İsimler beni çok ilgilendirir. Tıpkı atasözleri, halk sözleri gibi bir yaşanmışlıktan süzülmüştür ya da dönüşmüştür. İsim söz konusu olunca genellikle dönüşme önceliği oluyor. Aynı yerlerde farklı uluslar yaşıyor. Ve her ulus yaşadığı yeri ya yeniden isimliyor ya da eski ismi kendi diline çeviriyor rahat konuşsun, yaşamına yerleşsin diye.
Bir rivayete göre Sarıyer’de altın vardır sarı sarı… Sarı toprağından çıkartılan… Adı buradan gelir. Başka bir gözlem sarı toprağa sahip olmasından kaynaklanır ismi… Bu nedenle Sarı yar sözcüklerinden türetilmesi bana çok akılcı geldi. “Yar” bir coğrafi sözcük olduğuna göre ve “sarı” uzaktan en iyi algılanan ışıklı renklerden olduğuna göre birleştirilmiş olabilir. Sarıyer eskiden bir yazlık, piknik yeri, köşklerin bulunduğu zengin bir bölgedir… Altın kullanılıyor alışverişlerde. Altın para yerine kullanılan “sarı Lira yeri” zamanla Sarıyer olmuştur. İsimlere baktığımızda o yerleşim bölgesinin özelliğini de taşır. Bu nedenle böyle bir söylem de akılcı geldi bana…
Bir de Sarıyer’in çok ilginç ışığı var. Yıllardır İstanbul’da yaşarım böyle ilginç bir gökyüzüne şahit olmadım. Her baktığımda bana “fotoğraflık” dedirtmiştir.
Sarıyer Konya vadisi gibi çok geniş bir alana yayılıyor. Denizi, doğası, yeşili, tarihsel dokusu, dinsel çeşitliliğinin dokusu, kültürel dokusu, mevsimsel yaşantısı ile muazzam zenginlik taşıyor. Yontularının denize baktığı binaları ayrı fotoğraflık… Balıkçılığı bir başka fotoğraf konusu… Gecesi ayrı, gündüzü farklı fotoğraflanabilir.
Sarıyer’in zamanı fotoğraflanabilir bir günde dört mevsim olan… Sarıyer’in renkleri fotoğraflanabilir, gökyüzüyle, yeryüzüyle, yapraklarının yeşilden sarıya, kırmızıya, kahverengiye dönüşen zengin renkleri ve tonlarıyla… Marmara’dan Karadeniz’e ulaşan Sarıyer’in bu değişimi fotoğraflanabilir. Sarıyer’de yaşayan insanlar fotoğraflanabilir. Sarıyer’de tarih fotoğraflanabilir. Sarıyer’de kültür fotoğraflanabilir. Bir de Sarıyer’den boğaza bakılır farklı açılardan fotoğraflanabilir. Sarıyer’de doğanın coşkusu fotoğraflanabilir. Günlük yaşantı fotoğraflanabilir. Köşklerindeki yaşam kültürü fotoğraflanabilir. Yaratıcı gözle bakıldığında Sarıyer’de fotoğraflanacak o kadar kavram, o kadar görüntü vardır ki tekrar bakmayı sağlayacak, yaşanılan yerde farkındalık kazandırıp yaşatılacak.
Sarıyer’in rüzgarı var değişimi sağlayan ve fotoğraflanacak çok konu çıkartan…
Aşağıda katkısı olur diye derlediğim ve özetlemeye çalıştığım Sarıyer’e dair bilgiler var…
24 – 10 – 2010 / İSTANBUL
***
Sarıyer’in Tarihçesi
İstanbul’un, dolayısıyla Sarıyer’in geçmişini aydınlatan bulgular kalkolitik döneme değin uzanmaktadır. Bu dönemden Ege göçlerine değin geçen süreye ilişkin bilgimiz yoktur. Ege göçleri sırasında İstanbul yöresi hareketlenmiş, Yunanistan’dan gelen halklar boğazı geçerek Anadolu’ya akmışlardır. Bunların bir bölümü de İstanbul ve çevresine yerleşmiştir. İ.Ö. 7. yüzyılda yeni koloniler kurmak için Marmara Bölgesine gelen Megaralılar’ın İstanbul çevresinde rastladıkları yerli halk da bu kavimlerden oluşmaktadır. Megaralıların İstanbul’da kurdukları ilk kent Kalkedon’dur. Daha sonra Bizantion kurulmuştur. Öbür Yunan kolonileri gibi bir tarım kolonisi olan Bizantion elverişli konumu nedeniyle kısa sürede önemli bir ticaret merkezine dönüştü.
Bizans’ın Roma egemenliğine girmesi siyasal alanda da etkisini göstermiş ve kent kısa zamanda imparatorluk kentleri arasında sivrilmiştir. İmparator Constantinus’un 330’da Bizantion’u başkent yapması ve Hıristiyanlığın serbest bırakılarak imparatorluk dini haline gelmesi bin yıl sürecek bir uygarlığın temelini atan iki olgudur. İmparatorluğun bağrında varolan Doğu-Batı ayrışması bu olaylarla Doğu lehine bir seyir izlemeye başladı. Avrupa’nın Asya’yla kucaklaştığı noktada yer alan Bizantion, coğrafi konumuyla doğu dünyasının çevresinde toplanabileceği doğal bir merkezdi. Ayrışma, 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle son buldu.
Bin yılı aşkın bir süre İstanbul ve Anadolu’nun büyük bir kısmının kaderine hükmeden Doğu Roma İmparatorluğu, 10. yüzyıldan itibaren Türk akınlarıyla tanışmış ve 1071’deki Malazgirt yenilgisinden sonra giderek Anadolu üzerindeki kontrolünü de yitirmiştir.
Osmanlı devrinde ilçe, bağ, bahçe, orman, koru, çayır gibi gezi yerleri ile ün salmıştı. Sarıyer’e padişahlar daha çok kiraz mevsiminde gelirlerdi.
Cumhuriyet döneminde ilçede imar hareketleri hızlandı. Yollar, fabrikalar, okullar yapıldı. Rumelihisarı’ndaki Boğaziçi Üniversitesi, Bahçeköy’deki Orman Fakültesi, Büyükdere’deki Fidanlık, Sarıyer’in gelişmesinde önemli rol oynadı. Daha önce mahalle ve köyleri başka ilçelere bağlı olan Sarıyer, 1930 yılında ilçe oldu.
İsminin Tarihi
Sarıyer ismi sırasıyla, Simas'tan Skletrinas'a, daha sonra Mezarburnu (Mesarburnu), Altınyer, Sarı Lira Yer ve Sarıyar'a ve son olarak da Sarıyer'e dönüşmüştür.
Antik çağlarda, Bilge Umar'a göre Simas, İstanbul Boğazı'nın Avrupa kıyısında bir burunun adıdır. Simas'ın anlamı "Kutsal Ana" olarak bilinmektedir. Başka bir ifadede ise “Kutlu/Güzel Akarsu” veya “Kutlu/Güzel Su” olarak da kabul edilebileceği ileri sürülmektedir.
Sarıyer ismi Simas'tan Sarıyer'e dönüşürken, elbette ki bu değişim bir yerden esinlenerek gerçekleşmiştir. Yıllar yılı altın ve bakır çıkarılan maden mahallesi ile şifa suyu arasındaki yarların sarı renkte olması nedeniyle buraya SARIYAR denmiştir. Sonraları SARIYER'e dönüşmüştür. Yani Simastan Sarıyar'a ve Sarıyar'dan Sarıyer'e...
http://www.istanbulyasam.net/forum/showthread.php?t=1578
*
İstanbul Sarıyer ilçesi Emirgân Korusu içerisinde bulunan Sarı Köşk 19. yüzyılın sonlarında, Hıdiv İsmail Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mimarının Balyan ailesinden Sarkis Balyan olduğu sanılmaktadır. Köşk, Şale Köşkü’nde olduğu gibi adeta bir kuş evi görünümündedir. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu tarafından 1979 yılında restore edilerek halka açılmıştır. Köşke renginden ötürü Sarı Köşk ismi verilmiştir. Cephe görünümünde sarı renk ile birlikte beyaz renk büyük bir uyum içerisinde uygulanmıştır.
Sarı Köşk iki katlı ahşap dikdörtgen planlı bir yapıdır. Osmanlı konak mimarisi plan düzeninde olup, bir sofa etrafında salonlar ve odalar çevrelenmiştir. Denize bakan cephesinin ön kısmı altlı üstlü dörder sütunun taşıdığı balkonlarla dışarı taşırılmış, üzeri ana çatıdan ayrı olarak kırma bir çatı ile örtülmüştür. Cephe görünümünde iki sıra halinde altlı üstlü altışar dikdörtgen penceresi bulunmaktadır. Bunların arasında kalan bölümler kalem işleri ile boş yer bırakılmamacasına bezenmiştir.
Köşkün içerisinde iç içe üç ayrı salon bulunmaktadır. Köşkün üst katında üç oda bir salon, alt katında giriş holü, salon niteliğinde dört oda ve mutfak bulunmaktadır. Köşkte süsleme sanatının en güzel örnekleri sergilenmiş olup, tavanında çiçek motifleri, yağlıboya resimler bulunmaktadır.
Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun yaptığı çalışmalarla salonlar yeni baştan düzenlenmiş, köşelere sütunlar ve lambalarla köşe ışıkları serpiştirilmiş ve duvarlar tablolarla, kitaplıklarla hareketlendirilmiştir. Salonun ortasına yerleştirilen 19. yüzyıl İngiliz üslubundaki kanepe ile de Boğaziçi’nde benzeri yapıların bir örneği burada sergilenmiştir.
http://www.hayalleme.com/index.php/etiket/sariyer/page/3/
*
Rumeli Feneri (Sarıyer) İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında, Boğaz’ın Karadeniz’e açıldığı kuzey ucundadır Çeşitli efsanelerde adı geçen bu fenerin önündeki kayalıklar ile ilgili en eski mitolojik öykü Argonatlar’a dayanmaktadır
Mitolojiye göre altın postu bulmak için Karadeniz’e doğru kürekli gemilerle yola çıkan Argonatlar buraya da uğramışlardır O çağda kıyıdan 100 m kadar açıkta yer alan çarpışan kayalıklar diye bilinen Simplegat kayaları aralarından geçen gemileri birbirlerine çarparak yutarlarmış Argonatlar bu kayalıklardan geçmek için yanlarında getirdikleri kuşları kayalara yaklaşınca serbest bırakmışlar kuşların hareketinde çarpışan kayalıklar bir daha açılarak birbirlerine vurmak üzere iken Argonatlar gemilerini bu kısa andan yararlanarak geçirmişler Yine mitolojiye göre onlara bu fikri bugünkü Garipçe’de oturan ve lanetlenmiş Kral Phineas kendisini Harpilere karşı savundukları için vermiştir
Osmanlı deniz haritalarının en eskilerinden biri olan 1567 tarihli Ali Macar Reis haritasında bu fenerin yeri işaretlidir Rumeli Fenerinden ilk bahsedenlerden biri olan P Gyllius’un tanımlaması ise şöyledir:
“Faros ucunda her gece denizciler için ışık yayan bir feneri taşıyan sekizgen bir kulenin adıdır Bu kule her yönde camlı pencerelerle kaplıdır ve bunlar alçıyla değil kurşunla birleştirilmişlerdir, bu da bunun Türklerin değil de Hıristiyanların eseri olduğunu gösterir Paneion Burnu’nun tepesinden her yöne doğru enine boyuna Karadeniz gözükür ”
Busbecq ise P Gyllius’a benzer bir ifade kullanarak şöyle yazmaktadır: “Orada, Avrupa akasında, denizciler için geceleri ışık yanan bir kule vardır Bu kuleye Faros derler ”
Rumeli Feneri’nin 1583’de onarıldığını eski kayıtlar da yazmaktadır Bunlara göre Fener’in yüksekliği 120 basamak olup, üzerinde etrafı camlarla kaplı 12 pencereli bir odası varmış Ortada etrafında halka şeklinde sıralanmış fitilleri bulunan yağ dolu kap, geceleri tutuşturularak ışık vermesi sağlanıyormuş 1616’da İstanbul’a gelen gezgin Wenner bu fenerden şöyle bahsetmektedir:
“ yüksek haşmetli bir kule, üstünde ve çepeçevre duvarlarında yüksek pencereleri büyük camlarla korunmuş, ortada büyük bir demir levha dudu Yaklaşık dört parmak kalınlığında ve eni üstten bir kulaçtan fazla, çok köşelidir İçine fitiller ve levhanın içine de yağ konulur ve geceleri tutuşturulur ki gemiciler bunu çok uzaktan görür ”
Günümüzdeki fener 1855’deki Kırım Savaşı sırasında Fransız ve İngiliz savaş gemilerinin İstanbul Boğazından Karadeniz’e çıkarmalarını kolaylaştırmak amacıyla yapılmıştır 15 Mayıs 1856’da açılışı yapılan fener karşı kıyısındaki Anadolu Feneri ile birlikte hizmete girmiştir Bir söylenceye göre de; inşaat sırasında Fener Kulesi’nin üst üste birkaç kez yıkılmasından dolayı köylüler burada Sarı Saltuk’un makamının bulunduğunu ama zamanla yıkıldığını, bu nedenle bu zatın kendi üzerinde bu kuleyi yükseltmediğini söylerler Fransızlar da köylülerin gönlünü almak için yatırın bulunduğu söylenen türbeyi inşa etmişler üzerini örttükten sonra da kuleyi örmüşlerdir
Fener deniz seviyesinden 58 m yüksekliktedir Işığı ise 18 mil uzaktan bile seçilebilmektedir Fener kulesi 30 m yükseklikte olup yukarıya doğru daralan üç kademe şeklindedir Fenerin yer aldığı tepeliğin altında ise bir balıkçı barınağı bulunmaktadır
http://www.forumalev.net/marmara-bolgesi/260244-rumeli-feneri-sariyer.html
*
GARIPÇE BALIKÇI KÖYÜ ve ASMAALTI LOKANTASI
Sarıyer ilçesinin 9 köyünden biri olan Garipçe boğaz sahil şeridinde ve Rumelikavagi ile Rumeli feneri köyü arasında bulunuyor. Bu balıkçı köyünde Cenevizlilerden kalan bir kale ve kulesi var. Burası, Marmara ve Karadeniz’in birleşme noktası ayni zamanda ve bugün hâlâ değişmeyen örf ve adetler aynen yaşatılıyor.
Mitolojide lanetlenmis kral Phineus'in yaşadığı bu köye antik çağda sahilinin taşlık ve kayalık olması, yüksek ve sarp kayalıklarında kartal ve akbabaların yuva yapmaları nedeni ile Gyropolis yani "Akbabalar şehri" denildi. Kral Phieneus'un sarayı da burada şimdiki adıyla Garipçe ile Papaz burnu arasında idi. Garipçe Köyünün bir diğer adi tarihçi Homeros'a göre Kharybdis'dir. Efsanelere konu olan Garipçe'ye Gypopolis (Geyer'in Kenti) de denilmekteydi. Garipçe, Harpylerin işkenceleri ile karşı karşıya kalan efsanevi kral Phineus'tan ötürü ün kazanmıştı.
Bir başka rivayet ise köyün adinin Karibce'den gelmesidir. "Karib" kelimesi Osmanlıca da "yakin, yakinda olan, yer ve zamana yakin, soyca yakin" anlamını taşır.
Tarihi Cenevizlilere kadar uzanan, Bizans ve Osmanlı’dan izler taşıyan köyün en yüksek tepesinde en az 550 yıl kadar eski bir gözetleme kulesi var. Köyün bir de kalesi var, kulesi kadar görülmeye değer. Padişah III. Mustafa Han (1557-1574) tarafından Macar asilli Fransız mimar Baron François de Tott'a yaptırıldığı biliniyor.
http://www.gezikolik.com/Pages/e_3383.aspx
*
Sarıyer'in havası iyi olduğu gibi, güzel ye şifalı suları ile de ünlüdür. Sarıyer'de öteden beri ünlü bahçeler bulunuyordu. Murat IV.'in bir gezinti sırasında gördüğü, "Hadim al-haremeyn olduğum halde, böyle bir ravza-i cenâna mãlik değilim" diye şaşkınlığını açıkladığı Çelebi Solak adıyla tanınmış bir kişinin bahçesi bu meyandadır. Burada Ali Kethüda adında birinin yaptırdığı, Mehmet Kethüda'nın onardığı bir cami ile İbrahim ve Mehmet lV.'In musahiplerinden Mesut Ağa 'nın 1055'te yaptırdığı çeşme anılmaya değerdir. Sarıyer'den sonra gelen Yeni Mahalle'de Pazar başı ve kıyıda yüksekçe bir yerdeki Fırıldak bahçesi birer mesire yeridir. Sarıyer, tarihi eser bakımından oldukça zengin bir bölgedir.
Bizans'dan önceki döneme ait tarihi kalıntılardan Bizans'a, oradan da Osmanlı'ya ve bugüne kadar çok çeşitli bir tarihi mirasa sahiptir. Bunlar eserler arasında; Ali Kethüda Cami, Ali Paşa Cami, Cerrah Mahmut Efendi Cami, Emirgan Cami, Emirgan Çeşmesi, Hamam Cami, iskele Cami, Kethüda Cami, Baltalimanı Cami, Kireçburnu Cami, Osman Reis Cami, Reşit Paşa Cami, Rumelihisarı, Rumelikavagı Kalesi, Sait Halim Paşa Yalısı, şerifler Yalısı, Uskumruköy Cami, Valide Cami, Zekeriyaköy Cami, Telli Baba Türbesi sayılabilir. Bahçeköy , Sarıyer!n yemyeşil bir semtidir.ilk kuruluşu 1521 yıllarına dayanmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman Belgrat Seferi sonrasında yanında getirdiği sırp esirleri bu bölgeye yerleştirmiş. Ve kurulan bu köye Belgrat köy çevresindeki ormana Belgrat köy adı verilmiştir. Daha sonra köyün bent sularına zarar verdiği anlaşılarak köy buradan topluca alınarak şuan ki yerine taşınmıştır.(1894) Bu köye de Bahçeköy adı verilmiştir. Bahçeköy de İstanbul Üniversitesi,Orman Fakültesi vardır. Orman muhafaza alanı olarak ayrılan Belgrat ormanları geçmişte de bugün olduğu gibi İstanbul’un su ihtiyacını karşılamıştır. Mimar Sinan tarafından inşa edilen su kemerleriyle İstanbul’un belli bölgelerine su verilmektedir. Günümüzde hala bu fonksiyonları yerine getiren 7 adet bent bu orman içerisinde yer almaktadır.
Bu bentler:
1. Kömürcü bent(1620).
2. Büyük bent (1724)
3. Topuzlu bent(1750)
4. Ayvat bendi(1765)
5. Valide bendi,(1796)
6. Kirazlı bent(1818)
7. II. Sultan Mahmut Bendi(1839) yıllarında inşa edilmişlerdir.
Belgrat ormanı bünyesinde bulunan Av-Koruma-Üretme Sahası ve Balık Üretme İstasyonu halkın eğlenme , spor dinlenme ihtiyaçlarını karşılayıp kalabalık İstanbul şehrine çok yönlü hizmetler sunduğu için ayrı bir öneme sahiptir. Türkiye’nin ilk, Dünyanın planlı ve ünlü Arberetumu olan Atatürk Arberetumu da Belgrat ormanı içerisinde tesis edilmiştir. Arberetumlar bilimsel araştırma ve gözlem amacıyla orijinal ve yaşları belli, her biri doğru ve dikkatli bir şekilde bir araya getirilmiş, çoğunlu ağaç ve diğer odunsu bitkilerin uygun seçilmiş alanlarda yetiştirilip sergilendiği tabiat parçalarını ortaya çıkarmaktadırlar. Bahçeköy, Karadeniz iklimi etkisindedir. Ilıman ve nemli bir iklim tipi mevcuttur. Bahçeköy de orman ve fundalık alanlar stepler geniş yer kaplamaktadır. Meşe türleri ve çam çınarlar çoğunluktadır. Yörenin havasının ve suyunun temiz olup önemli bir piknik alanı olması, yaz ve kış mevsiminde hafta içi ve hafta sonları dinlenme, eğlenme ve spor amaçlı kullanılmaktadır. Bahçeköy ün güneyinde ve doğusunda yer alan Belgrat ormanı ve içindeki tarihi bentler gerek yabancı gerekse yerli turistlerin ilgisini çekmektedir.
Sarıyer Belediyesi Resmi İnternet Sitesi
http://www.istanbulyeditepe.net/Istanbul_Ilceleri/Istanbul_Sariyer.asp
*
İSTANBUL - SARIYER'İN TARİHİ İLE İLGİLİ MERAK ETTİĞİNİZ HERŞEY
Sarıyer, İstanbul Boğazı'nın Rumeli yakasında yer alan ve 151 bin km2'lik alan üzerinde kurulmuş ve 8.100 hektarı mücavir alan olan bir yerleşim bölgesidir. Eski dönemlerde Makrıköy'e (Bakırköy) bağlı olan Sarıyer, 15 Mayıs 1930 tarihinde ilçe oldu.
Sarıyer, 1984 yılında müstakil belediye oldu.
Jeolojik Yapı:
sarıyer Jeolojik yapı itibariyle dört zamandan örnekler verir. Yenimahalle ile Anadolukavağı'na kadar olan kısmı ikinci volkanik arazilerdir. Birinci zaman ortaları (devon) devri topraklarıdır (killi, şistli, kesif mavi kalkerler). Kalker kayaların üst kısımları Akdeniz bölgesi özelliğine sahip kırmızı toprakla kaplıdır. Humusu az demirhidratları fazla olan killi topraklar, kış mevsiminde renk değiştirerek kahverengiye dönüşür. Devon şist ve grelerini çok taşlı, kumlu, az kireçli topraklar örter. Vadi yataklarında alüvyonlar bulunur. Buralarda toprak derinliği yüksek, bitki örtüsü bulunmayan meyilli yamaçlarda toprak kalınlığı çok az olup, yer yer ana kayalar meydana çıkar. Boğaziçi kıyılarında vadi olmayan yerlerde dik yamaçlar bulunur. Yamaçların üst kısımları yayla havası taşır. Yükseltileri fazla olmayıp 100 ile 250 metre arasında değişiklik gösterir.
İlçe sınırları içindeki yükseltilerden Kocataştepe ilçenin en yüksek tepesi olup 249 metredir. Diğer yükseltiler ise şunlardır: Büyük Doğantepesi (236 m), Kocatarlatepe (232 m), Büyük Kartaltepe (230 m), Maltıztepe, Tarabyatepe, Şeytantepe, Kabataştepe, Otağtepe, Ağlamış Baba Tepesi sarıyer'in belli başlı yükseltileridir.
Sarıyer’de İklim:
Sarıyer’de iklim Boğaziçi iklimi ve dolayısıyla Marmara iklimine girer. Sahil kısımlarda hava koşulları mevsimlere göre değişiklik gösterir.
Yağışlar kışın fazla yaz aylarında ise azdır. Yılda ortalama olarak 727 kg. yağmur alır. Kar yağışı sonucunda karın yerde kalması yılda ortalama olarak 10 ile 12 gün arasındadır. Sarıyer sınırları içinde ölçülen en yüksek sıcaklık +40 derecedir. Ortalama sıcaklık ise +20 derecedir. En düşük ısı farkı ise -5 derece ile -7 derece arasındadır. Boğaziçi'nde dolayısıyla da Sarıyer’de sis sıkça görülür. Görüş mesafesini azaltan sis daha çok kış ve ilkbahar aylarında meydana gelir. Sarıyer’de sis yıllık ortalama 17 gündür.
Sarıyer boğaz rüzgârlarına açıktır. Rüzgârlar genel olarak kuzey, kuzeydoğu, güney ve güneybatıdan eser. Rüzgârların hızına göre fırtına olur. Fırtına daha çok kışın Aralık, Ocak ve Şubat aylarında görülür. "Kış mevsiminin yıllık toplam fırtınalı gün sayısı Sarıyer’de %40,8'dir."
Sarıyer’de Ormanlar, Korular, Bahçeler:
Sarıyer ilçe olarak büyük ormanlık alanlara sahiptir. Ormanlar arasında hem devlet hem de özel ormanlar bulunmak¬tadır. Ormanlar ilçenin iç kısımlarındadır. İlçe sınırları içindeki en büyük orman devlet ormanı olan Belgrat Ormanlarıdır. İlçe ormanlarında en çok Kestane, Kayın, Gürgen, Kızılağaç, Ihlamur, Dişbudak, Ardıç, Meşe, Çınar, Akçaağaç ve İbreli ağaçlar (Çam türleri: karaçam, kızılcam, sarıçam, göknar, ladin gibi) bulunur. Orman içinde çalılıklar da büyük yer tutar. Sarıyer ormanları; pırnal, kocayemiş, muşmula, fındık, süpürge, karaçalı, katırtırnağı, ormangülü formasyonuna da sahiptir. Sahil şeridinde ise manolya, erguvan, akasya, morsalkım gibi çiçekli ağaçlar da çok sık görülmektedir.
Deniz sahil şeridinde yer alan Sarıyer sadece denizi ile değil koruluk ve bahçeleriyle de İstanbul'un en önemli ilçelerinden biridir. Yüz binlerce insanı ağırlayan bahçeler, korular ve orman içi dinlence yerlerinin sayısı pek çoktur. Korulukların sayısı ise azalmaya devam etmektedir. Koruluklar gün geçtikçe yerleşime açılmaktadır. Özel koruluklar daha çok Boğaziçi'nde yabancı ülkelerin elçiliklerinin yazlık binalarının bulunduğu yerlerde bulunmaktadır. Bu arada eski sahilsaray, köşk ve konakların da bir kısmının korulukları günümüze kadar korunabilmiştir.
Korulukları: Sarıyer ilçesi içindeki koruluklar:
1- Boğaziçi Üniversitesi Korusu Rumelihisarı'nın üst kısımlarında olup 233 hektardır.
2- Emirgan Korusu 47,2 hektar olup Emirgan'ın üst kısmında olup etrafı duvarlarla çevrilidir.
3- Said Halim Paşa Korusu Yeniköy sırtlarında duvarlarla çevrilmiş olup 9,2 hektardır.
4- Avusturya Elçiliği Korusu Yeniköy'de olup 5,5 hektardır, deniz cepheli ve duvarlarla çevrilidir.
5- Fransa Elçiliği Korusu Tarabya'da olup deniz cephelidir ve 7,5 hektardır.
6- İngiliz Elçiliği Korusu Tarabya sahil boyunda deniz cepheli olup 2,7 hektardır.
7- Alman Elçiliği Korusu Tarabya'da deniz cepheli olup 17 hektardır.
8- Huber Köşkü (Cumhurbaşkanlığı Yazlık Köşkü) Korusu Tarabya'da deniz cepheli olup 64 hektarlık bir alana sahiptir.
9- Dalyan Koruluğu Kefeliköy'de olup deniz cephelidir.
10- İspanya Elçiliği Korusu Büyükdere'de olup deniz cephelidir ve 0,9 hektardır.
11- Rusya Elçiliği Koruluğu Büyükdere-sarıyer sahil şeridinde deniz cepheli olup, duvarlarla çevrili ve 16.6 hektardır.
12- Tekel Kibrit Fabrikası Korusu Çayırbaşı'nda olup 325 hektardır (bu koruluğun büyük kısmı ormanlıktır).
13- Hamdi Paşa Korusu Maden'de bulunmaktadır.
Mesireleri:
Sarıyer ilçesi içinde ayrıca çok önemli ve büyük mesire yerleri bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri:
1.
2. Belgrat Ormanı ve orman içindeki piknik yerleri
3. Sultan Suyu
4. Bahar Suyu
5. İÜ Orman Fakültesi Bilezikçi Çiftliği
6. Hünkar Suyu
7. Şifa Suyu
8. Çırçır Suyu
9. Kestane Suyu
10. İpek Suyu
11. Bekardere
12. Fıstık Suyu
Çiftlikler:
Sarıyer ilçesi sınırları içerisinde çiftlikler de önemli yer tutarlar. sarıyer sınırları içindeki çiftliklerden bazıları;
1.
2. Bilezikçi Çiftliği (Büyük bir kısmı ormanlık)
3. Karakahya Çiftliği (bilahare Fidanlık yapıldı)
4. Sanderson Çiftliği
5. İbrahim Paşa Çiftliği
6. Çakal Çiftliği
7. Yorgancı Çiftliği
8. Yerliköy Çiftliği
9. Göçmenler Çiftliği
Dereleri:
Sarıyer ilçesi sınırları içinde dere sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Bu derelerden Sarıyer, İstinye, Tarabya, Rumelikavağı ve Garipçe dereleri yol, cadde, park ve meydan kazanılması amacıyla kapatılmıştır. Başlıcaları;
1.
2. Sarıyer deresi
3. Büyükdere (Çayırbaşı Deresi)
4. Bakla Deresi
5. Maltızdere
6. Mandra Deresi
7. İstinye Deresi
8. Tarabya Deresi
9. Tuzdere
10. Kömdere
11. Kurşun Suyu
12. Çimendere
13. Sipahi Deresi
14. Uzundere (Uzunya Deresi)
15. Ketendere
16. Garipçe Deresi
17. İskender Dere
18. Kavak Deresi
19. Baltalimanı Deresi
Memba Suları:
Geniş bir alana yayılan Sarıyer’in ormanları kadar içilecek ve kullanacak suları da boldur. Bilhassa memba (kaynak) suları ile ünlüdür. Merkez Sarıyer’de Kocataştepesi'nin bulunduğu dağ silsilesi Sarıyer’in su havzasıdır. Ayrıca Büyükdere/Çayırbaşı Vadisi ve Belgrad Ormanları su bakımından çok zengindir. İlçedeki önemli memba suları ve bazılarının sertlik dereceleri:
1.
2. Kocataş Suyu (0.5)
3. Neşet Suyu (1)
4. Ali Bey Suyu (2)
5. Kefeliköy Suyu (3)
6. Kestane Suyu (3)
7. Hünkar Suyu (3.5)
8. Sultan Suyu (4)
9. Fındık Suyu (5.5)
10. Çırçır Suyu (6)
11. Şifa Suyu
12. İmam Suyu
13. Kum Suyu
14. Kanlıkavak Suyu
15. Yusuf Ağa Suyu
16. Kumdöken Suyu
17. Çırpına
18. Kirazlıbahçe Suyu
19. Molla Suyu
20. Kameriça Suyu
21. Aralık Suyu
22. Ayazma Suyu
23. Yerlisi
24. Vakıf Memba Suyu
25. İpek Suyu.
Bentleri:
Bol suya sahip olan sarıyer ilçesinde bentler, dereler ve memba suları da çoktur. İlçe sınırları içinde ve Belgrad Ormanları'ndabulunan bentler;
1.
2. Topuzlu Bend
3. Valide Sultan Bendi
4. Birinci Sultan Mahmut Bendi (İstanbul Topuzlusu, 1750)
5. II. Sultan Mahmut Bendi (Yeni Bend)
Sarıyer’i de Etkileyen İstanbul Depremleri:
Kuruluşundan günümüze kadar İstanbul pek çok kez depremle karşı karşıya kaldı. Bilhassa Bizanslılar döneminden bugüne kadar olanların tarihleri saptanmıştır. Elbette ki bu depremlerden İstanbul'un bir ilçesi olarak Sarıyer’de etkilenmiştir.
1999 yılında meydana gelen iki depremden ilki Marmara Depremi olarak anılmakta olup 15 ilde hissedilmiş ve büyük yıkım ve nüfus kaybı meydana getirmiştir. Bu depremde 20 binin üzerinde insan öldü. Marmara Depreminde İstanbul'da bilhassa Avcılar, Bağcılar, Küçükçekmece ve Yeşilköy büyük yıkım gördü ve bine yakın insan öldü. İkinci deprem Düzce-Bolu havalisinde oldu ve bu depremde bilhassa Düzce'de büyük yıkım ve insan kaybı meydana geldi.
1900'da sarıyer Mesarburnu Caddesi'nde 9 yalı
15.7.1954'te Emirgan Koruluğunda Sarı Köşk
15.12. 1972'de Rumelihisarı'nda 3 ev bir kilise yandı.
İlçenin en eski yerleşim bölgelerinden biri olan Sarıyer’in antik çağdaki ismi Simas'tı. Ancak Saron ismi ile de anıldığı oluyordu. Sonraları deresinin ismi ile yani Skletrinas olarak anıldı. Bizanslar döneminde semte Limas denildiği de oldu. Bu isimlerden Simas Osmanlılar dönemi başlarına kadar kullanıldı. Sonra isim olarak Sarıyar kullanılır oldu. Sarıyar ismi zamanla değişikliğe uğrayarak sarıyer'e dönüştü.
Semtin ismi hangi söylencelerden esinlenilerek Sarıyer’e dönüştü? Bu sorunun yanıtını venneden önce Evliya Çelebi'nin (1611-1682) seyahatnamesinde Sarıyer ile ilgili yazdıklarına bakalım. Evliya Çelebi, efsanelerden yola çıkarak şöyle yazar:
"Burası ta İskender Zulkarneyn zamanında mamur bir büyük şehir idi. İskender, Karadeniz ile Akdenizi birleştirmek için iki denizin arasını kazdırırken, bu yerde altın madeni bulmuş ve denizi biraz ilerden kazdırarak, buraya bir şehir kurdurmuştur. İsmini de Fondira şehri koydurmuştur. Çok bakımlı bir şehir idi. Sonra Ceneviz Kralı yakıp yıkmış tekrar bugünkü hali ile onarılmıştır..."
Osmanlı tarihçisi Hammer de "Bu semte, Kuzey Mahallesi yakınındaki dağ boyunca uzanan altın madeni bulunduğundan Sarıyar (Sarıyer) adı verilmiştir" diyor.
Sarıyer’in ismini, sarı toprağından ve dağlarından çıkarılan altın madeninden (Sarıyer madenlerine Markasita da deniliyordu) aldığı ve bu nedenle de sarıyer olarak isimlendirildiği bilinmektedir. Antik çağda bir isminin de Saron olduğu ve bu ismin sarıyer'e dönüştüğü bazı kaynaklarda yazılı bulunmaktadır. Bir diğer tez ise sarıyer camii meşrutası olarak kullanılan eski Sarıbaba Dergahının şeyhi ve dergah bahçesinde mezarı bulunan, bir başka söylenceye göre Fatih Sultan Mehmet dönemi erlerinden "Sarıer Baba" nın ismini alarak "Sarıer" den esinlenilerek sarıyer denildiğidir (ki bu yatırın mezartaşındaki ismi Sarıer'dir). Söylenceler bu kadarla kalmıyor ve devam ediyor: Semtin kuzey tarafındaki dağlardan altın madeni çıkması nedeni ile "Altınyer" denildiği ve bu ismin Sarıyer’e dönüştüğü de söylenmektedir. Sarıyer’in ismi konusunda söylenceler devam eder. Osmanlılar döneminde Sarıyer mesiresine gelenlerin çok para harcamaları ve "Sarı Lira Yer" ifadesi ile anlatılmasının Sarıyer’e ismini verdiği söylenir. Bu söylenceye göre "Sarı Lira Yer" ifadesinden "Lira" ifadesi zamanla kalkmış, diğer iki ifade birleşerek semtin ismi "Sarıyer" olmuştur.
Sarıyer Mahallesinin tam ortasından Sarıyer Deresi mahalleyi ikiye bölerek geçer. Gelişim süreci içinde Sarıyer Merkez Mahallesi; Muhacir Mahallesi, Yangın Yeri veya Arap Mahallesi ve Koru Mahallesi ve Merkez olarak dörde ayrılır. Derenin sol tarafı Yangın yeri veya Arap Mahallesi, sağ tarafı ve Ortaçeşme Caddesinin sağ üst kısmı Muhacir Mahallesi olarak bilinir. Daha üst kısım ise Koru Mahallesi olarak tanımlanır. Orta kısım, yani Dereboyu Caddesi ile Ortaçeşme Caddesi arası, sahil boyu Mesarburnu'ndan Yenimahalle'ye kadar olan bölüm mahallenin merkez kısmı olarak kabul edilir. sarıyer dört mahalle olarak kalmamış, gecekondulaşma ve çeşitli nedenlerle göç almasından dolayı yeni mahalle ve sokaklar oluşmuştur. Zümrütevler, Ali Paşa ve Sarıdağüstü yerleşim alanları ile sarıyer büyüdükçe büyümüştür.
Sarıyer halkı eskiden yerleşik ve yazlık olarak ikiye ayrılırdı. Şimdi bu ayrım yok. Sarıyer’in yerli halkı karışıklık gösterir. Bizanslardan Osmanlı Dönemine kadar Rum, Ermeni ve Anadolu'dan gelen yerli Türklerden oluşuyordu. İstanbul'un fethi sarıyer'in de göç alarak Türkleşmesine neden oldu. Sarıyer’e göç daha ziyade yörenin önem kazandığı 16. ve 17. yüz yıllara rastlar. Ruslarla yapılan savaşlar, bilhassa 93 Harbi (1877 Rus-Osmanlı Savaşı) Balkanlardan olduğu kadar Karadeniz Bölgesinden de göçlere neden oldu. Bilahare Birinci ve İkinci Balkan Savaşları, Birinci Dünya ve Ulusal Kurtuluş Savaşları nedeniyle İstanbul ile birlikte Sarıyer de göç aldı. Belirtilen nedenlerle Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Yunanistan, Yugoslavya'dan binlerce insan göç etti böylece yerli ve yerleşik halkı meydana geldi (Sarıyer’in Muhacir Mahallesi ve Koru Mahallesi bu göçlerle oluştu. Ayrıca sayfiye yeri olması nedeni ile gelenler vardı. Bunlar çoğunlukla zengin Türkler, Rumlar, Ermeniler ve az da olsa Yahudilerdi ve Sarıyer’in yazlık halkını oluşturuyorlardı. Yazlık gelenler, boş evleri aylar öncesinden kiralayıp yaza hazırlık yaparlardı.
İlçe merkezi olan Sarıyer’de hayli tarihi eser bulunmaktadır. Eski adı Simas olan Sarıyer’in Mezarburnu'nun (sonraları Mesarbumu oldu) en yüksek noktasında Megaralılar tarafından yapılan ve kutsal sayılan Venüs Meretricia'nın (Venüs) tapınağı yükseliyordu. Buna "Fahişelerin Venüsü Tapınağı" deniliyordu. Bu tanrıçanın gemiciler arasında büyük saygınlığı olduğundan İstanbul'a Karadeniz tarafından gelen gemiler Sarıyer’de veya Büyükdere Limanında durur, dışarı çıkan gemiciler bu tapınağı ziyaret ederek saygılarını sunar sonra İstanbul'a giderlerdi. Ayrıca Skletrinas olarak da bilinen Sarıyer Deresinin geçtiği mahalde bir Apollo Tapmağı bulunduğu da yazılı bilgiler arasında olmasına karşın, bu tapınaklarla ilgili herhangi bir kalıntı yoktur.
Sarıyer Ali Kethüda Camii Sultan II. Mustafa zamanında (1695-1703) Sadrazam Kethüdası Ali Efendi tarafından inşa ettirildi. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın kethüdası Maktul Mehmet Ağa tarafından 1721 yılında cami onarıldı ve camiye bir de minare yaptırıldı. Cami 19.yy.ın ortalarında tekrar onarıldı. 1969 yılında denizle sınır olan bodrum katındaki kayıkhane de camiin alt katı olarak tanzim edildi. Fevkani (İki katlı) olarak yaptırılan Sarıyer Ali Kethüda camii İstanbul'un en ışıklı camilerinden biridir. Sarıyer’deki diğer cami Zümrütevler'deki Zümrütevler Hacı Sami Tatari (1987) camiidir. Cami Osmanlı mimarisi özelliğini taşıyorsa da tarihi özelliği yoktur. Sarıyer’deki üçüncü cami Sarıdağ Tepeüstü Camiidir (1973, Bu camiin ismi daha önceleri Hacı Ömer Camii idi, değiştirildi). Bu camiinde tarihi özelliği yoktur. sarıyer Yeni Merkez Camii ise Hamam Sokakta inşa edilmektedir.
Sarıyer Merkez Mahallesinde Kilise, Sinagog veya Havra gibi ibadethaneler yok! Ancak, P.G. İnciciyan "sarıyer'de eskiden hayli Ermeni otururdu ve onların bir de Surp Hagop adlı kiliseleri vardı, fakat Ermeniler bilahare Müslüman olmuşlardır" diye yazmasına karşın her hangi bir ize rastlanmamıştır.
Sarıyer Merkez Mahallesinde şu anda dört Müslüman mezarlığı var. Bunlardan biri Sarıyer İlköğretim Okulu karşısındaki küçük mezarlıktır. Bu mezarlığa Misafir Mezarlığı denilmektedir. Çarşıdan ve Ortaçeşme Caddesi üzerinden mezarlıklara gidilirse karşımıza çıkan sağdaki ilk mezarlık yeni mezarlıktır. Bitişiğinde eski büyük mezarlık bulunmaktadır. Bu mezarlığın karşısında da yine eski mezarlıklardan ikinci büyük mezarlık yer alır. Bu mezarlıklar açık mezarlık değil. Ancak yeri olan gömü yaptırabiliyor. Bir mezarlık da çarşı içinde vardı. Şüphesiz Sarıyer’in en eski mezarlığı idi. Sarıyer’e iki çeşme yaptıran Sadrazam Salih Paşanın türbesi bu mezarlıktaydı. Büyük mezarlıklar yapıldıktan sonra bu mezarlıkta pek gömü yapılmadı ve Cumhuriyetin ilk yıllarında içindeki türbe hariç diğer kısmı pazar yeri olarak kullanıldı sonra da kaldırılarak yerine Sarıyer İsmail Akgün Dispanseri yaptırıldı (1960). Bilahare dispanser büyültülerek Sarıyer İsmail Akgün Devlet Hastanesine dönüştürüldü (1985).
P.A. Dethier "Büyükdere'de uygarlığa kurban gitmiş mezarlıklar bulunur. Bunlardan biri kuzeydoğu da, küçük Kestane Suyu vadisinin açıldığı Sarıyer koyundaki Mezar Burnu'dur..." demektedir. Buradan da anlaşılıyor ki Mezarburnu (Mesarbumu) yamaçlarında (kumsal meydanı batısındaki yamaçlar¬da) eski tarihlerde mezarlık vardı.
Sarıyer’de Koru Mahallesinin üst kısmında bir de Rum Mezarlığı vardı. Bizans döneminden kalan bu mezarlığa 1964'ten sonra gömü yapılmadı. Mezarlık 1985 yılında çocuk parkı yapıldı. Bu mezarlıkta tarihi önemi olan mezar taşları vardı. Bunlardan ikisinin Bizans Döneminden kaldığı söyleniyordu. Park yapılması çalışmaları yapılırken bu mezarların mermer taşlan ya toprak altında bırakıldı veya sökülüp atıldı.
Sarıyer’deki tarihi eserlerden en önemlilerinden biri çarşı içinde ve Ali Kethüda camii karşısındaki Mesut Ağa Çeşmesidir (1639). Kesme taştan yapılan bu çeşme esas yerinden beş altı metre geriye şimdiki yerine alındı. Çeşmenin düz çatısı üzerinde sağ ve sol köşede birer mermer vazo ve ikisinin ortasında ise bir aslan heykeli vardı. Çeşme 1947 yılında büyük onarım gördü ve yeni bir su bağlandı. Son onarımı 1970'li yıllarda yapıldı ve vazolardan biri ile aslan heykeli, onarımı yapan işçiler tarafından içlerinde altın var zannıyla çalınmış ve kırılarak yok edildiği saptanmıştır. Bu çeşmeye "Üç Lüleli Çeşme", onarımını yaptırması nedeniyle "Abbas'ın Çeşmesi" de denilmektedir.
Tarihi eser çeşmelerden Ahmet Kamili Efendi Çeşmesi, Ali Kethüda Camii bahçe duvarı kenarında iken birkaç kez yeri değiştirildi. Şimdi Taşiskele Parkının tam ortasında bulunmaktadır. Rumeli Kazaskeri, Padişah Başimamı ve aynı zamanda bestekar olan Ahmet Kamili Efendi tarafından 1812 yılında yaptırılan bu çeşmenin bir diğer adı da Mermer Çeşme'dir. Bu çeşmenin özelliği yalağından alemine kadar yekpare olarak tek bir mermer taşından yapılmış olmasıdır. Bir başka eşi var mıdır bilinmiyor! Bu çeşme yeni balıkçılar çarşısı yapılması nedeniyle yerinden kaldırıldı!
Sadrazam Hacı Salih Paşanın yaptırdığı iki çeşmeden biri Maden Mahallesi sınırları içinde kalan Ortaçeşme, diğeri de Dursun Fakih Sokakta ve Sarıyer İsmail Akgün Devlet Hastanesi yanındadır. Bu çeşmelerin yapılış tarihi 1822'dir.
Sarıyer hamamı yanındaki Tekke Çeşmesi kesme taştan yapılmıştır. Bu tarihi çeşmenin hangi tarihte kim tarafından yapıldığı bilinmiyor. Keza Horozoğlu Çeşmesi de eski bir çeşme olmasına karşın 1993'de Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu tarafından bütünü ile yıkılarak yeniden yapılmış ve tarihi özelliği yok olmuştur. Çukurçeşme de tarihi özelliği olan kesme taştan yapılan tarihi bir çeşme idi fakat yapılan onarımlar nedeni ile çeşme tarihi özelliğini kaybetti. Bu çeşmenin de yapılış tarihi ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmiyor.
Kumsal meydanındaki Kumsal Çeşmesi de onarımlar nedeniyle tarihi özelliğini kaybetmiştir. Sadece 1934 yılında onarıldığını gösteren ayna taşı korunmaktadır. Bu çeşmenin ikinci onarımı 1969'da Sarıyerli minübüscüler, son onarımı da 2002'de Sarıyer Belediyesi tarafından yapıldı. Şehit Mithat Yılmaz Caddesi (Yeni Sular Caddesi) üzerindeki Atçeşmesi de tarihi eser çeşmelerdendir. Fakat kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı bilinmemektedir. Her ne kadar üzerinde ayna taşı üzerindeki kitabede Fırıncı Abbas'ın hayratı olduğu yazılı ise de bu doğru değildir. Doğru olanı Fırıncı Abbas'ın bu çeşmeyi 1949 yılında onardığı ve yeni bir su bağlattığıdır. Mesarbumu Caddesi üzerindeki Kocataş Suyu Çeşmesinin Necmeddin Molla'mn hayratı olarak 1946 yılında yaptırıldığı ayna taşı üzerindeki kitabesinden anlaşılmaktadır. Bu çeşme maalesef son zamanlarda (2004) yağmalanmaktan kendisini kurtaramadı. Çeşmenin önce tarihi eser olan yalağı ve daha sonra da ayna taşı sökülüp götürüldü.
Hünkar Suyu Fabrikasının bulunduğu bahçedeki çeşme de tarihi çeşmedir. Ancak yapılış tarihi bilinmiyor. Hünkar Suyu ve Kestane Suyu mesiresindeki çeşmelerin de ne zaman yapıldıkları bilinmiyor. Mehmet Akif Ersoy parkındaki Park çeşmesi (1998), Osmanlı mimarisi hüviyetinde ise de tarihi özelliği olan bir çeşme değildir. Fındık Suyu çeşmesi de tarihi eser çeşmelerdendi (1872) fakat bu çeşme korunamadı, Fındık Suyu mesiresi ile birlikte yok olup gitti.
Sarıyer hamamı da semtin önemli tarihi eserlerindendir. Hamam, Çelebi Müfti denilen Şeyhülislam Hocazade Mehmet Efendi tarafından yaptırılmıştır. Şeyhülislam Hocazade Mehmet Efendi 1615'de öldüğüne göre hamamın 16. yy. sonu ile 17. yy. başlarında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Bu hamam Şeyhülislam Hocazade Mehmet Efendi tarafından Zekeriyaköy Camii ihtiyaçlarının karşılanması için yapılarak vakfedilmiştir. Kırım'dan göç eden Hacı Tahir, Zekeriyaköydeki evinin (o tarihte oralarda yaşayan Bulgar çeteleri tarafından) soyulması üzerine "Buralarda yaşanmaz" diyerek Sarıyere taşınmış ve oğlu Ali Nuri, Hamam sahiplerinin kızı ile evlenmiştir. Bu takriben 1845-50 tarihlerine teklabül etmektedir. Bu tarihten sonra Hamam'ın mülkiyeti her zaman ailede kalmış ve işleticilere kiraya verilmiştir.. Sarıyer hamamı İstanbul'un sayılı hamamlarından biriydi ve "Sevgililere sarıyer Hamamı" tavsiye ediliyor ve "Sevgililer Hamamı" olarak ismini alıyordu.
Sarıyer’deki en eski ve önemli tarihi eser, Bizans yapısı Taşiskelesi idi. Bu iskeleye Sarıyer limanı, balıkçı barınağı da deniliyordu. Sahil yolu tanzim çalışmaları sırasında, düz plaka taşlarından yapılmış ve asırlar boyu varlığını korumuş olan, üstelik benzeri bulunmayan bu tarihi eser hoyratça yıkılarak (1998) yok edildi ve yerine bir başka beton barınak yapıldı.
Hamam arkası sokaktaki Sarı Baba Dergahı tek katlı, ahşap bina olarak hamama bitişik olan bahçenin içerisinde idi. Bahçesinde "Sarı Baba"nın türbesi vardı. Dergah, Ali Kethüda Camii Derneğince yıkılarak bu bahçenin tamamı cami için lojman yapıldı (1965) ve tarihi bir eser daha yok edildi. Dergahın bahçesinde aslında iki mezar vardı. Biri Sarı Baba'ya diğeri de Kara Baba'ya ait idi. Bu mezarlardan biri hiç dikkate alınmadı ve Sarı Baba'nın mezarı Hamam Sokak tarafına ve lojmanın bodrum katında yapılan yeni yerine taşındı. Diğeri kaybolup gitti.
Deniz sahil şeridinde olması nedeniyle Sarıyer’de pek çok tarihi yalı ve sahilhane vardır. Bunlardan en önemlisi 1900 yılında Abdurrahman Nurettin Paşa (1833-1912) tarafından yaptırılmıştır. Yalıya önce Maksudzade Sebul Bey sahip olur sonra da Abdülhamid'in çocuklarından Şehzade Ahmet Efendi yalıyı satın alır. Daha sonra Şakir Rıfat Atılhan'a geçen yalıyı Necmeddin Molla otuz beş bin liraya satın aldı (1929). Büyük arazi içinde bulunan muhteşem yalı, 40 odası ve müştemilatı ile Boğaziçi'nin en mükemmel yalılarından biriydi. Yalının sahibi Necmeddin Molla (1874-1949) hukuk okumuş ve Sultan II. Abdülhamid'e (1876-1909) Ermeni militanlarca yapılan bombalı suikastı başsavcı olarak soruşturmuş, 1908 yılında Bağdat Valisi, bilahare de Adliye Nazırı olarak görev yapmıştır. Sadrazam vekili olarak (Başbakanlık) görevini üç ay süre ile yapan Necmeddin Molla Cumhuriyet döneminde Kastamonu milletvekili olarak vazife aldı.
Kocataş Yalısı Sarıyer ve Sarıyerliler için büyük özelliği olan bir yalıdır. Yalı sahibinin Necmeddin Molla olması, yalının güzelliği ve mükemmel içimi olan Kocataş Suyu dışında, yalıyı şereflendiren misafirleri ile de ünlüdür. Dönemin devlet adamları, diplomatları, üniversite hocaları, edebiyatçıları ve işadamlarının ağırlandığı yalının en önemli misafiri Atatürk'tür. Atatürk Sarıyer’e birkaç kez gelmiş ve bu yalıda Necmeddin Molla tarafından ağırlanmıştır. Atatürk bu yalıda Nuri Çonker, Tahsin Üzer, Ruşen Eşref Ünaydın ile eşi, Meclis Reisi Kazım Özalp, Fethi Okyar ve eşi Galibe Hanımın bulunduğu toplantıda, eski Başbakan Fethi Okyar'a bir siyası parti kurması talimatını vermiştir (30.07.1930).
Ne yazık ki önemli olaylara tanıklık eden bu yalı 1970'li yıllarda bakımsızlıktan oturulamaz hale geldikten sonra geçirdiği yangınla da harap oldu.
Kocataş Yalısından Sarıyer’e gelirken diğer tarihi eser yalı Eser Eseyan Yalısıdır. 1874 yılında inşa edilen bu yalı yanarak harap olmuşsa da bilahare eskisine uygun olarak yeniden yapılmıştır (1980).
Mesarburnu Caddesindeki görkemli yalılardan biri de Kayseriliyan Yalısıdır. 20. yy.ın ilk yıllarında inşa edilen bu yalı bir hayli el değiştirdi. Cerrahoğullarına geçen yalı bu aileden sonra Vanlıoğlu ailesine geçti. Bilahare Günyüz ailesine geçen yalı son yıllarda yine el değiştirdi. Bu yalıdan sonra birbirine bitişik üç yalı daha var. Bunlar da tarihi eserlerdendir ve 20. yy. başlarında yapılmışlardır.
Mesarburnu Caddesindeki bir diğer tarihi bina Sütunlu Yalı da denilen Kaptanyan Yalsıdır. 1866 yılında Kaptanyan tarafından yaptırılan yalıya Nemlizade sahip olduktan sonra (1928-1930) yalı okul yapılmak üzere Milli Eğitim Bakanlığınca satın alınarak, sarıyer ortaokulu olarak eğitim ve öğretime açıldı (1943/1944). Eski başbakanlardan Fethi Okyar yaz aylarında bu yalıda otururdu. Mustafa Kemal Atatürk bu yalıya gelerek Fethi Okyar'ın misafiri olmuştur.
Sütunlu Yalıdan sonra Remzi Bey ile Laz Hafız Muharrem Efendi'nin yalıları peşi sıra gelir. Bu cadde de sağda deniz kenarında tarihi eser bir bina daha var. Kâgir olan bu bina karakol binasıdır. Sultan Mehmet Reşat döneminde (1909-1918) ve Sadrazam İbrahim Paşa zamanında 1911 yılında karakol binası olarak inşa edildi. Uzun bir zamandan beri Orduevi olarak kullanılmaktadır.
Karakol binasının karşısında, şimdi blok apartmanın olduğu yerdeki harika ahşap köşk kıyıma uğradı ve yıkılıp gitti. Bitişiğindeki kâgir binanın tarihi özelliği yok edildi. Eskiden ahşaptı kâgire dönüştürüldü. Bu sıradaki 81 Kapı No.lu yalı Mine Elmasyan Yalısıdır. 1890 yılında yapılan yalı Soyuer ailesine geçtikten sonra 1999 yılında büyük onarım gördü ve eskisine sadık kalınarak yeniden onarıldı. Mine Elmasyan tek başına yaşadığı bu yalıda 1945 yılında faili bulunamayan bir cinayete kurban gitti. Bu sırada bir diğer tarihi yalı Sözen Yalısıdır. Bu yalıyı İhsan Kaptan, Kabzımal Mehmet Efendi ve Cemal Akıncı yalıları takip eder.
Sarıyer sahil boyu tarihi binalarla doludur. Bunlardan biri de Saray Arkası Sokakta ve deniz kenarındaki binadır. Aslında yalı tipindeki bina saray kabul edildiğinden sokağa bu ad verilmiş ve Saray Arkası Sokak denilmiştir. Bina Avcı Mehmet Paşa tarafından 19. yy. sonlarında yapılmıştır. 25 oda, 5 balkon ve bir cumbası olan bu saray sonraları bölünmüş ve üç ayrı yalı olmuştur. Halen kullanılmakta olan yalı örnek tarihi eserlerdendir. Yalının mirasçılarından iki hanımın birlikte balkondan düşmeleri, birinin ölmesi üzerine bu yalıya "Uğursuz Yalı" da denilmektedir. Yalının ilerisindeki Barbarosoğlu Yalısı mimari özelliği ile dikkat çeken yalılardandır. Yine aynı sıradaki İmamoğlu Yalısı eskisine sadık kalınarak bütünü ile onarıldı. Bu yalıyı takiben Kayılcı Ali Efendi, Kolcu Eyüp Efendi ve Mehmet Paşanın yalıları, bunları takiben de Hamamcıoğlu Nuri Bey, Kara Temel Reis, Cemil Efendi ve Kasap Hüsnü Efendi Yalıları peşi sıra gelir. Bu sıradaki yalıların hepsi de tarihi eserlerdir.
Sarıyer’de yalı sayısı kadar konak ve köşk var. Sarıyer’e "Paşalar Köyü" denmesinin bir nedeni de Paşalara ait yalı, konak ve köşk sayısının çokluğudur. Hidayetinbağı'nın batı tarafındaki Yedi Sekiz Hasan Paşa (Ö: 1905) Köşkü görkemi ile göz kamaştırırdı. 1920-1922 yılları arasında Orman Mektebi Alisi (Yüksek Orman Mektebi, yani Orman Fakültesi) olarak kullanılan köşk bilahare ve çok uzun yıllar 16. Piyade Alayı olarak kullanıldı. Bu köşkün sahibi olan Yedi Sekiz Hasan Paşa Sultan II. Abdülhamid'i baskından dolayısıyla da ölümden kurtaran adamdı ve okuma yazma bilmediğinden imzasını yedi sekiz yazarak attığı için bu isimle anılıyordu.
Şehit Mithat Yılmaz (Yeni Sular Caddesi) üzerindeki sarıyer Belediyesi Kültür Merkezi binasının ismi "Pertevniyal Valide Sultan (Ö: 1883) Konağı'dır. Sultan II. Mahmut (1803-1839) eşi olan Pertevniyal Sultan bu konağı yaptırarak vakfetmiştir. Bina uzun yıllar, Osmanlılar döneminde "Süleyman Şah Binkaya Alp Numune-i İnnaz Mektebi", 1910'lu yıllar da Orman Mektebi Alisi (Orman Fakültesi), Cumhuriyet döneminde "14. İlkokul" ve "Pertevniyal ilkokulu" olarak kullanıldı. 1962 yılında Halk Eğitim Merkezi olan bu konağın bir ismi de "Horozoğlu Konağındır. Bina 1990'lı yıllarda sarıyer Belediyesi tarafından Özel İdareden alınarak Kültür Merkezi haline dönüştürüldü.
Şifa Yolu üzerinde Kavalalı Nazım Bey Köşkü, Ortaçeşme Caddesinde de Çobanoğlu Köşkü var. Bu iki köşk hala kullanılmakta ve gözalıcılığını korumaktadırlar. Çobanoğlu Köşkü Verem Savaş Demeğine bağışlanmış olup lojman olarak kullanılmaktadır. Dursun Fakih Sokakta Hakkı Paşa Konağı çok bakımsız. Bu konak ilkokul olarak da kullanıldı ve Mareşal Fevzi Çakmak bir süre bu okulda okudu. İlerisinde Priştineli Halil Paşa Köşkü, biraz daha ilerisinde Yelkenciler Köşkü, Kudretullah Efendi Sokakta Tahsin Paşa Köşkü, Atabey Sokakta Kudret Bey Köşkü tarihi eserlerdir. Bu tarihi köşklerin bir kısmı eskisine uygun olarak yenilenmiştir.
Sarıyer’de en önemli köşklerden biri hala görkemini koruyan ancak bakımsızlıktan harap hale gelmeye başlayan Hünkar Köşküdür. Bu köşk Hünkar Suyu mesiresi içindedir. Sultan IV. Mehmet (Avcı Mehmet) ve ondan sonraki Sultanlar (Padişahlar) sarıyer'e gelip avlanırlar, dinlenmek için birkaç gün kalırlardı. Bu köşk Sarıyer’deki çok önemli tarihi eserlerdendir.
Sarıyer’deki tarihi eser köşk, konak ve yalılardan pek çoğu yok olup gitti. Bir kısmı zamana karşı direnememiş, bir kısmı yanarak kül olmuş, bir kısmı ise yıkılmış yerine değişik tarzda binalar, apartmanlar inşa edilerek tarih yok edilmiştir.
Dorkenler Köşkü, Sofyalı Ali Beyin Köşkü, Ali Paşa Köşkü, Sadrazam Sait Paşa Köşkü, Hamdi Paşa Köşkü, Zeki Paşa Köşkü, Mısırlıların Köşkü (Şahin'in köşkü), Selanikli Hasan Fehmi Paşanın Köşkü, İbrahim (Abraham) Paşa Köşkü, Av. Hilmi Beyin Kızılcıklı Köşkü, Sim Beyin Köşkü, Halil Beyin Köşkü, Yedi Sekiz Hasan Paşa Köşkü, Fıtnat Hanımın Konağı, Karamanoğlu Zahide Hanımın Konağı, Avnı Molla Konağı, Şevket Paşa Köşkü, Sofracıbaşı Köşkü yanıp yıkılan ve yok olan tarihi eser köşk ve konaklardır.
Sarıyer vapur iskelesi ve yanındaki Canlı Balık Gazinosu da tarihi eserlerdendi. Canlı Balık yıkılarak yerine orduevi yapılırken, 19. yy. ikinci yarısında yapılan Sarıyer vapur iskelesi onarıldı ve hizmete devam ediyor. Canlı Balık Gazinosu bilhassa Cumhuriyetin ilk yıllarında, hatta 1970'li yıllara kadar çok popüler bir mekandı ve Sarıyer’in en önemli eğlence merkeziydi. Atatürk, Sarıyer’e her gidişinde bu mekana uğrayarak istirahat ederdi.
Atatürk, Sarıyer’e gelişlerinde Sarıyer halkı kadın erkek kendisini vapur iskelesinde karşılardı. Bir süre ayakta karşılayıcıları süzen Atatürk, Sarıyerli hanımlardan birinin önünde durmuş ve "Peçeni çıkar, yakışmıyor sana. Aydınlık Türkiye'nin hanımları da aydınlık olsun" demiş ve muhatabı genç kadın, peçesini çarşafını çıkarıp atmıştır. Canlı Balık Gazinosu 19. yy. sonlarında açılmış, birçok aşamadan geçtikten ve el değiştirdikten sonra 1980'li yıllarda kapatılmıştır. Bu gazinonun yerinde şimdi orduevi var.
Sarıyer vapur iskelesi, eski bir kayıkhane iskelesine 1851 yılında Şirket-i Hayriye tarafından ilaveler yapılarak inşa edildi. 1890 yılında iskele hem onarıldı hem de genişletildi. İskele binasının üst katına daha sonra bir de gazino ilave edilmişse de sonraları kaldırılmıştır. Bakım ve onarım işleri çok düzgün yapılan iskelenin tarihi özellikleri iyi korunarak günümüze kadar ulaşması sağlanmıştır.
Sarıyer’e "Paşalar Köyü" çok eski yıllardan söylenmiş, sonraları bu söylem terkedilmiş fakat unutulmamıştır. Sarıyer’e "Paşalar Köyü" denmesinin nedeni, gerek Osmanlılar zamanında ve gerekse Cumhuriyet döneminde Sarıyer’den çok paşa çıkması veya pek çok paşanın Sarıyer’de oturmasıydı. Abdurrahman Nurettin Paşa, İbrahim Paşa (Abraham Paşa) Sadrazam Salih Paşa, Sadrazam Sait Paşa, Rıfat Paşa, Talat Paşa, Dr. Süreyya Paşa, Hamdi Paşa, Nail Paşa, Yedi Sekiz Hasan Paşa, Hacı Müşir Ahmet Fevzi Paşa, Hasan İzzet Paşa, Ali Paşa, Tahsin Paşa, Şevket Paşa, Piriştineli Halil Paşa, Zeki Paşa, Mehmet Paşa, Cumhuriyet döneminde; Fikri Paşa, Vahit Paşa, Mehmet Paşa, Alaattin Özsan Paşa, Kenan Esenkut Paşa, Salih Acarel Paşa, Süleyman Tipi Paşa, Bekir Kalyoncu Paşa, Cem Gürdeniz Paşa ve diğerleri ya sarıyer'de doğmuş, yaşamış veya dışardan gelip Sarıyer’e yerleşip Sarıyerli olmuşlardır.
Boğaziçi'nin önemli sayfiye yerlerinden olan Sarıyer yalı, sahilhane, köşk ve konakları ile ünlenmişti. Ne var ki sık sık yangın geçirdiği için ahşap yalılar, konaklar, köşkler yanıp kül oldular. Bir kısmının yerine yenileri yapıldı. Sarıyer sahil şeridinde Mesarburnu Caddesinde 1900'da 9 yalı; 1908'de 12 ev; 1918'de 22 ev yanarak kül oldu. Sarıyer’i perişan eden büyük yangın 2 Ekim 1923 tarihinde oldu. Mesut Ağa Çeşmesinin yanındaki fırının üst katından yangın çıktı. Binanın ahşap ust katı yanarken kızgın bir çivinin fırlayıp derenin öte yanında bir ahşap binaya saplanması ile burada da yangın başladı ve kısa sürede yayıldı. Ahşap, bir veya iki gözlü evlerden oluşan ve Arap Mahallesi olarak bilinen bu yerleşim bölgesinde bir iki saat içinde 250'den fazla ev, bir kaç köşk ve konak yanıp kül oldu. Bu yangından sonra "Arap Mahallesi" olarak bilinen yerin yeni ismi "Yangın Yeri" oldu.
Sarıyer, tarihi süreç içinde en büyük baskını, kıyımı, yağmalanmayı ve yakılıp yıkılmayı 1724'de Don Kazaklarından yedi. Yüzlerce şayka ile (o tarihlerde kullanılan savaş gemisi) Boğaziçi'ne baskın yapan Kazaklar Sarıyer ve Büyükdere'yi yağmalayıp, yakıp yıktıkları gibi pek çok cana da kıydılar. Sonra Kefeliköy, Kireçburnu, Tarabya ve Yeniköy semtleri baskın yedi. Sahilboyundaki yalılar, köşkler, konaklar yakılıp yıkıldılar, halkın elinde ne varsa alındı.
Sarıyer tarihin her döneminde sayfiye yeri ve balıkçı köyü olarak bilinir. Sarıyer’in Çırçır Suyu mesiresi ile Hünkar Suyu mesiresi arasındaki derenin antik çağdaki adı Skletrinas idi. Sonra Mercimek Deresi olarak isim aldı. Ancak bu isimle değil Sarıyer Deresi olarak anılır oldu. Sarıyer vadisi ortasından geçen dere Sarıyer’in büyüleyici bir havaya sahip olmasına neden oluyordu. sarıyer vadisi Bekardere'den, Çarşıbaşına, yani mezarlıklara kadar güllerle, çiçeklerle kaplı olduğundan ilgi çeken bir mesire idi. Bilhassa Sultan II. Selim (1566-1574), Sultan IV. Murat 1623 - 1640), Sultan IV. Mehmet (Avcı Mehmet, 1648-1687) ve Sultan III. Selim (1789-1807) yazın dinlenmek, kışın avlanmak için sarıyer'e gelirlerdi.
Zamanında saltanat kayıklarının sayfiye yerlerine kadar gittikleri Sarıyer deresi denizden Ortaçeşmeye kadar kapatılarak (1967) cadde yapıldı. Bilahare Ortaçeşme'den Şifa Suyu, Hünkar Suyu dönemecine kadar olan bölüm de kapatıldı (2004) cadde ve pazar yeri yapıldı.
Sultanları taşıyan saltanat kayıkları, Hünkar Suyu mesiresi iskelesine kadar giderdi. Renk renk güller, çiçekler ve yeşillikler içinde cıvıl cıvıl kuş sesleri arasında Sarıyer Deresinden Hünkar Suyu mesiresine ve av köşküne giden Sultan IV. Murat, gördüğü güzellik karşısında hayretini gizleyemez ve : "Ben Mekke ve Medine'nin hizmetçisi olduğum halde böyle bir cennet bahçesine sahip değilim!"der . Bahçenin sahibi Solak Çelebi "Padişahıma hibe olsun" yanıtını verir. Sultan IV. Murat'da "Bağın mamur olsun" diyerek yerin sahibinde kalmasını buyurur.
Evliya Çelebi, Sarıyer ile ilgili olarak seyahatnamesinde şöyle yazar: "Deniz kıyısında bin kadar bağlı, bahçeli mamur evleri vardır. İki mahalle Müslüman, yedi mahalle de Hıristiyan vardır. Burada Yahudi yoktur. Bir cami, bir mescit, bir hamam ve küçük sokakları vardır. Halkın birçoğu Anadolu'dan gelme bağcıdır. Rum Hıristiyanları da balıkçılık, meyhanecilik ve gemicilik yaparlar. Bunun dışında yedi bin bağı vardır. Bütün dağları bağlan ile süslenmiştir. Lal renkli sulu kirazları meşhurdur. Hisar kirazı adı ile meşhur olan Gülnar bu Sarıyer’de yetişir ki, her birinden yüzer damla su çıkar. Methine söz yetmez. Her sene İstanbul halkı bu şehirde sohbet eder."
Bostancıbaşı defterine göre, 19. yy.'da Sarıyer’de 12 hane, bir han, dokuz kayıkhane, iki köşk, üç kahvehane, üç iskele bulunuyordu.
Yabancı ülke elçiliklerinin yazlık binalarının Sarıyer ilçesi sahil şeridinde yer
alması, havası, denizi, ormanları, bağları, mesire yerlerinin akıllara durgunluk veren güzelliği ve birbirinden güzel suları ile Sarıyer ilgi çeken yerlerdendi.
Sarıyer büyüleyici güzelliği, yeşilin her tonunu dağ, bağ ve bahçelerinde taşıması, şifalı suları, nefis havası, sıcakkanlı insanları ve denizden yayılan iyot kokusu ile insanı mest eden bir yer olması nedeni ile gelenler buradan kolay ayrılamazlardı! sarıyer'in büyüleyici güzelliğini Yusuf Mardin "Sarıyer’de Akşam" şiirinde ne güzel yansıtır:
"Göklerde yüzer pembe bulutlar Akşamla solar defne ve çamlık; Söyler yine bir besteyi rüzgar Sessiz yayılır sonra karanlık.
Hülya gibi ürpermededir su Üstünde çizimlerle seherden; Yollar serilir dağlara doğru Rüyalarımın gittiği yerden."
Sarıyer’de Rum, Ermeni ve Yahudilerden kalma her hangi bir iz olmamasına rağmen P. G. Inciciyan 18. Asırda İstanbul isimli kitabında; Sarıyer vadisinde manastır olduğu, bu manastırların ayazmaları bulunduğu, bu ayazmaların Kestane Suyu, Gümüş Suyu ve Fındık Suyu ismini alarak kullanıldıklarını yazar.
Sarıyer’de Hünkar Suyu, Kestane Suyu ve Kocataş Suyu olmak üzere üç su fabrikası vardı. Kocataş Suyu fabrikasında gazoz imalatı da yapılıyordu. Bu fabrikalardan Hünkar Suyu ile Kocataş Suyu fabrikaları kapandı, Kestane Suyu fabrikası ise çalışmaya devam ediyor.
Sarıyer vadisi içinde yer alan Fındık Suyu, Kestane Suyu, Hünkar Suyu ve Çırçır Suyu 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında sadece sarıyer'in değil bütün Boğaziçi'nin eğlence ve kültür merkeziydi. Bu mesire yerlerindeki sahnelerde tiyatrolar oynanır, konserler verilirdi. Buralarda Abdi, Hasan, Minakyan ve Naşit gibi ustalar oynar; Tatyos, Karakaş, Memduh ve Nedim gibi musiki ustaları çalıp şarkılar söylerlerdi.
Sarıyer’e ismini veren sarı yarlar, yani Şifa Suyu ile Maden Mahallesi arasında kalan sarı renkli topraklardan uzun yıllar altın madeni çıkarılıp işlendiği bilinmektedir. Gelirin gideri karşılamadığı durumu ile baş başa kalınınca maden çıkarılması işinden vazgeçilmiş ve alan terkedilmiştir. Bu alan şimdi Maden Mahallesine bağlı Şifa Suyu yerleşim bölgesidir.
Sarıyer’de antik çağdan Bizans ve Osmanlılar dönemine kadar geçen süre içerisinde Rumlar balıkçılık, meyhanecilik ve gemicilikle uğraşırlardı. Sonraları bahçecilik, ticaret ve diğer iş kollarında da çalıştılar. Zamanla balıkçılık, gemicilik Türklerin yoğun ilgi gösterdikleri meslek oldu. Daha sonraları bahçecilik, çiçekçilik ve ticaret yapılması benimsendi. Sarıyer meyvecilikte de hayli ileriydi. Bilhassa Mesarburnu ve Kocataş Tepelerindeki düzlük alanlarda yetiştirilen Osmanlı çileği, Çırçır Vadisi ile Bekardere arasında çok eski yıllarda yetiştirilen, son yıllarda tekrar aranılan hale gelen ve yetiştirilmeye başlanan ahududunun yanında; kiraz, fındık, üzüm bağları, kestane, incir, dut, erik, elma, ayva, armut ve şeftali gibi yemişler yetiştiriliyordu. Alanların imara açılması nedeniyle meyvecilik kaybolmaya başladı. Artık; elma, armut, ayva gibi yemişlerin yerini kivi aldı. Bekardere'den sarıyer'e doğru, sarıyer deresinin sağ ve sol yamaçları ile dere kenarındaki verimli sulak topraklarda ahududu ve kivi yetiştiriliyor.
Sarıyer’de iki önemli bağ vardı. Bunlardan biri Hidayetinbağı diğeri de Ali Paşanın bağı idi. Ali Paşa'nın muhteşem köşkü bağın Fıstıklı Bağlar Sokak tarafında idi. Bu bina yıkılıp gitti, kalıntılarını görmek mümkün. Bağ parsellenerek satıldı ve Zümrütevlere dahil olan büyük bir yerleşim bölgesi meydana geldi.
Hidayetinbağı hem mesire ve hem de ziraat ve bahçecilik yapılan çok büyük bir alandı. Burası da imara açıldı.
Sarıyer’de park sayısı son birkaç yıldan beri artış gösterdi. Hidayetinbağı Parkı, Mehmet Akif Ersoy Parkı (Kumsal'da deniz kenarında), Liman Parkı(Atatürk heykelinin arkasında), Taşiskele Parkı (sarıyer Ali Kethüda Camii arkasında, Taşiskelesi yanında) ve Koru parkı (Koru Mahallesinde eski Rum Mezarlığının yerinde) isimlerini taşıyan beş park var.
Sarıyer Lisesi, Vehbi Koç Vakfı Lisesi olarak isim değiştirdikten sonra 1993/1994 ders yılında Kültür Merkezi yanındaki eski Pertevniyal İlkokulunda 1994'de öğretim ve eğitime başladı. 17 Ağustos Depreminde bina hasar görünce yıktırıldı ve hayırsever Hüseyin Kalkavan tarafından yeniden yaptırılan binada eğitime devam edilmektedir. Okulun ismi de Hüseyin Kalkavan Lisesi olarak değiştirildi.
Uzun yıllar Sarıyer Ortaokulu olarak kullanılan Kaptan (Kaptanyan) Bey Yalısı Öğretmenevi olarak tanzim ve restore edildi.
http://www.meleklermekani.com/genel-turk-tarihi/15861-istanbul-sariyerin-tarihi-ile-ilgili-merak-ettiginiz-hersey.html
|