Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 17.10.2002  

SANATÇININ EĞİTİMDEKİ AKADEMİSYEN TAVRININ BOYUTU


SANATÇININ EĞİTİMDEKİ AKADEMİSYEN TAVRININ BOYUTU


SANATÇININ EĞİTİMDEKİ AKADEMİSYEN TAVRININ BOYUTU

Akademisyenin önceliği öğrenci sorumluluğunu taşır. Yani görevi eğitim-öğretimdir. Bunun sağlıklı yapılabilmesi ise alanında yaptığı araştırmalara bağlıdır. Bir sanatçı hem yapısı gereği hem de yetiştirilme tarzı ve işlevi bağlamında akademisyenden ayrılır, ayrılmalıdır da... Sanatçıların akademisyenlere katkıları konferans, söyleşi, panel, gösteri, atölye çalışması gibi sürekliliği söz konusu olmayan destekleyici bağlamda olmalıdır. Diğer türlü sanatsal faaliyetlerinden dolayı akademik raporu çok uzun ama öğretmenliği yeterli olmayacak, süreklilik çerçevesinde de öğrenci, öğretim elamanını, danışmanını aradığında bulamayacaktır. Bu nedenle eğitimde aksaklıklar söz konusu olacaktır. Bu da yarardan çok zarar verecektir. Bu bir tercih meselesidir. Sanatçı olmak istemi yada akademisyen olma misyonu. Tabii özellikle öğrenciye örnek olma bağlamında sanatçı bir akademisyen tercih nedenidir. Ancak bu, öğrencilerin de diyebileceği gibi sergi ve konserlerinde titr kullanmak ve maaş almak nedeni taşıdığında okul adres yeri olmaktan ileri gidemeyecektir. Şurası da bir gerçek ki yarı zamanlı bir öğretim elemanının alacağı ücret salt yol parasına yetiyor.

Tüm bunlara karşın bir öncelik söz konusudur. Öncelik akademisyenliktir. Ama araştıran akademisyen… Ayrıca bilgi aktarımında, danışmanlık yapma görevinde, bu kişiler arandığında bulunan olmalıdır. Sanatçıdan uygulamalı çalışmalarda zaman zaman yararlanılabilir. Ayrıca konferans, söyleşi hatta seminer vermesi için başvurulabilir. Sürekli eğitim öğretim adına değil…Tüm bunların nasıl yapılması, yapıldığı önemlidir. Burada yürürlüğe sokulacak işlerde iletişim ve organizasyonun sağlıklı olması ve öncelikle motivasyon önemlidir. Paylaşmaya, dayanışmaya, saygıya en önemlisi de sevgiye dayanmalıdır yaşam, yaşatılanlar...Okulu salt çıkar adına kullanmayan, idealistse, vericiyse gelen ve yararlı olanla, bu işi çok ta sağlıklı götüremeyen görülmeli ve ayrımsanmalı idare tarafından …Denetimse baskı aracı değil, eğitim-öğretimin devamlılığı ve sağlıklı olması adına, insancıl tavırlarla ve saygı bağlamında olmalı. Aslında yönetilmeye muhtaç olanların sağlıklı eğitici olacakları da tartışılır. Herkes kendi kendini yönetebilmeli.. Yetişkinlik budur. Başkalarının yönetimine gereksinme duyanın öğrenciye de bir yararı dokunmayacak, üniversitenin önünü açamayacak ve geliştiremeyecektir. İnsan aldığı onuru zedelememelidir. Çünkü öğretmenlik ve akademisyenlik bir onurdur, ayrıcalıktır..

Bu arada şunun da kesinkes ayrılması gerekir: faaliyet göstermek, bürokratik bağlamda yapılması gerekeni, örneğin bölümün gereksinmelerini bildirmek, yazışmalar yapmak, imzaların vaktinde atılıp bürokrasinin gereğini yaparak işlerin önünü tıkamamak vb. olası işleri yerine getirmezse bu işten zamanında ayrılıp yıpranmamak ve yıpratmamak gerekir. Tabii bundan önce konuşmak ve uzlaşmak yollarını aramak gerekir. Sahne ve sahne arkası, bürokratik tavır ayrıdır.. Önemli olan bu ayrılıktaki gerçeği bilip organizasyonu buna göre yapmak gerekir. Başarıların arkasına saklanmadan daha da nasıl başarılı olunur, ileriye gidilir, aksaklıklar nelerdir? Bunların üzerine gidilmelidir. Yapılanlar yadsınamaz ancak daha güzel, daha iyi olması, aksaklıkların üzerine gidilmesi gerekir. Yani bir başarı var bu da mükemmeldir anlayışı ilerlemenin önünü tıkar….Eksikliklerin başında diyalog kopukluğu gelir…Doğum sancısının olması doğaldır. Bu sancının azaltılması, doğumun sağlıklı yapılması önemlidir. Varılacak hedeflerin kısa ve uzun vadede daha olumlu, saptırılmalara meydan verilmemesine çalışılarak ulaşmak hedeflenmelidir.

Fakülte, üniversite dışarıya açılmalı, sınırlar zorlanmalı, sanatı hayatın içine taşımalı, farklı disiplinler bir araya gelmeli sorgulama yapılmalı ve bu disiplinler arası çalışmanın gerçekleşmesindeki aksaklıklar ciddi boyutta tartışılmalıdır. Tüm bunlar takım ruhu gerektirir, var olmanın bedeli diğerini yok etmekten değil üretmekten geçmelidir.. Ayrım yapılmamalıdır. Herkes bireysel ayrıcalıklar çerçevesinde yapacağı çok şeye sahiptir. Sanatçının yeri ve ne boyutta olması gereğine okul doğru karar vermelidir. Okulda olan herkes öncelikle öğretim elemanı formasyonu taşır. O da okulda yerini sürekli almalıdır. Çünkü akademisyenlik bütünlüktür. Yoksa en başta öğrenciyi karşınıza alırsınız.

Yöneticinin denetlemesi gerekir ama kırmadan, dökmeden motive ederek. Bir araya gelmek, bazen büyük boyutlarda bazen küçük birimler içinde… Buluşmak , uzlaşmak..Sorunları konuşmak gerekir... Ayrıca çağa ve topluma, bireye uygunluğu açısından, her zaman öğretim programları gözden geçirilmelidir. Bu değerlendirmeye öğrenciyi almak, öğrencinin de değerlendirmesine, görüş sunmasına olanak tanımak gerekir. Yani “biz biliriz” diyerek öğrenciyi susturmamak lazımdır. İşte burada pedagojik formasyon ön plana çıkar. Tabii bir o kadar da deneyim gerekli ve önemlidir. Tercih edileni tecrübesiz ve ilgisiz olandan değil, titizlikle seçmek gerekir . Böylece hiç kimse ve kurum yıpranmaz.. Tabii eğitimi etkileyenlerden biri de mekandır. İç koşullara, eğitime uygun mekanlar gereklidir. Ama bunun tam tersi de olabilir. Mekanlar harika içi boş..İşbirliği salt fakülte içi değil fakülteler arası da olmalıdır.

Bu arada dış ülkelerdeki tanıtım da önemlidir. Ancak şunu da göz ardı etmeden; dış ülkelerdeki hakemli dergilerde yayın yapmak Türkiye’ye, Türk insanına ne kadar katkısı olacak? Dünya insanına katkı kadar ülke sorunlarına çözüm ve insanına fayda payı eşitlenerek her anlamda yani hem ulusal hem uluslararası boyutta yazmak, üretmek gerekir. Ülke özelindeki sorunları ve çözümleri hep birlikte duymak, sorgulamak ve yaşama geçirme tavrı da çok önemsenmelidir, dış ülkelerdeki hakemli dergilerde çıkan, çıkacak olan yazılar kadar.

Sanat modeli teknolojiyle birleştirilip yeni bir yapılanma, üstelik kemikleşmeden, kendi içine kapanan değil dünyaya açılan ve sürekli tartışan, sorgulayan bir tarzda… Bu nedenle takım ruhuyla çalışılması lazım. Organizasyonda eşit davranarak. Mekanın disiplinlerarası iletişime müsait olması, çalışma gruplarının büyük ve küçük kurullar içinde çözümlenmesine olanak tanınması sağlanarak..Tabii bu arada maddi olanaksızlıkların giderilmesi için sanatı, sanat eğitimini destekleyen sponsorların bulunması da gerekiyor.. Seminerler, sempozyumlar düzenlenmeli, Bölümler arası projeler üretilmeli, ulusal ve uluslararası sergileme ve yayın yapılmalı. Basınla ilişki kurulmalı. Yönetimse, eğitimcilerce düzenlenen ders içeriklerini sağlıklı yürütme olanakları sunmalı. Eğitimde ise dışarıdan alınan modellerin öncelikle Türkiye’de uygulanması şablonuyla hareket etme yerine, öğrencinin alttan gelen yapısı ve bunu alma olasılığının doğru yöntemlerle gerçekleştirilmesi üzerinde durulmalıdır. Yoksa olduğu gibi aktarım yarardan çok zarar getirecektir. Disiplinlerarası çalışma dışardan alınabilir ama hem Türk geni ve geleneği bilinerek, hem de uygulamada disiplin içi ilişkilendirmeler yaparak çalışma yapılır. Yani biçimi dışardan özü içerden. Yoksa bu durumda göstermelik bir uygulama olmaktan ileri gidemez. Öze dayalı bir yöntem de olamaz. Nitekim yaratıcılığın geri plana itildiği durumlarda, öğrencinin tercih ettiği malzemenin küçümsendiği bir ortamda başarı da sağlanamıyor yeteri kadar. Ama sağlanan bir şey var , öğrencinin yok edilmesi…Kazancın, otoritenin bunun üzerine kurulması.

İyi araştıran eğitimci , iyi araştıran öğrenci yetiştirecektir….Sorunların saptanması ve çözüm önerilerinin üretilmesiyle, doğru bulunacaktır. Bunun için diyalog ve beraberinde motivasyon şarttır. Tüm bunlar için katılımcı olmayı sağlamak gerekir. Yönetim, herkesin ilkeli davranmasını bekliyorsa öncelikle kendisi ilkeli olmalıdır. .Bu bağlamda tercihlerin doğru yapılması lazımdır.. Türkiye’deki iki önemli kurumdan biri olan MEB de disiplin konusu aşırıya kaçmış, Üniversite de aynı şekilde özgürlük aşırılaşmış izlenimi vermektedir. Her ikisinde de bu anlamda denge şarttır.

Akademik yükseltmelerde akademik rapor önemlidir. Ama bir o kadar önemli olan pedagojik formasyona dayanan eğitim, öğretimdir. Sorun gelip sisteme dayanıyor. Fakülte amaçları doğru saptanmalı, ondan da önce seçilen fakülte doğru, kişiliğe uygun olmalı.. Böylece daha sonra yaşanacak olan bir sürü sorun baştan çözülmüş olacaktır. Atamalar doğru olunca baştan sona yapılanmalar da doğru olacaktır.

İnsan ilişkileri ve uygulamayı nasıl yapmalıya aranan yanıt önemlidir. Tespitlerin doğru olması kadar, uygulamadaki yöntemlerin de doğru olması gerekir. Eğer siz yanınızdakilerden bir şeyler bekliyorsanız öncelikle vermesini ve prensipli olmasını bilmelisiniz. Başkalarından bekleneni önce siz vermelisiniz ki beklentileriniz size dönsün. Mutlu, huzurlu paylaşılan bir ortamda başarı paylaşılmış olsun..


*YTÜ SANAT VE TASARIM FAKÜLTESİ

Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 1957 ]


[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.