Yıllar önce uluslararası bir sempozyuma gitmiştim. Orada anlatıldı. Üç aylık çocuğu olan bir hanım doktora gitmiş. “Doktor Bey biliyorum çok erken geldiğimi ama ben yine de çocuğumun eğitimine bir an önce başlamak istiyorum, ne önerirsiniz.” Demiş. Doktorun yanıtı “hanımefendi aslında bana çok geç geldiniz, çocuğun eğitimine ana karnında başlanır. Siz en geç üç aylık hamileyken gelecektiniz. Çocuğunuzu eğitmekte çok geç kaldınız.”
Bizde eğitim ne zaman başlıyor, başlıyor mu ?
Yine orta dereceli okullarda ödev yönetmeliği değiştiği zaman bu konuyla ilgili olarak bir panele gitmiştim. Orada anlatılmıştı. “Hindistan İngilizlerin sömürgesindeyken süre dolduğu için İngiliz komutan Hindistan devlet başkanına veda etmeye gitmiş. Hindistan devlet başkanı demiş ki “ sömürü kanunlarıyla ilgili yaptığınız her şeyi anladım da yalnız anlayamadığım bir şey var. Ülkemizde yüksek okullar açtınız. En zeki çocuklarımızı okuttunuz. Doğrusu bu, sömürgeciliğin doğasına aykırı olduğu için beni çok şaşırttı.“ İngiliz komutan “eğer bunun nedeni kavrayamadıysanız bir o kadar daha sömürülmeye mahkumsunuz.” Diye yanıtlamış. Çünkü o zeki çocuklara öyle bir program uygulamışlar ki, düşünemeyen, salt gördüğünü tekrar eden, asla yaratıcı olamayan insanlara dönüştürmüşler.
Eskiden her dersten alınan ödevler fazla yararlı olmuyor,ansiklopedik bilgilere dayanıyor, araştırmaya yönelik değil diye tek derse düşürüldü. Tüm bu iyi niyete karşın böyle bir önlem yine de yararlı olamadı. Çünkü, öğrenciler sevdikleri dersten ödev konusu alıp araştırma yapmak yerine zayıf olduğu dersi seçip not yükseltmek amacına yöneldiler. Dolayısıyla da yapılan değişikler yerine oturmadı.
Bir gün fotoğraf nedeniyle tanıştığım bir psikiyatrist dostuma dert yanıyordum, öğrencilerime araştırma yapma alışkanlığı kazandıramıyorum diye. “On beş yaşından sonra bu tür yeni alışkanlıklar kazandıramazsınız” dedi. “Biliyorum,ama yine de amacım kafalarında soru işareti oluşturmak ve çocuklarına yönelik uzun vadeli bir çaba göstermek “ dedim. Bu örnekleri çoğaltmak olası. Her gün yüzlercesini yaşıyoruz.
Eğitim denilince öncelikle beynin dışını düzeltmek zannediliyor. Aslında eğitmeye beynin içinden başlanır. Dikkat oraya çekilir. Zaten beynin içi nitelendirilirse dışı da ona uygun bir biçimde değişecektir. Biz beynin içini tıklım tıklım doldurmak, kullanılmaya yönelik olmayan bilgilerle donatmak, önüne konulanı doğru tekrar edebilmesini sağlamak amacındayız hala. Bu da değişmemize, gelişmemize hiçbir olanak sağlamadığına göre eğitim sistemimizin ciddi bir şekilde sorgulaması gerekir. Çünkü bize düşünen, öneren,yaratıcı, yeni çözümler üretebilen beyinler lazım. Tabii en büyük eksikliklerimizden biri kitap okuma alışkanlığımızın olmaması. Dolayısıyla tek insan, tek kitap insanı araştırmaya, kişilikli olmaya götüremiyor. Götürse götürse tekrarcı olmaya götürüyor. Bir konuyu birçok yazardan öğrenmek insanı eleştiri yapmaya, değerlendirme yapmaya, düşündürmeye, fikir üretmeye, önermelere götürebilir.
Eğitim sistemimizle ilgili ciddi bir tartışma başlatmak gerekir. Çünkü her şey birbiriyle bağlı. Üniversitelere iyi öğrenci gelebilmesi için orta öğretimin iyi olması lazım,orta öğretimin iyi olması için ilköğretimin iyi olması şart. Tüm bunların iyi olması için de üniversitelerin iyi olması gerekli. Bu devamlılığı göz önünde bulundurarak el ele verip çalışmak, tartışma başlatmak, sempozyumlar düzenlemek gerekiyor.
YTÜ Sanat ve Tasarım Fakültesi
e-posta: tcellek@yildiz.edu.tr
e-posta: tulaycellek@hotmail.com
|