Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 11.4.2010  

ÖĞRENCİLERİME MEKTUP<BR>ZAMAN, EĞLENMELER VE YARATICI DÜŞÜNMEK ÜZERİNE…


ÖĞRENCİLERİME MEKTUP
ZAMAN, EĞLENMELER VE YARATICI DÜŞÜNMEK ÜZERİNE…



ÖĞRENCİLERİME MEKTUP
ZAMAN, EĞLENMELER VE YARATICI DÜŞÜNMEK ÜZERİNE…



KAOS

Önce kuyrukluyıldız geldi
Gözlerini yaptı ışıktan
Günbatımına batırdı kapaklarını
Sonra gece geldi saçlarını boyadı
Bir gerdanlık taktı samanyolundan
Göktaşı dolaşıp
Sonsuz bir dudak çizdi
Sonra yıldız yağmurları boşandı
Her şey silindi
Yeni bir gök başladı


ERDAL ALOVA

Ezberleri böyle böyle kıracağız.

Afişin kokusunu, tadını duyarak, duyumsayarak tasarlayacağız konuları... Ve mesajla ilgili renkleri biçimleri kullanırken…

“İletişim” sözcüğünü duyduğumuzda ona bir renk vereceğiz ve kokusunu duyup, tadını hissedeceğiz. İletişime bir biçim biçeceğiz. Böyle böyle görsel düşüneceğiz.
Sözcükleri A-B-C nin birleşmesinden gelen bir belirtgeç olmasının ötesinde sesinin yanında, rengi, kokusu olan, dokunulduğunda bizde bıraktığı hisle birlikte tadı olan bir görsel harfler buluşması, birlikteliği olmalı. İşte bunlar sizi başarılı tasarımcı ve iyi bir yaratıcı yapar, alanınız ne olursa olsun…

Bir kitap nasıl kokar? Kitap değince aklınıza ilk önce hangi renk gelir, gri mi? Kitaba tat verseniz, hangi tadı tercih ederdiniz? Kitaba dokunmak, size neler hissettiriyor? Pürüzleri mi çağrıştırıyor. Yoksa pürüzsüz kadife yumuşaklığı gibi midir, kitap.

“Tutku” sözcüğünün rengi, biçimi, tadı nasıldır?

Kavramsal düşündüğünüz sürece yaratırsınız.

“Denizi tanımlayınız,” desem ya da “okyanusu…” Denizin büyüğü, derini mi diyeceksiniz yoksa bir kuvvet, bir büyük güç, bir renk, bir farklı biçim, farklı bir anlam olarak mı, ele alacaksınız.

Masayı tanımlasanız… Masa günlük yaşam mı, buluşma mı, ilişki mi, zaman mı, toz mu, kuvvet mi sizin için yoksa 4 ayağı olan bir daire ya da dikdörtgen mi, sadece…

Derste bir arkadaşımızın haftasını anlatırken söylediği “tepe açıldı” sözünün fonuna kel bir kafa koyan, kafeteryasının açıldığını bu şekilde anlatarak bildiklerimizden hareketle değişik ilişkilendirmeyle ilginç bir anlam çıkartan ve biçim ilişkisini kuran böylece farklı olduğu kadar ekonomik de davranılan bir şekilde düşünmek gerekir.

Kırmızı sizin için sadece renk midir? Aynı zamanda farklı anlamlar, biçimler, sesler vermez mi? Kırmızı köşeli midir, yuvarlak mıdır? Sıçrayan mıdır, ip midir? Bir tuğla kalınlığı mıdır? Tatlı mı, acı mıdır? Tutku mudur, sıcak bir kış ortası mıdır? Kırmızının sizdeki ses yankısı tiz midir, yumuşak mıdır, limoni midir? Kırmızıya dokunsanız bedeninizde hissettiğiniz ritmi nasıldır?

A harfi sizin için Ali’nin “a”sı mıdır, sadece. Yoksa bir tepe, sivrilmek yükselmek midir? Yatay çizgisi bir köprü müdür? Ayrı yollardan gelen iki kişinin zirvede buluşması mıdır? Mavi midir? Yükselen tiz bir ses midir? Bir lokum tadı mıdır, ya da baklava…

V harfi Veli’nin “v”si midir, sadece… Yoksa bir kanyon, bir yar, bir yeşil veya bir sel midir? Kokuların toplandığı bir dip midir? Bir dere yatağı, bir yerleşim alanı, bir buluşma, bir buluşturma mıdır, farklı yönlerden gelen bir zenginlik midir? Yoksa V bir ayrışma, ayrıştırma mıdır? Aşağıdan yukarıya ya da yukarıdan aşağıya bakmamız bunu belirler… Aşağıya ya da yukarıya bakmamız ya da… O zaman olaylara vs. bakışınızda durduğunuz yer çok önemlidir, bireye göre değişen…

Ö, öğrencinin ilk harfi midir, sizin için yoksa gözleri dışarıya fırlamış bir tombik yüz mü ya da vücut mudur, size pörtlek pörtlek bakan… “Ö” içine girip yatacağınız bir yer midir, yoksa noktaları gibi parçalanabilecek bir alan mıdır, yeniden birleştirmeniz, buluşturmanız ve kendileştirebileceğiniz, dönüştürebileceğiniz bir harf görseli midir? “Ö” nün gördüğünüzdeki kullanılan rengin dışında size göre rengi, tonu nedir? “Ö”nün okunma sesi dışında müzikali nasıldır? “Ö” nün dokusu ne biçimdir? Önün tadı hangi çeşittir?

Sese renk verseniz, sese biçim verseniz… Sesiniz deniz midir, kara parçası mıdır? Sesiniz gri midir, mavi midir? Ya sesinizin, seslerin tadı…

Saç, çizgi olamaz mı, oradan çizgi romana ve başka tasarımlara varan
Saç pişmaniye
Saç pul
Saç yüzmek olamaz mı?
Saç karmaşa
Saç dalgalanma olamaz mı, denizle buluştuğunda
Saç yollar olamaz mı?
Saç yuvarlak
Saç ebruli olamaz mı?
Saç bakış
Saç parmak,
Saç nehir
Saç ateş olamaz mı?
Saç pürüzlülük
Saç kaynaşma
Saç yardımlaşma
Saç toplanma
Saç buluşma, buluşturma olamaz mı?
Saç şapka,
Saç şemsiye
Saç koruma
Saç paylaşma
Saç ayrışma
Saç çimen olamaz mı?
Saç ağaç
Saç kol
Saç eller
Saç çoğalma
Saç isyan
Saç rüzgar
Saç başkaldırı
Saç tepe
Saç dağ
Saç ova
Saç egemenlik
Saç özgürlük
Saç bardak, içecek olamaz mı, dokunmanın ötesinde tadı olan…
Siz devam eder misiniz, lütfen…

Saçı dönüştürdüğünüz ve ilişkilendirmeler yaptığınız sürece yaratırsınız, yaratmaya başlarsınız…

Burada marifet saçı toka, boya, yıkama, kesme, berber çemberinden çıkartmaktır. Farklı anlamlar ve biçimler yükleyebilmektir. Ve en önemlisi ilişkilendirmeler yapabilmektir. İşte o zaman iletişim başlar. O zaman düzenleme başlar. O zaman tasarım başlar.

Görsel düşündüğümüzde görülüyor ki çoğalma var… Ezberleri kırma var. Teklikten çıkmak var. Çoğul olmak var, çok sesli olmak var. Bireysel farklılıklara dayanan zenginlikler var.


İletişim çoğalmadır. Ve iletişimin binbir çeşidi vardır. Dersimizin iletişimi sözün yanında renkle, biçimle, tasarımla, yaratıcılıkla gerçekleştirilir…

İletişimde, yaratmada, tasarımların beyinden güne çıkmasında genellemelerin içinde kendi kendinizi yok etmek bulunmaz… İlk sorun budur. Çünkü başkaları değil bunu kendinize siz yapıyorsunuz.

3 haftalık bir süreyi 3 dakikada halletmek, 1 aylık bir araştırma süresine 3 dakika ayırarak baştan sağmalık çalışmalar yapmak sizi ilerletmez. Bir konuda örneğin 4 araştırma yapmakla 20 tane araştırma yapmak, eskiz çizmek beyni, beynin kullanırlılığını ilerletme, yaratıcılığı geliştirme açısından farklı boyut taşır. Ne kadar çok araştırırsak, çok yönlü bir duruşla bunu yaparsak daha çok ilerleriz. Yaratıcılık bir süreçtir. Başlayıp hemen biten bir olay, olgu, yapı değildir.

Konu, önünüze konulanı, gösterileni iyi, kötü, beğendim, beğenmedim demekten öteye taşımaktır. Eleştirel bakışınız bu kadarla bitmemeli. Sizi yaratmaya götürmeli, aktifleştirmeli. Böyle düşünmezseniz, yaratıcı fikir üretemezsiniz, kısacası yaratamazsınız, başkalarının beğenilerine, fikirlerine, gelişmelerine neden olamazsınız… Patent sahibi hiç olmazsınız. Patent konusunda bir dünyaya bir de ülkemize bakınız. Nedeni eğitimden geçer.

Başkaları sizin gelişmenize neden olurken siz de başkalarının değişimine katkı vermek durumundasınız. Ancak bunu yapmak için önce siz değişmeli, gelişmelisiniz. Bu da başkalarının kakmaları, itmeleri, iltifat etmeleriyle olmaz öncelikle içten gelmesi gerekir. Doğru olanı budur. Bize içinizde bulunanları dışarıya çıkartmanız için ortamlar hazırlamak düşer. Bunun için kendinizle yüzleşmeniz gerekir. 1. vize budur aslında. Kendinizle “yaratıcılık” yaratıcı düşünme” “yaratıcı fikirler” yaşama nasıl baktığınız, seçimlerinizi yaratıcı bağlamda yapıp yapmadığınız, tasarlayarak yaşayıp yaşamadığınız bağlamında yüzleşmedir. Yoksa bir anı anlatma, bir genelleme içinde kaybolarak kendinize yer vermemek değildir. Üstelik ilk dersten beri beyniniz yaratıcılığa, yaratıcı tasarımlara, yaratıcı fikir üretmeye yöneltilmiş. Bu konuda bir açılım yapılması için ortamlar hazırlanmıştır.

“Eğlenerek öğrenme, öğrenirken eğlenme” bir ciddiyetsizlik değildir. Gevşeklik değildir. Zamanı har vurup harman savurma değildir. Araştırma yapmadan içi boş eğlenme, içi boş gülme, içi boş mizah değildir. Eğlenmek; benimsemeler yapmak, eğlenerek yaratmak, eğlenceli çalışmak, eğlenerek rahatlayarak yaratıcı fikirler üretmek, eğlenerek moral toplayıp eleştirel bakmaktır.

Eleştirel bakmak yaratmanın ilk basamaklarındandır.
Eleştirel bakmak fikir üretmenin bir yoludur, bir varyasyonudur
Eleştirel bakmak kendin olmaktır. Kişilikli olmaktır. Sağlıklı düşünmek ve yaratmaktır.

Hayatınızda kitap yoksa ilerlemenizin bir yanı hep eksik kalacaktır.

Zamanı planlamayan ilerleyemez. Bu arada vaktinde çalışmalarını teslim edenler, dolayısıyla kendine saygı duyan arkadaşlarımıza teşekkürler…

Her ulustan her dinden, her mezhepten iyi insanlar da vardır, kötülerde… Ders olarak içerik ve yapısı bağlamında ne olursanız olun ki bu salt sizi ilgilendirir beni ilgilendiren yaratıcılığınızı ortaya çıkartmak, kendinizi en iyi, mutlu, bir şekilde ifade etmenize olanak sağlamak, araştırmalarınıza bakmak ve birlikte değerlendirme yapmaktır. Bunları öğreten ve öğrenen iki karşıt grupta değil birlikte gerçekleşme sağlamaktır.

Irk, din, inanç, mezhep, kentiniz, ülkeniz vb sizi ilgilendirir. Beni ilgilendiren eşitlik çerçevesinde kendinize ait olan yaratıcılığınızdır. Daha iyi bilgisine sahip olduğunuz, size ait olanlar söz konusu yapıldığında daha başarılı, daha yaratıcı olacaksınız demektir. Burada psikoloji bilgimi bilinçli olarak kullanıyorum. Bir şirketin sahibisiniz, bir okulunuz var, piyasaya yeni bir şey sundunuz, örneğin bilgisayar yazılımı gibi onu tanıtınız, diyorum. Çünkü kendinize ait olanlara daha çok sahiplenir ve onun başarılı olmasını ister, başkasına değil kendinize öncelikle kafa yorarsınız.

Her derste gösterilen saydamlar, ders konusuna, dersin yapısına, içeriğine katkıdır ve bir o kadar da görsel algınızı geliştirmek içindir. Çünkü yaratıcılıkta görsel algı çok önemlidir. Ve farklı bakmak, farklı düşünmek, farklı ilişkilendirmeler yapmak…

PARSONA

Tuzum ben, dedi gece
Oysa pazartesiydi

Yeşilim ben, dedi ışık
Oysa yalnızlıktı

Yorgunum, dedim sana
Oysa hiç doğmamıştım

ERDAL ALOVA

“BİTİK KENT” şiir kitabından… Adam yay.

10 – 04 – 2010 / İSTANBUL

Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 2430 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.