18 in yarısı… Eğer sözcüklerle, rakamlarla düşünürseniz tek yanıtı vardır: 9… Ama görsel düşündüğünüzde; sekizi dikey bölebilirsiniz 3 olur. Biri de hesaba katarsanız 13 yaparsınız. İsterseniz tuzluk, biberlik tasarlarsınız. Sekizi yatay bölerseniz iki sıfır elde edersiniz. Sekizi bölerek eksiltmiş değil, çoğaltmış olursunuz. On sekiz, on olur veya 100 yani değişime uğrar. Sekizi böldüğünüzde içinde sekiz tane bir çıkar. Onsekizin içinde onsekiz tane bir vardır… Bu durumda görsel düşündüğünüzde çözüm sayısı tekilden çoğula geçer, bireye göre değişen. Yanıtlar daha da çoğaltılabilir. Hele ilişkilendirmeler yaptığınızda türlü türlü olur.
Kiprit ve günler; yakılan günler, yırtılan günler, yaşanan biten günler… Gün yakılan, yırtılıp atılan kağıtlar gibi yiter… Yakarken enerji, sıcaklık oluşur, attığınız kağıt dönüşür ya da yine kağıt hammaddesi olarak geri döner. Bu yaşadığınız günde yaptıklarınızla ilişkilendirilebilir. Günün enerjisi ile alevin enerjisi buluşur.
Kibrit yakan, yok eden olarak da alınabilir. Kağıt; kuvvet, sertlik, kül; yumuşak, uçuşan olarak düşünülebilir. Tasarımda kipriti günlerin yok olması, gitmesi, değişmesi olarak ele aldığınızda görsel olarak kullanılabillen bir bicim, bir anlam olur.
Yürümek; yer değişimini sağlar, beraberinde zaman değişimini de…
Yürümek sözcüğü bizi öğretilen anlamda kalırsa yolda yürmekle sınırlı olabilir. Yürümek, gitmek, yer değiştirmek olduğuna göre ezberleri kırarsak, bir gün yürür gider yaşantımızdan. Tasarım söz konusu olduğunda kavrasal düşünerek yürümek takvimle ilişkilendirildiğinde bir takvim tasarlamanın anahtar sözcüğü oluverir. Yürümek, takvimde yürütmek olarak algılanabilir. İşi yürütmek gibi. Yürümek değiştirmektir... Günlerin değişimi gibi...
“Yemek,” takvim tasarlamak için sihirli sözcük olabilir. Günü yiyip bitirebilirsiniz. Yemek verimli olur, vücudunuza, beyninize yararlı da, zararlı da olabilir. O tercihinize ve size sunulanlara göre değişir. Tasarım için de bu geçerlidir. Beyin, ruh sağlığına iyi gelen tasarım. Yemek günü… Günü yemek… Buradan hareketle bir tasarım oluşturulabilir.
Bir çikolatayı düşlemek… Her rengin tadı ayrı, her mevsimin tadının farklı olması gibi… İkisi de değişime uğruyor. Biri günlerde, yaşandığında diğeri yendiğinde…
Suyu düşünmek, akıp giden zaman gibi… “Su” ya da “akmak” bir takvim tasarımının anahtar sözcüğü olabilir.
‘Tarak saçınızı, plan zamanınızı düzeltir,’ diye ilişkilendirilebilir. Bu bağlamda takvim tarak ilişkisi kurulabilir.
Mevsimlerin özellikleri vardı. Kış değince soğuk beyaz, sonbahar denince sarıdan başlayıp oluşan rengarenklilik, bahar ılık ılık ferahlatan yeşillik, yaz sıcak kırmızı, eflatun… İlk okulda mevsimler böyle öğretilirdi bize… Kış karının beyazı aklımda. Sonbaharda düşen yaprağın sarısı gözlerimin önünde… Baharın yeşeren yaprakları, tomurcuklanan pembelerin kokusu burnumda… Takvim tasarımlarında mevsimler betimlenirken iklimsi özellikler belirleyici oluyordu. Sıcak, soğuk, karlı, ılık, yağışlı, rüzgarlı gibi… Küresel ısınma tasarımları da etkileyecek. Yaz, kış karıştı birbirine. Dün sıcaktı, ışıklıydı bu gün kapkara ve soğuk… Eskiden tahmin edilebilir yarın nasıl olacak acaba, şimdi…
Dünyanın doğru kullanılmaması zincirleme herşeyi etkiliyor, tasarıma kadar. O zaman bir tasarımcı kendini bu değişimlerden soyutlayabilecek mi, her şey birbiriyle ilintiliyken…
Taşımak; sebze, meyva, yiyeceğin her türlüsünü. Temizlik malzemeleri, giyecekleri… Renkleri, kitapları, notaları, ezgileri, sevgileri, tutkuları, korkuları, açlıkları, arınmışlıkları, korunmaları… Tasarım yaparken bir portakalı, meyvayı, temizlik malzemesini, kumaşı mı düşünmek yoksa onun anlamını mı taşımak gerekir? Anlam düşünüldüğünde farklılıklar, yaratılar ve ilişkilendirmeler başlar.
Yiyeceğin genleriyle oynamak, giyeceklere sağlıksız malzemeler ilave etmek… Temizlik malzemeleri solunduğunda sağlığa zararlı olanları katmak…
Tasarımcı bunlardan soyutlanabilir mi?
28 – 05 – 2011 / İSTANBUL
Esinlenen Kaynak: "YARATICILIK" Seminerim ve GALLERY dergisi
|