Tülay Çellek
  Mavi bir günaydın yolluyorum sabahına
Yüreğimin sıcaklığını da gününe...
 Sending a blue ‘bonjour’ to your morning,
And the warmth of my heart to your day…
 Tülay ÇELLEK


Ana Sayfa
Yazılar
Şiirler
Poems
Söyleşiler
Tül'den Yansımalar
Resimler
Art
Fotoğraflar
Photograph
Karikatür / Çizimler
Cartoon / Drawings
Tasarım
Design
Tipleme
Character
Barış
Peace
Gerze
Ders Notları
Lesson Notes
Özgeçmiş
Autobiography/cv
Belgeler
Duyurular
Değiniler
İletişim
Contact

Yayın Tarihi: 9.5.2003  

Sayfa 5


Sayfa 5


Sayfa 5

TÇ - Çocuk kitaplarınız var. Bu konuyla ilgili söyleyeceklerinizi merak ediyorum doğrusu. Neden başka konu değil de çocukları yazdınız. Türkiye’de çok önemli bir olay.

FH - Epey bir süredir çocuklar için yazmadığımdan dolayı vicdan azabı çekiyorum. Çünkü çocukları ihmal ettim uzun bir süredir. En son öğretmenlik yaptığım İnanç Lisesi öğrencileri için yazmıştım. İlkokulu bitirip çeşitli yerlerden gelmişlerdi. Onları bir araya toplayan neden, üstün zekalı olmalarıydı. Bu beni de çok cezbetti doğrusu. Çünkü zekayla yaratıcılığın bağlantısını açıklamama bile gerek yok. Onlarla neler yapabilirim, diye kendimi denemek için bir yıllığına gittim. Çok zor koşullardı benim için. Okul Gebze’deydi.Yatılı bir okuldu. Ben Cihangir’de oturuyordum. Cihangir’den Gebze’ye gitmek ya da orada kalmak gerekiyordu. Oğlumun okulu devam ediyor o sırada ona da göz kulak olmak zorundayım. Bir yandan da maddi nedenlerle dersaneyi bırakamıyordum. Hafta sonu da dersanede çalışıyordum bu nedenle. O yüzden yalnızca bir yıl gidebildim. Öğreneceklerimin tamamını öğrenemedim, ama deneyim oldu. Büyüdüler, şimdi üniversite öğrencisi hepsi. Sanırım önümüzdeki yıl üniversiteyi bitirecekler. Dünyanın çeşitli yerlerine dağıldılar. Bir kısmı ABD de. Kendi çocuklarım gibi takip ediyorum onları . Kim neredir, ne yapıyor? Biliyorum.

TÇ - Öğretmen dediğin böyle olmalı.

FH - Ama sadece 30 kişilerdi.

TÇ - Niye bireysel eğitimini tavsiye ediyoruz? Sınıf sayısı az olsun diyoruz. Öğretmenin o çocukları tanıması ve takip etmesi için. Yoksa 100-200 kişiyle de ders yapılır. Ama tanımadıktan, ulaşamadıktan sonra ne anlamı var? Zaten o da konferans olur, ders değil çoğu kez.

FH - En son onlara yazmıştım. “Ne Dediniz Anlamadım” diye bir çalışma. Türkçe üzerine. Türkçe’yle ilgili ilk yoğunlaşmamdır belki de o. O zamanlar Kadir ÇÖPDEMİR’in bir radyo programı vardı ve “Hayatım, canlarım”, diye sesleniyordu insanlara. Çok sokak diliyle, hatta ev içi diliyle konuşuyordu. Ondan tedirginlik duymuştum. Oradan yola çıkarak yazıldı o oyun. Çocuklar için son çalışmam o oldu. Sonra bir daha ilgilenemedim. Türkçe ağır bastı. Romanlar, öyküler devam etti. Çocuklar için yazmayı seviyorum. Çünkü öğretmenlik damarıyla da örtüşen bir şey bu ve geleceğe yatırım yapmak. Ayrıca çocuklar için yazdığımda, yazar olarak da kendimi daha güvenceye almış oluyorum. Çünkü çocuğu kazandığınız zaman, geleceği kazanmış oluyorsunuz. Yakın bir zamanda bir fırsat yaratıp çocuk edebiyatına dönmek istiyorum. Zaten, ilk kez cesaretimi toplayıp katıldığım yarışma, Kültür Bakanlığının “Çocuk Yapıtları” yarışmasıydı. O da “1979 çocuk yılı” nedeniyle açılmış bir yarışmaydı. Çocuk oyunu, romanı, çocuk öyküsü gibi dalları vardı. Orada “Çocuk Oyunu” dalında başarı kazandım.

TÇ - Ödüller konusunu biraz açımlayabilir miyiz?. Sizi internette araştırırken not almıştım. Ödüllerin bizler ya da toplum üzerindeki etkisi ve sunuşları değiştirmedeki rolü üzerine biraz daha ayrıntılı konuşabilir misiniz?

FH - Tamam. Edebiyat dünyasına, çocuk edebiyatı kapısından girmiştim. Tiyatro ile. Daha sonrada birkaç tane çocuk oyunu yazdım. Bir çocuk romanım var. O çocuk romanının devamı gibi belki bir tane daha kafamda taşıdığım bir şey bu da. Zaman bulup belki torunlar için yazacağım ilerde.

TÇ - Çocuk öyküsü, romanı birde çocuk oyunu yazdım diyorsunuz. Daha önce de biraz değindik diğer sanat dallarına ilginiz üzerine. Resim yapmaktan bahsetmiştiniz. Anlatımlarınız gerçekten resim çizer gibi, doğayı da, insanı da tuvale aktarır gibi anlatmışsınız. O zaman tiyatroya da özel bir ilginiz var. Onu da biraz açabilir misiniz?

FH - Evet var. Tiyatro, şu sıralarda tartışılıyor, bazı yazarlarımız tarafından “Tiyatro öldü mü?” diye hatta “Tiyatro öldü” diye doğrudan bir yargı halinde konuşuluyor. Ben tiyatronun çok temel sanat dallarından biri olduğunu ve hiçbir zaman ölmeyeceğini düşünüyorum. Birçok sanat dalının da tiyatrodan çıktığına inanıyorum. Sinema doğrudan doğruya tiyatrodan çıkmıştır. Tamam, tekniği daha iyi kullandığı için belki daha fazla yaygınlaşma şansına sahip; ama ne olursa olsun tüm bunların ve güzel sanatların tamamının da temsil edildiği yerdir tiyatro. Tiyatro resimdir, tiyatro mimaridir. Tüm güzel sanatların dalları tiyatronun içinde var zaten. O yüzden tiyatronun ölmesi söz konusu olamaz. Tiyatro ile ilgili özel bir eğitim almadım; ama bu benim yönelimimdir. Tiyatroyu çok sevdiğim için çocuk oyunları yazdım. Büyükler için de bazı oyunlarım var. Hiç gün ışığına çıkmamış ama. 657’ye bağlı olarak çalışmış olanlarda böyle bir sabır gelişiyor. “Ben yazdım hemen ortaya çıkarayım, alkışlanayım” gibi bir merakım yoktur. Yıllarca da çekmecemde bekletebilirim. Günün birinde coşup taşıp, “Şunu tekrar ele alayım” diyeceğim günü bekliyor.

TÇ - Ben hayallerle ütopyaları çok önemserim. Sorularımda da vardı. Böylece bilmediğimiz taraflarınızı da öğrenmiş olacağız.

FH - Bu arada unutmadan ödüllere değineyim. Adımı duyurmam doğrudan doğruya ödüllerle oldu. Çünkü çok girişken bir insan değilim. Yayınevine gidip, “Benim dosyam var” diyebilecek bir yapıda değilim. Beni yayınevinin çağırmasının olanaklarını sağlamaya çalıştım. Bunun da biricik yolu vardı: Yarışmalara katılmak. Katıldığım yarışmaların tümü rumuzla katılınan yarışmalardı. Adınız, yarışma sonuçlandıktan sonra öğreniliyordu. İlk katıldığım, Kültür Bakanlığının hazırladığı bir yarışmaydı. 1979 yılında “Çocuk Yapıtları” yarışması. Bu yarışmada ödül alan yapıtlar daha sonra kitaplaştırıldı. Ancak 12 eylülde her şey iptal edildiği gibi elbette bunlar da iptal edildi. İnsanların başına gelenler, kitaplarının da başına geldi. Kitaplar toplatılıp mahzenlere tıkıldı. Aradan 5-6 yıl geçtikten sonra tekrar ortaya çıktılar. Hala sırrını çözemediğim biçimde süper marketlerde satıldı. Kapatılan Kültür Bakanlığı yeniden kurulduğunda bu eski yayınlara baktılar. Benim kitabım ki, benimle birlikte 5 ayrı yazarın ortak kitabıydı, “6 Çocuk Oyunu” adıyla çıkmıştı. Bu kitap yeniden basıldı iki ayrı ciltte. Şu an yine yok. Bir de başka bir çocuk oyunumu ise (Çirkin Prenses) Yalçın MENTEŞ, uzun bir süre oynadıktan sonra, benim adımın yerine, kendi adını yazarak oynadı. Tabii tüm bunlar beni bu konuda yazmaktan soğuttu. Ama unutamadığım ve çok önemsediğim yarışma ise Akademi Kitabevinin yarışmasıdır. Benim için çok anlamlıdır. Oraya 9 tane dosya göndermem gerekiyordu. Çünkü 9 kişilik bir seçici kurul vardı. Ama daktilo en fazla 5 nüsha alıyor. O zaman fotokopi yok. 1980 yılından bahsediyorum. Adı “Sabah Yolcuları” olacak. 5 nüsha yolladım. O yıl ödülü sanırım Nursel DURUEL kazandı. Derken yayınevinden bir mektup aldım. Diyorlar ki “dosya sayınız eksik olduğu için bu yıl sizi yarışmaya katılmış saymıyoruz, tamamlayıp gönderin.” Bunu okuyunca nasıl bir duyguyla bilmiyorum ama, “Bu da ‘kazanamadınız’ın İstanbulcası galiba” dedim. O yüzden dosyaları tamamlama külfetine hiç girmedim. Ertesi yıl ödüllerin açıklanmasından bir hafta önce, “Öykü birincilik ödülünü kazandınız. Ödülünüzü almak için İstanbul’a gelin” diye bir telgraf geldi. Önce çok şaşırdım. Sonra işin aslını öğrendim: Dosyalar bir yıl önce okuyanlardan alınıp okumayanlara verilmiş. Bu benim edebiyat dünyasına adım atmamı sağlayan ödüldür. Gösterdikleri bu duyarlılık-ki ben yapar mıyım, bilemiyorum-çok güzel bir davranıştı. Akademi kitabevi dosyayı bastırdı da. Kendi adıma ilk yayınlanan kitabımdır. Daha sonra Enka Vakfının yarışmasına para için katılmıştım. Üçüncülük kazandım. Bu miktar aylığımdan bile fazlaydı. Bu parayla da daha sonra parasını geri alacağım “Eski Bir Balerin” kitabımı bastırdım. Bu kitap “Sait Faik Ödülü”nü kazandığım kitaptır. Sait Faik ödülü edebiyata kesin kaydınızın yapıldığı ödüldür. Birde uluslararası bir ödülüm var. Balkan yazarlarının katıldığı bir yarışmada: Borski Grümen. En son da “Sedat Simavi Ödülü”nü Fakir BAYKURT’la paylaştım 1997 yılında, “Savrulmalar” adlı kitabımla. Ayrıca bu ödülü Fakir BAYKURT’la paylaşmak onurdur benim için.


Tülay ÇELLEK








<< Geri Dön [Okunma: 2217 ]


Canada Goose Polska Moncler Kurtki

[ Yukarı çık ]    



© Her hakkı saklıdır.

Richiedono una preview su strumenti ripper. Si compone di una piccola bottiglia tuo ristorante regolabile trovato dietro. Ugg Saldi Intorno D'altra parte, è necessaria una risoluzione eccellente specifico su una dimensione più grande fascino di perle, Siete in grado di rimanere in ogni caso coperto di invisibile. Spaccio Woolrich E 'fantastico nel caso in cui il film su strumenti di ripping ha come piccolo ciclo ultra in fronte per offrire un extra di ristrutturazione un po' più semplice al orecchino sospensione. Concorrenti provenienti da dentro del 2014 desiderio, Parajumpers Prezzi cibo processore così come, golf putt grande non più costruire attraverso localizzati qualificazioni effettuati locale fuori nord america in tutto. Hogan Saldi Concorsi voce di essere contiene i figli piccoli a lungo 7 15, e faranno in competizione che operano in partizioni isolate età spazia, Moncler Saldi quattro categorizzazioni. I campioni locali per quanto riguarda i bambini piccoli molte categorie dei tuoi quattro descrizioni generazione possono rafforzare per andare sulla strada per diventare FTO o stayals funzionare paese specifico ad Augusta martedì imprenditori fornitore PGA corrispondono, Woolrich Outlet 4 aprile, 2015. Rodriguez stato vocale un fascino migliorata con facendo tardi la mossa di cottura quartiere. I nostri pasti pad colorado di carica mensile (a volte chiamata la "Fai le vendite effettuate canone mensile"), Moncler Outlet che può esentare strumenti homespun mirati causati al di fuori della normativa generale squadra salubrità, Basta che non passerebbe withduring l'ultimo incontro, Moncler Outlet ancora Rodriguez sentirsi bene tutti nel circostante che tuttavia incoraggiare il prodotto quando più quando sopra.