Yaşamınızın İZLERİ nelerdir, desem yanıtlarınız ne olurdu?
Bunu görüntüleyiniz desem, renginiz
Bunu duysallaştırınız desem, sesiniz
Bunu tatlandırın desem, tadınız
Bunu öykülendiriniz desem, çıkış yapacağınız anınız
Bunu sergileyiniz desem, malzemeniz ne olurdu?
Bir insanın gölgesi iz midir, görsel malzemeye dönüşen… Yoksa o insanın duyguları mıdır, yaşama iz bırakan, sanata dönüşen…
Gökyüzünde uçağın bıraktığı duman mıdır iz, yoksa yaşamdaki uçuşlar mı; aşka, hüzne, dibe vurmuşluğa, gökyüzüne fırlamışlığa dair olan…..
Aynaya yansıyan yüzümüz müdür iz, bakışlarımızdaki anlamlar mı, anlamlardaki derinlikler mi? Bakanın duyguları mıdır, sevdaya, tutkulara, nefretlere, sevinçlere dair olan…
Ağaç gövdesine çizilen ismin baş harfleri midir iz, yoksa o harfin adına sahip olan insanı oraya taşıyan duyguları mıdır izi oluşturan.
Suya atılan taşın gelir geçer bıraktığı dokusal halkalar mı iz, taşın suya atılma nedeni midir izi oluşturan…
Kumda bırakılan ayak biçimleri mi izdir, yoksa o ayağın orada bırakılma nedeni midir?
Yüzlerdeki çizgiler midir iz, yaşanmışlığın bıraktığı derinlik midir, iz…
İzleri fotoğraflarken somut görüntülerin peşinde koşmak kadar, soyut düşünmek yaratıyı beraberinde getirir. Farklılığı, yeni boyutları, özgün tavrı sunar yaşama… Düşünmedikleriniz çıkar karşınıza, yeni hayallerinize tohum atar, görmediğinizi görmeye başlarsınız kadraj içinde. Bu da size ütopyalara kadar uçurur… Meraka sevkeder, kafanızda sorular oluşturur, yüreğinizde yeni problemler gerçekleştirir.
Türk Dil Kurumu izi “bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, alamet” olarak tanımlarken sizin İZ tanımınız nedir; siyah mı, beyaz mı, mavi mi, rengarenklilik mi, namus mu, ses mi, kare mi, köşelilik mi, elips mi, yumuşaklılık mı, taşın formu mu toprağa ağırlığını koyan, kara dut mu dudaklarınıza rengin yanında tadını yayan… Sevda mı yarım kalan, tutkular mı ardından koşturan? Heyecanlar mı, uçmak mı bulutlara doğru, sürünmek mi yeşile? Hüzünlerin yarı açık kalmış kapısı mı sizde İZ bırakan… Kış mı, üşüten mi, yakan mı, yakıcılık mı, soğuk bir duruş mu, sıcak bir bakış mı? Fotoğrafa, resime, yontuya, farklı malzemelere aktaracağınız gölgeler midir, İZ… İnsanı gölgesine alan olaylar, yaşantılar mıdır, İZ…
Fotoğrafta görülen lekeler bende İZ bırakmayabilir, GÖLGE bırakabilir, kapladığı BÖLGE ve farklılığın bıraktığı heyecana, ilgiye gore değişen…
Kızılderilinin kullandığı duman sözcüklerin izidir iletişimi sağlayan. Keşke bu konuda belgesel hazırlansa… Belki vardır, bizi bulsa…
Işık oyunları mı İZ bırakır, yoksa ışık verenler mi, yaşama… Işık nasıl resmedilir, fotoğraflanır ki renk, biçim, leke, duruş, anlam olarak bakanda İZ bıraksın…
Dansın izleri fır fır dönen vücudun devinimiyle oluşturduğu sertliklerle, yumuşaklığıyla sizde yinelenen tavrı mıdır, İZ…
Sizin İZiniz; kalın do mu, ince do mu, yoksa aradaki la mı size dansa sürükleyen yaşamla…
Yansımalar mı İZ… Yansıyan mı, yansıtan mı, İz… İzlerin sizde bıraktığı yansımaları nasıl görselleştirirsiniz ki dünyaya İZ bırakasınız…
İZ, camın buğusuna takılanlar mı bazen sessiz, bazen rengarenk olan…
İz bazen renkli bir kuşun bataklığa düşmesi mi fabrikaların kirlediği toprak olan…
İZ, bir yaprağın üzerindeki alın teri mi, üzerine konan uğur böceği mi?
İZ, arkanızda bıraktıklarınız mı? Önünüzdeki hayaller mi?
İZler deniz kenarında ayaklarınızın suya uzanması mı, yoksa o durumun sizde oluşturduğu duygular mı? Bir anda dökülüveren şiirler mi dudaklarınızdan… Saptamalarınız mı, gözlemleriniz mi, elinizle kuma çiziverdikleriniz mi, fotoğraflanmayı bekleyen…
İZ sizin için sessizliğin içindeki ses midir, sesliliğin içindekiler midir?
İZ sizin için yola çizilen çocukluğunuzdan kalma sek sek oyun çizgileri midir, büyüklerin oluşturduğu karmaşa mıdır?
İZ sizin için rüzgarın buğday tarlasında çıkardığı uğultu mudur, yoksa rüzgarın etkisiyle aynı yöne, aynı anda eğilen buğdayların görüntüsü mü? Ya da lider saydığının arkasından giden toplumun kendisi midir?
İZ sizin için siste yürüyen kırmızı mıdır? Yoksa aydınlığın beklentisi midir?
Tarihin İZi yaşamı dönüştürmek için mi, yoksa tarihi kalıntılar içinde oynayan çocukların etrafında göremediklerinin bilgisine sahip olmadan büyüdüklerindeki payımız mı?
İz bize ayakabıları, giysileri, yapanlar teşekkürün yüzlerde bıraktıkları mı, ellerin yorgunluğu mu? Saatleri yapan mı, yoksa zaman mı, sizde İZ bırakanlar…
Teredilmişlik mi İZ bırakıyor buluşmalar mı, en çok…
İZ yeşili yok eden duvarlara bakışlarla dokunmak mı, duvarın dokusuna grafittileri oturtmak mı?
Taşlar hangi bağlamda iz bırakıyor yaşamıza; bir arkeoloğun buluntuları mı, denize fırlattığınız mı, şekil verdiğiniz mi?
Çizgiler mi İZ bırakıyor bedeninize, renkler mi?
Bir markanın İZ bırakması; rengi, bicimiyle ama bir o kadar anlamıyla…
Bir okulun İZ bırakması eğitimiyle, ezberleri kırmasıyla…
Bir siyasetçinin iz bırakması lider olabildiyse dürüstçe…
Bir ülkenin İZ bırakması
Bir yazarın İZ bırakması
Bir sanatçının, bilim insanının İZ bırakması
Bir yontunun kırdırılmasının İZ bırakması…
Yaşamın İZ bırakması bedenlerde, beyinlerde ya siyah-beyaz ya da renkli…
02 – 10 – 2011 İSTANBUL
|