Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 18.10.2002  

EĞİTİM-ÖĞRETİM SORUNSALINDA ÖĞRETMENİN ROLÜ


EĞİTİM-ÖĞRETİM SORUNSALINDA ÖĞRETMENİN ROLÜ


EĞİTİM-ÖĞRETİM SORUNSALINDA ÖĞRETMENİN ROLÜ

Annem, “bir iş insanın namusudur ve de aynasıdır” derdi. Bu namusla büyümek önemlidir. Eğitim anne karnından başlar. Yıllar önce eğitimle ilgili uluslararası bir sempozyuma gitmiştim. Sanıyorum Afrikalı bir profesör anlatmıştı. Üç aylık çocuğu olan bir anne doktora gider . “ Doktor size çok erken geldiğimin farkındayım ama çocuğumu çok güzel eğiterek yetiştirmek istiyorum. Bu nedenle önerilerinizi almaya geldim” der. Doktorun yanıtı ilginçtir. “Hanımefendi çocuğunuzun eğitimi için çok geç kalmışsınız, en geç üç aylık hamileyken gelecektiniz.”

“Bu dersi biz belirliyoruz” diyen öğretmen, sanat eğitiminin salt bardağı doğru çizmek olduğunu vurgulayıp kitle eğitiminin savunuculuğunu yapıyorsa gençlerin kişiliklerini düşünmeden Ayşeleştiriliyor, Mehmetleştiriliyor demektir. Kılıfı da ilerde o kendisini bulur inşallah oluyor. Tabii bu kadar hırpalamadan sonra bulabilirse bulsun bakalım kendisini dercesine. İngiltere’deki bir uygulamada öğrenci odaklı bir deneme gerçekleştiriliyor. Öğrencinin yaratıcılığını ortaya çıkartacak nitelikteki yöntemlere başvuruluyor. Projeye gençler de katılıyor. Hem kendi aralarında hem de öğretmenle dayanışmada bireysel özellikleri zedelenmeden iletişim kurulması önemseniyor. (C Bilim Teknik Dergisi) Kendi haklarına saygı duyulmasını çok önemseyen, ama başkalarına aynı duyarlılığı göstermeyenlerin eğitimdeki yerleri tartışma götürür bu anlamda.

Yıllar önce Sayın Behiç Ak’ın “Kim Kime Dum Duma” ismini taşıyan karikatürlerinden birinde kalabalık bir grup bir masa etrafında mezun oldukları üniversiteleri ve o üniversite ile hiç ilgisi olmayan işlerini anlatıyorlardı birbirlerine. Ülkemizde yaşadıklarımızın karikatür yoluyla iyi göstergesiydi bu çizim doğrusu.

Eğitimde başarılı olmanın doğrularına baktığımızda işin namusundan başlamak gerekir. Fotoğraf nedeniyle tanıştığım bir doktorla sanatsal bağlamda alışveriş içine girdik. Bir gün ona çocuklara araştırma yaptıramamaktan yakınıyordum.” Yaptıramazsın, çünkü yaşları on beşi bulmuş bu gençleri değiştiremezsin” dedi . Bende “değiştiremeyeceğimi biliyorum ancak kafalarına soru işareti koymaya çalışıyorum, onlar çocuklarını yaratıcı, araştırmacı tohumları atarak büyütsünler diye” dedim.

İdeal müfredat programları hazırlanır. Olması gerekenler belirtilir ve bu program, öğrencinin geçmişi ve hatta geleceği düşünülmeden karşımıza çıkan zaman dilimi çerçevesinde uygulanmaya çalışılır. Halbuki eğitim sistemimizi bir bütün içinde almazsak ve bu konuyu araştırmamışsak öğrenciye sağlıklı bir şekilde ulaşamayız. Çok doğru yaptığımızı sandığımız programda yerini bulmaz. Anlamlı olmaz. Dayatmadan öteye de gidemez. Eğer söylemdeki idealin eylemde yaşaması bütüne doğru bakmaktan geçmezse. İngiltere’de yaşayan öğretmenim Sayın İsmail Saray’la bunları konuşuruz hep. Kendisine çocukların altyapılarından gelen eksiklikleri saptadığımı ve bunu da uygulamamız gereken programımın yanına ilave etmeyi düşündüğümü söylemiştim bir keresinde. Gerçi bu eksiklik ileriki programlarda giderilebilecekti. İsmail Bey, bu eksikliğin ileriye bırakılmaması gerektiğini böyle bir uygulamanın da diğer üniversitelerden farklılığı getirebileceğini söyledi. Bunun içinde Türkiye’deki eğitim sisteminin çok iyi bilinmesi gerekir. Bu da başka bir iş için yetiştirilip kıyısından diğer işi tutmaya kalkmakla olmaz. Sonuç olarak öğrenci ile iletişim kurmak doğru eğitiminin ilk şartıdır. Tabii bu da 100 - 500 kişilik sınıflarda olmaz. Özellikle sanat eğitimi veren okullarda sayının az olması gerekir ki birebir iletişim sağlanabilsin. Bu, öğrenciye doğru yaklaşmanın bir yönü. Diğer yönlerine de bakalım. Bilginin, kültürün yoğun olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Buna hazırlıklı, donanımlı bireyler yetiştirme çabası göstermemiz gerektiğine inanıyoruz. Ancak onu, kişiliğini, eğilimini, bu eğilimin boyutunu doğru algılamazsak yaptıklarımız yine yerini bulmaz. Öğrenciyi çok yönlü yetiştirmek yerine onu doldurmaktan öteye gidemeyiz. “Acaba neden başarı alamıyoruz bu çocuklardan, bunlar yeterli değil” değip sıyrılmak yerine özeleştirimizi vermek bir türlü aklımıza gelmez. Dünyayı sorgularız. Bunu doğru da yaparız. Ancak bir kişiyi unuturuz. Kendimizi. O zaman eğitimde otoriteyi kaldırıp bireysel farklılıklar çerçevesinde öğrenci ile iletişim kurmak en doğru olandır kanımca. Çalışmalara salt eleştirel yaklaşmak ancak kendimizi öğrencilerde devam ettirmekten öte gitmez. Bunun yerine onlara kendi kişilikleri içinde gelişmelerine olanak tanımak gerekir. Öğrencinin sorgulayan, araştıran, çalışmalarında kuru yinelemeler değil yaratıcılığa dayalı ilişkilendirmelere girmesini sağlamak en doğru olandır. Bu durumda öğrencinin de öğretmenin sırtında değil yanında elele yol almasını bilmesi gerekir. Kendini tanıması, kitlenin bir parçası değil insan olmanın, birey olmanın ayırımında üretmesi gerektiğinin farkındalığını yaşaması lazım.

İyi bir bilim adamı ya da sanatçı olmak iyi bir eğitimci olmak için yeterli değildir. Aslında ideal olan budur. Öğretmenin mutlaka alanında araştırma yapması gerekir. Bunu sayın Prof. Dr. Mustafa ASLIER çok güzel dile getirmişti. “Öğretmen mutlaka bir şeyler üretmeli, böylece öğrenci onunla yarışır” derdi. Hakikaten böyle bir olay yaşamıştım. Öğrencilerden bir konu, bir sanatçı seçip araştırma yapmalarını istemiştim. Nasıl hazırlayacaklarını anlatmak içinde Temel Sanat Eğitimini içeren tezimi ve yaptığım diğer araştırmalarımı göstermiştim. Çokta çalışkan olmayan bir öğrencim “sizin çalışmalarınız gibi bir araştırma gerçekleştireceğim” değince içimden doğrusu pek inanmamıştım. Ama o, kendisinden beklenmeyen bir gayretle iyi bir araştırma yapmıştı.

İyi bir öğretmen olmak, tabii ki öncelikle iyi bir insan, araştıran ve araştırmacı bir kimliğe sahip olmakla başlar. Böylece o da yönetilen değil, araştıran öğrenci yetiştirir. Tüm bunlar idarecilere de dayanır. İyi bir idarecinin niteliklerinden biri de iyi organize yapabilen ve bunu takip edendir. Doğruları yerine yerleştirirseniz bir çok sorunu çözmüş olursunuz. Tabii tüm bunlar sağlıklı iletişimden geçiyor. Çağın sorunu iletişimsizlikken üstelikte iletişim araçlarının yoğunluğuna karşın, eğitimde bunun üzerinde hassasiyetle durulması gerekir.

YTÜ SANAT VE TASARIM FAKÜLTESİ

Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 2279 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.