Doğayı öğretmen kabul edendir, büyük olan.
Net, ne istediğini bilen, özellikli, karşı duruşlu, yaşama eleştiren bakan, öğretmenini doğru seçen, doğayı tercih eden bir kişilik olarak çıktı karşımıza. Bir de kendine fazlaca güvenen… Rene MONCADA
Sanatçı anıları, günlükleri çok önemlidir. Sanatçı olma, yaratma püf noktalarını serer yaşantınıza.
Küçük bir çocukken babası yatak odasında, “oğlum buzdolabını buraya getir bakalım.” Demiş. Hemen itiraz etmiş, ama baba ısrar edince mutfağa gitmiş. Dolabın sağını, solunu çekiştirmiş. Tabii ki yerinden oynamıyor. Gitmiş, babasına taşıyamayacağını söylemiş. Babası “eline tornavidayı alırsın, sökersin, ayrıca çekmeceleri tek tek getirebilirsin.” Demiş. Analitik bir düşünce ve içinde yaratıcılık yatıyor. Çözüm tek değildir…
Babası el yazısını öğretmiş. Çok düzgün harflerin bulunduğu bir çocuk fotoğrafını gördük. Kardeşleriyle kavga ettiklerinde verilen ceza birbirlerine sarılıp aynaya bakmak zorunda olmalaraymış. Belli ki baba ilginç, farklı, yaratıcı bir kişilik. Cezanın içinde bile ilginç bir çözüm var. Kini körüklemek yerine. Örneğin tek ayak üzerinde durmak cezası korkunç, içinde çözüm üretmiyor ayrıca.
Yaratıcılıkta güven, moral, insan hesabına alınma, küçümsenmeme çok önemlidir. Babası iş görüşmelerine Rene’yi de götürür ve ne yapacaklarını güzel güzel paylaşırmış… Bunlar çok önemlidir, ne istediğini bilen yaratıcı bir insana dönüşmek için.
Geldiği New York’ta İngilizce bilmediğinden markete isteklerini resim yaparak anlatırmış. Burada meramını anlatabildiğini gördüğü için resmin ne kadar önemli olduğunun ayırımına varmış… Dil sözcüklerle sınırlı değildir. Resim, sanat bir dildir. Bir yaşantıdan çıkarımlar önemlidir. Rene burada sanatın müthiş bir dil olduğunun ayırıma varıp üzerine gidiyor, bir kenara koymuyor. Kendini fark etmek gereklidir, başarı için…
Bedri Baykam’ın birçok kitabında adı-konusu geçiyor, kesişen yollar ve tavırlar nedeniyle… Herkes gece, kaçak vaziyette yakalanmamak için graffiti yaparken, kamu alanlarını karşı duruş yazılarıyla donatırken Bedri Baykam yaşının da verdiği cesaretle gündüz yapıyormuş. Üstelik herkes takma adla yaparken, Bedri Baykam adını açık açık yazıyormuş. Bir gün Rene önüne çıkmış. “teşekkür ederim benim alanımı gasp etmediğin, dokunmadığın, saygı gösterdiğin için,” demiş. Böyle bir saygı derin dostluğun başlamasına neden olmuş.
Yaşamın belirleyicileri olarak siyaseti, dini ve seksi görüyor. Dini ve siyaseti bir kenara koyuyor yapılarından dolayı, geriye kalan seksi yaşamın ana damarı olarak alıyor ve kalıcılığı, devamlılığı net, belirgin olarak sağladığını vurguluyor.
Çalışmalarını göstermeye iticiliği sağlayan çöp sanat ilişkisiyle başladı. Tabii graffiti gösterinin her yerindeydi… Sonra dantel gibi işlenmiş modaya akan çalışmalarından örnekler gördük. Dadayı-hazır eşyalardan, objelerden hareketle oluşturduğu, minimalizmi, fazlalığa gerek yok dediği, kavramsalı, soyutu, felsefeyi içinde barındıran çalışmalar, illüstrasyonlar, yontular, duvarlarında yer alan fotoğraflar gördüklerimizin arasındaydı…
Çok dikkatimi çeken bir şey de sözcükleri iki anlamda kullanmasıydı. Olumlu ve olumsuzluğu içeren, içinde barındıran sözler seçmiş. Bu gerçekten çok ilgimi çekti. Ben de uzun süredir bazı başlıklarımı iki yönden oluşturuyorum. Bu çok hoşuma gidiyor. Yaratıcılığın yaşamı-yaşamın yaratıcılığı gibi…
Konuları insan, çevre, doğadır. Doğanın çok etkisinde olduğunu söylüyor.
En çok üzerinde durduğu, sanat yapıtının diplomatik dokunulmazlığının olması… Buna katılmamak mümkün değil. Gerçek sanatçı ne yaparsa yapsın yapıtına bir anlam, bir felsefe yüklemiştir bunu tercih ettiği malzemeye dönüştürmüştür. Buna saygı duymak gerekir. “Siyasilerin, sanatçıların değil, sanat yapıtlarının dokunulmazlığı olmalı dünyada sadece
.”
Söyleşinin sonunda “ben çok iyi –en iyi sanatçıyım” yazan bir kartpostal dağıttı. Tabii yazının yanında kendide yerini almış fotoğrafta.
Graffiticiler arası savaşlar yaşamış. Yazdıklarına bir harf eklenerek anlamları değiştirilmiş.
Bir lokantanın duvarı benim olsun, haftada bir değiştireyim diye sahibinden izin almış. Ancak belirli bir süre sonra sahibi değişmiş ve yenisi hemen para istemiş. Para veremediği için çalışmasına izin verilmemiş.
Müze ve çöp-lük çalışmalarından örnekler gösterdi. Müzenin ortasına topladığı çöpleri koyunca diğer yapıtlara zarar verir çöpün üreteceği bakteriler diye rahatsızlık duyulmuş. Ancak çöpü fileye koyup sununca müze tarafından satın alınmış.
Bir başka eyleminde “Galeria de Arte Nacional” müzesinin girişinde “benim Venezuela’m” yazılı tabelanın önüne çöpleri yığmış. Rüzgarla koku içeriye giriyormuş. Bu insanları rahatsız etmiş.
“PEACE ON YOU” aşağıya doğru akan bir lekenin üzerine yazılmış ve iki anlamda kullanılmış. “sana barış vereyim – üzerine çiş yapayım” Sözcükler çifte anlamlı kullanılmış. Böyle başka çalışmaları da var.
“Dini, cinselliği, politikayı kaldır geriye sanat kaldı. İşte ben bunu yaptım” demiş savunmalarının birinde, muhatabı konsolosa.
“Din, politika, seks bizi bu 3 şey kontrol eder, belirler. Üçünden ikisi olan politika ve dinin yan anlamaları olan bir sürü hikayeleri vardır. Ama seks direktir. Kendini çoğaltır doğrudan, insan olarak yaşamamız, varlığımızı sürdürmemiz için tek vazgeçilmezimizdir.” Diyor.
Yaratıcılıkta espri önemlidir. Espritüel bir kişilik… “Leonardo Son Akşam Yemeğini yaptı, bense ilk yemeğimi…” Evet, ilk yemeğimiz annemizin sütüdür. Görsel buna ilişkindi.
Seçtiği yer şeyi cinsellikle örtüştürmüş, buluşturmuş, dönüştürmeler yapmış. Çalışmalarının belirleyicisi olmuş cinsellik, meyveden çiçeklere kadar… Ama hayatında tek eş var. Asla metresten yana değil. “Onlarla uğraşamam, kaprislerine dayanamam, bana zaman kaybettirir böyle şeyler. Eşim sergilemelerime katılıyor, destekliyor. Hayatım sanat, bu benim için yeterlidir. 30 yıldır tek eşle yaşıyorum…” Eşi söyleşi boyunca çekim yaptı.
Yaşadığı mekanın duvarlarını gösterdi. Elektrik süpürgesinden kadınlara silah yapmış, duvarına asmış. Bir duvarında ölümlerin, öldürmelerin fotoğrafları ve çizimleri vardı. En etkileyici çocuğun kafasının arkasından kurşun atılmış. Kan gözünden fışkırıyor. Çok korkunç.
MOMO gibi önemli bir müzenin havalandırmasını sanat eseri ilan etmiş. 300 tanıdığını çağırmış açılışa. Gelenlerden bazıları sanat eseri aramış. Gazetecilere haber vermemiş “o zaman müze yöneticileri tedbirlerini alırdı,” diyor. Burada Duchamp’a gönderme var. Hazır eşyayı, örneğin pisuvar alıp sanatsal anlam yüklemek gibi. Aynı şeyi ikinci kez yapmış “bu sefer resim yaptım,” diyerek tekrar tanıdıklarını çağırmış. Ama yaptığı resim mahkemelik olmuş dini kıyafetle cinselliği ilişkilendirdiği için. Savunması çok güzel olmuş.
Ne zaman başı sıkışsa, bir soruşturmaya uğrasa babasının ayakkabılarını giyermiş. Daha sakin yanıt verebilmek için. Belli ki o zaman kendine güveni artıyor. Ben de annemin eşarplarını flar olarak kullanıyorum. O gün mutlu oluyorum. Bunu anlatırken Rene’yi çok iyi anladım. “Aslında bizim bu durumunu anlayamayabileceğimizi sandığını,” Nedeni “babasıyla ilişkilerini tam bilmediğimizden dolayı olabileceğini” söyledi. Ama ben gerçekten anladım. Bunu ben de yapıyorum çünkü. Ayakkabıların fotoğrafını gösterirken “size fikir versin diye söylüyorum,” dedi.
Çok şikayetçi olduğu bir konu var. Sanatın çok ciddi olarak pazarlanması sorunu. Sanatın metaya çevrilmesi, salt para aracı olarak görülmesi. “İyi bir galericiyle anlaştınız mı gelsin paralar. Yoksa ne kadar kaliteli iş yaparsanız yapın para kazanamıyorsunuz,” sorunundan çok yakınıyor. İlişkiler önemli. “Bir sanat eseri senin kimi tanıdığınla ilgili” diyor kırgınca. Haklı. “benimse eserim bunlardan arınmış orada duruyor. Yoksa bir müzede olurdu.” Burada ilişkilerin tanıtım için ne çok gerekli olduğuna atıfta bulunuldu.
Bence bir Picasso’yu Picasso yapan ya da dolar delisi Dali’yi Dali yapan salt yaratı dehaları olmasa gerek, bu yetkeye sahip olan birçok sanatçının yanında. Onlar pazarlamayı, tanıtmayı, ilişkileri biliyorlardı ve hakimdiler bu tür tanıtım durumlarına…
ABD de son yıllardaki savaşa karşı olduğu için bayrağı bir gence sarmış, sadece gözleri görünüyor fotoğrafta.
TRUCE=Ateşkes. “Silahları yere koyalım, ateş keselim. Ben buna inanırım.”
Bir kadın figürü ringin urganlarında oturuyor. Kendi özgün çizimi olduğu, orijinalinin evinde bulunduğu çizimini tanınmış biri izinsiz alıp açık artırmada çok pahalıya satıyor ve Rene buna bir şey yapamıyor… Demek ki böyle şeyler sadece burada olmuyor.
“Devlet soru soran, sorgulayan insanlar istemez. Bilgi istemez. Tüm hükümetler böyledir. O zaman tehlikeli olursunuz. Hükümet sistemi sizi denetlemek üzerine kuruludur. “ Burada gülüşmeler oldu, “bize hiç yabancı değil,” diye…
“Her şeyin kökeni desendir.”
“Bir kare 3 çizgiyle nasıl çizilir? Ya Dörtgen! Üç çizgi, önce çizilen dört çizginin içinde yer alarak… Bunu çizerek gösterdi. İşte bir çözüm daha. Ezberi kıran…
Bu söyleşiyi çok özet olarak aktardım.
Bedri BAYKAM ve Rene MONCADA’a bu güzel, anlamlı, uyandırıcı, düşündürücü sunum için yürekten teşekkürler…
22 – 09 – 2010 / İSTANBUL
"EN İYİ SANATÇI" RENE,
PİRAMİD SANAT'A SUNUMA GELİYOR!
Tarih: 20 Eylül 2010 Pazartesi
Saat: 17.30
Yer: Feridiye Cad. No:23-25 Taksim/İstanbul
|