yazı çok önemlidir, baktırması ve okutması açısından…
Kendini, yaptıklarını, yarattıklarını, kurumunu en kısa, en sade, en özgün ve özgürce nasıl anlatırsınız? Bunu başardığınızda MARKA olgusu başlar, gözlerde, kulaklarda, ellerde, dillerde, beyinlerde, yüreklerde yer alırsınız o zaman.
Betimlemeleriniz insanın tüm duyularına hitap etmeli. Bu yazı olabilir, biçim olabilir, ezgi olabilr. Görsel, duysal ve okunsal olması salt hitap ettiği duyu organımızla sınırlı olmamalıdır. Görselle yaptığınız izleyene ezgi tadı verebilmeli. Bir yazı sizde tat uyandırabilmeli.. Bir ezgi renkleri gördürebilmeli.
Bir amblem, logo-özgün yazı kimlik sunduğu kadar, sunulanı açıklar aslında… Sunulanın en etkileyici özet bilgisidir. Örneğin bir yıldız olduğunuzu açıklar, farklı olduğunuzu söyler. Ait olduğu yeri ifade eder. İşin içinde yaratıcılık söz konusu olduğundan çağrışımlar yaptırır… Yoksa beyinlerde, bedenlerde iz bırakmaz. O zaman amblem, logo aslında insanı yapılma nedenine taşıyandır…
Önemli olan azla çoku anlatmaktır, çokla çokluğu değil, doldurarak değil, boşaltarak anlatmaktır yaratıcı marifet…
Ve akılda, dilde kalan sloganlar da çok önemlidir. Müzikle, özgün, özgür, kendini melodik ifade eden, seni içine çeken, mesajı doğru algılatan slogan kalıcılığı sağlaması bakımından gereklidir…
Unutmayalım yaratmak için mutlaka masa, bilgisayar başında oturmanız gerekmez. Salt duruk yerde değil, hareketli her yerde yaratı vardır, yaratabilirsiniz çünkü her yere kendinizi taşıyorsunuz… Okumak, araştırmak kadar gezmek, farklı ortamlarda bulunmak da yaratıcı dürtüyü sebep olur… Yeter ki yaratmayı düşünelim. Yaratı ögelerini toplamak ve onlardan alımı tamamladıkça gökyüzüne uçurmak lazım…
Görmek, işitmek, dokunmak, tad almak, hissetmek, gülmek, sevmek yaratmak için gerekenlerdir…
20 – 11 – 2011 / İSTANBUL
|