Bir kente bakacaksanız yukarılardan görmek gerek… Kuşlar bu konuda çok şanslı. Kentin güzelliğini bütünüyle görüyorlar. Heildenberg şatosuna - sarayına çıkınca kentin güzelliği önümüze seriliverdi. Üstelik o alanda film festivali gerçekleşiyor. Orhan Veli anımsanmadan geçilemiyor, Heildenberg’i tepelerden izlerken…
İSTANBUL’U DİNLİYORUM
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Bu şiirden sonra hangi sabaha kalkmak, hangi kenti dinlemek istersiniz?
Hangi sabaha uyanmak istersiniz?
Işıklı bir sarı sabaha mı?
İçinde beyazı bolca bulunan gri bir sabaha mı?
Yoksa eflatundan bir sabaha mı?
Işığınız ne olacak?
Bir ışıklı bakış mı,
Bir kırmızının gülü mü
Bir menekşenin moru mu,
Yoksa içten gelen bir gülümseyişin sesi mi?
Yeni sabaha
Bildik bir rengin odasında mı,
Yoksa bambaşka tasarımların odasında mı,
Başlayacaksınız…
Hangi sözcüğe uyanmak istersiniz?
Meraklandıran gürültüye mi,
Kahkahalara mı,
Okşanmaya mı,
Uzanmaya mı,
Suskunluğa mı,
Sevgi sözcüklerine mi,
Yoksa bir ütopyaya mı?
Neye uyanmak istersiniz?
Sanata mı,
Bilime mi,
Yoksa bir asık surata mı,
Savaşa mı,
Işıldayan bir yüze mi,
Barışa mı,
Yeni bir yıla mı,
Yeni bir kente mi,
Yoksa bir nehrin akışına mı?
Gerçekten Heildenberg’in romantik görüntüsü insana şiir yazdıracak nitelikte…
Neckar nehri Heildenberg’i güzellikle ikiye bölüyor. Üzerinde geziler düzenleniyor, kenarlarında oturuluyor ve yukarılardan salınışı izleniyor. Tepelerde böyle bir güzelliğe uyanıyorsunuz…
Heildenberg’te fotoğraf makinemin pili bitti ve istediğim kadar fotoğraf çekemedim. Gerçi zaman zaman yeğenimin fotoğraf makinesinden yararlanarak çektiysem de yine istediğim kadar olmadı. Şimdi çektiğim fotoğraflara baktığımda hafızam olduklarını gördüm. Gerçekten fotoğraf iyi bir görsel hafıza… Derslerimde bu bağlamda da yararlanıyorum fotoğraflardan.
Şato – saray alanında film festivali var. Japonlar orada. Bir de bir tarikatın üyeleri. Kadınlar kesinlikle pantolon giymezlermiş. Hepsi etekli. Etek boyu genelde diz hizası. Başları açık. Saçlarında tuhaflık yok, acayip bir şekilde uzatılmamış. Kıyafetleri abartılı değil. Sade ve sakin bir giysiye sahip herkes. Bir de son yıllardaki Türkiye’de görülen kıyafet karmaşasına bakalım. Estetik mi, soru işareti… Dini mi, soru işareti… İşlevsel mi, soru işareti… Çağdaş nitelikli okullara, üniversitelere, çağdaş nitelikli sanat, bilim bölümlerine gereksinmemiz var. Bunun için çok çalışmalıyız.
Aklımda okuduklarım ve gördüklerim nedeniyle tepelerde bir yapı varsa “kale olur,” kalmış. Çünkü yukarıda olması, yüksek duvarların bulunması tehlikelere karşı korunma amacı taşır. Bu nedenle tepede gördüğüm görkemli yıkıntı bana saraydan çok kale imajı bıraktı. Zaten şatolar da, saraylar da tepeye kurulmuşsa kale anlamından ırak değil. Yaklaşılmamalı, tehlikeye karşı korunmalı. Ayrıca dini anlamlar nedeniyle de olabilir.
Şatoya – saraya giderken bir kiliseye girdik. Kilise dini, adak, dilek yeri olduğu kadar sergi müze yeri de… Ve satış yeri… Birçok şeyi bünyesinde toplamış. Sergiler çok güzeldi. Bu grup rehberli olarak geziyorlardı.
Kentler birbirine çok yakın o nedenle gezmek sorun olmuyor. Burada da UNESCO’nun dünya insanlık mirası kapsamında alınan yerler var. Kültür boyutu büyük bir kent… Sanayi az ama baskı makineleri meşhur.
Almanya Roma imparatorluğu izleri taşıyor. Heildenberg’in çok eskiye dayanan Krallık bölgesi olması üniversite alanı olmasını sağlamış. Sınıf arkadaşım bu kentte üniversite okumuş. Heildenberg Üniversitesinin Matematik, Bilgisayar, Tıp, Doğa Bilimleri, Sanat ve Felsefe, Hukuk, Ekonomi, sosyal Bilimler gibi bölümleri var. Avrupa’nın önemli bir özelliği; eski kent, yeni kent diye ayrılmış yerleşim alanları. Bu inanılmaz harika bir çözüm. Kutluyorum. Çok önemli üniversitesi de iki yakaya yayılmış, böylece bir çözüm daha gerçekleşmiş. Sanat eski, tarihi dokuda yerini almış. Yeni yerleşke tıp ve kanser araştırmalarını almış bünyesine. Anlama uygun bir paylaşım.
Bir kente tepeden bakmak gerek gerçekten… Salonlarda da en arkada otururum, geniş perspektiften bakmak için… Bu sanat eğitimcilerinde hep var sanırım. İFSAK’da Prof. Dr. Hasip PEKTAŞ hocayı dinlemeye gitmiştim. İnternette yazışmıştık ama tanışmıyorduk. Her zamanki gibi gösteri salonunun arkasına oturmuştum. Bir tanıdık iltifat kabullendiği için öne geçmemi istedi. Arkada kalacağımı söylediğimde ısrarını sürdürdü. Arkadan tanımadığım bir bey “arkada oturmayı tercih ediyor, çünkü geniş perspektiften bakmak istiyor.” Deyince “beni tanımıyorsunuz, ben de sizi. Ama aynen bu nedenden dolayı arkada oturuyorum.” Diye yanıt verdim. “Sanat eğitimcisi bunu yapar,” dedi. İki sanat eğitimcisinin birleştiği noktalar vardır, bunun gibi. Gerçekten de bir kente yukarılardan bakmak gerek. Bir kenti süsleyen yeşilliğini ve suyunu kana kana görüyorsunuz. Nazlı nazlı kentin ortasında akan su bir başka ferahlığı damıtıyor ruhunuza ve kente…
BEŞ ADIMDA ALMANYA
Almanya’ya 5. günde girdik. Cuma sabahı Türkiye’den çıktık. Salı Almanya’daydık. Bir yol filmi gibiydi yaşadıklarım. Eğlenerek, gezerek, yiyerek, içerek, arayarak, kaybolarak, kahkahalarla gülerek, düşünerek, hissederek geçen 5 güne bir film çıkar.
Almanya’ya üç nokta koyarak ayrıldım, Frankfurt kitap fuarını görmeyi hayal ederek…
http://www.uni-heidelberg.de/index_e.html
21 – 11 – 2010 Pazar / Heidelberg – ALMANYA
03 – 01 – 2011 Pazartesi
Not: KANDEMİR ailesine yürekten teşekkürler. Gezdirdiler, zaman ayırdılar, yedirdiler, içirdiler, güler yüzlü davrandılar sağolsunlar… Ve arabasıyla beni Almanya’ya götüren öğretmen arkadaşım Ayten ATLI TÖZÜM’e çok teşekkürler… Ayrıca bu güzel paylaşımları yapmamı sağlayan TEZGİN ailesine gönülden teşekkürler, sağolsunlar. Varolsunlar…
|